Kriter > Ekonomi |

Glasgow İklim Değişikliğine Çare Oldu mu?


Beklentileri tam olarak karşılayamamış olsa da COP26’da birçok yeniliğe tanık olduk. İlk kez bir İklim Değişikliği Taraflar Konferansında küresel karbon emisyonlarının yüzde 40’ından sorumlu olan kömüre atıf yapıldı. Düşük gelirli devletler ile ada devletlerinin en çok üzerinde durduğu konulardan birisi olan kayıp ve hasarlar konusu da ilk kez karar metninde yer aldı.

Glasgow İklim Değişikliğine Çare Oldu mu
Glasgow, Birleşik Krallık'ta düzenlenen 26. BM İklim Değişikliği Konferansı'nın (COP26) İskoç Etkinlik Kampüsü'nün iç görünümü. (Hasan Esen/AA, 31 Ekim 2021)

Milyarlarca yıllık bir geçmişe sahip dünyamızda birçok zamanlarda iklim değişiklikleri görülmüştür. Güneşteki patlamalar, dünyanın güneş etrafındaki eliptik hareket yörüngesi, tektonik hareketler, volkanik aktiviteler gibi doğal hadiseler, dünya tarihindeki iklim değişikliklerinde rol oynamıştır. Ancak bunlar 100 ila 150 bin yıllık süreçlerde görülen etkiler olarak karşımıza çıkarken günümüzde karşılaştığımız sorun sadece 150 yıl gibi kısa bir süre zarfında oluştu. Yani günümüzde oluşan değişimin, doğal süreçlere kıyasla bin kat daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesi, olağandışı bir hareketliliğin de göstergesi. Temel etmen ise hiç kuşkusuz insan faaliyetleri kaynaklı artan sera gazları.

Sanayileşme ile başlayan süreçte fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma, tarımsal ve yerleşim amaçlı olarak arazilerdeki kullanım amaçlarının değişmesi gibi etkenler dolayısı ile sera gazlarında sürekli bir artış yaşandı. Hesaplamalara göre sanayileşme ile başlayan süreçten bu yana hava küreye 2,5 trilyon ton karbon emisyonu verildi. Bu değer atmosferdeki karbon yoğunluğunun son 2 milyon yılın zirvesini görmesine yol açtı. Sanayi öncesi 280 ppm (milyon başına parça) seviyesinde bulunan karbondioksit yoğunluğu, günümüzde yer yer 420 ppm'ye ulaşırken, emisyonların bu denli devam etmesi halinde ise yüzyılın sonunda 700 ppm mertebelerine çıkması bekleniyor.

 

İklim İçin Harekete Geçiliyor

Bilim insanları iklim değişikliği sorununu esasında 19. yüzyılın sonlarında gördü. Ancak Batı başta olmak üzere dünyamız, bu uyarılara sessiz kaldı. Güney kutbunda görülen ozon tabakasındaki incelme ile artan kamuoyu baskısı sonucu, dünya liderleri tarafından 1992’de New York’ta imzalanan ve iklim değişikliğinin anayasası olarak addedilen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), bu uğurda önemli kilit taşlarından biri oldu. Sözleşmenin etkin uygulanması için de her yıl Taraflar Konferansı (COP) düzenleniyor.

Bu konferanslardan üçüncüsünde (COP3), sözleşme kapsamında hangi ülkenin ne denli azaltım yapacağı, finansman taleplerinin nasıl değerlendirileceğine dair uygulama aracı olan ve 2020’ye kadar geçerliliğini koruyan Kyoto Protokolü önemli bir karar oldu.

2015’te Paris'te düzenlenen COP21’in bir ürünü olan Paris İklim Anlaşması ise Çerçeve Sözleşme’nin 2020 sonrasındaki iklim rejiminin yol haritasını belirleyen uygulama aracı oldu. Burada Kyoto’dan farklı olarak her ülkenin sorumluluk alması, ancak gücü ve kabiliyetleri ölçüsünde iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sunulmasının istenmesi daha adil ve başarılı bulundu. Temel hedef olarak ise küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme kıyasla +2 °C’nin olabildiğince altında, mümkünse +1,5 °C belirlendi. IPCC başta olmak üzere birçok bilimsel çalışma +1,5 °C hedefine ulaşılması için 2050’da karbon nötr olması gerekliliğini ortaya koydu.

COP26 görüşmeleri
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar Glasgow’da düzenlenen COP26 konferansında, organizasyona başkanlık eden Alok Sharma ile bir araya geldi. 

 

COP26’ya Büyük İlgi

Taraflar Konferansları, iklim değişikliği ile mücadele ve uyum alanındaki en üst karar alma organları. Ülke yetkililerinin yanı sıra akademi, iş ve finans dünyası ile sivil toplum örgütlerinin de yoğun ilgi ve katılım gösterdiği bu toplantılar ilgili tüm tarafları tek çatı altında toplayan, bu yönüyle de iletişimi kolaylaştıran bir hüviyete sahipler. COP’ları adeta geleceğin dünyasının şekillendiği yerler olarak da tasvir edebiliriz. Dolayısı ile orada ve masada olmak büyük önem taşıyor.

COP26’nın, 4 Kasım 2016’da “imza yeter sayısına” ulaşan Paris İklim Anlaşması’nın fiili olarak yürürlüğe girdiği 2020’den sonraki ilk konferans olması, yani önümüzdeki 10 yıllık sürecin iklim politikalarının temelinin atıldığı toplantı olması, COP26’ya duyulan ilgiyi kat be kat artırdı. Pandemiye rağmen 40 bin kayıt ile şu ana kadar en yoğun katılımın olduğu COP olarak kayıtlara geçti. Salgının etkisiyle, saatlerce müzakerelerin yapıldığı alana girmeyi bekleyen uzun kuyruklara hemen hemen her gün şahit olduk.

Yaklaşık 2 haftayı bulan müzakerelerin ardından, sonuç bildirisi metni, müzakerelerin uzaması nedeniyle öngörülen takvimden bir gün sonra son hali verilerek dünya basınına “Glasgow İklim Paktı (Glasgow Climate Pact)” olarak takdim edildi. Bu COP’da, Paris’in yerine geçecek bir anlaşma beklentisi yoktu elbet. Aksine Paris İklim Anlaşması’nı daha işlevsel daha işlevsel hale getirmek üzere etkili kararların alınması bekleniyordu.

 

Çözüm Bekleyen Alanlar

COP26’da masada 4 ana başlık vardı. Bunlar anlaşmanın kurulu olduğu temel dinamikler olan azaltım, uyum ve finansman üçgeni çerçevesinde +1,5 °C hedefinin canlı tutulması, kömürden çıkış, sıfır emisyonlu araçlar ve tabii ki 2009’dan bu yana çözüm bekleyen bir sorun olan finansman hususu idi.

Beklentileri tam olarak karşılayamamış olsa da COP26’da birçok yeniliğe tanık olduk. İlk kez bir İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda küresel karbon emisyonlarının yüzde 40’ından sorumlu olan kömüre atıf yapıldı. Düşük gelirli devletler ile ada devletlerinin en çok üzerinde durduğu konulardan birisi olan kayıp ve hasarlar konusu da ilk kez karar metninde yer aldı.

Azaltım noktasında da sıcaklık artışının +1,5 °C ile sınırlı tutulmasını temin etmek için emisyon açığının bu 10 yıllık dönemde kapatılmasına yönelik eylemlerin güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Finans konusu yine her zaman olduğu gibi temel hususlardan birisi idi. 2009’da Kopenhag’da yapılan COP15’te alınan karar ile gelişmekte olan ülkelerden, düşük gelirli ve ada devletlerinin iklim değişikliği ile mücadelesine katkı sunmak üzere verilmesi taahhüt edilen 100 milyar dolar yine masadaki yerini aldı, ancak bu noktada bir ilerleme sağlanamazken, Paris İklim Anlaşması’nın karbon piyasalarına yönelik hususları içeren altıncı maddesinin uygulanmasına dair Kural Kitabının kabul edilmesi ise takdirle karşılandı.

Ülkemiz COP26’da katılımcı ve yapıcı bir rol üstlendi. Brezilya’dan sonra en yüksek temsilci ile müzakerelerde yer alan ülkemiz bu süreçte 200’ü aşkın müzakere toplantısının yanı sıra pavilyonumuzda da 40’a yakın yan etkinlik, 25 tane de ikili görüşme gerçekleştirdi. Ayrıca karbon nötr hedefinde büyük rol sahibi yutak alanların korunmasını konu edinen ormansızlaşmanın 2030’a kadar durdurulması, önemli emisyon kaynaklarından biri olan karayolu taşıtlarını karbonsuzlaşmayı sağlamak üzere en geç 2040’ta küresel bazda yeni satılacak otomobil ve minibüs tipi araçların sıfır emisyonlu olması deklarasyonlarına ülkemiz de taraf olan ender ülkelerden biri oldu.

 

Türkiye Mücadelede Kararlı

İçinde bulunduğumuz yılda ülkemizde art arda görülen müsilaj, orman yangınları, yıkıcı seller ve kuraklık gibi afetler ülkemizin iklim değişikliğine karşı kırılgan bir bölgede olduğunun en büyük emaresi. Bu durum hiç kuşkusuz mücadelede ön safhalarda yer almamız gerektiğini gösteriyor bizlere.

2020 sonrasındaki dünya iklim rejiminin yol haritasını belirleyen Paris İklim Anlaşması’nın, 6 Ekim’de hazirunda bulunan 353 vekilin oybirliğiyle kabulü, mücadeledeki samimiyeti, istekliliği ve kararlılığı bir kez daha gösterdi. Yine, 76. BM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanımızın dünya kamuoyuna deklare ettiği “2053 net sıfır” hedefi gelişmekte olan bir ülke için oldukça iddialı bir hedef olarak, takdirle karşılandı.

Türkiye'nin 2022 Elektrik Üretim Kapasitesi Artışında Başrol Temiz Enerji Kaynaklarında Olacak, info

Fırsatlara Odaklanalım

Net sıfır hedefi kalkınmamızın önünde bir set değil, aksine kalkınma noktasında yeni bir büyüme modelinin oluştuğunu gösteriyor bizlere. Ülke olarak insanımızın yaşam standartlarını geliştirmeye devam edeceğiz. Ancak bunu yaparken çevreye, doğaya, iklime dost bir büyüme modeli geliştiriyoruz.

Geçmişte doğayla uyumlu bir yaşam süren naif bir milletin torunları olarak ülkemiz, Batı dünyasının kaynakları fütursuzca kullanarak büyüdüğü “al-kullan-at” temelli tüketim endeksli anlayıştan ziyade, istikrarlı bir “yeşil (düşük karbonlu) büyüme” oluşturma düşüncesindeyiz. Bunun için de önümüzdeki fırsatları değerlendireceğiz. Evet, iklim değişikliği bir tehdit olduğu kadar aynı zamanda birçok fırsatı da içerisinde barındırıyor. Enerjide ve ulaşımda yeşil dönüşüm, temiz ve yeşil teknolojiler beraberinde yeni iş imkanları da getirecek. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) küresel bazda bir yeşil dönüşümün 2030’a kadar en az 24 milyonluk ilave istihdam imkanı doğuracağını öngörüyor.

Son 20 yılda yenilenebilir enerjideki kurulu gücümüz 3 kat artışla 53 bin miliwatt değerine ulaşarak Avrupa’da 5. dünyada ise 12. sıraya yükseldi. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) değerlendirmelerine göre, ülkemizdeki yenilenebilir enerji yatırımları 110 bin ilave istihdam imkanı da sunmuş durumda. Biyokütle (BES), jeotermal (JES), hidroelektrik (HES), rüzgar (RES) ve güneş (GES) gibi geniş üretim yelpazesine sahip ülkemiz, bu potansiyelini daha ileri boyuta taşıyabilecek kabiliyette. Yerli kaynaklara yönelim, bir yandan dışa bağımlılığı azaltırken aynı zamanda tedarik ve ulaşım gibi büyük emisyon kalemlerini bertaraf ederek karbon emisyonlarının azaltılmasına önemli katkı sunuyor. Halihazırda dünyada fosil yakıtlarda görülen 5-6 katlık fiyat artışları, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarını mali açıdan da daha cazip kılıyor.

İklim dirençli kentsel yenileme, binalarda ve sanayide enerji verimliliği atılımlarının yanı sıra, Saygıdeğer Hanımefendi Emine Erdoğan’ın himayelerinde her geçen gün büyüyen ve “kullan at” kültürü yerine, kaynakları verimli kullanan döngüsel ekonomi modelinin öncü örneklerinden biri olan sıfır atık hareketi, sanayide temiz üretim faaliyetleri, hizmet ve ürünlerde giderek yaygınlaşan çevre etiket uygulamaları ile birlikte bisikletli ulaşımın yaygınlaşmasını teşvik edici yasal düzenlemeler, yeşil dönüşüme geçişteki adımlarımızdan sadece birkaçı. Pandemi ile başlayan ve ferdi ulaşımı daha cazip kılan e-scooterlar için yasal düzenleme yapılarak trafikte güvenle seyretmelerinin önü açıldı. Bu itibarla halihazırda 4 bin kişilik bir istihdam sunan sektör haline gelmiş durumda. Yapılan bu yatırımlar, sadece sera gazı emisyonlarını azaltmak ile de kalmayacak, sessiz katil olarak nitelendirilen hava kirletici emisyonları da önleyerek, vatandaşlarımıza temiz ve sağlıklı bir nefes imkanı da sunacaktır.

Bu güçlü hedef yolunda öncelikle güçlü bir teşkilat, akabinde de güçlü bir yasal bir dayanağın olması gerçeğinden hareketle, öncelikle Bakanlığımızda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak yeni bir yapılanmaya gidilerek Bakanlığımız bünyesinde müstakil bir İklim Değişikliği Başkanlığı kuruldu. 1992’de BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile birlikte kabul edilen ve türlerin korunmasını temin eden Biyoçeşitlilik Sözleşmesinin koordinasyonu da Bakanlığımıza verilerek iklim değişikliği ile birlikte biyoçeşitlilik konularının tek elden yönetilmesi sağlandı.

2053 karbon nötr hedefine ulaşmak için birçok noktada dönüşümlerin yapılması, ara hedeflerin belirlenmesi, sektörel analizlerin ve hedeflerin açıklanması zaruret arz ediyor. Gerek bu açıdan gerekse de 2053 hedefi ile uyumlu daha ve Paris İklim Anlaşması’nın temel gereksinimlerinden biri olan kapsayıcı bir Ulusal Katkı Beyanı’nın hazırlanması, ileriye yönelik daha sağlıklı bir yol haritasının inşası için önümüzdeki sene başında akademik camianın, iş ve finans dünyasının, kamu kurumları, bilim insanları ile sivil toplum örgütleri gibi toplumun her katmanını içine alan katılımcı ve şeffaf bir iklim şurası düzenleyerek 2053 yol haritamızın ilk taşlarını döşeyeceğiz.

Bununla birlikte dünyada giderek yaygınlaşan yeşil düzen uygulamalarına uyum sağlama, Ulusal Yeşil Mutabakat Eylem Planımızı daha etkin kılma, sanayi dünyamızı korumanın yanında emisyonların azaltılmasında en etkili yöntemlerden biri olan emisyon ticaret sistemini kuracağız. Yasal açıdan da Gazi Meclisimizin iradesi ile çıkarılacak iklim kanunu ile bu yol haritası yasal bir zemine kavuşacak. Kısacası Sayın Cumhurbaşkanımız tabiri ile Yeşil Kalkınma Devrimi temel ekseninde çalışmalarımızı hızlandıracağız.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası