Kriter > Siyaset |

Üçüncü Yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi


Yüz yıldan fazla sürede uygulanan bir sistemi değiştirmenin ve yeni sisteme geçmenin bizatihi kendisi çok zorlu bir süreçtir. Böyle olduğu için 1970’lerden itibaren 40 yıldan fazla bir zaman diliminde, yönetimde söz sahibi olan başbakanlar, cumhurbaşkanları, siyasi parti liderleri, siyaset bilimciler, hukukçular, gazeteciler ve kanaat önderleri siyasal sistemin değişimini gündeme getirmelerine ve bu uğurda uğraş vermelerine rağmen, bu çabalarında başarılı olamamışlardı.

Üçüncü Yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
Aykut Ünlüpınar/AA

Cumhurbaşkanı Erdoğan 9 Temmuz 2018’de yemin ederek görevine başladı. Bu, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin de başlangıcıydı. Yeni hükümet sisteminin üç yılını geride bıraktık. Bir sistem için bu süre çok uzun sayılmaz. Dolayısıyla geçiş sürecinin devam ettiğini söylemek mümkün. Siyasal sistemi değiştirmeden yapılan yeni anayasaların uygulama süreçleri için bile belirli bir süreye ihtiyaç vardır. Siyasal sistem değişimi, sıradan bir anayasa değişikliği değildir.

Değiştirilen parlamenter sistem geleneğinin başlangıcını 1876’dan başlatabiliriz. Ancak tam parlamenter yönetime geçişin başlangıcı olarak 1908 tarihini alırsak, yüz yıldan fazla sürede uygulanan bir sistemi değiştirmenin ve yeni sisteme geçmenin bizatihi kendisi çok zorlu bir süreçtir. Böyle olduğu için 1970’lerden itibaren 40 yıldan fazla bir zaman diliminde, yönetimde söz sahibi olan başbakanlar, cumhurbaşkanları, siyasi parti liderleri, siyaset bilimciler, hukukçular, gazeteciler ve kanaat önderleri siyasal sistemin değişimini gündeme getirmelerine ve bu uğurda uğraş vermelerine rağmen bu çabalarında başarılı olamamışlardı.

Örneğin 1970’lerde Milli Selamet Partisi lideri Necmettin Erbakan ve Milliyetçi Hareket Partisi lideri Alparslan Türkeş, mevcut “parlamenter sistemin siyasi kriz üreterek, istikrarsızlığı sürekli hale getirdiği” gerekçesi ile başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğini savunmuşlardı. 1980’lerde başbakan ve ardından cumhurbaşkanı seçilen Turgut Özal; 1990’larda ise cumhurbaşkanlığı yapan Süleyman Demirel, Türkiye’de cari olan parlamenter sistemin “kişiye bağlı dönemsel istikrar üretse de bunun kalıcı olmadığı” tespitini yapmışlardı. Buradan da kurumsal istikrarı sürekli hale getirecek bir yönetim arayışını ısrarla gündeme getirmişlerdi.

 

Eski Sistem Revizyonlarla Düzeltilemeyecek Durumdaydı

Bu liderlerin siyasal sistemin değişimine yönelik çabalarının temel motivasyonu, Türkiye’nin yönetilebilirlik sorununun aşılması, koalisyon hükümetlerinden kaynaklanan istikrarsızlığın önlenmesi ve vesayetçi güç yapılarının siyasete müdahalesinden dolayı siyasi alanın parçalı yapısının sona erdirilmesine yönelikti. Geçmiş dönemde Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olan siyaset adamları, yapısal sorunlarla malul parlamenter yönetimin, sistem içi revizyonlarla iyileştirilemeyeceğini bildikleri için başkanlık sistemini savunmuşlardı. Zaten revizyonlarla eski sistem düzeltilebilecek olsa, söz konusu devlet adamları bu kadar uzun dönem böyle bir konuda mücadele etme ihtiyacı duymazlardı. Dünyada hiçbir ülkenin, Türkiye’deki gibi çok uzun bir dönemi içerecek şekilde, siyasal sistemin sorunları üzerinden anayasa değişikliği ve reform tartışması yürütmediğini öncelikle bilmek gerekir.

Bu hususları tekrar hatırlatmanın çok önemli iki nedeni var. İlki, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bu üç yıllık dönemini değerlendirirken, eski sistemin sorunlarını dikkate almadan yapılan eleştirilerin isabetli olmadığını vurgulamak içindir. İkincisi ise, muhalefetin eski sisteme dönüş söyleminin mümkün olup olmadığını anlamak için son 40 yıllık sistem değişimi tartışmalarını göz önünde bulundurma gerekliliğidir.

Meclis
(Evrim Aydın/AA)

 

Üç Yılın Muhasebesi

Hatırlanacağı gibi, yeni siyasal sistem, Türkiye’nin tarihsel yönetim mirası ve siyasal kültürü göz önünde bulundurularak, geçmiş dönemdeki siyasal krizlerin tekrar yaşanmamasına yönelik bir anlayışla hazırlanmıştı. Ayrıca dünyada demokratik ülkelerde uygulanan başkanlı siyasal sistemlerin kriz ve sorun üreten yönlerinin reformuna yönelik tartışmalar da bu bağlamda göz önünde bulundurularak sistem dizayn edilmişti.

Bu üç yıllık geçiş döneminde sistem, büyük bir “hata vermeden” işledi. Doğrudan halk tarafından seçilmiş olan yürütmenin başı belliydi. Çift başlılık olmadığı için karar verme ve sorumluluğun kimde olduğu belirsizlikleri yaşanmadı. Yönetim süreçleri etkin ve hızlı bir şekilde çalıştı. Devletin üst yönetimi ve bürokrasisi karar alırken ve uygularken “denge siyaseti gözetme” taktiğini öncelemedi. Bu bağlamda etkin yönetim ve hızlı karar alma süreçleri ile ilgili; dış politikada, terörle mücadelede ve sınır ötesi operasyonlarda verilen kararlara bakmak sistemin işleyip işlemediğini anlamak için bize yeterince ipucu verir. Covid-19 salgını ile mücadelede etkin kamu politikası yapımı ve kriz yönetiminde gösterilen başarıda da yeni sistemin payı büyük.

Kuşkusuz, yüz elli yıllık bir sistemin ardından yeni sistemin geçiş dönemini sorunsuz atlatmak kolay değildir. Böyle olduğu için de yeni sistemin kurumsallaşması için zamana ihtiyaç vardır. Sistemin ilk uygulama dönemlerinde hukuki ve teknik bazı aksamaların yaşanması, değişimin doğası gereğidir. Yasal ve kurumsal büyük dönüşümlerde doğum kusurları yaşanabilir. Böyle bir durum önceden öngörüldüğü için, sistem içi reformların dinamik olarak işletilmesi gerekir. Yeni sistemlerin uygulanması ile ilgili birçok alanda öğrenme süreçleri biraz zaman alır. Bazen bürokratik uygulayıcılar; kendi mevcut konumları, kariyer hedefleri ve yükselme motivasyonları gibi unsurlar zarar göreceği ya da değişeceği için öğrenme süreçlerine gönülsüz yaklaşabilirler. İş yapma tarzları ve yeni sistemin kurumsallaşmasına yönelik işi sahiplenmede yeterince istekli olmayabilirler. Hatta sistemin işleyişine bilinçli olarak direnç gösterebilirler.

Bu üç yıllık dönemde, sistemle ilgili şikayetlerin önemli bir kısmının sistem sorunlarından daha çok bürokrasideki uygulamalardan kaynaklı olduğunun ayırdına varmak gerekir. Uygulama süreçlerinde yaşanan aksamalar, sistemin tümden kusurlu olduğu anlamına gelmez. Örneğin bakanlıkların birleştirilmesi, bürokrasi içinde yer değiştirmeler, kademe ve hiyerarşi yapılarında yeniden yapılanma gibi hususlar ve değişikliklerden kaynaklı yaşanabilecek sorunlar, sistem sorunu değildir. Kaldı ki, yeni sisteme geçilirken bu alanlarda yapılan değişiklikler, doğrudan başkanlık sisteminin gereğinden daha çok idari reformlarla ilgiliydi.

 

Eski Sistem Alışkanlıklarının Terk Edilememesi Sorunu

Üç yıllık geçiş süreci dikkate alındığında en önemli sorun, muhalefetin, bir kısım bürokrasinin ve yeni sisteme karşı çıkan elitlerin, bir türlü yeni sisteme göre bakış açılarını güncelleyememeleriydi. Böyle olduğu için yapılan eleştirilerin büyük çoğunluğu, eski sistemin mantığı ile yeni sistemi değerlendirme üzerine inşa edildi. Muhalefet partileri, bilinçli olarak eski sistemin uygulama pratiklerine atıf yaparak yeni sistemi değerlendirdiler. Somut bir örnek vermek gerekirse, çoklu baro tartışmasında bir yandan adalet bakanının yeni baro düzenlemesinin yasa tasarısının hazırlanmasında inisiyatif almadığı eleştirisi yapılırken, diğer yandan başka bir konuda yürütmeyi yasa önerilerinin hazırlanmasına müdahil olmakla suçladılar. Benzer şekilde, yeni sistemde cumhurbaşkanı-parti ilişkisini sorun olarak görmek ile yeni sistemde kabine üyelerinin yasama organının içinden belirlenmemesini eleştirmek arasında fark yoktur.

Muhalefet partileri, yeni sistemi eleştirirken bir an önce güçlendirilmiş ya da iyileştirilmiş parlamenter sisteme dönülmesini savunuyorlar. Bazı partiler, bu konuda önerilerini kamuoyu ile paylaştılar. Önerilerin içeriğine bakıldığında, çoğunlukla parlamenter sistemin mantığı ile başkanlık sisteminin eleştirildiğini görmek mümkün. Her sistemin anayasal ve kurumsal yapısı, kendi içinde bir işleyiş mekanizmasına ve denge ve denetleme araçlarına sahiptir. Kuşkusuz muhalefet partileri, eski sisteme dönülmesini savunabilirler. Ancak parlamenter sistemin işleyişi üzerinden başkanlık sisteminin unsurlarını eleştirmek doğru bir yöntem değildir. İyileştirmeye yönelik tartışma ve önerilerin de o sistem içinden sorunlara yaklaşılarak yapılması gerekir.

Muhalefetin güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş gerekçelerine bakıldığında, Türkiye’nin siyasal kültüründeki yönetilebilirlik sorunlarının eski sistemden kaynaklandığının kabul edildiğini görmek mümkün. Bu bağlamda, bir taraftan yeni sistemle birlikte, yasamanın fonksiyonunun azaldığı iddia edilirken, diğer taraftan geliştirilen önerilerin odağının yürütmeyi güçlendirmeye ve etkinlik kazandırmaya dönük olduğu kolayca tespit edilebilir. Muhalefetin güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisinde eski sistemden farklı olarak sunduğu tek somut öneri, yeni hükümet kurulmadan mevcut hükümeti düşürmeyi engelleyecek olan yapıcı ya da kurucu güvensizlik oyu mekanizmasıdır. Bu öneri de bizatihi yürütmenin istikrarına yönelik olarak kurgulanmaktadır.

Bu durumunda dikkat çekilmesi gereken mesele şudur: Başkanlık sistemine yönetime istikrar ve yürütmeye etkinlik kazandırmayı amaçlayarak geçildiği düşünüldüğünde aslında muhalefet de yeni bir öneri getirmemektedir. Muhalefet partilerinin eski sisteme dönmeyi talep etmek yerine, mevcut sistemde sorun olarak gördükleri alanlar varsa, sistem içinden revizyon ya da reform önermeleri daha rasyonel bir yaklaşımdır. Böyle olmadığı dikkate alındığında, muhalefetin güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş tartışması perdeleme siyasetinden başka bir şey değildir. Buradaki amacın, birliktelik görüntüsüne katkı sağlayacak soyut siyasi tartışma ile günü kurtarma olduğunu söylemek mümkündür.

Sonuç olarak, hızlı karar alma ve etkin yönetimi sağlama yeni sistemle mümkün oldu. Gelinen süreçte anayasa değişikliğini zorunlu kıldığı için eski sisteme dönmek hiç de kolay değildir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası