Kriter > Çerçeve |

Barış Pınarı Harekatı ve Yeni Güç Dengesi


Türkiye, Barış Pınarı Harekatı’yla büyük güçlerin önümüzdeki yıllarda kendisine karşı kullanacağı bir tehdidi ortadan kaldırdı. Erdoğan, Türkiye’nin askeri ve diplomasi kapasitesine lig atlatan bir lider olarak tarihe geçti. Türkiye’yi Rusya’dan sonra en etkili aktör haline getirdi.

Barış Pınarı Harekatı ve Yeni Güç Dengesi
Başkan Recep Tayyip Erdoğan

Türkiye’nin 9 Ekim’de Başkan Erdoğan’ın talimatıyla başlattığı Barış Pınarı Harekatı kısa sürede önemli somut çıktılara sahip oldu. İsrail’de yayın yapan Jerusalem Post gazetesinin başlığa taşıdığı ifadeyle küresel güç merkezlerinin terör örgütü PKK-YPG’ye altı yıldır yaptığı yatırım altı günde darmadağın edildi. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye’deki ılımlı muhaliflerin askeri kanadı Suriye Milli Ordusu (SMO) bu terör tahkimatını ezdi geçti.

Sahadaki askeri operasyonun başarısı kısa sürede diplomasi masasına da yansıdı. Başkan Erdoğan önce 17 Ekim’de ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence başkanlığındaki heyeti Külliye’de kabul etti. Dört buçuk saat süren toplantı 13 maddelik bir mutabakatla kamuoyuna açıklandı. İkinci diplomasi masası Rusya ile kuruldu. 22 Ekim’de Soçi’de Erdoğan ve Putin arasında yapılan görüşme altı saat sürdü. Toplantının sonunda iki lider medyanın karşısına geçerek varılan anlaşmaya dair ortak açıklama yaptılar. Dışişleri Bakanları da 10 maddelik Mutabakat Muhtırası’nı okudular. Yani PKK-YPG ve DEAŞ’a başlatılan askeri operasyon iki önemli mutabakatla sonuçlandı.

Ankara mutabakatı ile ABD, Resulayn ve Tel Abyad’ın Türk ordusunun kontrolüne geçtiğini kabul etti. Soçi mutabakatı ile Rusya, YPG’yi, sınırımızdan 30 kilometre aşağıya çekmeyi üstlendi. Bu başarı, 2016’dan itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı duruşu ve cesur adımlarıyla gerçekleşti.

 

Liderlik, Cesaret Kadar Sabır da İster

Başkan Erdoğan liderliğin cesaret, sabır ve zamanlama işi olduğunu biliyor. Nezaketsizlikleri unutmadığını, zamanı gelince gereğinin yapılacağını söyleyerek güvenli bölgenin kurulmasına odaklanıyor. Pence ile görüşmesinde Trump yönetimini 13 maddelik mutabakata ikna etti. 444 kilometre uzunluk, 32 kilometre derinlikteki bölgeyi ABD’nin kabullenmesini sağladı. Süreç içinde ABD sözlerinden geri adım atmazsa mutabakat ikili ilişkilerde yeni bir sayfa açmaya imkan tanıyor. Washington’ın YPG’yi ikna edememesi durumunda harekat hedeflenen doğrultuda tekrar başlayabilir. 31 Ekim’de sınırdaki birlikleri ziyaret eden Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da “henüz biten bir şey yok, süreç devam ediyor” açıklamasıyla teyakkuz haline vurgu yaptı. Kuşkusuz ABD ile varılan mutabakat şu andaki tabloya göre bölgede Moskova’ya geniş fırsat alanı açarken Washington’ı Suriye’de iyice zayıflattı.

 

Amerikan Medyası Kışkırtıyor

The New York Times ve The Washington Post gibi gazeteler mutabakattan dolayı mutsuz. Sonucu, Trump’ın “yenilgisi” olarak tanımlıyorlar. Amacın Trump’ı kışkırtmak ve Kongre’deki Türkiye aleyhindeki yaptırım tasarılarının geri çekilmesini önlemek olduğu aşikar. Nitekim bu konuda istediklerini aldılar ve Türkiye aleyhine iki tasarı ABD Temsilciler Meclisi’nden geçti. Hem sözde Ermeni soykırımı iddiasının kabulünü, hem de Barış Pınarı Harekatı’na tepki olarak Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını öngören tasarılar kabul edildi. Kısacası, Demokratıyla Cumhuriyetçisiyle birlikte Türkiye ve Erdoğan’a bir ceza verme hıncı içindeler.

Tasarı ve kararın 400’ü aşkın evet oyu ile kabul edilmesinde son yıllardaki Türkiye karşıtı havanın etkisi oldu. Ancak S-400’ler ve Suriye’nin kuzeyinden çekilme konularının iç siyasetin malzemesi olması da durumu ağırlaştırdı. Söylem düzleminde ısrarlı bir şekilde hala “Kürt müttefiklere ihanet” gibi saçma bir söylemi de sürdürüyorlar. ABD’nin NATO çerçevesinde Türkiye ile uzun müttefiklik geçmişini göz ardı ediyorlar.

 

Stratejik Hamle

Operasyonla birlikte Türkiye, Suriye iç savaşına askeri anlamda geç müdahil olmasının getirdiği en büyük soruna kritik bir cerrahi müdahalede bulundu. Güney sınırında, Suriye’de PKK-YPG’nin devletimsi bir yapı kurmasını engelledi. 30 kilometrelik bölgeden YPG’nin çekilmesiyle ilgili ABD ve Rusya ile yapılan mutabakatların sahada uygulanmasının yakından takip edilmesi çok önemli. Türkiye’nin bu başarısının stratejik bir anlamı var. Ankara, büyük güçlerin önümüzdeki on yıllarda kendisine karşı kullanacağı bir tehdidi ortadan kaldırdı. Suriye’de yeni bir güç dengesi kuruldu. Bu noktaya gelinmesi kuşkusuz bir tercih değil bir zorunluluktu. Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen ABD bölgedeki yanlış politikalarında ve tercihlerinde ısrar etti. Sonuçta ABD’nin Suriye’den sorumlu temsilcisi James Jeffrey’nin Amerikan Senatosu’nda sürece dair bir soruya cevap verirken belirttiği, “Türkiye çok kararlıydı. Biz mecburen geri çekildik. Mantıklı olan buydu. Operasyon bize rağmen yapıldı” cümleleriyle tanımlanan bir tablo ortaya çıktı. Bu noktaya gelinmesinde ABD’nin hatalar zinciri önemli bir rol oynadı.

 

Barış Pınarı Harekatı ve Yeni Güç Dengesi

ABD’nin Hataları

İki kritik dönemde ABD, Ortadoğu’daki devletleri zayıflatan politikalar izledi. İlki, 11 Eylül sonrası Irak işgaliyle bölgenin önemli devletlerinden birisi olan Irak başarısız bir devlete çevrildi, çökertildi. Böylece hem İran yayılmacılığının önü açıldı, hem de İsrail’in tehdit olarak algıladığı bir devlet bir daha çıkmayacağı şekilde iç sorunlarına boğuldu. İkinci dönem de Batı’nın liberal değerlerinin iflasını dünyaya ilan eden Arap isyanları idi. Batı başkentleri Suriye’de yüzbinlerin katledilmesini de milyonların mülteci olmasını da sadece seyretti. Libya, Suriye ve Yemen başarısız devletler listesinin başına eklendi. Yetmezmiş gibi, ABD’nin müflis Irak politikasından beslenen DEAŞ’a karşı başka bir terör örgütü olan PKK’yı kullandılar. NATO müttefiki Türkiye’de binlerce insanı öldüren PKK’nın YPG kılıfıyla var olmasını desteklediler. Fakat Başkan Erdoğan’ın kararlı liderliği ile Türkiye, bu hamleye son verdi. Türkiye’yi zayıflatacak bir oluşumu haritadan sildi.

 

YPG’nin Çöküşü

Önemli bir aşama kat edildi fakat PKK-YPG henüz bitmedi. Ancak kendi mitolojisini üzerine kurguladığı ve sembolik anlamda değer verdiği bölgeleri kaybetti. Toprak kontrolü iddiası büyük oranda geriletildi. Bu tablo içinde “Rojava devrimi” hayalini kaybeden PKK’nın krize girmemesi mümkün değildir. Bakmayın ABD Başkanı Trump’ın YPG’yi Deyrizor’da petrolü kontrol etmek için tutacağını söylemesine veya terörist Mazlum Kobani’nin Washington’a davet edilme girişimlerini dillendirmesine. Bunların orta vadede hiçbir anlamı yok. Trump sadece üzerindeki baskıyı hafifletiyor. Kongre’yi ve Amerikan kamuoyunu yönetiyor.

Öte yandan Batı başkentlerinin YPG üzerine yeni proje arayışlarının bitmediği görülüyor. Bu yüzden YPG elebaşını PKK’dan ayrıymış gibi paketlemeye ve meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Elbette Ankara, kırmızı bültenle aranan ve 63 askerimizin şehit edilmesinden sorumlu olan bu teröristin peşinde olacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 29 Ekim’deki açıklamaları irdelendiğinde terörist elebaşları konusunda yeni bir aşamaya geçildiğine dair işaretleri görmek mümkün. Yani Türkiye bu sürecin arkasını getirecek şekilde mücadeleye odaklanmış. İşi sıkı tutuyor. PKK-YPG örgütlerini destekleyen güç merkezlerinin yeni proje arayışlarına girerken bu olguyu bilmelerinde fayda var. Avrupa, Türkiye’yi tehdit etmek yerine hatalarından uyanmalı ve Suriye’deki YPG merkezli yanlış politikalarından vazgeçmeli. Mültecilerin güvenli geri dönüşü için çaba sarf etmeli. Unutulmasın, mültecilerin nihai hedefi Paris, Berlin ya da orta Avrupa’nın diğer kentleridir. Umarım, Fransa, Almanya ve Britanya liderleri Erdoğan ile iş birliği yapmanın kendi menfaatlerine olacağını bilen önerilerle gelirler.

 

Suriye'nin Kuzeydoğusuna İlişkin Türkiye-ABD Ortak Açıklaması

Türkiye’nin İnisiyatifi

Sonuçta Ankara, Suriye krizinde önemli bir başarı ve inisiyatif kazandı. Ancak önümüzdeki birkaç yıl daha sahada ve masada aktif olmalıyız. Irak ve Suriye’de PKKYPG ile mücadele henüz tamamlanmadı. Trump ve Rus bakanın YPG elebaşıyla görüşmesine ve Avrupa’nın Türkiye’ye yaklaşımına bakılırsa, PKK-YPG bir enstrüman olarak elde tutulmak isteniyor. Batı, YPG’yi meşrulaştırma emelinden vazgeçmiyor. YPG’li teröristlerin öldürülmemesi için kopardıkları fırtına bunu gösteriyor. Şimdiki hedef, 30 kilometrenin altındaki bölgeden YPG’nin temizlenmesi olmalı. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Ekim’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada “Güvenli bölgeyi daha ileriye taşıyabiliriz” bağlamında yaptığı açıklamalar hem yapılan mutabakatlara uymaları konusunda ABD ve Rusya’ya bir uyarıdır hem de Türkiye’nin meşru müdafaası konusunda kararlı olduğunun göstergesidir.

Bu bağlamda iç savaştan bu yana siyasi geçiş süreci için en önemli fırsat yakalanmıştır. Sürecin akamete uğramaması için YPG’nin meşrulaştırılarak masaya oturtulması engellenmelidir. Mültecilerin dönüşü ve muhaliflerin yeni Suriye’ye entegrasyonu için diplomasi hareketlendirilmelidir. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekat bölgelerinde de kapsamlı bir güvenli bölge çalışması yürütülmelidir. Barış Pınarı Harekatı denklemi değiştirdi. ancak karşımızdaki aktörler de pes etmeyecek. Onlar, Suriye iç savaşından çıkış yolunun Ankara ile çalışmak olduğunu anlayana kadar mücadeleye devam. Suriye’de dengeleri değiştiren bu operasyon aslında yeni bir güç dengesi de kurdu. Bu yeni güç dengesinde ABD büyük ölçüde ağırlık noktasından uzaklaşmış, Rusya ve Türkiye ile birlikte İran öne çıkmış durumda. Üç ülkenin birlikte başlattığı Astana sürecinde ve BM nezdinde Cenevre’de devam eden müzakerelerde bu üç ülkenin Suriye tasavvuru daha belirleyici olacak gibi görünüyor.

 

Dertleri, Erdoğan’ın Liderliği

Türk-Amerikan ilişkileri bağlamında meseleye bakıldığında aslında Washington’daki aymaz çevrelerin derdi Erdoğan’ın Türkiye’ye liderlik etme tarzı. Yani, Erdoğan’ın Türkiye’yi bağımsız davranabilen güçler arasına katma çabası göstermesine takmış durumdalar. Bu yüzden Yahudi, Ermeni ve Rum lobileri Türkiye’nin kazanımlarını engellemek için Washington’da cirit atıyor. Bu sorunlu zihni, Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass, “Erdoğan, Türkiye’nin yönetiminde olduğu sürece, bir dostla muhatap olmadığımız gerçeğini kabul etmeliyiz” ifadeleriyle net şekilde belirtmiş. Halbuki, PKK ve sözde Ermeni soykırımı iddiası üzerinden Türkiye kamuoyunu birleştirdiklerini görmüyorlar. Milletimiz, Erdoğan’a ve ailesine yaptırım getirenlerin derdinin aslında PKK’ya devlet kurdurmak olduğunun farkında. Bu yüzden Türkiye’deki Amerikan karşıtlığı yüzde 90’ları geçti. Tam aksine Başkan Erdoğan’a olan kamuoyu desteği ise yüzde 80’leri aşmış durumda. Milletimiz başta ABD olmak üzere küresel güç merkezlerinin Erdoğan’ın nezdinde Türkiye aleyhine kurguladığı oyunun farkında ve bunu bozdu. Bozmaya da devam edecek.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası