Kriter > Dış Politika |

AB Treni Hangi Sebeple Makas Değiştirmiş Olabilir?


Soru şu: Ne oldu da ibre tersine döndü? Fransa’nın olumsuz tavrı, Yunanistan’ın engelleyici duruşu, pandemi derdine düşmüş ülkeler kalabalığının kayıtsız tavrı zerre kadar değişmemişken; üstüne üstlük ABD seçimini Joe Biden’ın kazanmasından sonra işaret rengi kırmızıya dönmüşken, AB treni hangi sebeple makas değiştirmiş olabilir?

AB Treni Hangi Sebeple Makas Değiştirmiş Olabilir

Türkçede bir tabir var “...Dudaklarını büzmesinden Ömer diyeceği belliydi…” diye. Şu ara gerek ABD’den gerekse AB’den gelen açıklamaların zihnimde yaptığı çağrışım bu. ABD’den nezaket terazisinde tartıya çıkarılamayacak ifadeler işitmeye; AB zirvelerinden şifrelenmiş açıklamaları çözmekle oyalanmaya, sonunda bunları anlamaya çalışmaktan vazgeçip mesaj dosyalarını kapatmaya alışığız biz.

Şimdi ise görünen, ABD’de seçim sonrası ortaya çıkan tablo ve AB zirvelerinden esen rüzgarlarla ortaya yeni bir durumun çıktığı. Daha ötesi hangi açıdan bakarsanız bakın önümüze gelen durumu, ufak tefek değişikliklerle eskilerin kopyası olarak değerlendirmek zor.

 

AB Yani Almanya

Nedir olan biten ya da ne değildir sorusuna geldiğimizde; cevap aramaya resmin ilk karesine göz atarak başlayalım: AB’nin -aslında Almanya’nın demek gerekiyor- Ankara’ya yeni bir şeyler söylemek istediği anlaşılıyor. Üstelik üzerinde fırça sallanmaya başlanan tablo, yakın geçmişte sayısız örneğini gördüğümüz iç karartıcı karalamalardan bir hayli farklı. Bildik siyah hatlar yok olmuş değil, ama bu defa hakim renk gri. Daha önemlisi araya göz ardı edilemeyecek oranda beyaz noktalar serpiştirilmiş... Ve Türkiye söz konusu olduğunda konumunu sabitleyip muhafaza eden, ara ara hareketlenir gibi olduğunda da bunun göz yanılgısından ibaret olduğunu hatırlatan AB çarklarının, bu defa sanki bir an evvel sonuca gitmekte istekli hatta biraz aceleci olduğu anlaşılıyor.

Soru şu: Ne oldu da ibre tersine döndü? Fransa’nın olumsuz tavrı, Yunanistan’ın engelleyici duruşu, pandemi derdine düşmüş ülkeler kalabalığının kayıtsız tavrı zerre kadar değişmemişken; üstüne üstlük ABD seçimini Joe Biden’ın kazanmasından sonra işaret rengi kırmızıya dönmüşken, AB treni hangi sebeple makas değiştirmiş olabilir?

Bu sorunun kesin bir cevabı yok elbette. Bazı işaretlere, beyanlara bakarak akıl yürütmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Sezilen Almanya’nın yakın zamanda bir “devlet analizi” yaptığı ve bu çerçevede Türkiye konusunda 1914’ten bu yana sürekli yanlış kararlar almak suretiyle kendi hedeflerinden dahi uzaklaştığını fark etmiş olduğudur.

 

Yanlış Hesaplar

Bu tahlilin gerçek olması mümkün mü derseniz bence pekala mümkün. 1945’te imzaladığı teslim anlaşması sonrası ülkesini yeniden inşa ederek elde ettiği ekonomik güç yanında “siyasi/askeri etkinlik” diye yırtınan; yakın geçmişte Rus steplerinden Tibet’e antropolojik ufuk hattı çizen Almanya’nın, diğer bütün sebepler bir yana sadece jeopolitik açıdan dahi Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Rusya, Orta Asya ve Doğu Akdeniz’de Türkiyesiz hiçbir denklemin kurulamayacağını gözden kaçırmış olduğuna inanmak zor. Keza, Berlin’in askeri denge hesaplarında geriye itilmişliği, hipersonik/balistik füze sistemleri dahil silah sanayiinin zirvesi sayılabilecek teknolojinin mucitlerini yetiştirmiş ülke olarak AB şemsiyesi altında nükleer silah sahibi tek ülkenin Fransa olmasını, Washington’ın AB/NATO derken Fransa’yı kastedişini içine sindirdiğine inanmak da.

Bütün bu düşünceler ışığında belki şu söylenebilir: Angela Merkel’in kafasında 2021 sonunda başbakanlığı ve AB karar masasındaki liderlik mevkiini bırakırken “Almanya’nın geleceğinde Türkiye” sorusunu cevaplamış ve bunun gereğini yapmış olma isteğinin ağır bastığına dair işaretler var. Nasıl bir cevap olacak bu derseniz; amiyane ifadesiyle biz 100 istiyorsak, muhtemelen 75’e ikna edecek Avrupa’yı Alman şansölyesi.

 

Erdoğan Kartı

Bu konuda düşüncelerini özellikle son bir sene zarfında değişik vesilelerle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a doğrudan iletme fırsatını buldu Angela Merkel. Daha ötesi muhtemeldir ki, ABD’nin doğrudan müdahil hatta belirleyici olduğu PKK, FETÖ meselelerinde müstakil hareket etme imkanı kısıtlı olan Almanya’nın Türkiye’nin Avrupa’da Fransa ve Yunanistan ikilisinin kıskacında hırpalanmasına seyirci kalmasının haksızlık olacağını da gördü. Kendi istihbarat teşkilatı Anayasayı Koruma Örgütü (BfV) başkanının İngiliz basınına “15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Gülen hareketinin olduğuna inanmıyoruz” demeci verdiğinden habersiz olduğu herhalde düşünülemeyecek şansölyenin. Aynı şekilde söz konusu demeci yayınlayan partisine yakın Almanya’nın en büyük gazetesi Süddeutsche Zeitung’un FETÖ’yü karanlık ve “İlluminati tarikatından daha büyük güce sahip, gizli ve tehlikeli bir ittifak” olarak tanımlamasından habersiz olduğu da düşünülemez.

Tahlil çabamızda önümüzde duran fotoğrafların ilk karelerini yansıtma arzusuyla meselenin AB cephesine ışık tutmaya çalışıyoruz. Yaşanan hayli yorucu ve bir o kadar hırpalayıcı sürecin ardından gelişmeler yeni bir evreye ulaştı. Ankara “Tam üyelik hedefimizden vazgeçmiş değiliz, İngiltere’nin üyelikten ayrılmasından kaynaklanan eksikliği biz giderebiliriz, geleceğimizi AB’yle birlikte düşünüyoruz” da dahil bir dizi açıklamayla Avrupa’ya zeytin dalı dağıtırken, Fransa ve Yunanistan’ı müzakere masasına çekmeyi başardı. Ve neticede önemli bir gelişme oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan uzun süre yaşadığı hayal kırıklıklarının ardından inisiyatif alarak yakın dönemde benzeri görünmemiş bir şekilde resmen “Türkiye-AB ilişkilerine yönelik sergilediği yapıcı katkı ve gayretleri için Angela Merkel’e teşekkür” etti.

 

ABD Nereye?

Elbette bütün bu gelişmeleri ABD seçimiyle dünyada oluşan yeni siyasi iklimden bağımsız değerlendirmek hata olur. Özellikle de Joe Biden’in gerek seçim kampanyası içinde gerekse “seçilmiş başkan” sıfatıyla yaptığı açıklamalarda birkaç kez altını çizerek seslendirdiği “Avrupa’yla birlikte çalışma” arzusunu göz ardı ederek değerlendirmek de. Bu tespitin ardından resmin ikinci karesine geçebiliriz… Söz konusu çerçevede biraz gölgede kaldığı için seçmekte biraz zorlansanız da aşina bir siluet göreceksiniz. Bu ABD müesses nizamının yani Washington’da karar masasında oturan gerçek yönetici elitinin yüzüdür. Hakim karakter çizgilerini “bizim çocuklar” olarak tanımlanan darbeci cuntaların, devlet çarkının her kademesine, ek olarak kılcal damarlarına kadar nüfuz edebildiği itaatkar Ankara’nın, kamuoyunu istenen istikamette yönlendirmeye amade medya ortamının, Ermeni soykırım iddialarının oluşturduğu siluettir bu.

 

Öfke 1 Mart Tezkeresine

İşittim... “Tamam işte bu o” demektesiniz. Dertleri ne, diye sormak bile abes. Yıllar yılı Amerika’nın her sözünde keramet aramış, ak dediğine ak, kara dediğine kara diye bakmayı müttefikliğin gereği saymış, Amerika istedi diye 300’e yakın gencini Kore’de toprağa vermiş ama bütün bu zamanlarda düpedüz kandırıldıktan sonra nihayet Amerika’dan en fazla hoşlanmayan kim yarışında açık ara birinci çıkma noktasına gelmiş halkın yaşadığı ülke Türkiye. İşin garibi bundan rahatsız ABD... Cevap aradıkları soru şu: “Biz ne yaptık ki Türkiye’ye?” Pentagon subayları Kobani olaylarının yıldönümünde PKK/PYD’lilere kutlama/teşekkür plaketi verirken, Washington’da birileri bizim diplomatlara bunu sormuşlar.

Joe Biden’ın adaylık sürecinde söylediği söz şu: Türkiye’de Erdoğan’a karşı muhalif liderleri destekleyeceğiz. Muhalefete yardımcı olup Erdoğan’ı yenecek konuma gelmelerini sağlamak istiyorum. Erdoğan’ın bedel ödemesi lazım.

Yazının başında “Dudaklarını büzmesinden Ömer diyeceği belliydi.” derken işaret ettiğim sadece bu değil. Biden’ın oluşturduğu kadronun asker kanadının başında savunma bakanı olarak Irak’ın işgaline komuta eden, dolayısıyla on binlerce insanın hayatından sorumlu emekli general Lloyd James Austin var. Yani 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinin acısını Ankara’dan çıkarmaya kararlı, o öfkeyle askerimizin başına çuval geçiren takım bu.

Kadronun dış politikasını şekillendirecek Antony Bilinken de Türkiye konusunda “kararlı” görünüyor. Yunanistan’ın Akdeniz konusunda bütün tezlerinde haklılığına inandığını söyleyecek kadar fütursuz; Atina’nın Güney Kıbrıs, Mısır ve İsrail’le oluşturduğu platformu destekleyeceklerini, Türkiye ve Rusya’nın Libya’dan “derhal çekilmesi” gerektiğini seslendiren, yetmezmiş gibi danışmanı üzerinden de AB zemininde ilk temasında Türkiye’yle yakınlaşmanın diğer konulardan ayrı özel olarak müzakere edilmesi gerektiği mesajını ileten bir portre.

 

Bu Tablodan Ne Çıkar?

Peş peşe koyduğum fotoğraflara baktığınızda bir; sıralamayı değiştirdiğinizde başka bir tablo çıkar. Dizilimden kimi kareleri çıkardığınızda ise bambaşka.

Türkiye’nin Azerbaycan ve Pakistan’la kurduğu üçlü denklem Kafkasya-Orta Asya hattında kimilerine bir şeyler söyler sanıyorum. İran’ın Türkiye, Rusya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan’a dayanacak 6’lı platform önerisi de… Buna eklemlenmeye hazır Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan’ı da unutmamak lazım. Keza İsrail’in Ankara’ya Doğu Akdeniz gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyabiliriz yaklaşımıyla yaptığı zirve davetini de…

ABD’nin bu tabloda bütün kozlarını Yunanistan ve Güney Kıbrıs üzerine oynayacağına inanır mısınız? ABD’nin bugün “müttefik” olarak gördüğü PKK/PYD yapılanmasını Suriye pazarlık masasına pay olarak sürüp son tahlilde DEAŞ’la kol kola çıkmayacağını kim garanti eder?

O nedenle sonuçta Ankara’nın kartlarını iyi oynadığına gerek Irak/Suriye coğrafyasında, gerekse Kafkasya, Orta Asya’da öngörülerinde yanılmadığına bakarak sahada avantajlı konumda olduğuna hükmetmek doğru olur. Şayet Almanya tavrını korursa çok değil bu yılın sonunda farklı değerlendirmeler yapma şansı bulacağımızı söyleyebiliriz.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası