Kriter > Dış Politika |

Gazze’nin Akıbetine Yönelik Farklı Perspektifler


Başta HAMAS olmak üzere Gazze’deki tüm Filistinli grupların Gazze’nin geleceğine yönelik perspektiflerinde baştan beri bir değişiklik veya sapma olmamıştır. Yani 7 Ekim’de nasıl İsrail’in ablukasını kırmak, dünyaya seslerini duyurmak ve işgali sonlandırmak istediler ise bugün de aynı noktadadırlar. Hatta Heniyye’nin Tahran’da İsrail’in gerçekleştirdiği bir suikast ile şehit edilmesi, bu azmi ve kararlılığı daha da artırmıştır.

Gazze nin Akıbetine Yönelik Farklı Perspektifler
Gazze'de Dünya İnsani Yardım Günü (Hani Alshaer / AA, 19 Ağustos 2024)

İsrail’in 7 Ekim’deki Aksa Tufanı saldırısına karşılık olarak başlattığı Demir Kılıçlar saldırısı, şimdiye kadar ki tüm Gazze saldırılarından daha uzun, daha ölümcül ve daha kahredici olmuştur. Zira İsrail, geride kalan 11 aylık süreçte; Gazze’nin nerdeyse 2/3’ünü yıkarken, 40 bin Gazzeliyi şehit etmiş ve 100 bin civarında Filistinlinin de yaralanmasına yol açmıştır. Enkaz altında kalanlar ile akıbeti belli olmayanları eklediğimizde ise kayıpların sayısının daha yüksek olduğunu söylemek mümkündür.

İsrail saldırılarının bu korkunç bilançosuna rağmen, henüz Gazze’deki yangını söndürecek bir inisiyatif geliştirilememiştir. Uluslararası kuruluşların etkisiz kaldığı, uluslararası mahkemelerin bir türlü gerekli kararları alamadığı ve küresel güçlerin ise konuyu kendi çıkarları çerçevesinde ele alıp; katliamlara sağır ve dilsiz kaldığı Gazze’deki durumun yakın zamanda düzelmesi de beklenmiyor.

Buna rağmen hem çatışmanın tarafı olan aktörlerde yaşanan gelişmeler hem de bazı bölgesel ve küresel aktörlerin Gazze’nin geleceğine yönelik ortaya koymuş olduğu çabalar ve niyet beyanlarını da göz önünde bulundurarak, Gazze’nin akıbetine yönelik bazı çıkarımlarda bulunmak mümkün gözükmektedir.

Bu kapsamda, öncelikle Filistin ve İsrail zaviyesinden başlamak üzere, muhtemel bir ateşkes sürecinde yer alan ABD, Mısır ve Katar ile dolaylı olarak sürece müdahil olan Türkiye ve İran gibi aktörlerin yanı sıra AB ve BM gibi iki uluslararası kuruluşun Gazze’nin akıbetine yönelik perspektifleri de sergilenmeye çalışılacaktır.

 

Filistin Perspektifi

Başta HAMAS olmak üzere Gazze’deki tüm Filistinli grupların Gazze’nin geleceğine yönelik perspektiflerinde baştan beri bir değişiklik veya sapma olmamıştır. Yani 7 Ekim’de nasıl İsrail’in ablukasını kırmak, dünyaya seslerini duyurmak ve işgali sonlandırmak istediler ise bugün de aynı noktadadırlar.

Hatta HAMAS’ın bir önceki Siyasi Büro Şefi İsmail Haniyye’nin Tahran’da İsrail’in gerçekleştirdiği bir suikast ile şehit edilmesi, bu azmi ve kararlılığı daha da artırmıştır. İsrail’in 11 aydır devam eden vahşi saldırıları ve Filistin halkını önce cezalandırmak akabinde de muhtemel bir 7 Ekim saldırısına daha kalkışmaktan caydırmak için işlediği soykırım suçlarına rağmen Gazze’nin direnişi halen ayaktadır.

ABD, Katar ve Mısır arabuluculuğunda devam eden sözde ateşkes müzakerelerinde HAMAS’ın takındığı tavır da gayet nettir. Eğer İsrailli rehinlerin takasını da içeren bir ateşkes olacaksa, İsrail Gazze’deki saldırılarını sona erdirmeli ve askerlerini geri çekmelidir. Aksi takdirde sadece İsrail’in ileri sürdüğü şartlarda bir ateşkesi kabul etmek mümkün değildir.

Kaldı ki Mahmud Abbas yönetimindeki Filistin hükümetinin de Gazze’nin geleceği konusunda HAMAS’a benzer bir çizgide olduğu görülmektedir.

Her ne kadar başlarda Abbas, Gazze’nin İsrail tarafından yıkılmasına gerektiği şekilde tepki vermemiş olsa ve hatta bu saldırıları HAMAS’ın ortadan kaldırılması için bir fırsat olarak görse de, nihayetinde İsrail’in amacının sadece HAMAS’ı bitirmek ve Gazze’yi ele geçirmek olmadığını, ardından sıranın Batı Şeria’ya da geleceğini anlamıştır. Abbas’ın 15 Ağustos’ta TBMM’de yaptığı konuşmada, “Gazze, Filistin Devletinin bir parçasıdır; Gazzesiz Filistin olmaz; Gazze’de başka bir devlet kurulamaz” diyerek İsrail’in savaş sonrası Gazze planını reddetmiş ve “Gazze’ye gideceğim” diyerek de bu konuda gerekirse kendini feda edeceğinin sinyalini vermiştir.

Dolayısıyla geldiğimiz noktada, Filistinlilerin Gazze konusunda 7 Ekim’den daha kararlı oldukları ve Gazze’nin bir karışını bile İsrail’e bırakmayacakları anlaşılmıştır. İsrail’in saldırılarından sonra geriye nasıl bir Gazze ve ne kadar Gazzeli kalır bilinmez ama kesin olan şey her halükarda Gazze’nin İsrail için kolay lokma olmayacağıdır.

 

İsrail Perspektifi

İsrail’in 7 Ekim’deki Aksa Tufanı saldırısını bir fırsata çevirip, Gazze’yi yeniden işgal etmek ve 2005’te buradan çıkarılan toprak hırsızı yerleşimcilerin tekrar dönüşlerini mümkün kılmak istediği şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. İsrail, bu süreçte ABD’den aldığı koşulsuz destek sayesinde de Gazze’ye yönelik saldırılarını pervasızca sürdürme konforuna sahip olmuştur.

Fakat İsrail tüm bu desteğe rağmen Gazze’de istediği zafere ulaşamamış ve HAMAS’ı tamamen ortadan kaldıramamıştır. HAMAS’ı bitiremediği gibi yüz binlercesini yerinden ettiği, on binlercesini katlettiği, binlercesini işkence kamplarına götürerek zulmettiği Gazzelileri de topraklarından ve davalarından vazgeçirememiştir.

İsrail’in savaş sonrasında Gazze için öngördüğü planı, ABD kongresindeki konuşmasında ilan eden Netanyahu, Gazze için; HAMAS’tan (sözde radikallikten) arındırılmış, silahsızlandırılmış ve görece İsrail’in kontrolünde olan uluslararası bir ticaret şehri vizyonu olduğunu ileri sürmüştür. Ancak Gazze’yi kimin yöneteceğinden ve Filistinlilerin akıbetinden hiç bahsetmemiştir. Zira bu konuda da farklı iddialar ortaya atılmakta olup, İsrail’in Muhammed Dahlan gibi kendine yakın birini Gazze’nin başına getirmeyi arzu ettiği dillendirilmektedir.

Buna mukabil İsrail ordusunun sözcüleri, başbakanlarından farklı olarak HAMAS’ın tamamen bitirilemeyeceğini düşündüklerini ifade ederek, saldırıların artık durması gerektiğini açıklamışlardır.

Son günlerde ABD tarafından kotarılmaya çalışılan sözde ateşkes anlaşmasına İsrail tarafından sonradan ilave edilen koşullara bakıldığında ise; İsrail’in Gazze’nin Mısır ile sınırını oluşturan Selahaddin (Philadelphia) Koridorunun kontrolünü bırakmak istemediği, rehine takasından sonra da saldırılara devam edeceği ve askerlerini de geri çekmeyeceği anlaşılmaktadır. Bu şartlar altında HAMAS’ın bu teklifi kabul etmesi mümkün olmadığından, Gazze’deki çatışmaların bir süre daha devam edeceği tahmin edilmektedir.

Ancak Gazze saldırılarına devam etmek; İsrail’in mevcut insan kaynağı, silah ve mühimmat stoku ve ekonomik yeterliliği ile uyuşmamaktadır. Buna bir de Hizbullah için açılacak kuzey cephesi eklenirse, İsrail için durum sürdürülebilir olmaktan çıkacaktır. Dolayısıyla Gazze’yi yutmaya kalkışan İsrail’in, önümüzdeki günlerde hiç hesap etmediği yeni meydan okumalarla yüzleşmesi söz konusu olabilecektir.

Tahran'da Veliasr Caddesi'nde asılan afişler
İran'ın başkenti Tahran'da, İsrail karşıtı mesajların yer aldığı afişler caddelere asıldı. Veliasr Caddesi'nde asılan afişlerde, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yemin töreninde Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile birlikte çekilen fotoğrafı yer aldı. (Fatemeh Bahrami / AA, 5 Ağustos 2024)

 

ABD

ABD sürecin başından beri İsrail’in yanında saf tutmuş ve İsrail’e Gazze saldırılarına devam edebilmesi için hem askeri hem de siyasal desteği fazlasıyla sağlamıştır. Bu özelliği itibariyle muhtemel bir müzakere sürecinde arabulucu olması mümkün değilken, İsrail’in ısrarı ve uluslararası sistemdeki konumu itibariyle sözde ateşkes müzakerelerine kendini dahil etmiştir.

Ancak ABD’deki seçim atmosferi, Biden yönetiminin müzakerelerde İsrail’i sınırlandırmasını veya herhangi bir anlaşmaya zorlamasını engellemektedir. Hatta bu kapsamda, Biden’ın 31 Mayıs’ta açıkladığı ve daha sonrasında BM Güvenlik Konseyi kararına dönüştürülen ateşkes planına İsrail’in riayet etmesi sağlanamadığı gibi, 15 Ağustos’ta başlayan son süreçte de İsrail’in metne ilave şartlar eklemesine engel olunamamıştır. Biden yönetiminin yegâne amacının seçimler öncesinde Gazze’de bir şekilde ateşkese ulaşılmasını sağlamak ve bunu da Amerikan seçmenine bir zafer olarak pazarlamak olduğu anlaşılmaktadır.

Bu koşullar altında ABD’den adil ve tarafsız bir tutum beklemek söz konusu olmadığı için, taraflara dayatacağı herhangi bir planın Gazzelilerin lehine olmasını beklemek de gerçekçi gözükmemektedir. Ancak İsrail bir masaya oturtulacaksa bunu da ancak ABD’nin sağlayabileceği ortadır.

 

Mısır ve Katar

Mısır ve Katar, Gazze’de en son Kasım 2023’te hayata geçirilen kısa süreli ateşkes periyodundaki müzakerelere de ev sahipliği yapmış olan iki ülkedir. Mısır, Gazze ile sınır komşusu olması ve buradaki çatışmalardan doğrudan etkilenmesi sebebiyle sürece dahil olmuş ve sürecin bir ateşkes ile sonuçlanmasını en fazla isteyen ülke durumundadır. İsrail’in Gazzelilerin Sina’ya sürülmesi teklifine başından beri karşı çıktığı gibi, bugün İsrail’in Selahaddin Koridorunu kontrol etmesine karşı çıkmaktadır. Refah’a sıkışan 1,5 milyon Filistinlinin kendi topraklarına geçmemesi için bazı tedbirler alan Mısır, Filistinlilerin kendi topraklarında kalacağı bir çözümü desteklemektedir.

Katar ise HAMAS’ın bazı yöneticilerine ev sahipliği yapması ve son yıllarda kendisi arabuluculuk merkezi olarak kodlaması nedeniyle sürece dahil olmuştur. Gazze’de muhtemel bir ateşkes sağlanması, Katar’ın müzakerecilik karnesine önemli bir başarı olarak yazılacak olup, bu sayede kendi rüştünü de ispat etmiş olacaktır.

Her iki ülke de bir an önce İsrail saldırılarının sona ermesini ve daimi bir ateşkes veya barış anlaşması imzalanmasını istemektedir. Ancak Gazze’nin gelecekte nasıl ve kimler tarafından yönetileceği konusunda inisiyatif almamakta ve bu konuya müdahil olmamaktadırlar.

 

Türkiye

Türkiye, Mısır ve Katar gibi 7 Ekim’den beri saldırıların sonlandırılması için çaba sarf eden ülkelerden biri olmuştur. Ancak İsrail’in olumsuz yaklaşımı nedeniyle masa dışında kalmıştır. Buna rağmen Mısır, Katar ve HAMAS dahil olmakla üzere tüm Filistinli gruplarla yakın temasta kalarak sürecin ayakta kalmasını sağlamaya çalışmıştır. HAMAS’ı terör örgütü olarak görmeyen Türkiye, Abbas hükümetiyle de ilişkilerini sıcak tutarak, Filistinli gruplar arasındaki bölünmüşlüğü sonlandırmaya gayret etmiştir.

Şimdiye kadar Gazze’ye en fazla yardım gönderen ülke olan Türkiye, uluslararası kamuoyunda Gazze hassasiyetinin oluşması ve Filistinlilerin desteklenmesi için elinden gelen tüm imkanları kullanmıştır. Türkiye, İsrail saldırılarının sona ermesinden sonra Gazze’nin imarı için de elinden geleni yapmaya devam edecektir. Bununla birlikte İsrail’in Gazze’de işlediği savaş ve soykırım suçlarının cezalandırılması için de büyük bir çaba sarf etmekte olup, son olarak UAD’nda devam eden soykırım davasına da müdahil olma başvurusu yapmıştır.

 

İran

İsrail’in 7 Ekim saldırısının arkasındaki güç olarak gördüğü ve bu nedenle de cezalandırılmasını istediği İran, Aksa Tufanı’nı memnuniyetle karşılarken saldırıda dahli olmadığını özellikle belirtmiştir. Ancak İsrail’in başlattığı saldırılardan sonra HAMAS’a desteğini sunmaktan imtina etmemiştir. Zira İsrail’in asıl amacının; kendisini ABD ile kapışacağı bir savaşa çekmek ve tıpkı Suriye ve Irak örneklerinde olduğu gibi parçalatmak olduğunu düşünmekte ve İsrail’in oyununa gelmemeye çalışmaktadır.

HAMAS’ı mezhebi farklılığına rağmen direniş ekseninde gören İran, İsrail’e karşı savaşması için HAMAS’ı ve diğer bazı Filistinli grupları bir şekilde desteklemektedir. Buna rağmen İran’ın Gazze’nin geleceğine dair somut bir vizyonu olmadığı da bilinmektedir. Aksine Gazze konusunu ve genel olarak Filistin davasını; hem iç politikada hem de bölgesel politikalarında bir araç olarak kullanmakta ve bu sayede Arap devletleriyle olamasa da halklarıyla münasebetlerini iyileştirmeye çalışmaktadır.

7 Ekim’den sonra Hizbullah veya diğer vekilleri marifetiyle İsrail’e karşı yeni cepheler açılması emrini vermeyen İran’ın, bugün Gazze için sarf ettiği sözlerin samimi bulunmadığı bir gerçektir. Ayrıca İsmail Heniyye’nin de Tahran’da suikasta kurban gitmesi, İran’ın bu süreçteki rolünün sorgulanmasına yol açmıştır. Heniyye’nin intikamını alacağını açıklayan İran yönetimi, bugün Gazze’de ateşkes olması halinde misilleme hakkından vazgeçebileceğini ifade ederek, önceliklerinin Gazze olduğunu söylemelerine rağmen inandırıcı bulunmamaktadırlar.

 

Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler

Avrupa Birliği, 7 Ekim’deki Aksa Tufanı saldırısı nedeniyle HAMAS’ı eleştirip, İsrail’in meşru müdafaa hakkı olduğunu ileri sürmüştür. Ancak İsrail’in orantısız güç kullanması ve Gazze’de soykırım suçu işlemesi sonrasında kurumsal olarak İsrail’i eleştirmiş ancak İsrail’i caydıracak veya durduracak somut bir adım atmamıştır.

AB bugün de Gazze’de bir ateşkese ulaşılmasını desteklemekte fakat bunun için sahip olduğu araçları kullanmaktan imtina etmektedir.

Birleşmiş Milletler teşkilatı da bu konuda iyi bir sınav verememiş olup; İsrail’in 300’den fazla BM çalışanını öldürmesine, UNRWA kamplarını ve okullarını bombalamasına ve Gazze’ye gönderilen yardımların geçişini engellemesine rağmen, İsrail’e karşı herhangi bir yaptırım uygulayamamış, hatta Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu ateşkes kararını bile hayata geçirememiştir.

Bu koşullar altında, ne AB’nin ne de BM’nin Gazze’nin geleceğinde söz sahibi olabileceği düşünülmemekte olup, Gazze’de yaşananlar özellikle BM’nin de geleceğinin pek parlak olmadığını göstermiştir. Zira kuruluş amacı çatışmaları engellemek olan BM, mevzu bahis İsrail olunca etki üretememiş ve varlığı tartışmalı hale gelmiştir.

 

Sonuç Olarak

İsrail, 11 aydır sürdürdüğü korkunç saldırılara rağmen HAMAS’ı yenip Gazze’yi ele geçirememiş ve Filistinlileri topraklarından vazgeçirememiştir. Ama Gazze’de meydana gelen yıkım ve insan kayıplarının oranının emsal olaylara göre çok yüksek olduğu da aşikardır.

Bu koşullar altında Gazze’de bir ateşkes veya kalıcı barış anlaşması olup olmayacağı ve eğer bir barış olsa bile yeniden imar edilip eski haline dönüp dönmeyeceği belli değildir. Gazze yeniden imar edilse bile, mevcut koşullarda Gazze’nin kim tarafından ve ne şekilde yönetileceği de belli değildir. Zira İsrail’in niyetinin sadece HAMAS’ı ortadan kaldırmak değil, Gazze’yi tamamen işgal edip 2005 öncesi statüye dönmek olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “benim Gazze vizyonum” diye tarif ettiği şeklin “Singapur modeli” olarak bilinen uluslararası ticaret merkezi olduğu ama her halükarda Gazze’nin güvenliğinin (!) İsrail tarafından sağlanacağı ve yöneticilerin de İsrail tarafından belirleneceği bir model olduğu görülmektedir.

Ancak bu model, Filistinlilerin Gazze ile iltisakını tamamen koparmaya matuf olduğundan ne HAMAS ne de Abbas hükümeti tarafından kabul edilmeyecektir. Dolayısıyla İsrail’in bu planı hayata geçirebilmesi için HAMAS’ı tamamen ortadan kaldırması gerekecektir ki mevcut koşullarda bu da mümkün gözükmemektedir.

Bütün bu soruların cevabını muhtemelen 5 Kasım’daki ABD başkanlık seçimlerinden sonra öğrenebileceğiz. Çünkü Trump’ın başkan seçilmesi halinde, İsrail’in planını hayata geçirmesi daha da kolaylaşacakken, Harris’in muhtemel başkanlığında ise İsrail’in amacına hemen ulaşması mümkün olamayacak gibi gözükmektedir.

Ancak kesin olan bir şey var ki, Gazze’nin akıbeti Filistinlilerin akıbetini de belirleyecek ve Gazze yeniden özgürleşmeden Filistin de özgürleşemeyecektir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası