Gürcistan Savaşı ve Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı ile gerginleşmeye başlayan Avrupa Birliği (AB)-Rusya ilişkisinin, Rusya-Ukrayna Savaşı ile bir dönüm noktasına geldiğini görüyoruz. Soğuk Savaş sonrasında benimsenen, ticaret ve diyalogla AB-Rusya ilişkisini geliştirme çabalarının, Rusya’yı siyasi olarak AB’nin istediği demokratik dönüşümünde başarılı kılmadığı, hatta tam tersi yönde ilerleyen Rus siyasi rejiminin bir de eski Sovyet coğrafyası ve etki alanındaki ülkelerin bağımsızlık ve egemenliğini ihlal eden yayılmacı politikasını askeri gücünü kullanarak uygulamaya geçirmesi, başta Almanya ve Fransa gibi AB’de anahtar rol oynayan ülkelerin Rusya yaklaşımlarını tekrardan değerlendirmelerine yol açtı.
Gürcistan Savaşı (2008) ve Kırım’ın ilhakı (2014) sonrasında halen bir şekilde Rusya ile ilişkilerini devam ettiren AB ülkeleri, Rusya’nın yayılmacı politikasının buralarda durmayacağına, 24 Şubat 2022’de Rusya’nın “özel bir askeri operasyon” olarak duyurduğu Ukrayna işgali ile tanıklık etmiş oldu. AB’nin Rusya ile olan ilişkisinde yeni bir yaklaşımın, bu süreç içerisinde kabul gördüğünü gözlemlemeye başladık. AB tarafının kısıtlayıcı tedbirleri olan AB yaptırımlarının hızlı bir şekilde Rusya’ya karşı alınması, bu yeni yaklaşımın ilk örneği oldu. Bu zorlayıcı tedbirin Rusya’yı barışa ikna edememe olasılığı ve bu savaşın Avrupa’nın başka coğrafyalarına da sıçrama ihtimaline karşı, 27 Şubat 2022’de Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un dönüm noktası (zeitenwende) olarak açıkladığı Almanya’nın 100 milyar avroluk bir fonla askeri gücünü artırmaya yönelik almış olduğu karar ise ciddi bir dönüşümün sinyalini verdi.
Fransa’nın dönem başkanı olduğu Mart 2022’de Stratejik Pusula’nın kabul edilmesi ile hız kazanan savunma alanında AB’ye stratejik otonomi kazandıracak sürecin, bu iki yıllık Rusya-Ukrayna Savaşı ile savunma alanında artan ihtiyaçlar neticesinde devam ettiği; yeni stratejiler, programlar ve fonlarla bu sürece destek verici adımların atıldığını görüyoruz. Bu yöndeki adımlardan biri de Baltık’tan Karadeniz’e Rus saldırısına karşı füze savunma sistemleri ile bir savunma kalkanı oluşturma amacıyla Almanya liderliğinde, içinde Türkiye’nin de yer aldığı Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi (European Sky Shield Initiative- ESSI) kurulması kararıdır. Bu kararın arkasında yatan sebepler arasında, Rusya’nın Ukrayna’nın altyapısını hedef alan saldırılarından alınan dersler neticesinde füze savunma sistemlerinin önem kazanması ve Rusya’nın Ağustos 2022’de Litvanya ile Polonya arasındaki Kaliningrad’a Rus hipersonik füzelerini konuşlandırmasını gösterebiliriz.
AB’nin Savunma İhtiyacı
Son yıllarda giderek artan Rusya tehdidi algısı, önümüzdeki Kasım’da gerçekleştirilecek ABD seçimlerinde eski ABD Başkanı Donald Trump’ın tekrar başkan seçilme olasılığının sebep olduğu Avrupalı müttefiklerini savunma konusunda soru işaretleri ve AB olarak kendi kendine yetebilme konusundaki eksikliklerin Rusya-Ukrayna Savaşı ile daha görünür bir hal alması, AB’nin savunmasını güçlendirecek adımlar atmasına neden oluyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı, askeri mühimmat ihtiyacının Ukrayna için acil bir gereklilik olduğunu göstermiştir. Mühimmat konusundaki eksikliklerin giderilmesi adına NATO müttefiklerinin desteği, Ukrayna için büyük önem arz etmektedir. Ukrayna’nın askeri mühimmat sıkıntısı büyüdükçe Rusya’nın sahada kazanımlarının artacağı öngörüsü yapılmaktadır. Bu sürecin önüne geçmek adına AB’nin Ukrayna’ya askeri destek konusunda aldığı bazı kararlar bulunuyor. Bu kararlardan birisi, Ukrayna için daha fazla mühimmat üretmektir. AB üretimini artırmak amacıyla Mühimmat Üretimini Destekleme Yasası (ASAP) Temmuz 2023’te yürürlüğe girmiştir.
Ancak bu yasanın, Avrupa savunma sanayisinin Ukrayna’nın mühimmat talebini kısa bir sürede karşılamaya yetecek kadar stokunun bulunmadığı gerçeğini değiştirmediğini görüyoruz. Diğer bir deyişle Rusya-Ukrayna Savaşı, AB’nin savunma üretiminin tükenen askeri stokları yenilemeye ve Ukrayna’yı desteklemek için gereken hızı karşılayamadığı gerçeği ile yüz yüze kalmasına sebep olmuştur. Bu mühimmat sorununun en önemli nedeni, AB’nin savaş ekonomisine değil barış ekonomisine göre savunma sanayii üretimini gerçekleştiriyor olmasıdır. Yani AB’deki mevcut savunma sanayii, halen barış dönemi koşullarına göre hareket etmektedir. Savaş ekonomisine geçmesi demek ise bütçenin önemli bir kısmının diğer alanlardan savunma alanına kaydırılması demektir.
Tam bu noktada, tüm bu kaygıları ortadan kaldırmak adına AB, Avrupa Savunma Sanayii Stratejisi’ni kabul etmiştir. 18 Mayıs 2022 tarihli ortak tebliğin ardından, savunma yatırımı boşluk analizinin bulgularına ve kapsamlı bir istişare sürecine dayanan ilk Avrupa Savunma Sanayii Stratejisi’ni (European Defence Industry Strategy-EDIS), “Yeni bir Avrupa Savunma Sanayii Stratejisi: Duyarlı ve Dirençli Bir Avrupa Savunma Sanayii Aracılığıyla AB’nin Hazırlıklı Olmasının Sağlanması” başlıklı ortak bildiri, 5 Mart 2024’te AB ülkelerine sunulmuştur.
İddialı hedefler ile üretimi sürekli sıcak tutma ve sanayi güveni oluşturma, bu stratejinin önemli bir parçasıdır. Strateji aynı zamanda, 2030’a kadar AB ülkeleri savunma teçhizatının en az yüzde 40'ını birlikte çalışarak satın almayı, savunma satın alma bütçelerinin en az yarısını Avrupa’da üretilen ürünlere harcamayı, savunma mallarının en az yüzde 35'inin diğer ülkeler yerine AB ülkelerinden alınmasını hedeflemektedir. AB’nin daha güvenli ve daha dayanıklı olmasına yardımcı olacağı ifade edilen stratejinin, Ukrayna gibi kilit müttefiklere de fayda sağlayacağı vurgusu yapılmaktadır.
Enerji Güvenliği Bedeli
Ukrayna’ya mühimmat desteği sağlama dışında, doğrudan askeri destek sağlama ve Avrupa’da büyük bir savaşa hazır olma, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından da son günlerde dile getirilen konular olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu söylemleri, Rusya’nın Afrika’daki hamleleri ile Fransa’nın enerji güvenliğine ödettiği bedel üzerinden de okumak gerekiyor. Enerjisinin önemli bir bölümünü nükleer enerjiden sağlayan Fransa, nükleer enerji yakıtı olan uranyumun önemli bir kısmını da Afrika’dan tedarik ediyor. Nijer’deki darbenin ardından Rus yanlısı Nijerlilerin Fransa’ya uranyum tedarikini kesme kararı, Fransa’nın bölgede artan Rusya etkisinden duyduğu rahatsızlığı artırdı. Ayrıca Rusya’ya olan enerji bağımlılığından kurtulmak ve Rus gazına alternatif doğal gaz tedarikçi arayışı, Rusya-Ukrayna Savaşı ile daha da artmıştı. Bunun neticesinde Afrika’dan doğal gaz sağlama yollarının hız kazandığı bir süreç oldu.
Nijerya doğal gazını, Nijer ve Cezayir üzerinden Avrupa’ya taşımak için inşa edilmesi planlanan Trans-Sahra doğal gaz boru hattı, yine bu süreçte Rusya tarafından sabote edilmiş görünüyor. Rusya’nın Afrika’daki bu stratejik hamleleri ile sıkışan Fransa’da, Cumhurbaşkanı Macron’un iddialı açıklamalarını, savunma sanayiini güçlendirme adına atılan adımları ve son olarak da Afrika’da tehlikeye giren enerji tedariklerine alternatif olarak Kazakistan gibi dünyanın en büyük uranyum üreticilerinden birine yönelindiğini görüyoruz. Fransa’nın başını çektiği bazı AB üyeleri, nükleer enerjinin Avrupa’da iklim değişikliği ile mücadele için yaygın olarak kullanılmasını istiyor; bir de Rusya’ya olan enerji bağımlılığını da ortadan kaldırmak için en önemli alternatif olarak nükleer enerji öne çıkıyor. Tüm bu gelişmelerin gölgesinde ilk Nükleer Enerji Zirvesi, Brüksel’de 21 Mart 2024 tarihinde toplandı ve nükleer kullanımını teşvik eden görüşler ortaya koydu.
Genel olarak gelişmeleri değerlendirdiğimizde Avrupa’nın anahtar ülkeleri olan Fransa ve Almanya’nın, Rusya tarafından çıkarılacak büyük bir savaş konusunda emin olduklarını söyleyebiliriz. Bunun için de Avrupa’nın hazır olması gerektiği kanaatindeler. AB liderleri, 21-22 Mart 2024 tarihlerinde, genişlemeden göç ve tarıma pek çok konunun yanı sıra süregelen Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Ukrayna’ya yardımın sürdürülmesi konusu da dahil güvenlik ve savunma konularını tartışmak üzere Brüksel’de toplandılar. Tartışılan konular arasında Rus varlıklarından gelen gelirlerin Ukrayna’ya silah alımı için kullanılması da bulunmaktaydı. Bir de tabii tüm bu gelişmelerin, AB’yi savaş ekonomisi moduna alma mevzusu vardı. Soğuk Savaş sonrasında kendini ebedi barışın sürdürülebilir olduğu Kantçı cennette (Kantian paradise) bulan AB, bugün Hobbesyen anarşik dünyanın (Hobbesian anarchic world) gerçeğine uyanmış bulunuyor. Kantçı cennette kullandığı askeri olmayan dış ve güvenlik enstrümanları yani sivil güç, bugünün gerçekleri ile mücadelede yeterli olmuyor. AB’nin askeri güce yönelişinin en önemli adımı ise savaş ekonomisine geçiş ile başlayacak görünüyor.