Kriter > Dış Politika |

Türkiye, İran ve İsrail Bağlamında Biden Etkisi


Biden’ın dönüşen Ortadoğu dinamiklerine yönelik en dikkat çeken söylemlerinden biri, İran ile 2015’te imzalanan ve Trump’ın 2018’de terk ettiği nükleer anlaşmaya dönüş üzerineydi. Seçim kampanyasında bu konuyu vurgulayan yeni ABD Başkanı, göreve başlamasının ardından gerek kendisi gerekse dışişleri bakanının ağzından bu konudaki pozisyonlarını netleştirdi.

Türkiye İran ve İsrail Bağlamında Biden Etkisi
Washington yönetimi uzun yıllardır terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG/PYD’ye destek veriyor. (Getty Images, 4 Mayıs 2017)

ABD Başkanı Joe Biden’ın görevi hem Amerika’nın iç siyaseti hem de dünya siyaseti açısından önemli açılımlara gebe. Biden göreve selefi Trump’ın pek çok kararını tersine çevirecek kararnameleri imzalamayla başladı. Şüphesiz ki Trump’ın kendinden önceki ABD dış siyasi çizgisinden radikal kopuşu, dünya siyasi dengelerini de sarsmıştı. Biden’ın ilk hedefi, rayından çıkmış Amerikan siyasetini eski yerine döndürmek gibi görünüyor. Bu durumu, kendisi “Amerika geri döndü!” şeklinde veciz bir biçimde ifade etti. Ancak geri dönen Amerika, eskisinden bambaşka bir dünya ile karşı karşıya ve Biden’ın eski ABD çizgisine dönüşü, ortaya çıkan yeni meydan okumaları bertaraf etmeye yetecek gibi de görünmüyor. Dolayısıyla Washington’ın kendisini yeni duruma adapte edebilecek araçlara ve yeni bir vizyona ihtiyacı var. Eski usul ve perspektifte ısrarcı olmak, sorunları derinleştirmekten başka bir amaca hizmet etmeyecek.

 

Nükleer Anlaşma Meselesi

Biden’ın dönüşen Ortadoğu dinamiklerine yönelik en dikkat çeken söylemlerinden biri, İran ile 2015’te imzalanan ve Trump’ın 2018’de terk ettiği nükleer anlaşmaya dönüş üzerineydi. Seçim kampanyasında bu konuyu vurgulayan yeni ABD Başkanı, göreve başlamasının ardından gerek kendisi gerekse Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın ağzından bu konudaki pozisyonlarını netleştirdi: Ancak ve ancak İran uranyum zenginleştirme faaliyetlerine son verirse yaptırımlar kaldırılacak ve yeni bir anlaşma da eskisinden daha kapsayıcı olmalı. Buna göre yeni anlaşma balistik füze çalışmaları ve İran’ın bölgedeki Şii milis unsurlarına yönelik tasarruflarını da içermeliydi. Yani hem İran’ın savunma kapasitesi hem de bölgesel dış politikası ve askeri aktivizmi sorunsallaştırılıyordu. İran tarafının bu taleplere cevabı ise tavizsiz bir pozisyondan oldu. Tahran yönetimi yeni bir anlaşma fikrini reddederken, yaptırımların derhal kaldırılmaması halinde de masaya oturmayacaklarını açıkladı. Yaklaşık bir aydır iki ülke arasında devam eden bu restleşmenin sonu nereye varacak bilinmez. Ancak Biden’ın Ortadoğu’nun en öncelikli meselelerinden İran’ın nükleer programına diplomatik bir çözüm bulma konusunda şimdilik muvaffak olamadığı görülüyor.

 

İran’ın Doğu Yönelimi ve Türkiye ile Rekabeti

ABD ile yeni dönemden umduğunu bulamayan İran tarafı, alternatifsiz kalmamak adına yüzünü Batı’dan Doğu’ya doğru çevirmişe benziyor. ABD ve AB ilişkilerinde yaşadığı kayıpları telafi edebilmek ve Batı’dan gelen baskıları dengeleyebilmek adına Çin’e yönelen Tahran yönetimi, bu doğrultuda atılan adımları nükleer anlaşma için uygun bir zemini oluşturma çabasında da kullanıyor. Bu minvalde geçen yıl tartışma konusu olan Çin ile 25 yıllık bir anlaşma imzalanması yeniden gündeme geldi. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, önümüzdeki günlerde anlaşmanın nihai şeklini alacağını ve imzalanacağını duyurdu. Tahran yönetimi uzun zamandır gündemde olan bu anlaşmayı imzalamak için muhtemelen Biden yönetiminin göreve başlamasını bekliyordu. Zarif’in açıklamasını “elinizi çabuk tutmazsanız İran’ı Çin’e kaptıracaksınız” mealinde bir çağrı olarak yorumlamak yanlış olmayacak. Biden’ın dünya siyasetinde ağırlığı artan Çin’i çevrelemek adına elindeki seçenekleri akıllıca kullanması gerektiği düşünüldüğünde, Tahran’ın adımları son derece rasyonel bir zemine oturuyor.

Bunun yanında İran, dış siyasetinde Orta Asya ve Kafkaslara da son zamanlarda ağırlık vermiş görünüyor. Türkiye ve Pakistan ile birlikte tarihi ortak demiryolu projesinin yeniden gündeme gelmesi bunun işaretlerinden sayılabilir. Aynı şekilde İran’ın yıllardır terörist olarak nitelendirdiği Taliban ile görüşmeye başlaması da bu kapsamda değerlendirilmesi gereken bir gelişme. Öte yandan, Azerbaycan ve Türkiye’nin son Karabağ Savaşı’ndan zaferle ayrılmaları ve Karabağ’da işgale büyük oranda son vermeleri, İran’ın bölgedeki çıkarları açısından son derece sarsıcı bir gelişme oldu. Bu son gelişmeyle kaybettiği pozisyonunu yeniden kazanmak isteyen İran yönetimi, Kafkasya’daki girişimlerini artırmaya başladı. Cevad Zarif’in geçtiğimiz ocak ayı sonunda 5 ülkeyi kapsayan Kafkasya gezisinin şifrelerini bu minvalde okumak gerekiyor. Karabağ’ın özgürleştirilmesinin yalnızca Karabağ ile sınırlı bir gelişme olmadığını; tüm Kafkasya jeopolitiğini etkileyecek sonuçları haiz olduğunu kavrayan Tahran yönetimi, Zarif’in Rusya, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Türkiye temasları yoluyla ve “6’lı iş birliği platformu” vesilesiyle yeni konjonktürde aktif bir pozisyon almaya çalışıyor.

İran’ın Kafkasya haricinde başka alanlarda da Türkiye ile rekabeti söz konusu. Suriye ve Irak sahası bu rekabetin diğer alanlarından sayılabilir. Özellikle Türkiye’nin Irak topraklarında yürüttüğü terörle mücadelesi, İran’a müzahir silahlı milis grupların tepkisini çekmiş ve bu gruplardan bazıları Türkiye karşıtı açıklamalarda bulunmuştur. Hatta Ashab el-Kehf isimli İran’a yakın bir Şii silahlı grup, 15 Şubat’ta Musul’da bulunan Türk askerlerine bir saldırı gerçekleştirdiğini açıkladı. Bunun yanında Türkiye ve İran’ın iş birliği alanlarından olan enerji konusunda da son dönemde Tahran’ın aleyhine bazı gelişmeler yaşanıyor. ABD yaptırımları sonrası petrol satmakta güçlük çeken İran’dan Türkiye de alımı kesmiş ve kendine alternatif petrol kaynakları bulmuştu. Petrolün yanında doğalgazda da son zamanlarda Türkiye İran’a olan bağımlılığını azaltmış durumda. İran’dan alınan doğalgazın miktarı düşerken Azerbaycan’dan alınan gazın miktarı arttı. Türkiye-Azerbaycan birlikteliğinin aktüel sonuçlar üretmesi, İran’ın Ankara-Bakü iş birliğinden duyduğu tedirginliğin maddi sebeplerini de gözler önüne seriyor.

 

Türkiye-ABD Gerginliği

Öte yandan ABD ile sorunlar yaşayan tek ülke İran değil. Yeni ABD yönetiminin özellikle Obama dönemindeki hataları tekrarlamasından endişe duyan Ankara’yı da zikretmek gerekir. Türkiye’nin ABD ile son yıllarda yaşadığı sorunlar, müttefiklik ilişkisini bazı veçhelerden sorgulamaya sebep olmuştur. Washington’ın YPG/PYD’ye desteği, FETÖ elebaşını topraklarında himaye etmesi ve Türkiye’ye uyguladığı hukuksuz yaptırımlar iki ülke ilişkilerini zedelemekte ve her geçen gün ilişkileri zayıflatmaktadır. Buna mukabil Türkiye’nin bir süredir gerginlik yaşadığı bazı Körfez ülkeleri ile ilişkilerinde de birtakım gelişmeler dikkat çekmeye başladı. Suudi Arabistan, Kuveyt ve Umman ile son dönemde ilişkiler ivme kazandı ve geçtiğimiz yıllara kıyasla gelişme kaydetti. Körfez ülkelerinin Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmasında şüphesiz ki Biden yönetiminin kendilerine yönelik soğuk tutumu ana belirleyici. Türkiye’nin yakın ilişkilere sahip olduğu Katar’a yönelik ablukanın kaldırılması da bu süreci hızlandırdı.

Son olarak İsrail yönetiminin de Biden’a temkinli yaklaştığı söylenebilir. Tel Aviv’in Trump döneminde bulduğu desteği Biden döneminde mumla arayacağını tahmin etmek zor değil. Özellikle İran konusunda İsrail, “maksimum baskı” siyasetinden vazgeçilmemesini istiyor. Nükleer anlaşma konusunda da İsrail’in tavrı belli. Tel Aviv yönetimi, İran’a yaptırımların sürmesini ve anlaşma ile değil baskı ve yıldırma ile İran’ın dize getirilmesini savunmakta. Biden’dan umduğu desteği bulamayacak olsa da İsrail’in Trump döneminde Körfez ülkeleri ile sağlanan normalleşmeden ötürü İran’a yönelik baskı siyasetini devam ettireceği partnerleri bulunuyor. Üstelik Körfez Arap ülkeleri açısından da bu arzu edilir bir durum. ABD’nin yokluğunda da İran karşıtı blok kendi kendini idame ettirecek bir yapıya kavuşmuş durumda. Öte yandan Türkiye’nin Körfez ile olduğu gibi İsrail ile olan ilişkilerinde de birtakım gelişmeler söz konusu. 2018’den bu yana maslahatgüzar seviyesinde devam eden ilişkilerin yeniden büyükelçilik seviyesine çıkabilme ihtimalinin olduğu konuşuluyor. Karabağ’da yaşanan zafer sonrası Aliyev yönetiminin bu konuda arabuluculuk yaptığı iddiaları da var. Türkiye-İsrail ilişkileri normalleştiği takdirde bunun Türkiye-İran ilişkilerine yansımalarının olacağı düşünülse de Türkiye, Körfez ülkelerinin aksine İran’a yönelik tutumunda bağımsız hareket etmeye ve iyi komşuluk ilişkilerini sürdürmeye daha yatkındır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası