Kriter > Medya Kritik |

Hasta Kıtanın Hasta Medyası


Avrupa artık hasta bir kıta... Hastalık gittikçe kötüye gidiyor ve üstelik tedavisi pek mümkün gözükmüyor. Birlik olmayı ancak yarım asırda başarabilen Avrupa’nın bütün kurumları birer birer ulus devlet çıkarlarına yenik düşüyor, işlevini kaybediyor.

Hasta Kıtanın Hasta Medyası

Avrupa artık hasta bir kıta... Hastalık gittikçe kötüye gidiyor ve üstelik tedavisi pek mümkün gözükmüyor. Birlik olmayı ancak yarım asırda başarabilen Avrupa’nın bütün kurumları birer birer ulus devlet çıkarlarına yenik düşüyor, işlevini kaybediyor. İki büyük dünya savaşından sonra bitap düşen yaşlı kıtanın yeniden ayağa kalkmak ve var olmak için tutunduğu “Avrupa değerleri” de çöküyor. Avrupalı liderler insan hakları, eşitlik, demokrasi, basın ve ifade özgürlüğü gibi düne kadar dünyaya Avrupa’dan ithal edilen kavramları açıkça hiçe sayıyor. Avrupa toplumları yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı, faşizm ve ötekileştirme ile karşı karşıya.

Hal böyle iken bu günlerde herkesin aklında İkinci Dünya Savaşı öncesindeki konjonktür geliyor. Önümüzdeki sürecin şiddet, iç çatışma, ekonomik çöküş, üst düzey güvenlik krizleri ve toplumsal ayaklanmaya gebe olduğunu söylemek mümkün. Ortada bu kadar çok kriz varken siyasilerin yıkıcı dilinin zaman içinde gerçek bir şiddet ve çatışmaya dönüşmesi kaçınılmaz.

Avrupa’nın Kaybolan Hedefleri

AB projesi İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcılığının ardından önüne iki hedef koydu. Buna göre kalıcı barış için Avrupa kıtası ekonomik ve kültürel olarak entegre olacaktı. Fakat entegrasyon hedefleri başarısız oldu. Avrupa kültürel anlamda farklılıkları kuşatıp bir potada eriterek ortak bir kültür inşa edemedi. Yazılı çok kültürlülük metinleri gerçek hayatta kendisine hiçbir zaman yer bulamadı. Avrupa bütçesinden çok kültürlülük perspektifinde ortak kültür inşası için harcanan milyarlarca avro ise farklılıkları da içeren “Avrupalı kimliği” oluşturamadı. Çok kültürlülük Charles Taylor, Richard Senette ve Jose Casanova gibi teorisyenlerin literatür eserlerinde kaldı.

Avrupa’nın kaybolan hedefleri bir tek Avrupa kimliği ideali değil. Hızla yaşlanan Avrupa dinamik nüfus yapısının eksikliği ile ekonomik anlamda da küresel kapitalizm içinde rekabetçiliğini kaybetti. Yaşlanan nüfus sosyal devlet olma maliyetini her geçen gün artırıyor. Sosyal güvence standartlarının sürdürülebilirliği pek mümkün gözükmüyor. Bu ekonomik kilitlenme karşısında Avrupa’yı krizden çıkarabilecek siyasi bir liderlik de yok. Toplumdaki bıkkınlık ve umutsuzluk Avrupa siyasetini kitleleri konsolide edebilmek için aşırı sağ argümanlar ve neofaşizme sürüklüyor. Küreselcilerin hiçbir yere varmayan özgürlük, eşitlik, insan hakları ve demokrasi söylemlerine karşı aşırı sağ siyaset bıkkın Avrupalıları “Türkler defolsun”, “Yabancılar Avrupa’yı terk etsin”, “Göçmenler gelmesin”, “Sınırlara duvarlar örülsün” ve “Avrupalılar işsizken yabancılara iş verilmesin” gibi söylemlerle harekete geçirmeye çalışıyor. Bu durum merkezdeki siyasi partileri de etkiliyor. Marjinal partilerin yükselmesinin önüne geçmek için merkez siyasi partiler demokrasi söylemi yerine ötekileştirici bir dil kullanmayı tercih ediyor. Böylelikle aşırı sağın marjinal partileri ile merkezdeki partiler aynı faşist ve dışlayıcı retorikte buluşuyorlar.

Batı Medyasında Şeytanlaştırma

Türkiye’de 15 sene evvel Batı medyasının örneğin Ortadoğu hakkında yaptığı bir haber sorgusuz sualsiz bir referans noktası olurdu. Batı medyasının çok bilinen yayınlarının tarafsız, nötr ve derinlikli haber yaptığına dair bir inanç vardı. Bu inanç Türkiye’nin dışa açılması, yurt dışına gönderdiği insan kaynağının çeşitlenmesi ve sosyal medya gibi başka haber alma kaynaklarının oluşması ile kırıldı. Batı basınına bakış açısında değişiklik oldu. Özellikle son yıllarda Türkiye’nin dış politikada kendi ajandasını izlemek istemesi üzerine Batı basınının takındığı otoriter ve dışlayıcı tavır iyice belirginleşti. Batı basınında öne çıkan göçmen karşıtı tutumlar ve popülist söylemler sağ siyasetin bile önüne geçti. Bir dönem dünyaya “değerler” üzerinden yayın yapan Batı medyasında artık ayrıştırıcı, ötekileştirici, ırkçı, İslam ve yabancı düşmanı bir söylem hakim.

Ötekine duyulan öfkenin en ambalajlı sunumu Recep Tayyip Erdoğan içerikli haberler. Her gün Erdoğan rahatsızlığı gazetelerin köşe yazılarında kendine yer bulurken, televizyonlarda Tayyip Erdoğan içerikleri sadece haber programları ile sınırlı kalmıyor. Komedi ve aktüel TV şovlarında da Tayyip Erdoğan işleniyor. Radyolarda müzik aralarında bazen dalga geçer üslupta bazen de öfke dolu sözlerle sohbet konusu yine Tayyip Erdoğan. Bu obsesif durum Batı medyası ama özellikle Kıta Avrupası medyasının içinde büyüttüğü ırkçı, ayrıştırıcı ve ötekileştirici düşünce dünyasının Tayyip Erdoğan üzerinden dışa vurumu. Batı medyasının Tayyip Erdoğan’ı “şeytanlaştırma” stratejisi Batı toplumunda ortalama Türk ve Müslüman algısının negatif olarak şekillenmesinin önünü açıyor. Erdoğan’a saldırmak Avrupa kültürel elitlerinin yeni Avrupa kültürünü inşa ederken başvurdukları bir yöntem. Avrupa toplumu Batı medyası tarafından ötekileştirici köklerine geri dönerken Avrupalı siyasiler popülizm dili ile bu durumu kendileri için bir fırsata çeviriyor. Almanya’nın Stern dergisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafını kapağında kullanırken Batı algısında onu bir şeytana benzeten tasarımla sunuyor. Erdoğan’ın başına boynuz gibi getirilmiş olan simge ise Türk bayrağının hilalinin uçları. Attığı “Der Erpresser” (şantajcı) başlığı ile bütün okuyucusunun algısını Erdoğan’a karşı negatif bir yöne sevk ederken Türk bayrağı ve hilal ile oynayarak Türkofobi ve İslamofobiyi de subliminal bir mesaj olarak dizayn ediyor.

16 Nisan referandumu sürecinde daha da gerilen Türkiye-Avrupa ilişkilerinin yanı sıra Batı medyasında çıkan haberlerde kullanılan dışlayıcı dil Avrupa toplumunu “Avrupa değerleri” olarak anlatılan rüyadan daha da uzaklaştırıyor. Rotterdam’da Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’yı aracında hapseden ve bu durumu protesto eden Türklerin üzerine polis köpeklerini süren ve yaralanmalarına sebep olan olaylar Avrupa medyası aracılığıyla köpürtülen popülizmin en son noktası oldu.

Olaylı gecenin ardından ülkenin en fazla tiraja sahip gazetesi De Telegraaf’ın, “Burada patron biziz” manşeti de Hollanda’daki seçim atmosferini tiraja çevirme kaygısından çok ötede derin kırılmaların mesajını taşıyor. Avrupa’nın elitleri teslim alamadığı ve sözünü geçiremediğini dışlıyor, şeytanlaştırıyor ve düşmanlaştırıyor. Bu durum “yeni Avrupalılık” bilincini inşa etmek için kasıtlı bir tercih.

Batı medyasının en az Türkiye medyası kadar referandum sürecini önemsemesi ve buna haberleri ve köşe yazılarında yer vermesi gazeteye konu bulma eksikliğinden değil tam olarak Türkiye üzerinden “yeni normal”i inşa etme stratejisinden kaynaklanıyor. Referandum, Erdoğan ve onun üzerinden Türk ve Müslümanları daha da ötekileştirmek için bir fırsat. Yapılan yayınların Türkiye’de Erdoğan’ı daha da güçlendirmesini önemsemiyorlar. Avrupa medyasının Avrupa toplumuna dayattığı bu “yeni normal” Avrupalı elitlerin bilinçli olarak tercih ettiği bir durumdur.

Avrupa’nın elitleri teslim alamadığı ve sözünü geçiremediğini dışlıyor, şeytanlaştırıyor ve düşmanlaştırıyor. Bu durum “yeni Avrupalılık” bilincini inşa etmek için kasıtlı bir tercih.

Avrupa kendisini içe kapatmak istiyor. Sınırlarına duvarlar örmek, elektrikli teller çekmek, mümkünse Avrupa’ya ait olmayanı Avrupa’dan göndermek ve böylelikle ileride yaşanacak büyük çatışmalara kendisini hazırlamak istiyor. Avrupa elitleri dünyanın önlenemez yıkıcı bir çatışmaya doğru sürüklendiğini görmüş olacak ki çareyi Avrupa medyası eliyle Avrupa’yı ötekilerden arındırmakta buluyor. Avrupa kendi tarihindeki ötekileştirici, yıkıcı ve yok edici kaba değerlerine gönüllü şekilde geri dönüyor.

Sonuçta Avrupa elitleri, medyası ve siyasetçilerinin ötekileştirici dili ve marjinal söylemlerinin köklerini Türkiye eksenli bir çatışma zemininde değil Avrupa’nın kendi iç krizinde aramak gerekiyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası