Türkiye ve dünya, 1990’ların sonundan itibaren hızlı bir dijital dönüşüm sürecine girmiştir. Dijital çağ, enformasyon çağı gibi çeşitli isimlendirmelerle anılan bu dönem, başta iletişim teknolojileri olmak üzere ekonomi, sağlık, medya, ulaşım gibi alanlarda derin değişikliklerin gerçekleştiği bir süreci ifade etmektedir. Bu dönemde küresel bir ağ ile donatılan dünyada bilgi, çok hızlı biçimde üretilmekte, dolaşıma girmekte ve tüketilmektedir. Bu dönem aynı zamanda hızın, eş zamanlılığın ve etkileşimin ön planda olduğu yeni bir tür iletişim ortamı meydana getirmiştir. Tek kaynaktan çok kullanıcıya ulaşan kitle iletişim araçlarının yerini, herkesin üretici olduğu bir medya türü olan, çok kaynaktan çok kullanıcıya ulaşan yeni medya almıştır. Teknoloji şirketlerinin küresel düzeyde yükselişi, bireylerin ve kimliklerin dijitalleşmesi, büyük veri, gözetim ve yapay zeka kullanımıyla birlikte bu süreç vatandaşlar ve hükümetler için bazı yeni düzenlemeleri zaruri hale getirmiştir. Siber güvenlik, dezenformasyonla mücadele, dijital egemenlik kavramları günümüzde daha önemli hale gelmiştir. Türkiye tüm bu süreçte, iletişim ve ulaşım alanında yaptığı yatırımlarla ve insan odaklı teknolojik atılım hamlesi ile yeni bir yüzyılın hazırlıklarını büyük ölçüde tamamlamıştır.
Geleceğe Uzanan Köprüler
Türkiye’nin son yirmi yıl boyunca hayata geçirdiği otoyol, köprü ve havalimanı gibi dev projeler sadece birer altyapı yatırımı olarak tasarlanmamış, Türkiye’yi geleceğe taşıyacak, uzun vadeli bir planlamanın, bir ulaşım ve iletişim ağının parçaları olarak kurgulanmıştır. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan 1915 Çanakkale Köprüsü açılışında yaptığı konuşmasında "Burada sadece köprüden bahsetmiyoruz. Karşımızda İstanbul'u Tekirdağ ve Çanakkale üzerinden Balıkesir'e bağlayacak dev bir ulaşım projesi var. Çanakkale bugün yepyeni bir geleceğe kucak açıyor." şeklinde konuşmuştu. İnşa edilen her köprü insanların kavuşması, ticaretin ve turizmin gelişmesi, Türkiye’nin dünyaya açılması anlamına gelmektedir. Nitekim 2018’de açılan İstanbul Havalimanı, çok kısa süre içerisinde dünyanın en yoğun ilk beş havalimanı arasına girerken, 2022’de dünyanın en iyi havalimanları listesinde birinci oldu. Bu dev projeler, mekanları birbirine bağlarken aynı zamanda Türkiye’yi bölgesinde ve dünyada daha önemli bir konuma taşımaktadır. Kara, deniz ve hava ulaşım altyapısıyla Türkiye, merkez ülke konumunu güçlendirmektedir.
İletişimde Sembolik Mesajlar
İstanbul Havalimanı’ndan kalkan Türk Hava Yolları uçaklarının Afrika’nın en ücra köşelerine sefer düzenlemesi, sembolik bir öneme sahiptir. Dünyanın en fazla ülkesine uçan havayolu olma unvanına sahip Türk Hava Yolları, Türkiye’nin artan nüfuzunun da göstergesi haline gelmiş durumdadır. Örneğin AK Parti döneminde gerçekleştirilen Afrika Açılımı sayesinde Türkiye’nin Afrika ülkelerine 2003’te 2,1 milyar dolar olan ihracatı, 2021’de 21,2 milyar dolara yükselmiştir. Yine bu dönemde Türk Hava Yolları, Afrika’da 27 ülkede 30 noktaya uçuş yaparak, bölgede lider konumda olan Fransız havayolunu yerinden etmiş ve zirveye oturmuştur. 2002’de sadece 12 Türk Büyükelçiliği bulunan Afrika'da faaliyet gösteren büyükelçilik sayısı 2022’de 44'e yükselmiştir.
Sadece Afrika kıtasında değil, Türkiye farklı bölgelerde aktörlerle ilişkilerini derinleştirerek iletişimini güçlendirmektedir. Asya kıtasındaki fırsatları ve potansiyeli değerlendirmek üzere Ağustos 2019’da “Yeniden Asya Girişimi” açıklanmıştır. Bu girişim, Türkiye’nin Asya ülkeleriyle ilişkilerini bütüncül ve kapsamlı bir strateji temelinde, sürdürülebilir biçimde güçlendirilmesini hedeflemektedir. Yeni iş birlikleri ve ortaklıklar yoluyla ticaret, eğitim, kültür gibi alanlarda büyük ilerlemeler kaydedilmektedir. Dolayısıyla artık yüzünü doğuya ya da batıya dönen bir Türkiye’den değil, çok boyutlu dış politikasıyla, kendi vizyonu ve hedefleri doğrultusunda politika geliştiren, iletişimi güçlü bir Türkiye’den bahsedebiliyoruz.
Kriz İletişimi: Çok Yönlü Diplomasi
Türkiye’nin girişimci ve insani dış politikası, onu krizler karşısında daha tutarlı, daha ilkeli, insani bakış açısıyla çözüme odaklı bir aktör olarak konumlandırmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlangıcından itibaren her iki ülkeyle iletişim kanallarını koruyan Türkiye; dürüst, güvenilir ve samimi çaba harcayan bir ülke olarak konumlanarak, savaşın yıkıcı etkilerinin azaltılması ve insanlık dramının önüne geçilmesi için yoğun çaba sarf etmiştir. 2022 Antalya Diplomasi Forumu’nda Türkiye-Rusya-Ukrayna üçlü dışişleri bakanları toplantısıyla başlayan süreç, Dolmabahçe’deki Rusya-Ukrayna müzakere heyetleri toplantısı ve daha sonra Tahıl Koridoru Anlaşması ile devam etmektedir. Türkiye’nin bu ve benzeri krizlerde oynadığı yapıcı rol, tüm dünya tarafından takdirle karşılanmaktadır. Bunun nedeni Türkiye’nin kriz yönetiminde salt kendi çıkarlarını önceleyen bir gündem benimsemek yerine bu krizleri BM gibi uluslararası örgütlerin katıldığı çok aktörlü bir müzakere masasına dönüştürme çabası olarak yorumlanmaktadır.
Gelecek Yüzyıl Türkiye’nin Yüzyılı Olacak
Geçtiğimiz yirmi yılda hayata geçirilen politikalar, Türkiye’nin ulusal düzeyde ulaşım ve iletişim altyapısını tamamladığını, iller, bölgeler ve insanlar arasında köprüleri güçlendirdiğini ortaya koymaktadır. Bu süreçte uluslararası alanda, bölgesel ve küresel düzeyde yeni iş birlikleri ve yeni ortaklıklar yoluyla farklı ülkelerle yeni köprüler kurulduğu ya da var olan köprülerin güçlendirildiği de görülmektedir. Bu yeni iletişim biçimi Türkiye’nin dünyada ve bölgesinde daha fazla söz sahibi olmasını beraberinde getirmiştir. Gelecek yüzyıl, Türkiye’nin bu birikimini ve kapasitesini etkili biçimde kullanabileceği ve meyvelerini toplayacağı bir dönem olacaktır.
Bilgi Toplumu, Türkiye ve Gelecek Vizyonu
Günümüzde endüstri toplumlarının, enformasyon üretimi ve teknoloji odaklı bilgi toplumlarına dönüştüğü kabul edilmektedir. Endüstri toplumunda fabrika üretimi ürünler ve kol gücüne dayalı iş gücü ön planda tutulurken, bilgi toplumunda teorik bilginin önem kazandığı, bilgi üretimi ve hizmet sektörünün öne çıktığı bir toplum yapısından bahsedilmektedir. Bilgi toplumunun gelişimi aynı zamanda bilgi teknolojileri ve bilgi ekonomisi ile birlikte mümkün olmaktadır. Türkiye son yirmi yılda hayata geçirdiği yeniliklerle bilgi toplumuna hazır bir ülke haline gelmiştir. Yerli ve milli teknoloji hamlesi, yerli uydu üretimi, dijitalleşme sürecinde yapılan yatırımlar, dijital teknolojilerin öncü kullanımı ve örnek uygulamaları Türkiye’nin bu alanda kaydettiği ilerlemeyi göstermektedir. Bu teknolojik gelişmelere Türkiye’nin insan kaynağı ve eğitim alanında bilgi toplumuna uyumlu düzenlemeleri de eşlik etmektedir.
Türkiye bu yatırımların meyvelerini öncelikle savunma sektöründe toplamaktadır. Başta Türkiye’nin ürettiği SİHA’lar olmak üzere savunma sektöründeki üretim daha çok yüksek teknolojik ürünler ve yazılım alanındaki ileri kapasite üzerine tesis edilmektedir. Gelecek dönemde bu sektörde elde edilen bilgi ve deneyimlerin farklı sektörlere aktarılacağı ve sanayide yeni bir ekosistemin ortaya çıkacağı öngörülmektedir. Nitekim şimdiden sağlık, eğitim ve ulaşım gibi sektörlerde savunma alanındaki bilgi üretiminden ve deneyiminden faydalanıldığı görülmektedir.
Türkiye’nin ilk yerli elektrikli otomobili TOGG, kullanıcıyı merkeze alan yeni nesil akıllı bir mobilite cihazı olarak tanımlanmakta ve endüstriyel bir ürün olarak bilinen otomobilin post-endüstriyel toplumda bir akıllı cihaza dönüşümünü simgelemektedir. Bu dönemde otomobiller, cep telefonları ve diğer akıllı cihazlar birbiriyle sürekli iletişim halinde olacak ve yeni bir ekosistem oluşturacaktır. Blokzincir teknolojileri ve yapay zeka önümüzdeki yüzyılın belirleyici kavramları olacaktır. Türkiye bugün yaptığı çalışmalar ve ortaya koyduğu ürünlerle bu teknolojileri bir ulusal strateji olarak benimsediğini ve geleceğe yönelik uzun vadeli planlamalar yaptığını göstermektedir. Gelecek yüzyılda uluslararası rekabet bu alanlarda yaşanacaktır ve Türkiye’nin bu yarışta geride kalma lüksü bulunmamaktadır. Bu dönemde bilgiyi üretmek, güce sahip olmak anlamına gelmektedir.
Dezenformasyon Çağında Doğruyu Savunmak
Enformasyon çağı ve dijitalleşme, küresel teknoloji şirketlerinin de yükselişini beraberinde getirmiştir. Bu süreçte ortaya çıkan sosyal medya platformları, uzun bir süre demokrasiyi güçlendiren yeni bir kamusal alan olarak benimsenmiş ve yaygınlaşmıştır. Bugün milyarlarca kullanıcının içerik ürettiği ve etkileşimde bulunduğu bu mecralar, insanların gündelik yaşamlarının da bir parçası haline gelmiştir. Bu yeni iletişim sistemi bir enformasyon bombardımanını da beraberinde getirmiştir. Doğru ile yanlış bilgi arasındaki çizginin muğlaklaştığı, bağlamın ortadan kalktığı, gözetimin yaygın olduğu, manipülasyona açık bir bilgi akışı ortaya çıkmıştır. Bazı düşünürler bunu demokrasinin krizi, infokrasi olarak da isimlendirmişlerdir. Bu aynı zamanda dezenformasyonun yaygın kullanıldığı, bireylerin özgür tercihlerinin tehdit altında olduğu bir iletişim sistemini dayatmaktadır. Böyle bir iletişim ekosistemi içerisinde doğru bilgiyi savunmak, vatandaşların düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri bir dijital kamusal alanın oluşumunu sağlamak daha önemli hale gelmektedir. Bu nedenle Batılı ülkeler ve Türkiye, teknoloji şirketlerinin kar odaklı politikalarının sınırlandırılması ve kullanıcıların, yani vatandaşların güçlendirilmesi için bazı düzenlemeleri hayata geçirmektedir.
İletişim yüzyılında, Türkiye, dijital teknolojilerin sunduğu imkanlardan faydalanarak tüm vatandaşların katılımıyla, demokratik kamusal müzakerenin tesis edildiği, bireylerin dezenformasyona karşı korunduğu, özgür ifadenin garanti altına alındığı bir iletişim düzenini kurmaya çalışmaktadır. Bu aynı zamanda ülkenin dijital sınırlarının korunduğu, kişisel verilerin, kişi hak ve hürriyetlerinin devlet koruması altında olduğu bir yapıyla birlikte ilerlemek zorundadır. Dezenformasyon çağında doğruyu savunmak Türkiye’nin önemli bir misyonu olacaktır.