Kriter > Dış Politika |

Asya-Pasifik’te ABD-Çin Rekabetini Neler Bekliyor?


ABD ve Çin’in her ikisinin de eksenlerini ve temel meselelere yaklaşımlarını ilk yüz yüze görüşmede ve diğer açıklamalarında sert ve keskin bir şekilde ifade etmeleri, ikili ilişkilerdeki sorun alanlarının hem çeşitleneceğini hem de daha sertleşebileceğini gösteriyor. İki ülke açısından pozisyonlar net olsa da geri kalan ülkelerin de pozisyonlarını netleştirmeleri gereken bir süreç yaşanabilir.

Asya-Pasifik te ABD-Çin Rekabetini Neler Bekliyor

2001’de Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmasından bu yana geçen yirmi yıllık süreçte Çin’in yükselişinin barışçıl olup olmayacağına yönelik tartışmalar sıkça yapıldı. Henüz doğrudan sıcak bir çatışma yaşanmasa da Çin hali hazırda çok farklı alanlarda ve boyutlarda ABD’ye meydan okuma kapasitesine sahip olan en önemli güç konumunda.

Obama yönetiminde “Asya Pivotu” olarak tanımlanan Çin’e yaklaşım, Trump döneminde ticaret savaşları eksenine oturmuş, salgınla birlikte adeta karşılıklı bir algı ve değerler mücadelesine sahne olmuştu. Biden yönetimi ve ilişkili olarak ABD’nin önümüzdeki dönemde Çin yaklaşımı yeni yeni şekillenirken, mevcut büyük güç rekabetinin hızlanacağı ve sertleşebileceği öngörülüyor.

Biden yönetiminin daha yumuşak bir söylem tonu benimseyebileceği düşünülürken, ABD tarafından gelen açıklamalar ve Alaska’da yapılan dışişleri bakanları toplantısından yansıyan görüntülerden hareketle, gerginlik çıtası oldukça yukarı çekilmiş görünüyor. Kamuoyuna yansıyan görüntülerde her iki tarafın da “diplomatik nezaketin” dışında birbirlerini “doğrudan” suçlayıcı ifadelerle açılış oturumuna başlaması, ilişkilerin Trump döneminden bile daha kötü durumda olduğu yorumlarını beraberinde getiriyor. 2020 başında ABD ve Çin uzun süren müzakereler sonucunda ticaret anlaşmasında uzlaşmaya varabilmişti. Dolayısıyla mevcut durumda her iki ülkenin de taviz vermez tutumu, ilişkilerde yumuşama veya iş birliği ihtimalini oldukça zorluyor.

 

Gerektiğinde Mücadele, Mümkün Olduğunda İş Birliği

Biden yönetiminin mart başında açıkladığı geçici dış politika strateji belgesinde, "Çin'in ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik gücünü birleştirerek istikrarlı ve açık bir uluslararası sisteme uzun süreli meydan okuma potansiyeline sahip tek rakip” olduğu ifade ediliyordu. Her ne kadar ABD’nin Çin yaklaşımı “rekabet” özelinde tanımlansa da ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın de ifadesiyle yeni yaklaşım gerektiğinde Çin'e karşı koymaya, mümkün olduğunda da iş birliği yapmaya dayanıyor.

Diğer yandan Çin tarafında da benzer bir yaklaşımın varlığından söz edilebilir. Çin, ABD ile yapıcı ilişkiler kurmak istediği sinyalini verirken, aynı zamanda kendi çıkarlarını güçlendirmek istiyor. Tüm bunları yaparken de Hong Kong, Tayvan ve Uygur Bölgesi’nde yaşananlar ile ilgili de taviz vermez tutumunu sürdürüyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Çin’in Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine olan yaklaşımını “soykırım” olarak tanımlamıştı.

Ayrıca Alaska görüşmesinin ardından Çin’in önemli gazetelerinden Global Times’ta yayımlanan başyazıdaki ifadeler de oldukça çarpıcı olarak değerlendirilebilir: “Çin, kendi ulusal güvenliğini koruyacağından emindir. ABD ne kadar çabalarsa çabalasın Çin’i kontrol edemez. ABD eğer Çin’le barış içinde bir arada bulunmaya istekliyse Çin bunu memnuniyetle karşılar. ABD eğer çatışmaya girmeye kararlıysa Çin sonuna kadar savaşır.”

Dörtlü İttifak

Hindistan, Avustralya, Japonya ve ABD’den oluşan Quad (dörtlü ittifak), ABD Başkanı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in de katıldığı video konferans yöntemiyle bir araya geldi. (Olivier Douliery-AFP/Getty Images, 12 Mart 2021)

 

Çin Zaman Kazanmak İstiyor

Pekin’de ABD-Çin ilişkilerinde kısa ve orta vadede mevcut gergin durumun süreceği yönünde bir beklenti hakim. Özellikle Biden yönetiminin Çin stratejisi yerleşmeden önceki zaman dilimini, Pekin kendisi için bir avantaj olarak kullanma arayışında. Bu açıdan Çin temel olarak üç parçalı bir orta vadeli strateji benimsemiş görünüyor. Bu süre zarfında Çin’in en önemli hedefi siyasi ve ekonomik anlamda içeride istikrarı korumak ve refahı sürdürmek olacaktır. Bununla yakın çevresinde nispeten güvenli ve istikrarlı bir alan oluşturarak, mümkün olduğunca çatışma ve gerilimden kaçınmak isteyecektir. Bu yolla hem yakın çevresinde tedarik zincirleri vasıtasıyla Çin’e bağımlı bir ağ oluşturmak hem de daha uzak alanlarda ekonomi, ticaret, dış yatırımlar ve teknoloji gündemleriyle nüfuzunu artırma arayışı Çin’in bir diğer önceliği olacaktır. Özellikle Kasım 2020’de imzalanan ve dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olarak tanımlanan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması (RCEP) önemli bir örnek olarak değerlendirilebilir.

Anlaşmanın Trump-Biden geçiş döneminde imzalanması, Çin’in zaman kazanma stratejisine işaret etmekle birlikte, Asya'daki mevcut ilişkilerin karmaşık durumunu da gösteriyor. Özellikle Avustralya ve Japonya gibi savunma-güvenlik alanlarında ABD tarafında pozisyon alan ve Çin'in bölgedeki asimetrik askeri varlığını güvenlik tehdidi olarak değerlendiren iki ülke bu anlaşmaya imza atabildi. Bu durum Çin'in ve diğer ülkelerin meseleleri ayrıştırabilme kapasitelerine de işaret etmektedir. Bu yolla bölge ülkeleri, uzun vadeli askeri tehdit gündemlerini devam ettirebilirken, doğrudan kısa vadeli ekonomik-ticari çıkarlarını da gözetmektedirler. RCEP, Çin açısından da bir ilk. Çin genellikle iki-taraflı ticaret anlaşmalarını tercih ederken, ilk defa bölgesel çok-taraflı bir anlaşmaya imza atmış oldu.

 

QUAD İttifakı

Biden döneminde Çin yaklaşımının daha kurumsal bir düzeyde ve ABD müttefikleriyle birlikte ilerleyeceği görüşü hakim. Özellikle Hint-Pasifik bölgesinde Quad İttifakı (ABD, Japonya, Avustralya, Hindistan) sözü edilen kurumsal yaklaşımın önemli örnekleri arasında gösteriliyor. Bu ittifakın savunma temelinde bir güvenlik ağına evrilmesi ihtimali, bölgede ABD öncülüğünde bir “Asya NATO”su tartışmalarını beraberinde getiriyor. Bu durum doğal olarak Çin açısından en büyük savunma endişelerinden birisi olarak değerlendirilebilir. Yapılandırılmış ve sürdürülebilir bir Quad ittifakı, Çin’in bölgesel ve küresel girişimlerine karşı önemli bir engel teşkil edebilir. Çin'in bu meydan okumaya nasıl tepki vereceği, ilerleyen dönemde Hint-Pasifik ve Asya-Pasifik siyasetini büyük ölçüde şekillendirecek kritik bir konumda yer alıyor.

Geçtiğimiz ay yapılan Quad liderler zirvesi açıklaması, ittifakın Çin’e yaklaşımıyla ilgili önemli ipuçları verdi. Açıklamada Pekin yönetimi açıkça zikredilmese de ittifakın bölgesel küçük ve orta ölçekteki ülkeler açısından bir öncü rolü üstlenebileceği ve ABD-Çin büyük güç rekabetinin yeni bir aracı olabileceği yorumu yapılabilir. Quad’ın bölgesel güvenlik perspektifi de açıkça Çin’in “Asya’daki güvenliğin Asyalıların kendileri tarafından sağlanması gerektiği” görüşünün tam karşısında yer alıyor ve ABD gibi bölge dışı bir aktörü bölgesel güvenlik şemsiyesine dahil ediyor. Bu durumun kurumsallaşması Çin’in bölgesel ve küresel hedeflerinin karşısında en büyük meydan okuma olarak öngörülebilir.

 

Güvenlik ve Ekonomik Bağımlılık

Diğer yandan Quad ülkelerinin Çin’e ekonomik bağımlılığı, ittifakın bütün olarak açık bir Çin karşıtı politika benimsemesinin önündeki en büyük engel olarak duruyor. Örnek vermek gerekirse, Japonya ve Avustralya RCEP’e taraf olan ülkeler arasında yer alıyor, Hindistan müzakere süreçlerine katılmış ancak imza sürecinde anlaşmadan çekilmişti. Bu açıdan bölge ülkelerinin Çin’in askeri olarak dengelenmesi ve ekonomi-ticaret bağımlılıkları bir sarkaç gibi bölgesel ilişkilerin en büyük meydan okuması olarak öne çıkıyor.

 

Büyük Güç Rekabeti ve Yeni Pozisyonlar

ABD ve Çin’in her ikisinin de eksenlerini ve temel meselelere yaklaşımlarını ilk yüz yüze görüşmede ve diğer açıklamalarında sert ve keskin bir şekilde ifade etmeleri, ikili ilişkilerdeki sorun alanlarının hem çeşitleneceğini hem de daha sertleşebileceğini gösteriyor. İki ülke açısından pozisyonlar net olsa da geri kalan ülkelerin de pozisyonlarını netleştirmeleri gereken bir süreç yaşanabilir. Asya-Pasifik’teki ülkeler bu süreçle daha erken ve daha sert bir şekilde yüzleşebilir. Bunun yansıması olarak Asya-Pasifik’te Quad ittifakı şekillenirken, AB’nin ve Rusya’nın tutumu da belirleyici olacak. Rusya-Çin ilişkileri güvenlik ve savunma alanlarında gelişirken, ticaret ekseninde kuvvetli olan AB-Çin ilişkileri, ideolojik rekabet güçlenirken ticareti ve yatırımları sürdürebilecek yeni bir zemin bulmak zorunda kalabilir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası