Kriter > Dosya |

AİHM ve Anayasa Mahkemesi Perspektifinden FETÖ/Darbe Yargılamaları


FETÖ/darbe davalarına ilişkin duruşmalar devam ederken FETÖ’cü darbecilerin duruşmalar sırasında yaptığı kışkırtmalara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor.

AİHM ve Anayasa Mahkemesi Perspektifinden FETÖ Darbe Yargılamaları

FETÖ/darbe davalarına ilişkin duruşmalar devam ederken FETÖ’cü darbecilerin duruşmalar sırasında yaptığı kışkırtmalara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Çok çeşitli biçimleriyle kamuoyuna yansıyan bu kışkırtmalar kimi zaman somut kanıtlar olmasına rağmen sanıkların kendilerine isnat edilen eylemleri yalan söyleyerek veya inkar ederek üstlenmekten kaçınmaları biçiminde tezahür ederken kimi zaman ise duruşmayı izleyen şehit/gazi yakınları ve avukatları ile mahkeme heyetine karşı sergilenen kelime oyunlarıyla karşımıza çıkmaktadır. Örneğin kendilerine sorulan soruları cevaplamak bir tarafa soruyu yönelten tarafa karşı sorular sorarak dikkatleri ve dava sürecini bulandırmayı hedeflemektedirler.

Bu yaşananlar özellikle son dönemdeki duruşmalarda sıkça rastlanılan bir durum olarak dikkat çekmektedir. Aslında FETÖ’nün örgüt yapısı ve üye profilleri göz önüne alındığında her iki davranış biçiminin de bizleri yanıltmaması gerekmektedir. Zira karşımızdaki örgütün hem sivil hem de askeri unsurları takiye ve gizliliği birer hayat tarzı olarak kabul ettiğinden çeşitli “psikolojik taktikler” geliştirme becerisine de sahip oldukları dikkatlerden kaçmamalıdır. Dolayısıyla duruşma salonlarında sergiledikleri kışkırtıcı ve tahrik edici davranışların arkasında toplumsal psikolojiye karşı uygulanan oldukça sofistike bir stratejiden bahsedebiliriz. Ancak son zamanlarda söz konusu stratejinin aslında başka bir amacının daha olduğu hususunda oldukça net ipuçları elde edebileceğimiz gelişmelere de rastlanılabilir.

FETÖ’nün Yargılamalarda İzlediği Strateji

Bu noktada geçtiğimiz günlerde Akıncı Üssü’ndeki eylemlere ilişkin Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsünde görülmekte olan duruşmada sanıklardan eski Kurmay Albay Mustafa Barış Avıalan’ın ifadesi dikkat çekicidir. Darbecilerin “Yurtta Sulh Konseyi” üyeleri arasında bulunan ve iddianamede 6-9 Temmuz 2016 tarihlerinde FETÖ/PDY’nin sözde “Hava Kuvvetleri imamı” Adil Öksüz tarafından yapılan Ankara Konutkent’teki bir villada darbe girişiminin organizasyonu ile ilgili toplantılara katıldığı belirlenen Avıalan, savunması sırasında kendisine sorulan sorulara cevap vermek yerine darbecilere giydirilmesi düşünülen “tek tip kıyafet”, “sanık kürsüsünün kaldırılması”, “idam”, “savunma hakkı” vb. gibi konularda çeşitli açıklamalar yapmıştır. Bunun yanı sıra şehit ve gazi yakınlarını tahkir ve tahrik edici ifadeler kullanarak dikkatleri farklı bir yöne çekmeye çalışmıştır.

Avıalan’ın izlediği bu stratejinin önceki duruşmalarda başka FETÖ sanıkları tarafından da zaman zaman kullanıldığı görülmektedir. Peki söz konusu strateji ile ulaşılmak istenilen amaç nedir? Bu amaç aslında “mağdur(muş) gibi kazanmak” gibi oldukça basit bir kurgu üzerinden işlemektedir. Bunu anlayabilmek için FETÖ’nün devlet kademelerinde en fazla yatırım yaptığı insan kaynağının yargı içinde olduğunu hatırlamak yeterli olacaktır. FETÖ’nün yargı unsurlarının önemli bir özelliğinin yalnızca iç hukuku değil aynı zamanda ulus üstü hukuk yolları olarak da adlandırılabilecek olan başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi yargı yerlerini kullanma beceri ve birikimine sahip olduğu ifade edilmelidir. Kaldı ki Avıalan ve benzerlerinin izlediği söz konusu strateji, FETÖ’nün hem Avrupa’da hem de ABD’de Türkiye’ye karşı yürüttüğü kampanyanın da başat unsurlarından olan sözde insan hakları ihlalleri söylemi göz önüne alınarak okunmalıdır. Zira FETÖ ile mücadeleye dair atılan birçok adımın ulusal boyutta çok ciddi aşamaların kat edilmesini sağlaması örgütü çeşitli propaganda mekanizmalarını hayata geçirmeye zorlamaktadır. Özellikle uluslararası kamuoyunu etkileyerek FETÖ ile mücadelenin hukuk devleti ve insan hakları ihlallerine yol açtığı şeklindeki söylemi bunun en önemli ayağını meydana getirmektedir. Bu çerçevede FETÖ’nün bel bağladığı yerlerden biri de AİHM’dir. AİHM’den çıkabilecek bir hak ihlali kararının devletin yürüttüğü mücadeleyi sekteye uğratması ümit edilmektedir.

AİHM’in Köksal ve Diğerleri V. Türkiye Kararı

Köksal ve diğerleri kararı 15 Temmuz darbe girişimi sonrası görevinden uzaklaştırılan bir öğretmenin başvurusu sonucu alınmıştır. Doğrudan bir FETÖ şüphelisi tarafından yapılan başvuru sonrası verilmiştir ve bundan sonra AİHM’e yapılacak FETÖ başvuruları için emsal bir karar niteliğindedir. Mahkemenin bundan sonraki başvurularda nasıl bir tutum sergileyeceğini ortaya koyması noktasında kritik bir karar olarak öne çıkmaktadır.

Başvurucu AİHS kapsamında “adil yargılanma hakkı”, “kanunsuz ceza olmaz” ilkesi, “özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı”, “ifade özgürlüğü”, “toplantı ve dernek kurma hakkı”, “etkili başvuru hakkı” ve “ayrımcılık yasağı”nın ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AİHM yapmış olduğu değerlendirmede baş- vurucu henüz Türkiye’de başvurması gereken hukuk yollarını tüketmediği için başvurunun kabul edilemez olduğu sonucuna varmıştır. Kararda işaret edilen bu husus önemlidir. Zira AİHM 685 sayılı KHK ile kurulan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun denetimini tüketilmesi gereken bir başvuru yolu olarak kabul etmiştir. Böylece OHAL KHK’ları ile gerçekleştirilen arındırma sürecine yöneltilen önemli eleştirilerden biri olan “kamu görevinden ihraçlara karşı yargı yollarının kapalı olması” iddiasının AİHM tarafından bir ihlal olarak değerlendirilmediği söylenebilir. Zira Komisyon kararlarına karşı idare mahkemelerinde iptal davası açılabilecektir. AİHM tarafından başvurular için idare mahkemesinin de nihai yargısal makam olmadığı, sonrasında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun da açık olduğu belirtilmektedir.

Anayasa Mahkemesinin Tutumu

FETÖ’nün Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu kullanarak çeşitli mağduriyetler yaratma çabasına Yüksek Mahkeme de geçit vermemiştir. Darbenin hemen ertesinden itibaren Anayasa Mahkemesine bireysel başvurular yapılması yönünde harekete geçen FETÖ kısa sürede mahkemenin iş yükünü altından kalkılamaz bir hale sokmaya çalışmıştır. Nitekim bireysel başvurunun hayata geçtiği 2012 yılının Eylül ayından bugüne kadar bireysel başvuru sayısı 15 Temmuz sonrası rekor seviyeye ulaşarak 100 bin rakamını aşmıştır.

Yüksek Mahkeme geçen Haziran ayında verdiği “Aydın Yavuz ve diğerleri” kararıyla bir anlamda FETÖ’nün OHAL uygulamalarına dair yaptığı çarpıtmalara da cevap vermiştir. FETÖ’nün darbe girişimi gecesi TÜRKSAT’a yayınları kesmek üzere gittiği suçlamasıyla yakalanan ve tutuklanan Aydın Yavuz’un tutuklama tedbirinin hukuki olmadığı, tutukluluğun makul süreyi aştığı ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru sonrasında karar verilmiştir. Mahkeme bu kararında 15 Temmuz darbe girişimi ve bunun başlıca faili olan FETÖ’ye dair çarpıcı tespitlerde bulunmuş ardından da bu girişimde yer alan tutukluların anayasal durumlarına ilişkin ilkeleri belirlemiştir.

Ancak Anayasa Mahkemesi bu süreçteki asıl pozisyonunu Ağustos ayının başında, OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu başvuruları kabul etmeye başlamasının hemen ertesinde belirlemiş ve AİHM ile benzer bir tutum sergilemiştir. Mahkemenin web sayfasında 4 Ağustos tarihinde yapılan açıklama ile 70 bin 711 başvuruyu 685 sayılı KHK’nın 1. maddesiyle kurulan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna (Komisyon) ve/veya idari yargı yollarına başvurulmaksızın bireysel başvuru yapıldığı için başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunduğu ve bu kararların başvuruculara tebliğini gerçekleştirmeye başlandığı duyurulmuştur. Ayrıca bu duyuruda, “OHAL KHK’ları ile doğrudan yapılan işlemlere yönelik başvuruları re’sen OHAL Komisyonuna göndermeyeceğini; OHAL KHK’ları ile doğrudan yapılan işlemlere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunan başvurucuların, Komisyona başvuru usulünü düzenleyen kurallara uygun olarak kendi durumlarını değerlendirip, gerek duymaları halinde, Komisyona başvuru yapmaları gerektiğini” de belirtmiştir.

AİHM ve Anayasa Mahkemesi FETÖ’nün Stratejisini Bozdu

Hem AİHM hem de Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz sonrası süreçte FETÖ’nün yukarıda çerçevesini çizdiğimiz stratejisini bozmuş gözükmektedir. Köksal ve diğerleri kararı ulus üstü boyutta FETÖ ile mücadeleye dair Türk mahkemelerinde işleyen sürecin Türkiye’de yargı sisteminin iç işleyişi ile ilgili bir konu olduğunun AİHM tarafından (şimdilik) onaylanması anlamına gelmektedir. Anayasa Mahkemesi de benzer biçimde mahkeme süreçleri devam ederken ve henüz tüketilmesi gereken hukuk yolları bitirilmeden bu kapsamda yapılacak bir başvuruya bakamayacağını belirtmiştir.

Sonuç itibarıyla bugün için FETÖ propaganda amacıyla elverişli bir iklimi oluşturmaya çalışırken AİHM ve Anayasa Mahkemesi de verdiği kararlarla tutumlarını netleştirerek işleyen sürecin devam etmesi gerektiğine işaret etmiştir. Fakat bu durumun özellikle AİHM açısından geçici olduğu unutulmamalıdır. Gelecekte FETÖ’ye bu mecrada propaganda yapma imkanının verilmemesi için ulusal yargımızın evrensel standartlar çerçevesinde örgütle mücadelenin haklı zeminini koruyucu uygulamalarını sürdürmesi gerekmektedir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası