Bazı yayınevleri bastıkları kitaplarla, işledikleri konularla dikkat çeker. İşlerine ciddi yatırımlar yaparlar, sayısız yazar ve editör yetiştirmiş, birçok kitap serisinin altına imza atmışlardır. Kapağında başka bir yayınevinin logosu olsa 50-100 adetten fazla satmayacak kitaplar, bu yayınevlerinin verdiği güven hissiyle birkaç baskı yapar. Bu da beraberinde hem prestij getirir hem de kazanç sağlar.
Maalesef bugün Türkiye’de fuarlarda müşteri getireceği için komşu olunmak istenen, yazarların kitabının o yayınevlerinden çıkması için uğraştığı, ciro açısından en büyük, önünde gençlerin sıra olduğu yayınevlerinin önemli bir kısmı, farklı cinsel yönelimleri topluma dayatarak ahlaki erozyona yol açan LGBT’yi destekliyor. Bunlar arasında kitapları hemen her evde bulunan Everest, İletişim, Sel, Epsilon, Ayrıntı ve Can gibi yayınevleri var. Kurumsal sosyal medya hesaplarından LGBT’yi özendiren ve normalleştiren paylaşımlar yapan yayınevlerinin bu paylaşımlara dair herhangi bir pişmanlıkları da olmadı. Bu tür LGBT destekçisi yayınevleri kıyıda köşede kalmış marjinal grupların kontrolünde olsaydı bir nebze mevzunun daha fazla duyulmaması adına görmezden gelinebilirdi. Ancak ana akım diyebileceğimiz ve hemen her birinin kitaplarının raflarımızda önemli yer tuttuğu yayınevlerinin bu kadar pervasızca LGBT yanlısı paylaşımlarda bulunması yayın dünyamızda iplerin kimin elinde olduğu ya da yayıncılık alanında kültürel hegemonyanın kimde olduğuna dair soruları akıllara getiriyor.
Öte yandan bu yayınevlerinin tercihleri sadece LGBT’nin gündem olduğu haftayla da sınırlı değil. Yukarıda bahsi geçen kuruluşların, Türkiye’nin yıllardır sürdürdüğü terörle mücadele hakkındaki yayınlarıyla da toplumun genel hassasiyetlerinin çok uzağında oldukları kolayca tespit edilebilir. Son dönemde terör örgütü PKK ile ilgili çıkan kitaplara bir göz gezdirin ya da bu yayınevlerinden çıkan kitaplardaki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile mücadeleye dair değerlendirmeleri inceleyin. Bu noktada okurların, belirli bir bilinçle bu yayınevlerinin kitaplarına bakmaları çok önemli. Kitap kapağında yer alan yayınevinin logosu asgari bir niteliği gösterebilir ama asla tarafsızlığı temsil etmeyeceğinin farkında olmak gerekir.
Bu aşamada toplumsal değerlere sahip çıkan yayınevlerinin pro-aktif davranması bir diğer dikkat edilmesi gereken husus. Çok sıcak, yanı başımızdaki konu başlıklarıyla ilgili yukarıda bahsi geçen yayınevlerinin kitaplarını tavsiye etmek zorunda kalıyorsak burada büyük bir problem olduğu anlamına geliyor. Maalesef temel meselelerden başlayarak Türkçe literatür oluşturma konusunda eksikliklerimiz var. Gelinen noktada artık sadece kitabı basmak da yeterli olmuyor. Yayınevinin eksiksiz bir biçimde bütün mecralarda fiilen bulunması gerekiyor. Aktif şekilde sosyal medya ağlarında yer alınması şart. Bugün yayıneviyle bütünleşmiş yazarların ve editörlerin ustaca kitapları ön plana çıkarması olmazsa olmaz.
Medyayı Açma Kapama Tartışmalarının Ötesinde Okumak
Hemen her dönem gündemdeki yerini koruyan meselelerden biri medya. Bu alandaki tartışmalar ekseriyetle açma/kapama ya da kullanıp/kullanmama basitliğinde ele alınıyor. Medya alanındaki yazın ise Türkiye’de büyük ölçüde PKK ile arasına mesafe koyamayan, LGBT destekçisi ve AK Parti iktidarını diktatörlük kurmakla itham eden bir grup tarafından dolduruluyor. Bunlara göre terör örgütü propagandası yapmak, mahremiyeti ihlal eden haberler yazmak, insanların hassasiyetlerini suistimal etmek, gizli kalması gereken milli istihbarat belgelerini yayımlamak basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmeli.
Batı ülkelerinin kendisini koruması ve çıkarlarına göre medyayı düzenlemesi doğalken Türkiye’nin bu alandaki adımları otoriter rejimin farklı bir cüzü olarak ele alınıyor. Neyse ki SETA Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörlüğü bu alanda literatüre katkı sağlayacak çalışmalar yapıyor. Terörün Medyatikleşmesi: PKK Örneği bu bağlamda çok önemli bir boşluğu dolduran son çalışmalardan biri. Turgay Yerlikaya’nın derlediği kitapta, YouTube gibi yeni medya araçlarından Batı medyasına, sol-seküler medyadan kültür sanat dünyasına PKK’yı meşrulaştırmaya çalışan ne tür yayınlar yapıldığını gösteriyor. Alandaki ilk örneklerden olan bu çalışmanın mutlaka devamının getirilmesi gerekiyor.
Medya alanındaki küresel ve yerel tartışmalara değinen bir diğer çalışmayı ise Yusuf Özkır yaptı. Özkır’ın Uluslararası Medyada Türkiye Karşıtlığı başlıklı kitap, tarafsız, renksiz ve kokusuz olduğu iddia edilen birtakım yabancı medya organlarının konu kendi ülkelerinin çıkarları olduğunda dezenformasyon ve manipülasyon taktiklerini nasıl kullandığını bütün netliğiyle aktarıyor. Kitapta birkaç yıldır batı medyasında yoğun şekilde görülen Türkiye karşıtlığı örnekleriyle ele alınıyor.
Dünyanın Gözü Doğu Akdeniz’de
Medya gibi uluslararası ilişkiler alanı da belirli çevrelerin tekelinde kalan bir konu. Türkiye aleyhtarlığı ise bu çevrelerin ortak noktası. Doğu Akdeniz meselesi Türkiye için hayati bir konu. Her ne kadar “Ne işimiz var bizim Libya’da?” yorumları yapılsa da Türkiye’nin bu noktadan sonra Doğu Akdeniz’de göstereceği küçük bir zafiyet, bir anlık unutkanlık ya da yapılacak bir hata, önce Kıbrıs’ın ve burada tespit edilen zengin doğal kaynakların, sonra Ege Denizi ve hatta boğazların kaybedilmesi anlamına geliyor. Bu farkındalığı geliştirmek ya da daha iyi anlatmak için SETA iki yeni eser yayımladı. Bunlardan ilki Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin Hakları başlıklı kitap. Uzman isimler kitaptaki makalelerinde tarih, siyaset, ekonomi, enerji, güvenlik, uluslararası hukuk açısından Doğu Akdeniz’deki son durumu değerlendiriyorlar. Bu alandaki en kapsamlı eserlerden biri olan kitap hem bölgedeki tartışmaları izleyen araştırmacı ve gazetecilerin hem de meraklı okurların ilgisini çekecek. Türkiye’de uluslararası ilişkiler denince akla gelen ilk isimlerden Burhanettin Duran, Kemal İnat ve Muhittin Ataman’ın derlediği Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin Hakları, uzunca bir süre gündemi yönlendiren kitaplardan biri olacak.
Türkiye, Doğu Akdeniz’de oyun değiştiren hamleyi Libya’da yaptı. Birleşmiş Milletler’in tanıdığı hükümeti her anlamda destekleyen Ankara birçok başkentin Türkiye’yi Antalya körfezine hapsedecek planlarını bozdu. Arap Baharı öncesi ve sonrası Libya’daki gelişmelerin yanında küresel ve bölgesel güçlerin Libya politikalarının da ele alındığı Libya Krizi başlıklı kitap Burhanettin Duran ve Muhittin Ataman tarafından derlendi.
Dünyanın gözünü diktiği Doğu Akdeniz’deki son gelişmelere sığ bir çerçeveden bakmak istemeyenler için iki kitap da faydalı birer kaynak niteliğinde.