Dert bugünün derdi değil… Yıllardır çocuk kapar, çocuk kaçırır PKK… Kürtlere, Kürt çocuklarına düşmandır… 1978’de kurulduğu ilk günden itibaren eylem namına, bütün yaptığı Kürt köylerine baskın vermek, kadın, erkek, yaşlı, genç demeden katletmek, kullanabileceğini düşündüğü erkek/kız çocuklarını dağa kaldırmak oldu.
Gerilla kelimesinin beslediği romantik tablolarla süslenen dağ tablosu ilk durakta yerle bir olur olmasına ama çocuk örgütün gözünde dönüşü olmayan yoldadır. İlk ağızda eline “keleş” tutuşturulur, kıyafetle fotoğrafı çekilir ve vakit kaybedilmeksizin eyleme gönderilir. Çocuğun tecrübeli birkaç militan yanında ateş hattına sürülmesi örgüt açısından fevkalade önemlidir. Zira bu sayede çocuğun suç çıtasını aşması yani geri dönüş ümidini zihninden silmesi sağlanmış olur. Dağda korkuya kapılıp kaçanların başına gelenler anlatılır bol bol. Devlet peşlerinde olacak, kendileri teslim olsalar dahi ilk ağızda cezaevine konacaklar ve kuvvetli bir ihtimalle orada tecavüze uğrayacaklardır. Kız çocukları “gerilla ahlakı” hikayeleriyle kafaları doldurularak grup liderlerine hizmetçi, eğlencelik olarak hizmet sunacak şekilde yönlendirilir. Buna rıza gösterip önlerine konulan tabloya boyun eğenler örgüt içinde etkin pozisyonlara terfi ettirilip ödüllendirilirken, sorun çıkaranlar ateş hattına yani geri dönüş ihtimalinin yok denecek kadar zayıf olduğu eylemlere gönderilerek ortadan kaldırılır.
Anneler bu anlattıklarımı hatta daha ötesini, dillendirmek istemedikleri sahnelerin yaşandığını da bilirler. Bir ortamda asker annelerine rastladıklarında “Yatın kalkın dua edin, siz evladınıza hasbelkader kurşun değerse; hastane, doktor kurtaramayıp cenazesi gelirse ağlıyorsunuz; onlara sağ-salim kavuşma ihtimaliniz çok fazla. Biz dağa götürdüklerinde ağıt yakıyoruz. Dönüşü yok.” demeleri bundandır.
Neden Dün Değil Bugün?
Dünün Türkiye’si güneydoğu illerimizde PKK’nın fiili/kısmi hakimiyet tesis ettiği, İran ve Irak’tan gelen TIR’lardan “vergi” aldığı, Türkiye içinde “Askere alma büroları” kurduğu; Kandil’in görevlendirdiği, örgütün “ilkeleri” doğrultusunda insanları yargılayan merdiven-altı mahkemelerinin at koşturduğu bir Türkiye’ydi. PKK’nın hükümet binasına örgüt bayrağını çekme iddiasıyla 2 bin militanla Şırnak’a saldırabildiği, merkezi idarenin bölgede projelendirdiği havaalanı, köprü, tünel, yol gibi yatırımları bitirme mücadelesi verebildiği ve müteahhitlerin şantiyelerini yağmadan kurtarmak için haraç verdiği bir Türkiye’ydi.
Bu kadar mı? Hayır. Dünün Türkiye’si örgütün gerek emniyet teşkilatı gerekse ordu içinden destek alabildiği; bazı “operasyonları” birlikte planlayıp gerçekleştirebildiği FETÖ’cü unsurların cirit attığı Türkiye’ydi. Sayısız Kürt aydının, örneğin Musa Anter’in JİTEM/PKK ortaklığında öldürüldüğü bir Türkiye’ydi. FETÖ polisine, jandarmasına, istihbaratına, yargısına mı güvenerek çıkabilirdi anneler. Kurtarmak istediği evladının ölüm fermanını imzalamayı daha ötesi sadece çocuğunu değil yaşadığı köyde bütün akrabalarını, hatta komşularını, ahalinin tamamını ateşe atmayı göze alarak mı bayrak açabilirdi anneler. Abdullah Öcalan’ın efsane gibi anlatılan kendi karısı dahil örgüt yöneticilerinin önemli kısmı hakkında kılı kıpırdamadan ölüm emri verdiği, pek azının araya giren ricacılar sayesinde yaşamasına izin verdiği bilindikten sonra mı?
Ve daha önemlisi Türkiye siyaseti korku tünelinden farksız bir koridordan geçerken, “açılım” adı verilerek başlatılan sürecin sonunda “Bu hedef uğruna siyasi hayatımı ortaya koyuyor, idam gömleğini göze alıyorum” diyen lider arkadan hançerlenip yargılanmak istendiğinde, devrilmek için bin türlü oyun kurgulandığında birilerinin örgüte parmak sallaması nasıl beklenirdi.
Ne Değişti?
İğneyle kuyu kazılır gibi verilen mücadeleye, yitirilen zamana rağmen nihayetinde tabloyu tepetaklak ettiği için bugün anneler Diyarbakır HDP binasının önünde PKK’ya “Kuzumu geri ver; oğlumu geri ver; kızımdan elini çek” deme cesaretini elde ettiler. Şırnak’ta yüzde 29 oy alan AK Parti son yerel seçimde yüzde 62 oy aldığı için, Van, Siirt, Tunceli, Hakkari, Ağrı, Bitlis, Muş’ta HDP ciddi oranlarda oy kaybettiği için oradalar. En az bunlar kadar önemli bir unsur olarak da uluslararası istihbarat örgütlerinin tartışılmaz müttefiki FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminde başarısız olduğu ve kendi derdine düştüğü için oradalar.
Şu anda Diyarbakır annelerine gösterebilecekleri en fazla tepki sataşmak laf atmak olabilir. Örgütün bundan bir adım fazlasını yapması, yaptırması çok zor.
Akla gelebilir ki, HDP legal parti, çocukları kaçıran PKK, hükümet kapısına, TBMM kapısına gitselerdi ya. TV kanallarında dinliyoruz birileri çıkıp “Madem HDP terör örgütünün uzantısı PKK’nın siyaset sahnesindeki temsilcisi diyorsunuz, Yargıtay Başsavcısı açsın davayı kapatsın bu partiyi” diyor. HDP kapansın ki Avrupa’yı Türkiye’nin üzerine salalım, ifade hürriyeti, adalet, özgürlükler vs. diye Ankara’nın emdiğini burnundan getirelim manasına geliyor bu. “Soruna TBMM el koysun” demek de bundan farksız. TBMM el koyup ne yapacak? Kandil’e heyet gönderelim, diyecekler. Devlet PKK’yı muhatap alıp pazarlığa otursun isteniyor. Oysa annelerin söylediği, içlerinden kopan feryat: “Benim yavrum dağda; ölü mü, diri mi bilmiyorum, haber alamıyorum, konuşma imkanım yok, HDP’lilerin çocukları Avrupa okullarında, kolejlerde” diyor.
Eylemden Rahatsızlık Neden?
HDP de PKK da bu eylemden rahatsız. Zira “7’den 70’e özgürlük savaşçıları” deyip eli silahlı çocuk fotoğraflarını servis ettikleri Batı’dan alkış alıyorlardı; “Kadın Savaşçılar dağ şartlarında dahi makyajlarını yapmaktan geri durmuyorlar” deyip Avrupa Parlamentosu’nda açtıkları sergiyle sempati devşiriyor, terör tablosunun üzerini örtüyorlardı. ABD’nin verdiği açık destekle “çok yakında” bağrışları altında ABD dolarlarıyla, Washington kuklası siyasi yapı kurmaya razı oldukları gerçeğini “solcu oldukları” yalanıyla örtmelerine mani anneler. Fiyakaları bozuluyor onlar yüzünden, açıktan ilgi göstermeseler de Avrupa ülkelerinin Türkiye’deki temsilcileri gazetelerde, televizyon kanallarında görmüyor değiller anneleri. Muhtemelen ülkelerine gönderdikleri raporlarda az-çok anlatıyorlar olan biteni. Bakarsınız yarın bir gün biri çıkıp Diyarbakır’a gelip “Derdiniz ne sizin” diye sormalarından korkuyorlar. Aydın kalabalığı “Görmezden gelinemez” demeden konuşmaya başlayamıyor. “Annelerin feryadına kulak tıkamak mümkün değil” dedikten sonra TBMM çatısı altında çözüm vs. söylemlerine başlıyorlar.
O anneleri orada gördükçe HDP’nin eş başkanları, belediye başkanları, milletvekilleri, belediye meclis üyeleri kim varsa huzursuz. Çünkü biliyorlar ki, annelerin sesi Diyarbakır’daki il binasının önünde yükseliyor; ama güneydoğuda her köyde, her evde atıyor o nabız.
Anneler ve Siyaset
AK Parti ve MHP Diyarbakır Anneleri’ni destekliyor. İki partiye yakın sivil toplum kuruluşları da. Sadece Diyarbakır’da HDP il binasının önüne giderek değil pek çok ilde gösteriler, basın açıklamaları yaparak destek veriyorlar. 81 ilimizde dayanışma etkinliği yapıldı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki şehirlerde geniş katılımlı mitingler düzenlendi. PKK lanetlendi. Bu dalganın giderek kabaracağını tahmin etmek zor değil.
Ancak annelerin eylemi esas etkisini yerel seçim sürecinde örtülü de olsa HDP ile yan yana duran İYİ Parti ve CHP’de yapıyor. Milliyetçi söylem geleneğinden gelen İYİ Parti’nin HDP’ye bırakın arka çıkmayı, bu tavrını tabanına ve milletvekillerine bile anlatması mümkün değil. Meral Akşener’in en fazla yapabileceği sessiz kalmak, ucu açık cümlelerle geçiştirmeye çalışmak ve eylemin şöyle veya böyle sonlanmasını beklemek. Oysa CHP bu noktada sessiz kalma lüksüne sahip değil. Kendisini Atatürkçü olarak tarif edegelmiş bir parti PKK karşısında tabir caizse top çevirmekte zorlanıyor. Kemal Kılıçdaroğlu kendi çevresinde istediği kadar “reel politik” tabloları üretsin geleneksel CHP dokusuna bağlı teşkilat çarkının kabul edemeyecekleri bir çizgi var. Ki o da her ne kadar “bu geçici bir durum” denilse de Kürt ırkçılığı yaptığını herkesin bildiği PKK’yla CHP’nin yan yana gelmesinin mümkün olmadığı ortadır.
Sonuç olarak herhalde şunu söyleyebiliriz. Diyarbakır annelerinin kimsenin beklemediği bir anda gelişen eylemi HDP’yi, CHP’yi ve İYİ Parti’yi zor durumda bıraktı. Üstelik sadece bu partileri değil, PKK da haddinden fazla rahatsız. Örgüt zorlanmanın bir adım ötesinde. Müttefiki ABD’nin “Hani çocuk militan kullanmayacaktınız bu konuda belge imzalamıştınız” eleştirilerine muhatap. Bunun yanı sıra HDP’ye kendince gerekçelerle oy vermiş kitleden gelen homurdanmaların gürültüsü Kandil’e kadar uzanıyor. Yetmezmiş gibi PKK’nın finans ve propaganda çarkının en önemli dişlisi olan Avrupa kanadından yansıyan rahatsızlıkları savuşturmak için de açıklama üstüne açıklama yapıyor.