Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) “değişim” iddiasıyla başlayan yeni dönemin ne yönde değişiklikler getireceği, cevabı en çok merak edilen sorulardan biriydi. Yerel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte bu soru yavaş yavaş cevap bulmaya başladı. Nitekim parti merkezli yaşanan gelişmeler, CHP’nin yeni dönemde iki ayaklı bir strateji izleyeceğini gösteriyor.
Bunlardan ilki, Ekrem İmamoğlu’nun kişisel ajandası üzerinden şekillenen yerel seçim stratejisi. Zira İmamoğlu, yerel seçimlerde partinin kurumsal odağının İstanbul seçimleri olacağını ve CHP’nin de enerjisinin büyük çoğunluğunu buraya yönlendireceğini şimdiden belli etti. İstanbul dışındaki diğer yerler ise adayların popülerliğine, yerel aktörlerin ve teşkilatların performansına bırakıldı.
Yeni stratejinin ikinci ayağı ise yerel seçimleri kapsamakla birlikte onu aşan, daha uzun vadeli ve geniş bir plana sahip. Bu da DEM Parti’nin terör ile süregelen ilişkisi sebebiyle uzun zaman önce yitirdiği siyasal meşruiyetinin ona tekrar kazandırılmasıdır. Böylelikle DEM Parti, meşru ve güçlü hale getirilerek, kurumsal kapasitesi geliştirilecek ve CHP’ye yönelik desteği artarak güvence altına alınacak. Dolayısıyla CHP açısından her ne kadar kendini yeni belli etmeye başlamış olsa da en azından önceki döneme göre bazı değişiklikler barındıran yeni bir stratejiden bahsetmek mümkün.
Yerel Seçimler ve İmamoğlu’nun Kişisel Ajandası
İmamoğlu, son kurultay sürecinde CHP genel başkanlığından vazgeçerken kendine iki farklı alternatif yol belirlemişti. Bu iki farklı ve birbirine alternatif yolun sonu ise ortak bir nihai hedefe çıkıyordu: 2028’de cumhurbaşkanı seçilmek.*
Nitekim o günden bugüne hem İmamoğlu hem de CHP’den gelen işaretler, bu durumu teyit eder nitelikte. Zira İmamoğlu, CHP’ye liderlik ederek partinin yerel seçimleri kazanması için çabalamak yerine, CHP’yi ona yerel seçimleri kazandıracak şekilde dizayn etmekle meşgul. Diğer bir ifadeyle CHP, İmamoğlu’nun kişisel ajandası için tüm kurumsallığıyla araçsallaştırılmakta.
Ancak burada tek taraflı bir ilişkiden bahsetmek mümkün değil. Çünkü İmamoğlu, Özgür Özel ve CHP’deki yerleşik oligarşinin yeni dönemde, perde arkasında dahi olsa, yerini korumayı başarmış aktörleri arasında bir mutabakat var. Buna göre önümüzdeki İstanbul seçimleri, 2023’te yaşanan büyük siyasi yenilginin telafisi ve İmamoğlu başta olmak üzere muhalefetin tekrar ivme kazanması için bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Bu sebeple CHP’nin yeni dönemde, Özel’e bırakılan sınırlı alan dışındaki tüm kurumsal güç ve kapasitesi, tamamen İstanbul’a odaklanmış bir vaziyette. Dolayısıyla İstanbul’un kazanılması hem İmamoğlu’nun özellikle muhalif seçmen nezdindeki popülaritesini ve karizmasını tekrar artıracak hem de CHP’nin muhalefet bloku nezdinde yitirdiği güven ve liderlik rolünü tekrar inşa edecek bir fırsat olarak kabul ediliyor.
Bu noktada İstanbul dışındaki yerlerin ikinci plana itilmesi, her ne kadar bir sorun olarak öne çıksa da durumun aslında pek de böyle olmadığı söylenebilir. Zira İYİ Parti, 2019 yerel seçimlerinde büyükşehirlerde o zamanki adıyla HDP ile birlikte en büyük etkenlerden biriydi. Nitekim üç büyükşehir dışındaki belediyelerin ikincil plana itildiği, İYİ Parti ile yaşanan kriz ile birlikte ortaya çıktı. Bugünkü tablo itibariyle CHP’nin İzmir’i “her şartta” kazandığı, İstanbul ve Ankara’nın da İmamoğlu ve Yavaş’a bırakıldığı düşünüldüğünde diğer büyükşehirleri gözden çıkardığı ve artık İYİ Parti’ye ihtiyaç duyulmadığı çıkarımını yapmak mümkün. Ancak aynı durum DEM Parti için geçerli değil.
CHP-DEM Parti İlişkisi
CHP ile HDP/DEM Parti arasındaki ilişki, özellikle 2019 yerel seçimleri ile birlikte boyut değiştirmiş ve iş birliği alanları daha görünür olmuştu. Her ne kadar CHP kanadı, bu durumu kamuoyuna aşikar bir biçimde ilan etmese de ortada somut bir iş birliği vardı. Zira 2019 yerel seçimlerinde HDP/DEM Parti, CHP’nin aday gösterdiği büyükşehirlerde aday çıkarmayarak seçmenlerini CHP’ye yönlendirmişti. Burada dikkat çeken bir diğer detay da HDP/DEM Parti’nin İYİ Parti’nin aday gösterdiği yerlerde aday göstermesi, diğer bir ifadeyle yalnızca CHP’nin tek başına aday çıkardığı yerlerde ve kurumsal olarak yalnızca CHP’yi desteklemesiydi. Dolayısıyla HDP/DEM Parti’nin desteği Millet İttifakı’na değil, CHP’ye idi.
Öte yandan sol-sosyalist ve sol-liberal kesimlerin Kılıçdaroğlu’na yönelik en güçlü eleştirilerinden biri, terör ile arasına mesafe koyamayan, bu sebeple de siyaseten dışlanan ve meşruiyetini kaybeden HDP/DEM Parti’nin yanında cesurca durmamaktı. Zira bu kesimlere göre CHP, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin “HDP’yi kriminalize eden” söyleminin peşine takılıyor, kamuoyunu bu durumun tersine ikna edemiyordu. Diğer bir deyişle eleştirilere sebep olan iddia, CHP’nin, sınırlarını Erdoğan ve AK Parti’nin çizdiği bir alanda siyaset yapıyor olması ve söz konusu sınırları zorlamaya yönelik korkak davranmasıydı. Kılıçdaroğlu, her ne kadar eleştirilerin ardından bu durumu değiştirmeye çalışsa da kendini eleştirenleri tam anlamıyla ikna edememişti. Üstelik 2023 seçimlerinde doğrudan HDP/DEM Parti ile görüşmeler gerçekleştirmiş ve tüm bunlara rağmen HDP/DEM Parti, 2023 seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nu desteklemişti. Bu noktada özellikle ilk turda Kılıçdaroğlu’nun en yüksek oy yüzdesine ulaştığı seçim çevrelerinin HDP/DEM Partili bölgeler olması dikkat çekiciydi.
Dolayısıyla iki parti ilişkileri bağlamında ortada bir iş birliği vardı fakat bu kamuoyuna veya parti tabanlarına açık bir şekilde beyan edilmeyen, örtülü bir iş birliğiydi. Ancak hem HDP/DEM Parti hem de bazı muhalif kesimler, CHP’nin artık açık ve kurumsal ilişkiler kurmasını ve iş birliğinin resmi bir düzleme taşınmasını istiyordu. Çünkü HDP/DEM Parti perspektifinden durum artık can sıkıcıydı. Zira hem parti tabanı hem de seçmenler; karşılıksız ve biraz da gurur kırıcı hal almaya başlayan, yıllardır gayri resmi iş birliklerine, kendisinden utanılan ve sürekli perde arkasında bırakılan bir ortaklığa ne kadar itiraz etse de seçim günü “üzerine düşeni” yapmıştı. Fakat CHP, kurduğu masada yüzde 1 dahi etmeyen partilere verdiği yeri kendilerinden esirgemişti.
Yeni Strateji: HDP/DEM Parti’yi Meşrulaştırmak
Mimarı başta İmamoğlu ve Özel olmak üzere yeni CHP stratejisinin temelini oluşturan ana değişiklik de işte tam bu noktada kendisi gösteriyor. Öyle ki, CHP perspektifinden anlatmak gerekirse, HDP/DEM Parti, yaklaşık yüzde 10’luk seçmeniyle kitle halinde büyük fireler vermeden hareket edebilen ve parti de seçmenlerinin bu mobilizasyonunu büyük fedakarlıklara mal olsa dahi bir şekilde yönetebilen bir konumda. Eğer yeni CHP yönetimi, sınırları zorlamak, Kılıçdaroğlu dönemine kıyasla güçlü bir farklılık oluşturmak ve yeni siyaset ve söylemine destek bulmak istiyorsa bu özelliklere sahip bir partnere sahip olmak, kendileri açısından oldukça avantajlı. Zira son seçimlerde görüldü ki CHP ile İYİ Parti arasında benzerlikler kadar farklılıklar da bulunuyor ve yine İYİ Parti’nin hassasiyetleri CHP’nin manevra alanını kısıtlıyor. Benzer şekilde İYİ Partili seçmenleri ikna etmek sanıldığı kadar kolay değil ve HDP/DEM Parti seçmeni bu doğrultuda daha kolay ulaşılabilir.
İşte tam da bu sebeple yeni CHP yönetimi, yeni stratejisini HDP/DEM Parti ve onun seçmenleri üzerinden şekillendirmeye karar vermiş görünüyor. Zira Kılıçdaroğlu’nun yıllardır desteğini almak için çabaladığı memnuniyetsiz muhafazakar/mütedeyyin/dindar/sağ seçmen grupları kitlesel değil, bireysel hareket ediyor ve sanıldığı kadar da memnuniyetsiz değiller. İmamoğlu, sahip olduğunu düşündüğü “profil, karizma, popülarite” gibi kişisel farklılıklar ile bu seçmen gruplarını büyük oranda ikna edebileceğini düşünüyor. Böylelikle ittifak ibresi, İYİ Parti veya diğer sağ partilerden, söylem ve ideolojik açıdan ortaklıklar kurulabilecek, ayrıca kitlesel bir şekilde hareket edebilen ve meşruiyet arayışında olan HDP/DEM Parti’ye kaydı.
Sonuç olarak İmamoğlu’nun aklında 2028’de cumhurbaşkanı seçilebilmek var ve kendisi tamamen bu hedefe yönelik adımlar atıyor, bu yönde strateji üretiyor. Bu yeni stratejiye göre de önce yerel seçimlerde ve özellikle büyükşehirlerde, sonrasında ise 2028 seçimleri hedefiyle HDP/DEM Parti resmi bir aktör olarak muhatap alınacak. Böylelikle zihinsel bariyerler yıkılacak. Diğer parti seçmenleriyle ise her zaman olduğu gibi “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden ortak duygulara seslenilecek ve gerektiğinde çoklu aktör ve söylem ile farklı seçmen grupları ikna edilecek. Ancak öncelik artık büyükşehirlerdeki bireysel davranan seçmen grupları değil Doğu ve Güneydoğu’da kitlesel halde hareket eden, büyükşehirlerde de yine önemli bir oranda olan HDP/DEM Parti seçmeni.
*Baki Laleoğlu, “İmamoğlu’nun Oyun Planı Ne?”, Sabah Perspektif, 19 Ağustos 2023. https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/baki-laleoglu/2023/08/19/imamoglunun-oyun-plani-ne