Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerini 23 Haziran’da yenileme kararı almasıyla Avrupa’nın önemli ülkelerinin siyasetçi, görsel ve yazılı medya temsilcileri beklenilen klasik refleksleri sergiledi. YSK’nın seçimlerde ciddi usulsüzlüklerin tespitinden dolayı iptal kararı gerçeğinin hukuki boyutunu araştırmadan veya görmezden gelerek bu kararı iki ana gündem üzerinden basitleştirip sorunsallaştırdılar:
• Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözde otokratik sisteminin çöküşü ve bu gidişatın AK Parti tarafından İstanbul’da engellenme girişimi
• Gezi ruhuyla direnen demokratik güçlerin şahlanarak mevcut iktidar ile demokrasi adına mücadele efsanesi
Ancak şu bir gerçektir ki Türkiye karşıtlığı merkezinin uzun zamandır Batı Avrupa medyası olduğu gözlemlenmektedir. Başka bölgelerde olduğu gibi Avrupa’da da kamuoyunu yönlendiren kritik aktörlerden en belirleyicisi yazılı ve görsel medyadır. Özellikle Türk hükümetinin FETÖ ile mücadeleye başladığından beri Avrupa medyası Türkiye’nin aleyhine ve dolayısıyla itibarsızlaştırılmasına yönelik irrasyonel ve manipülatif bir haber anlayışıyla kendi kamuoyundaki negatif Türkiye algısını daha da pekiştirmiştir.
Lakin bu yöndeki Batı medyasının çalışmaları daha da hız kazanacaktır. Dört ülkenin uluslararası kamu yayın kuruluşu Deutsche Welle (Almanya), BBC (İngiltere), France 24 (Fransa) ve Voice of America (ABD) Nisan 2019’da Türkçe yayın yapan “+90” isimli yeni bir YouTube kanalının startını vermiştir. Kanalın amacı “Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünü güçlendirmek, özellikle 18-35 yaş arasındaki gençlere ulaşmak ve onlara tartışabilecekleri bir platform oluşturmak” olarak nitelendirilmiştir. Böylelikle hedef Türkiye’de devlet kontrolünün dışında bağımsız medyanın bulunmaması algısını diri tutmaktır. Asıl gayenin Gezi ruhunun tekrar canlandırılması olduğu kanal yöneticileri tarafından açıkça savunulmaktadır. Dört uluslararası kamu yayın kuruluşunun başlattığı bu girişim, sosyal medya üzerinden Türkiye’nin içişlerine müdahale etme ve gençleri manipüle etme girişimi olarak algılanması altı çizilmesi gereken bir gerçektir. Zira projenin finansmanı bu dört ülkenin hükümetlerinin bütçesinden karşılanmaktadır. Aynı zamanda paradoks bir durum söz konusudur; güya dört devletin finansmanına bağımlı bir medya projesiyle Türkiye’de medya bağımsızlığı sağlanacak.
Bu bağlamda Avrupa’da siyaset ve medyanın neredeyse tek ağızdan ve birbirini tamamlayıcı çizgide hareket ettiğini belirtmek gerekmektedir. Avrupa (bilhassa Almanya ve Fransa) kamuoyu nezdinde seçimlerin iptal kararı talimatının Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verildiği ve hukuk perspektifinden bakılmayarak iptal kararının tespit edilen usulsüzlüklerle ilişkilendirilmediği tarzında bir algı oluşturulduğu gözlemlenmektedir. Ayrıca bu taraflarca mazbatasını iade eden Ekrem İmamoğlu Türkiye’nin beklediği karizmatik lider konumuna yerleştirilip şimdiden kahramanlaştırılmaktadır. Bu durumu fırsat bilen İmamoğlu yabancı medya temsilcilerine verdiği demeçlerinde kendi oylarının çalındığını ve YSK’nın hukuka aykırı hareket ettiğini mütemadiyen vurgulayıp kendisini “seçimzede” konumuna koyarak Avrupa kamuoyunun Türkiye’ye karşı sergilenen hasmane tutumunu pekiştirmektedir.
Türkiye Karalaması
Avrupa’da özellikle Alman ve Fransız siyasi çevreler kendi kamuoyunda YSK’nın seçimleri iptal kararını sorunsallaştırarak eleştirmektedir. Özellikle Almanya’da kararın hemen akabinde neredeyse tüm siyasi partilerin temsilcileri ve Federal Cumhurbaşkanı Steinmeier sert ve diplomatik temayülleri zorlayan açıklamalarda bulunmuştur. YSK’nın resmi iptal gerekçesi açıklanmadan Steinmeier iptal kararını inandırıcı bulmadığını ifade ederek temsil ettiği makamın ciddiyetini koruyamamıştır. Akabinde benzer açıklamalar Alman siyasi parti temsilcileri tarafından gündeme getirilmiştir. Almanya’da iktidar ortağı CDU’nun genel başkanı Annegret Kramp-Karrenbauer “Türkiye’de, Cumhurbaşkanına (Erdoğan’a) uymadığı için demokratik bir kararın bozulduğunu İstanbul’da yaşadık” yorumunda bulunmuştur. Kramp-Karrenbauer İstanbul’da belediye başkanlarının yeniden bir fırsatı olduğunu ve “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özgürlük karşıtı siyasetine karşı açık bir mesaj verebilmek” için mücadele ettiğini belirtmiştir. Benzer açıklamalar CDU ve Bavyera eyaletinde teşkilatlanan CSU partisinin üst düzey siyasetçileri tarafından da dile getirilmiştir. Yapılan açıklamaların içeriğindeki benzerlikler dikkat çekmektedir. Verilen mesaj ise iptal edilen seçimlerle Türkiye’de demokrasinin totaliter bir yöne evrilmeye başlamış olduğu yönündedir.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas YSK’nın kararını “anlaşılmaz” olarak nitelendirmiştir. Maas “İstanbul’da kimin belediye başkanı olacağına ancak Türk seçmenlerin iradeleri karar verebilir” ifadelerini kullanarak Türk hükümetinin İstanbul’da Türk seçmenlerin iradesini gasp ettiğini ima etmiştir. Sosyal Demokrat Partili (SPD) Avrupa İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakanlığında Devlet Bakanı Michael Roth iptal kararının Türk demokrasisine yönelik yeni bir saldırı olduğu iddiasında bulunmuştur.
Yeşiller Partisi’nin eski eş başkanı ve Federal Meclis üyesi Cem Özdemir de Twitter üzerinden yaptığı açıklamada “İstanbul’da seçimin mağlubu Erdoğan, önce avukatlarının Öcalan’ı ziyaretlerine onay verdi sonra da seçimi iptal ettirdi. Kürt seçmenden oy beklentisinde ve muhalefeti de bölmek istiyor. Ama Kürtler satılık değil. Otoriter Erdoğan ve AKP’nin panik hali hissedilebiliyor” açıklamasını yapmıştır.
Hür Demokrat Parti Federal Meclis Grubu dış politika sözcüsü Bijan Djir-Sarai da YSK’nın kararına tepki gösterenlerdendir. Djir-Sarai “AKP’nin başvurusu üzerine İstanbul’daki seçimler iptal ediliyor ve tekrarlanacak. Türk demokrasisinden geriye kalanlar da artık tamamen gömülmüş oldu” ifadesiyle kendisinden söz ettirmektedir. Fransa’da siyasiler ve ulusal medya kendi kamuoyuna AK Parti ve Türk hükümetine karşı benzer suçlamalarla Türkiye’de demokrasinin eksikliğine atıfta bulunmaktadır. Bu bağlamda Fransız hükümeti Türk yetkililere demokratik ilkeler, adalet ve şeffaflığa saygı duyması çağrısında bulunmuştur.
YSK’nın kararının ardından Avrupa Birliği (AB) kurumlarından da benzer tepkiler gelmiştir. AB’nin dış politika yüksek temsilcisi Federica Mogherini ve genişlemeden sorumlu üyesi Johannes Hahn yaptıkları yazılı açıklamada, sonuçları önceden tescil edilen İstanbul seçimlerinin olağanüstü itirazlar sonucunda yenilenmesine karar verildiğini iddia ederek “çok siyasileştirilmiş bir bağlamda” alınan bu geniş kapsamlı kararın kamuoyu önünde irdelenmesi için gecikmeden gerekçeli kararın yayımlanması çağrısında bulunmuştur.
Avrupa Parlamentosunun (AP) Türkiye raportörü Kati Piri paylaştığı Twitter mesajında “Erdoğan yenilgiyi kabul etmiyor ve halkın iradesine karşı çıkıyor. AKP, YSK’ya İstanbul’daki yerel seçimlerin tekrarlanması için baskı uyguladı. Bu durum Türkiye’de iktidarın seçim yoluyla demokratik olarak el değiştirmesine duyulan güveni sona erdirdi” değerlendirmesinde bulunmuştur. AP Yeşiller Grubu Eş Başkanı Ska Keller Twitter’dan “Bir zamanlar Türkiye’de seçimler iktidarın demokratik olarak el değiştirmesiyle sonuçlanırdı. Anlaşılan artık öyle olmuyor” diye yazmıştır.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland “Özgür ve adil seçimler için gerekli koşulların seçim gününden sonra değil önce doğrulanması gerektiğinin altını çiziyoruz. YSK’nın kararı Türk seçmenlerin seçim otoritelerine duyduğu güvene ciddi zarar verme potansiyeline sahip” ifadelerini kullanmıştır. Jagland “Türk halkı seçimler konusunda güvenilir ve istikrarlı bir çerçeve dahil olmak üzere demokratik garantiler sağlayan bir seçim sürecini hak etmektedir” demiştir.
Dolayısıyla YSK’nın usulsüzlüklerden dolayı İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerini yenileme kararı Avrupa kamuoyunun nazarında AK Parti tarafından gerçekleştirilmiş bir uygulama boyutuna indirgenmiş durumda. Buradan hareketle de Türkiye itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Avrupa kamuoyu nezdinde Türkiye’nin imajını zedeleme ve AK Parti’yi iktidardan indirme girişimlerinin yeni başlayan bir durum olmadığının belirtilmesi gerekmektedir. Benzer girişimler 27 Nisan muhtırası, 2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri, 17-25 Aralık yargı darbesi, 17 Nisan referandumu, 24 Haziran seçimleri ve 15 Temmuz darbe girişiminin akabinde de vuku bulmuştur. 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Yenileme Seçimi’nden sonra da bu saldırılar devam edecektir. İstanbul seçimlerini kim kazanırsa kazansın asıl hedef AK Parti’nin iktidardan indirilmesi için mücadeledir.
Avrupa’daki Türk Seçmen
İstanbul seçimlerinin bir başka boyutu da Avrupa’da yaşayan Türk diasporasıdır. Almanya’dan örnek vermek gerekirse bilindiği üzere Almanya’da yaklaşık 3 milyon Türkiye kökenli insan yaşamaktadır (Türkiye dışında yaşayan Türklerin yaklaşık yüzde 50’si). Bunların ise 1 milyonundan fazlası hala Türkiye vatandaşlığına sahip yani seçme hakkı olan insanlardan oluşmaktadır. Referandum, parlamento ve cumhurbaşkanı seçimlerinde Almanya’daki Türk temsilcilikleri veya Türkiye’nin gümrük kapılarında oy kullanabilen yurt dışı seçmenler Türkiye’deki yerel seçimlerde genel anlamda böyle bir hakka sahip değildir. Bu bilhassa ilgili seçmenlerin ikametgahlarının Almanya’da (veya herhangi bir Avrupa ülkesinde) olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla sadece kütük kaydının Türkiye’de olmasının da bir anlam ifade etmediği tahmin edilmektedir. Ancak bilinmektedir ki hem Almanya hem de aynı zamanda Türkiye’de ikametgahı olan bilhassa “emekli gurbetçiler”in mevcudiyeti söz konusudur. Bu kişiler genelde altı ay Türkiye’de altı ay da Almanya’da (veya genel olarak yurt dışında) yaşamaktadır.
23 Haziran’daki İstanbul seçimlerinde her bir oyun önem arz edeceği düşünüldüğünde bu tür kişilerin de dikkate alınarak oy vermek için uçak yoluyla İstanbul’a ulaştırılmalarının seçime katılan ve iddiası olan siyasi partilerin gündemine alınması beklenmektedir. Almanya’daki Türk seçmenin oy tercihlerine bakıldığında da yüzde 60’ının AK Parti/Cumhur İttifakı seçmeni olduğu, geriye kalanlarının ise HDP/CHP ve diğerlerine teveccüh gösterdiği tahmin edilmektedir.
Sonuç itibarıyla bilhassa İstanbul’da da ikametgahı bulunan genç-yaşlı Türk vatandaşlığına sahip gurbetçi seçmenin 23 Haziran’da İstanbul’a götürülmeleri ve birkaç bin oyun dahi önem arz edeceği bu seçimlerde bir ihtimal önem arz edebilecek olmalarının siyasi partilerce dikkate alınması kuvvetle muhtemeldir.