Ukrayna’yı merkeze alan Rusya–NATO gerginliği, Soğuk Savaş sonrasında yeni bir dönemi hatırlatıyor: Soğuk Barış. Ancak bu dönemin kendine has özellikleri bulunuyor ve yaklaşan sürecin Soğuk Savaş ile karşılaştırılması mümkün olsa da farklı dinamiklere haiz olduğu biliniyor. Bu nedenle NATO odaklı bir kriz yönetimi okuması yapıldığında, İttifak tarafından; yeni koşulların, hangi planlama ve eylem tarzlarını dikte ettiğinin tespit edilmesi ve tedbir geliştirilmesi gerekiyor. Ukrayna krizi, bu kapsamda, İttifak için önemli dersler barındırıyor.
Yeni Koşullar
NATO’nun Soğuk Savaş sonrasında güvenlik ortamına kattığı siyasi ve askeri yorumlar, öncelikle durum tespiti şeklinde zuhur etti. Tahmin edilebilirliğin zorlaştığı bu dönemde “belirsizliğin” dahi tehdit olarak algılandığı süreç yönetimi, aslında analiz ve öngörülerdeki metodolojik paradigma eksikliğinden kaynaklanmıştı. Diğer bir deyişle nasıl tehdit değerlendirmesi ve tespiti yapılacağı, İttifak’ın bürokratik tıkanıklığında kaybolmuştu. Nitekim Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle “kim”den ziyade neyin ‘”karşıt” olduğuna odaklanılmıştı ve bu yaklaşım doğruydu. Çünkü geçmişte var olan çatışma türleri dahi yeni dönemin farklı yorumlarıyla süratle kavramsallaştırılıp, aktörden ziyade olgulara yönelmeyi gerekli kılmıştı. NATO, bu koşullar altında askeri aktivizmde gelenekselliği sorgulamaya ve yeni görev çeşitlerine yönelmeye meyletti.
NATO’nun Soğuk Savaş sonrasında tecrübe ettiği dönem aynı zamanda coğrafi olarak genişlemesiyle örtüştü. Diğer bir ifadeyle yeni tehdit ve güvenlik durumları, İttifak’ın düşün dünyasını şekillendirirken, çok kenarlı tehdit düzlemi aynı anda farklı sorun alanlarının dikkate alınmasını gerektirdi. İklim değişikliğinin gölgesinde üye devletlerin toplum güvenliği gibi alanları yükselişteyken, üyeliğe kabul edilen devletlerin Soğuk Savaş döneminden miras aldıkları kaygıları ve tehdit algıları, geleneksel manada harp hazırlık seviyesinin korunmasını dikte etti.
Rusya’nın Kırım’ı işgal ve ilhakı ile Donbas’ı içten ele geçirme girişimi bahse konu kaygıları teyit de etti. Böylece Rusya, tek başına ABD veya NATO’ya meydan okuyabileceğini ispatlamış oldu. Özellikle etnik Rus nüfusuna sahip veya Rus yanlısı siyasi eğilimlerin olduğu ülkelerin Rus nüfuzuna karşı hassas olduğu anlaşıldı. ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile yaptığı görüşmesi sonrasında konuşan Lavrov’un “nüfuz bölgesi” terimini seslendirmesiyse, Rusya’nın Soğuk Savaş mantığıyla sadece NATO genişlemesini değil, kendi yayılmacılığını da nasıl algıladığını gösterdi. Öte yandan Ukrayna’daki mevcut durumun, NATO’yu harbe hazırlık düzeyinin ötesine geçerek mukabelede bulunabilme arayışına itmesi gerekirken, Biden’ın ekonomik yaptırımlardan bahsetmesi, siyasi ve askeri kararlılıklar arasındaki uyumu sorgulanır hale getirdi.
Yaptırımların devletler inisiyatifinde olması nedeniyle NATO’nun değil, müstakil olarak ülkelerin tavrı merak konusu oldu. Stratejik özerklik arayışında olan AB üyesi NATO ülkelerinin Rusya ile ekonomik ilişkileri yoğun olmasına rağmen, NATO harcamalarının yüzde 80’den fazlasını AB üyesi olmayan ülkeler karşılıyor. Yani Rusya’ya yaptırımların, her NATO üyesi ülkeyi aynı şekilde etkilemesi mümkün görünmüyor. Bu durumda üye ülkelerin müstakil olarak uğrayacağı zarar, doğal olarak NATO içinde çatlaklara neden olma potansiyeli taşıyor.
Ukrayna Meselesinde Rus Argümanları ve NATO
Rusya’nın Ukrayna algısının temelinde, “geri planda var olan” ve “görünen” olmak üzere iki farklı motivasyon ön planda. Görünen ve daha çok tali olan Rus algısında, demografi ve Ukrayna için Sovyet döneminde yapılmış yatırımlar göze çarpıyor. Kaliteli bir sanayi altyapısına ve doğal kaynaklara sahip Ukrayna, Rusya açısından hem cezbedici hem de kontrol edilmesi gereken bir “ön” bölge ve aynı zamanda Karadeniz’deki deniz yetki alanları başta olmak üzere Rusya’nın dış dünyaya “sarkmasını engelleyebilecek” bir coğrafyaya sahip. Rusya’nın istikrarsızlıkla karşılaşması halinde de Moskova’ya doğru çekilmesi uzak ama muhtemel bir ihtimal. Bu nedenle Kırım ve Donbas, Rusya’nın ısrarcı olduğu bölgeler olarak kalmıyor, Ukrayna’nın tamamına yayılma arzusu ağır basıyor.
Rusya’nın Sovyetlerin yıkılmasıyla tecrübe ettiği duraklama döneminden gerileme dönemine geçmeden, tekrar muktedir olduğu bir döneme geçmek istemesi asli motivasyon olarak ortaya çıkıyor. Bu nedenle hukuki sınırlar dahilinde ve siyasi kurgularla askeri seçenekleri, Kazakistan meselesinde olduğu gibi süratle uygulamaya sokup dengeleri lehine değiştirebiliyor. Ayrıca eski peykler üzerinde kurduğu psikolojik üstünlük ile arabuluculuk bağlamında askeri ve siyasi gerekliliğini dikte edip sorunlu bölgeleri kontrolü altına alabiliyor. Ukrayna özelindeki motivasyonu ise Ukraynalı diye bir milletin veya ülkenin “olmaması” görüşüne dayanıyor. Yani Rusya’ya göre Ukraynalılar aslında “Rus”. Ancak böyle bir tespit Rusya açısından sorunlu.
Daha önce zikredilen koşullar ve Rusya’nın görünen veya görünmeyen motivasyonlarına karşı NATO’nun durumu ise biraz karışık. NATO, 30 üyeli yapısıyla farklı çıkarların ve ajandaların heterojen bir kompozisyonu. İttifak içinde yaşanan güç mücadelesi ve Fransa kaynaklı çatlak, yekpare motivasyona sahip Rusya karşısında NATO’yu zayıflatıyor. Ayrıca Ukrayna’nın NATO üyesi olmaması nedeniyle, askeri seçeneğin hangi temele dayandırılarak NATO’yu hareketlendireceği bir stratejik boşluk olarak kendini gösteriyor.
Güvenlik Koşulları Neleri Dikte Ediyor?
Soğuk Savaş sonrasında devlet aktörlerin ötesine itilen güvenlik okumaları halen geçerliliğini koruyor. Diğer bir ifadeyle Soğuk Savaş öncesinin ve sonrasının güvenlik ve savunma yorumları, halen savunma harcamalarını, askeri eğitim müfredatlarını, doktrinleri veya personel niteliklerini etkiliyor. Ayrıca Rusya’nın yayılmaya yatkın geleneksel stratejisinin somutlaşmasıyla birlikte hem devletlerin hem de NATO gibi kolektif güvenlik örgütlerinin sınırı ve şekli olmayan çatışmalara hazır olması, öte yandan çok kutuplu bir uluslararası yapı dahilinde müzakere ve mücadelenin aynı anda yürütülmesini gerektiriyor. Ayrıca demografi savaşlarıyla, yaptırım tehditleri gibi yeni kriz yönetim araçları ağırlık kazanabilecek. Diğer bir ifadeyle devlet ve devlet grupları arasında sorun sahaları ile iş birliği alanlarının kendi sınırlarına hapsedilmesi ve bir sorun sahası üzerinde rekabet ve pazarlık devam ederken diğer sektörlerde “kazan-kazan” sürecinin idame ettirilmesi ön plana çıkıyor. Yani hem Rusya’dan gaz satın almak hem de Rusya ile mücadele etmek gerekiyor.
Belirtilen karmaşanın gölgesi altında, NATO gibi 30 üyesi olan bir örgüt içinde bahsedilen karmaşıklığın, her üye devletin farklılaşan çıkar ve gündemleri nedeniyle sıkıntılara neden olabileceği açıkça görülüyor. Nitekim Rusya ile ilişkilerde son raddeye kadar sabretme zorunluluğu olan Almanya gibi ülkelerle acilen mukabil tedbirler alınmasını talep eden Doğu Avrupa ülkelerinin farklı söylemlere sahip olduğu biliniyor. Ancak Rusya’nın tehdit ve müdahalelerin “hazmedilmesine” ne kadar müsamaha gösterilebileceği konusunda hala farklı yöntemler teklif edilebiliyor. Ülkesindeki dört nükleer santrali çevre felaketi kaygısıyla kapatan Almanya, gergin bir duruşla Rus-Amerikan görüşmelerini takip ederken, kaygı endeksi doğal olarak yüksek. Öte yandan Fransa’nın Avrupa askeri mimarisi için her fırsatı değerlendirme temayülü ağırlık kazanırken, Rus tehdidi karşısında Amerikan garantilerine ne düzeyde ihtiyaç duyulduğunu mahcubiyet ile anlamaya başladığı ileri sürülebilir.
Ukrayna meselesinin öne çıkarttığı husus NATO’nun siyasi genişlemesinde benimsediği yöntemin ne kadar doğru olduğu. Barış İçin Ortaklık adıyla İttifak’a üye olabilecek ülkelerin üyeliğe hazırlanması amaçlanırken, stratejik tercihlerin, bazen süreçlerin önüne geçebileceği hususu maalesef anlaşılamadı. Bu nedenle Gürcistan ve Ukrayna’nın üyeliği zamana tahvil edilirken, Rusya’nın müdahaleci tavrının sonuçları öngörülemedi. Ukrayna ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün halen korunamamış olması da söz konusu argümanı haklı çıkartmakta. Mevcut resim NATO’nun müteakip tehdit ortamını öngörmeden ilgi alanını Avrupa coğrafyasıyla sınırlı tutmasının bir sonucu. Diğer bir ifadeyle değişen tehdidin tanımlanması coğrafya ile bağdaştırılan konvansiyonel tehdidin algılanmasını geciktirdi.
İttifak için Ukrayna meselesi sonrasında ön plana çıkan bir husus da NATO’nun önde gelen ve savunma kapasitesi gelişmiş ülkelerin, ortak çıkarlar söz konusu olduğunda çekimser halleri oldu. Irak ve Afganistan tecrübelerinden sonra “bıçak kemiğe” dayanmadıkça askeri seçenekler yerine yaptırım kozunu kullanmaya çalışan bu üye ülkeler, Rusya’nın kontrol altına alınabileceğini varsayıyor. Ancak Rusya’ya zaten uzun bir süreden bu yana uygulanan yaptırımlar var. Ayrıca bu yaptırımlar istenen sonucu vermediği gibi Putin’in kişiliği incelendiğinde, yaptırımlarla geri adım atmaya uygun bir psikolojik yapısının olmadığı anlaşılıyor. Rus stratejisinin siyasi inisiyatifi elde etme ve iki adım ileri gidip ancak askeri bir gereklilik sonrası geri adım atma gibi alışkanlıkları var. Her ne kadar askeri seçeneklere yönelme, daha derin felaket senaryolarına yol açabilecekse de öngörü ile zamanında tedbir alma gerekliliği NATO için eksiklik olarak tarihe not düşüldü.
Sonuç
Ukrayna’nın NATO üyeliği ve toprak bütünlüğü ile ilgili NATO-Rusya gerginliğinin yaşandığı mevcut dönemde, NATO önemli bir test sürecinden geçiyor. Rusya’ya taviz verilmesi hem İttifak’ın itibarını zedeleyecek hem de Doğu Avrupa ülkeleri NATO’ya katkılarını sorgulayabilecek. Ayrıca Fransa’nın NATO’ya alternatif arayışına devam ettiği mevcut koşullarda, esasen NATO’nun bir ittifak olarak Soğuk Savaş’ın gerekliliklerini karşılamayı sürdürürken, modern dönem gelişmelerine uygun bir yapılanmayla kendisini konsolide etmesi gerekliliği anlaşılmış durumda. Diğer bir ifadeyle Kuzey Atlantik İttifakı’nın İran’dan başlayan ve Bering Boğazına uzanan coğrafi uzanımının bir bütün olduğu görülüyor. Ukrayna krizi de böyle bir coğrafi çerçevelemenin artık yetersiz kaldığını, Uzak Doğu’dan Afrika’ya, Güney Amerika’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir alanda NATO’nun kendini farklı misyonlarla aktive etmesi gerekliliği ortaya çıktı. Rusya’nın NATO’dan beklentisi olan genişlemenin engellenmesi hususunun Rus yayılmacılığını durdurmayacağı açıkça görülmekte. Rusya sadece Karadeniz kuzeyinde değil daha geniş bir coğrafyada nüfuz alanları teşmil etmekte. O halde daha küresel bir NATO ilk zirvede gündeme alınmalı.