Kriter > Dosya > Dosya / NATO |

NATO Genişlemesi ve Avrupa Güvenliği


Hesaplaşma Ukrayna üzerinden veriliyor. Savaşın ilk haftalarında tekrarlanan müzakereler gündemden düştü. ABD ve Britanya krizin çabuk sönümlenmesini istemiyor. İşgal derinleştikçe Ukrayna’nın da Rusya’nın da kayıpları artıyor. Bu kaybet-kaybet senaryosunun kazananları ise Avrupa’yı tekrar güvenlik ekseninde bir araya getirme projesinin savunucuları.

NATO Genişlemesi ve Avrupa Güvenliği
Avrupa Parlamentosu, Brüksel (Kenzo Tribouillard/AFP-Getty Images, 28 Nisan 2022)

Rusya’nın Ukrayna işgalini genişletme harekatını başlattığı 24 Şubat’tan bu yana 3 aydan fazla süre geçti. Bu süre zarfında yaşananlar ve bundan sonra yaşanacak olanlar Avrupa güvenlik mimarisi, siyasi yapılanması ve genel olarak dünya jeopolitik rekabeti açısından önemli sonuçlar doğurmaya gebedir. Rusya, yıllardır Ukrayna’nın ve eski Sovyet coğrafyasındaki ülkelerin NATO’ya üye olmalarını kabul edilemez bir gelişme olarak görmekteydi ve bugüne kadar bu görüşünü birçok platformda dile getirmekten çekinmedi. Öte yandan dünya siyasetinin çok kutuplu hale gelmesi ve Batı hegemonyasının dengelenmesi fikri, Rusya ve Çin başta olmak üzere birçok ülke tarafından dile getiriliyor. Ama Ukrayna’yı işgal girişimi, Rusya’nın hedeflediği senaryonun ve stratejik hedeflerin giderek tam tersini destekler hale geliyor.

Avrupa’da yıllar içinde oluşan fikir ayrılıkları ve oluşmaya başlayan yeni jeopolitik fay hatları ortadan kalkmaya başladı. ABD Başkanı Donald Trump döneminde ve Joe Biden’ın başkanlığının ilk yılında ABD ve NATO’ya yönelik oluşan soru işaretleri ve eleştirel bakış bir anda rafa kaldırıldı. Avrupalılar NATO üzerinden tekrar ABD etrafında birleşmeye başladılar. Ukrayna’daki savaş devam ettiği sürece bu dönüşümün devam etmesi kaçınılmaz. Bu nedenle ABD ve Britanya, Ukrayna krizinin çabuk sönümlenmesini istemiyor. Bütün bu hesaplaşmanın Ukrayna üzerinden veriliyor oluşu ise en fazla Ukrayna halkını mağdur ediyor. Savaşın ilk haftalarında gündeme gelen müzakereler ise son haftalarda gündemden düştü. İşgal derinleştikçe hem Ukrayna’nın hem de Rusya’nın kayıpları artıyor. Bu kaybet-kaybet senaryosunun kazananları ise Avrupa’yı tekrar savunma ve güvenlik ekseninde bir araya getirme projesinin savunucularıdır.

 

Rusya’ya Destek Rusya’yı Güçsüzleştiriyor

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda isteklerini bildirmeleri ve NATO’nun Avrupa güvenliği konusundaki konumunun yeniden tartışmasız hale geliyor oluşu, Avrupa açısından önemli neticeler doğurabilecek bir gelişmedir. Ukrayna işgali konusundaki stratejilerin ABD ve Britanya öncülüğünde belirleniyor oluşu bazı Avrupa başkentlerinde homurdanmalara neden oluyor. Ancak Rusya’nın askeri tehdidinin güçlü bir şekilde devam ediyor oluşu ve mevcut savaşın beklenmedik alevlenmelere neden olma ihtimali bu tarz hoşnutsuzlukların tonunun zayıf kalmasına yol açıyor. Rusya’nın ara ara nükleer senaryo seçeneğini dile getiriyor oluşu da ABD’nin Avrupa’da işini kolaylaştırıyor. NATO ve ABD’nin bu krizde bu kadar belirleyici bir rol oynamasının Avrupa güvenliği açısından ne gibi sonuçlarının olacağı şimdiden gündemin önemli bir maddesi haline gelmiştir. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in tavrı Avrupa’yı Rusya karşısında tamamen birleştirmiştir. Rusya’nın Ukrayna savaşındaki kazanımları şimdiden diğer alanlarda büyük maliyetler üretmiştir.

ABD, "NATO asla Ukrayna’daki savaşa doğrudan askeri olarak taraf olmayacaktır" diyerek, Rusya’nın işgal iştiyakını artırmıştır. Öte yandan Ukrayna’ya askeri, diplomatik, siyasi ve ekonomik destek sağlayarak Rusya karşısında daha uzun süre direnmesini ve daha etkili bir savunma yapmasını sağlamaktadır. Batı’nın Ukrayna’ya sağladığı destek, savaşın kaderini tamamen tersine çevirmeye yetmiyor, ancak bu yardımlar Rusya’nın ödemekte olduğu maliyeti artırıyor ve Rusya’yı daha agresif yöntemler kullanmaya itiyor.

rezerv aktarımları

NATO’nun genişlemesi, Avrupa’yı ve Avrupa Birliği’ni (AB) daha güvenli mi kılacak yoksa Avrupa’nın güvenlik konusundaki kırılganlıklarını artıracak mı? Bu sorunun cevabını verebilmek için dünyanın ve özelde de Avrupa’nın orta ve uzun vadede karşılaşabileceği güvenlik tehditleri ve risklerini doğru okuyup değerlendirmek gerekiyor. Bugün için Ukrayna’yı işgal eden Rusya, Avrupa açısından temel güvenlik tehdidi haline geldi. Özellikle de Polonya, Baltık Cumhuriyetleri ve Karadeniz’e kıyıdaş Romanya, Bulgaristan ve Avrupa’daki ayrıksı ve muğlak duruşu ile Moldova bu konuda daha fazla tehdit hissediyorlar. Ancak unutmamak gerekir ki bahsi geçen ülkelerde halen Rusya’ya sempati duyan ve Rusya ile olumlu ilişkilerin geliştirilmesi konusunda fikir beyan eden önemli kesimler bulunuyor. Mevcut durumda Ukrayna’yı işgali ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in aldığı kararlar Rusya ile ilişkileri zora soksa da Rusya içerisinde yaşanabilecek bir siyasi dönüşüm de bu ülkeleri tekrar Rusya ile daha yapıcı ilişkilere yöneltebilir. Rusya’nın halen bu ülkeler halkları ve siyasetçileri nezdinde yumuşak gücü bulunmakta, ancak Rusya’nın askeri gücünü bu denli fütursuzca kullanması bu gücü önemli ölçüde zayıflatmıştır. Rusya, Ukrayna’da stratejik hedeflerine ulaşmasının ertesinde, kendi yumuşak gücünü restore etmeye yönelik adımlar atacaktır ancak Ukrayna’daki savaşın tırmanarak devamı böylesi bir seçeneği her geçen gün daha fazla zora sokmaktadır.

 

Rusya Boşluğunu Oluşturma ve Doldurma Çabaları

Rusya Devlet Başkanı’nın Batı’da tamamen şeytanlaştırılması, hatta Rusya’nın topyekun şeytanlaştırılması, Avrupalı aktörlerin Rusya ile daha dengeli ve düzeyli bir ilişki kurmalarının önüne geçecektir. Sonuçta Batı tarafından parya ve dışlanmış aktör haline getirilen Rusya, küresel jeopolitik rekabette tamamen Çin eksenli bir stratejiye kayabilir. Bu kayış jeopolitik düzlemde daha dengeli bir pozisyon tercih eden Rusya için tercih edilir bir durum olmayacaktır. Çin açısından ise Rusya’yı kendi jeopolitik eksenine konumlandırmanın maliyetini düşürecektir. Bu dışlanmanın kazananı ilk başta ABD gibi görünse de uzun vadede Çin olabilir. ABD Başkanı Joe Biden’ın, Ukrayna savaşının ortasında apar topar bir Asya turuna çıkması ve QUAD toplantısında (ABD, Japonya, Hindistan, Avustralya’nın dahil olduğu) verilen mesajlar bu durumu teyit etmektedir.

Rusya-Avrupa ile ilişkilerinin onarılamayacak şekilde bozulması ilk planda Rusya açısından çok olumsuz neticeler doğuracaktır. Doğru formül, karmaşık ilişkilerin ayrıştırılarak dengeli bir şekilde yönetilmesidir. ABD ve Britanya’nın Rusya-Ukrayna Savaşı’nda oynadığı rol, Avrupa açısından Rusya ile dengeli ilişki kurmanın imkanlarını tamamen ortadan kaldırıyor. Bunun orta ve uzun vadede bedelini ödeyecek olanlar ise daha çok Avrupalı aktörler. Avrupa bir yandan askeri harcamaları ve güvenlik yapılanmalarını genişletirken diğer yandan da Rusya ile ticaretin sağladığı avantajlardan mahrum kalacak ve enerji konusunda Rusya’ya bağımlılığı kısa ve orta vadede kendisine büyük maliyetlere neden olacaktır. Öte yandan tarım ve ham madde konusundaki ticaretin kısıtlanması orta ve uzun vadede daha büyük sıkıntılara neden olabilir. Sonuçta Rusya ürettiği tarım ürünlerini ve sahip olduğu yer altı zenginliklerini başka pazarlarda satabilir. Rusya ticari açıdan bazı kayıplar yaşasa da Rusya’nın ürünlerine küresel pazarlarda ihtiyaç duyulmaya devam edilecek. Avrupa’nın Rusya ile ticaretinde oluşacak boşluğu ise ABD doldurmaya çalışacaktır. Özellikle tarım ve enerji ihtiyacı konusunda ABD’nin, Rusya’dan oluşan boşluğu doldurma konusunda istekli olduğu görülüyor. ABD bu sayede bir yandan Avrupa’da güvenlik maliyelerini azaltıp Avrupalı aktörleri NATO bağlamında daha fazla kendine bağımlı hale getirirken diğer yandan da Rusya’dan boşalan alanlarda ticari avantajlar sağlayabilir.

Rusya tehdidinin devam etmesi/ettirilmesi her halükarda ABD’nin işine yarayacak önemli bir kozdur. ABD bu kozu kolay kolay bırakmak istemeyecektir. Diğer bir yönü ile orta ve uzun vadede Çin ile daha kapsamlı bir jeopolitik rekabete hazırlanan ABD, Avrupalı aktörleri daha fazla kendi yörüngesine katmış olacaktır. Avrupalı aktörler, Rusya korkusu ile NATO ve ABD eksenine daha bağlı hareket etmeye başlayacaktır.

 

Dünya Günah Keçisi Arayacak

Savaşın tozu dumanı biraz dinmeye başladığında krizin ekonomik, siyasi ve stratejik maliyetleri daha görünür hale gelecek; artan enerji, gıda ve güvenlik maliyetleri, Avrupa'yı savaşın faillerinin kim olduğuna dair daha fazla sorgulamaya itecektir. Hemen hemen her kesim Rusya’ya belli bir fatura kesecektir ancak birtakım aktörler Ukrayna lideri ile ABD ve Britanya’nın oynadığı rollere daha eleştirel bakmaya başlayacaklardır.

Finlandiya ve İsveç kamuoyları, Rusya tehdidinin daha yakından hissedildiği bu dönemde NATO üyeliği konusunda acele mesafe alınmasına sıcak bakmaktadırlar. Ancak sınır hatlarında ve hava sahalarında NATO-Rusya sürtüşmesi daha yakından hissedilmeye başladığında sorgulamalar fazlalaşacaktır. NATO’nun mevcut üyeleri, yeni üyelerin, özellikle Rusya sınırına yakın üyelerin, ittifaka dahil olması ile kendi üzerlerindeki baskının azalacağını ve kendi hesaplarına düşen güvenlik maliyetlerinin azalmasının hesabını yapmaktadırlar. Ancak rekabet alanını ve cephesini genişletmek Avrupa açısından yeni riskleri de beraberinde getirecektir. Bütün bu gelişmeler Avrupa kamuoylarında yeterince tartışılmadan hayata geçirilmektedir.

Türkiye NATO’nun genişlemesi konusunda özellikle terörle mücadele konusundaki çekincelerini dile getiriyor. Türkiye’nin bu tavrı, bu iki ülkeyi oldu bitti ile ittifaka dahil etmeye çalışan aktörlerin hesaplarını bozuyor. Genişleyen NATO, Avrupa açısından daha fazla güvenlik ve daha fazla refah üretmeyecektir. Rusya ile gerilimin devam ettiği mevcut durumda güvenlik maliyeti hesap edilmemektedir ancak bu hesap er ya da geç yapılacaktır ve Avrupa’da daha fazla farklı ses çıkması mukadderdir. ABD, Britanya ve AB’nin orta ve uzun vadede Avrupa güvenliğine dair çıkarları ve bakış açıları farklılaşacaktır. ABD ve Britanya bu farklılık henüz fazla görünür değilken kendi stratejik hamlelerini hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bu denklemin en fazla kaybedeni şüphesiz Ukrayna olacaktır, onu da uzun vadede Rusya izlemektedir. Mevcut krizin diğer bir büyük kaybedeni ise Avrupa içerisindeki stratejik otonomi tartışmasıdır. Avrupa’yı tanımlarken kullandığımız “iktisadi dev, askeri cüce” ifadesinde değişiklik olacaktır. Avrupa iktisadi açıdan olumsuz etkilenecek, askeri açıdan da zorunlu olarak genişleyecektir. Ancak bütün bu değişim Avrupa’nın stratejik otonomisine yapıcı katkı sağlamayacaktır. Bu nedenle mevcut krizin önemli bir kaybedeni de Avrupa’dır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası