Kriter > Dış Politika |

Ulusal Güvenlik, İfade Özgürlüğü ve Hipokrasi Çelişkisinde Tiktok


Sosyal medyanın Arap Baharı sırasında oynadığı role dönük Batı’nın sıraladığı övgüler, günümüzdeki TikTok kısıtlama girişimleriyle tam bir tezat içindedir. Bu devletler, uzak diyarlarda yaşanan ayaklanma veya protestolar sırasında sosyal medyanın erişimini savunurken konu kendileri olduğunda, geçmiş açıklamaları yapmamışçasına, tutarsız ve ikiyüzlü kararlara imza atmaktadır.

Ulusal Güvenlik İfade Özgürlüğü ve Hipokrasi Çelişkisinde Tiktok

Sosyal medyanın doğuşu, günümüz dünyası için siyasi ve sosyolojik yeni avantajlar ve belirsizlikler sunan önemli bir gelişmeye karşılık gelmektedir. Yıllar öncesinde Facebook ve Twitter (şimdiki adıyla X) gibi platformlar, Batılı devletlerce “demokrasinin sembolleri” veya “ifade özgürlüğü şampiyonları” olarak anılırken, günümüzde Çin gibi yeni aktörlerin yükselişi ile teknoloji tekelinin Batı’dan uzaklaşması, bu algıyı değiştirmiş görünmektedir. Batı devletlerinin geçmişte el üstünde tuttuğu bu gibi sosyal medya platformları, artık daha farklı söylem ve politikalarla değerlendirilmekte ve bu değişim tüm netliğiyle gözlemlenebilmektedir. Batılı devletlerin, bahsi geçen platformlara karşı gösterdiği geçmişle tutarsız bu yaklaşım, akıllarda çelişki ve hipokrasi ışıklarını yakmıştır.

 

Batı vs. TikTok

Çin menşeili ByteDance firmasına ait ve dünya genelinde yaygın bir video paylaşım platformu olan TikTok, ABD’nin kendini doğrudan ulusal güvenlik tehdidi olarak görmesi ve son haftalarda bu yaklaşıma Fransa’nın da eklenmesi sonucu, kendini jeopolitik bir fırtınanın ortasında buldu. Dünya genelinde sahip olduğu bir milyar kullanıcı ve ABD nüfusunun üçte birinden fazlası tarafından kullanılması ile TikTok’un dijital alemdeki varlığı günümüzde göz ardı edilemez. Ancak platformun bu popülerliği ve başarısı, özellikle ulusal güvenlik, veri gizliliği ve misenformasyon endişelerinin yaygın olduğu Batı devletlerinde yoğun siyasi tartışmalara ve yargısal değerlendirmelere konu ediliyor.

Yakın zamanda ABD’de, her iki siyasi partiden milletvekilleri, bu platformun ülke genelinde yasaklanması veya Çinli olmayan bir başka firmaya satılması için bir araya gelmişti. Burada toplanan milletvekillerinin ortak bir kaygısı vardı; herhangi bir durumda ByteDance firması, Çin hükümetinin baskısıyla ABD’li 170 milyon kullanıcısının verilerini paylaşmak zorunda kalabilirdi. Her ne kadar TikTok temsilcileri, bu tür talepleri gerçekleştirmeyeceklerini belirtmiş olsa da ABD’li yetkililerin endişeleri son bulmamış ve Donald Trump’ın başkanlığı sırasında platformun engellenmesine yönelik başarısız girişimlerine benzeyen yeni yargısal adımlar atılmıştı. Örneğin, 6 Ocak Kongre Binası baskını eylemleri sonrası dönemin hükümeti tarafından, platformun aşırılık yanlıları tarafından katılımcı edinmek ve illegal faaliyetlere dönük taktiksel rehberlik sağlamak için kullanıldığı iddia edilmişti.

Diğer taraftan Fransa’da da TikTok gibi sosyal medya platformlarının kontrolüne dönük çağrıların yaygınlaştığı görülüyor. 2023’te 17 yaşındaki Nahel Merzouk’un bir polis memuru tarafından öldürülmesi sonrası ülkede şiddetli protestolar yaşanmıştı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, video oyunlarının ve sosyal medya platformlarının toplumsal huzursuzluğu şiddetlendirdiğini belirtmiş ve bu platformların da saldırıların koordine edilmesinde araç edildiğini ve sosyal anlaşmazlıkları körüklediğini ileri sürmüştü. Bu bağlamda Macron, platformların modern toplumlar üzerinde sahip olduğu etkiye dikkat çekerek, toplumsal huzursuzluk dönemlerinde vatandaşların sosyal medyaya ulaşımının engellenmesini dahi teklif etmişti.

Her ne kadar bahsi geçen bu olaylarda Macron, TikTok’a karşı bir yasak uygulamış olmasa da Yeni Kaledonya’daki son ayaklanmaların ardından böyle bir yasağı uygulamaya koymuştur. Ayaklanmaların temelinde, Fransız hükümetinin bölgedeki özel yerel halkın seçim gücünü azaltacak bir oylama değişimi gerçekleştirmesi yatmaktaydı. Fransız hükümeti, ayaklanmalar sırasında, TikTok’un muhalifler tarafından şiddetli protestoları organize ve koordine etmek için kullanıldığını öne sürmüş ve olağanüstü hâl ilanının bir parçası olarak platforma erişimi yasaklamıştır.

Bu kararlar, hükümetlerce belirtilen nedenlere göre haklı görünse de geçmiş söylem ve açıklamalar kayda alındığında bahsi geçen Batılı ülkelerin geçmiş ve güncel tutumları arasında tutarsızlıklar göze çarpmaktadır. Bu sebeple, sınırlayıcı bu kararların gerçekte kime karşı alındığı ve belirtilen nedenlerin doğruluğu/geçerliliği hakkında soru işaretleri doğmaktadır.

 

Arap Baharında Övülen Sosyal Medyaya Bugün Ne Oldu?

2010’da başlayan Arap Baharı süreci, genellikle sosyal medyanın toplum üzerindeki dönüştürücü gücünün en bariz şekilde gözlemlendiği örnek olarak gösterilir. Facebook ve Twitter, olaylar sırasında Batı tarafından halkın sesi olan, vatandaşların taleplerini bir baskı altında olmadan duyurabildiği araçlar olarak betimlenmiş, övülmüştür. O dönemdeki medya anlatımı, sosyal medyayı; demokrasi, siyasi aktivizm ve toplumsal direnişin araçları olarak kutlamış ve ayaklanmaların başarısını bu platformlarla ilişkilendirmişti. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, sosyal medyanın gençlerin birbirleri ile etkileşim kurabildiği ve örgütlenebildiği bir saha olduğunu kabul etmiş ve zamanında internetin demokratikleştirici potansiyelinin altını çizmişti. Örneğin, Mısır’da yaşanan protestolar sırasında Obama, Mısır hükümetini eleştirerek, “internet, cep telefonu hizmetleri ve 21. yüzyılda kişilerin bir araya gelmesinde büyük bir rol oynayan sosyal medyaya erişimi kısıtlayan adımların terkine” çağırmıştı. Bu çağrıya benzer bir diğer açıklama, dönemin ABD Dışişleri Başkanı Hilary Clinton tarafından da yapılmıştı. Clinton, Mısır hükümetine barışçıl gösterileri hedef almaması ve sosyal medyanın da dahil olduğu iletişim araçlarını engellememesi için çağrıda bulunmuştu.

Sosyal medyanın Arap Baharı sırasında oynadığı role dönük Batı’nın sıraladığı bu gibi savunma ve övgüler, günümüzdeki TikTok karalama/kısıtlama girişimleriyle tam bir tezatlık içindedir. Bu devletler, uzak diyarlarda yaşanan ayaklanma veya protestolar sırasında sosyal medyanın erişimini savunurken konu kendileri olduğunda, geçmiş açıklamaları yapmamışçasına, tutarsız ve ikiyüzlü kararlara imza atmaktadır. Bir anlamda kendileri sosyal medyayı demokratikleştirici veya bilgi alışverişini hızlandıran doğası nedeniyle değil, bu platformların kullanımı sonucu oluşacak konjonktür ve değişimlerin çıkarlarıyla örtüşme oranına bağlı olarak övmekte veya savunmaktadır. Bu gibi platformlar, Batı’nın ulusal güvenliğine ve sosyal istikrarına karşı bir tehdit olarak algılandığında direkt kınanmakta, kısıtlanmakta ve hatta platform sahibi firmalar, markalarını satmaları için baskı altına alınmaktadır. Bu gibi bir ikilem, Batılı devletlerin politikalarının ardındaki gerçek motivasyonlar ve teknolojilerin etik kullanımı hakkında soru işaretleri doğurmaktadır.

Çin menşeili ByteDance firması

Gerçekliğe Bir Bakış

Sosyal medyanın oluşturduğu etki şeması geniş, karmaşık ve çok yönlüdür. Bu platformlar; iletişim, organizasyon ve ifade özgürlüğü için benzeri görülmemiş fırsatlar sunarken, aynı şekilde yanlış bilgi yaymak, şiddeti kışkırtmak ve toplumsal istikrarı baltalamak için de kullanılabilmektedir. Günümüzde Batılı devletlerce TikTok’un hedef alınması da işte bu çok yönlülüğün bir nedenidir.

Batılı siyasilerin açıklamaları ve söylemleri her ne kadar orta yollu/hassasiyet belirtici bir kimliğe sahip olsa da alınan kararlar ve uygulamalar göz önüne alındığında, tarafların motivasyonları arasında büyük bir benzerlik göze çarpmaktadır. Geçmişte ulusal güvenliklerinin sınandığını belirterek sosyal medyayı kısıtlamaya çalışan hükümetlere karşı uyarılar sıralayan ABD ve Fransa, konu kendileri olduğunda söylemlerini terk etmekte ve ulusal güvenlikleri adına ders verdikleri hükümetlerin uyguladığı gibi tedbirlere imza atmaktadır. Bir anlamda, Batılı temsilciler “dediğimi yap, yaptığımı yapma” demekte ve çifte standartlarından ödün vermemektedir.

Tüm bu yönlerinin yanı sıra, ABD’nin TikTok’a karşı takındığı olumsuz tutum, yalnızca vatandaşlarının veri güvenliğinden beslenen ulusal güvenlik endişelerinden dolayı değildir. Sınırlandırıcı bu gibi girişim ve politikalar, çok daha geniş bir çerçeveden okunmalıdır ve bugünün uluslararası düzenini şekillendiren ABD-Çin teknoloji rekabetinin bir yansıması olarak değerlendirilmelidir. ABD’nin teknoloji üstünlüğünün yanı sıra küresel hegemonyasının geleceğini belirleyen teknoloji rekabeti kapsamında, birden çok başlıkta ABD-Çin arasında bir çekişme mevcuttur ve bu başlıklardan biri de veri edinim kabiliyetleri ve veri seti zenginliğidir.

Günümüzde yeni gelişen teknolojilerin olgunlaştırılması ve geliştirilmesi için bu teknolojilerin zengin veri setleriyle beslenmesi gerekmektedir. Bu ihtiyacın karşılanması içinse en zengin veri kaynakları, kişilerin kesintisiz bilgi ürettiği sosyal medya platformlarıdır. Taraflar sahip oldukları sosyal medya platformları aracılıyla bu kritik ihtiyacı gidermeye çalışmakta ve aynı zamanda rakibinin bu kaynağını kurutmaya veya kendine katmaya çabalamaktadır.

Diğer taraftan, Fransız makamlarına şu kritik soru yöneltilmelidir: Ayaklanmalar sırasında vatandaşlarca Snapchat gibi Batı menşeili platformlar da yaygın şekilde kullanılmışken neden özellikle TikTok yasaklandı? Diğer platformlar haricinde yalnızca TikTok’un hedef alınmasından yola çıkarak kararın, platformların kullanım yaygınlığı ve etkilerine dayanarak alınmadığı söylenebilmekte ve bu kararla Fransa’nın Çin’i de dolaylı olarak hedef aldığı görülebilmektedir. Nitekim tüm bu gelişmelerin bizi yeni gelişen tekno-kutuplu uluslararası düzene yönlendirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası