Yurt edindiğimiz bu kadim topraklarda diğer afetler bir yana, depremler adeta tarihsel birer milat olarak nitelendirilmekte ve toplumsal hafızamızda önemli bir yer tutmaktadır. Selçuklu ve Osmanlı’dan günümüze yaşadığımız depremler bizlere bu acı hatıraları göstermektedir. 1939 Erzincan Depremi ve 1999 Marmara Depremi, bu tarihsel dönüm noktalarında yaygınlıkları ve etkileri bakımından toplumsal hafızamızda derin izler bırakan iki önemli deprem olmuştur. Ne yazık ki 6 Şubat 2023 gününün sabahında bu iki depremi de aşan ve halen de artçıları devam eden Kahramanmaraş merkezli depremler, bu acıları bizlere bir kez daha yaşattı. Türkiye’nin üç bölgesinde, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’nde tarihe adını altın harflerle yazdıran bağımsızlık savaşımızın gurur abideleri, istikbalimizin teminatı 11 güzide şehrimizi yıkan bu depremler neticesinde, sayısı 50 bine yaklaşan vatandaşımız vefat etti, 100 bini aşkın vatandaşımız yaralandı, binlerce binamız yıkıldı veya ağır hasar aldı. Öncelikle büyük ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum. Kaybettiğimiz bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Afet Yönetimi
Şehirleşme düzeyi ve şehirlerde yaşayan insan sayısı arttıkça, deprem gibi doğal afetlerin etkisi gittikçe artıyor. Buna karşı alınacak olan en önemli tedbirler, depreme dayanıklı yapıların inşa edilmesi, planlama sürecinin afetlere uygun bir şekilde yürütülmesi ve hem toplumsal hem de teknolojik açıdan dirençli kentsel mekanların inşa edilmesidir. Türkiye’nin aslında bu sürece ciddi bir şekilde hazırlandığı, gerek kentsel dönüşüm çalışmaları gerek sosyal konut projeleri ve planlama sürecine yönelik düzenlemeleri üzerinden anlaşılabilir. Özellikle Marmara Depremi’nden sonraki süreçte yapılan düzenlemeler, son 20 yılda başlatılmış olan konut seferberliği çalışmaları ve kentsel dönüşüm projeleri konusunda önemli bir ilerleme sağlandığını veriler de bize göstermektedir. Nitekim 11 ilimizde meydana gelen depremlerde TOKİ konutlarının yıkılmamış olması, yine 1999’dan sonra çıkarılan yönetmeliğe uygun olarak yapılan binalarda hasar oranının çok düşük olması, risk yönetimi sürecinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Deprem afeti Türkiye’mizin bir gerçeği ve bundan en az kayıpla çıkmak, bu afetlere karşı topyekun mücadele etmek artık kaçınılmazdır. Bu çerçevede öncelikle afet öncesi durum klasik afet yönetimi literatüründe risk yönetimi aşaması olarak ifade edilmektedir. Bu aşama, çoğunlukla önceden hazırlık ve zarar azaltma süreci çalışmaları şeklinde yürütülmektedir. Az önce bahsettiğim gibi, kentsel dönüşüm çalışmaları, TOKİ’nin sosyal konut projeleri, afet planlarının önceden hazırlanarak risk faktörlerinin belirlenmesi, bu konudaki çalışmalardandır.
İkinci aşama ise kriz yönetimi aşamasıdır ki bu süreç afet meydana geldikten hemen sonra yapılan çalışmaları içermektedir. Arama kurtarma, ilk yardım, acil müdahale, yeme, içme, geçici barınma, cenaze defin hizmetleri, çoklu afetlere karşı önlemler alınması, enkaz yönetimi ve hasar tespiti bu sürecin iç içe geçen ve birbirini etkileyen bileşenleridir. Hem kırsal hem de kentsel özelliklere sahip büyük bir alanda yani 15 milyondan fazla insanımızın yaşadığı 100 bin kilometrekarelik bir alanda böylesi depremlerin meydana gelmesi, elbette kriz yönetimi süreçlerini, daha önceki depremlerden farklı kılmaktadır. Zaten bu durumun farkında olunduğu için ilk depremin meydana gelmesinden hemen sonra dördüncü düzeyde alarm seviyesi çağrısı yaparak uluslararası destek talebinde bulunulmuştur. Devletimiz de bütün imkan ve kabiliyeti ile deprem bölgesine intikal etmiş ve süreci yönetmiştir. Arama-kurtarma ilk yardım ve acil müdahale çalışmaları, bu süreçte öncelikli hale getirilirken, aynı zamanda artçı ve müstakil depremlere karşı önlemler de geliştirilmiştir. Bu noktada ağır hasarlı binalardan uzak durulması konusunda gerekli önlemler ve güvenlik tedbirleri alınmıştır.
Hasar Tespit Çalışmaları
Deprem sürecinde, daha doğrusu kriz yönetimi aşamasında hasar tespiti ve enkaz yönetimi çalışmaları ayrı bir önem taşımaktadır. Artçı ve müstakil depremler devam ederken, bu sürecin yönetilmesi kendi içinde birtakım zorluklar da barındırmaktadır. Asıl önemli olan elbette vatandaşlarımızın can güvenliğinin sağlanmasıdır. Ancak bu konu, hasar tespit süreciyle doğrudan ilişkilidir. İkincisi hasar tespiti, gerek geçici barınma gerekse de kalıcı konutların hak sahipliği bakımından titizlikle yürütülmesi gereken özel bir süreçtir. Çünkü binaların hasar durumuna göre hak sahipliği süreci yönetilmektedir. Üçüncüsü ise hasar tespiti, sonraki depremler ve muhtemel diğer afetler için risk yönetimi aşamasına hazırlıktır. Son olarak ise hasar tespiti ile enkaz yönetimi arasındaki ilişkiye değinmek gerekir. Deprem sonrasında yıkık binaların enkazlarının kaldırılması, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binaların yıkılması ve enkazlarının taşınması kendi içinde başta çevresel, hukuki ve ekonomik olmak üzere farklı unsurları barındırmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde aslında hasar tespiti ve yönetiminin can güvenliğinin sağlanması, hak sahipliği sürecindeki etkisi, muhtemel afetler için hazırlık çalışmaları kapsamında değerlendirilmesi ve enkaz yönetimi ile ilişkisi bakımından önemli sonuçları bulunmaktadır.
İlgili mevzuata göre hasar tespiti ile ilgili çalışmalar yapılırken, yapılar hasarsız, az hasarlı, orta hasarlı, yıkık/ağır hasarlı ve acil yıkılması gereken binalar şeklinde sınıflandırılmaktadır. Nitekim Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız süreci yönetmek üzere 7 bin uzman personeli gelişmiş teknolojik ekipmanlarla sahada görevlendirmiştir. Bakanlığımızın yürüttüğü hasar tespit çalışmalarında yüksek teknoloji ürünü ekipmanlar ve ölçüm cihazları kullanılıyor. Bu kapsamda hava aracı ve dronlar ile ağır hasarlı, risk görülen yerlerde her 10 dakikada bir ölçüm yapılıyor. Bu ölçümlerle 12 saatte bir kıyaslama yapılıyor ve lazer tarayıcı cihazlar yine acil yıkılacak yapıların olduğu bölgelerde tarama yapıyor. 26 Şubat 2023 tarihi itibariyle deprem bölgesindeki 11 ilimizde 4 milyon 443 bin 85 bağımsız bölümden oluşan 1 milyon 346 bin 683 binada inceleme yapılmıştır. Bu kapsamda 553 bin 415 bağımsız bölümü olan 185 bin 345 binanın yıkık, acil yıkılacak ya da ağır hasarlı olduğu tespit edilmiştir.
İller bazında ise Gaziantep’te 40 bin 502 bağımsız bölümden oluşan 17 bin 928 bina, Kahramanmaraş’ta 116 bin 920 bağımsız bölümden oluşan 43 bin 869 bina, Malatya’da 84 bin 334 bağımsız bölümden oluşan 28 bin 239 bina, Hatay’da 202 bin 374 bağımsız bölümden oluşan 54 bin 288 bina, Adıyaman’da 62 bin 385 bağımsız bölümden oluşan 24 bin 285 bina, Kilis’te 3 bin 269 bağımsız bölümden oluşan 2 bin 306 bina, Elazığ’da 8 bin 554 bağımsız bölümden oluşan 2 bin 742 bina, Adana’da 2 bin 547 bağımsız bölümden oluşan 238 bina, Osmaniye’de 17 bin 584 bağımsız bölümden oluşan 7 bin 271 bina, Şanlıurfa’da 5 bin 525 bağımsız bölümden oluşan 2 bin 89 bina ve Diyarbakır’da 9 bin 421 bağımsız bölümden oluşan 2 bin 90 bina yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olarak tespit edilmiştir.
Elbette hasar tespit süreci dinamik bir süreçtir. Bu süreçte hem meydana gelen depremlerden dolayı hasar görme ihtimalinin bulunması hem de vatandaşlarımızın itirazları sonucunda yeniden hasar tespiti çalışmaları yapılması söz konusudur. Bu noktada devletimizin bütün imkanlarıyla süreci en doğru şekilde yürüteceği, vatandaşlarımızın hak kaybına uğramayacağı bir hasar tespiti yönetim sürecini daha önceki afetlerde olduğu gibi hayata geçirmek konusunda kararlı olduğumuzu özellikle vurgulamak isterim. Yine kadim tarihimizin eşsiz eserleri ve aynı zamanda kimliğimizi yansıtan kıymetli hazinelerimizi; tarihi ve kültürel varlıklarımızı da hasar tespit sürecinde göz ardı etmiyor yüksek bir hassasiyetle bir bir hepsinin tespitini yapıyoruz. En kısa zamanda deprem bölgesinde hasar tespit çalışmalarını tamamlayarak, şehirlerimizi tarihi ve kültürü ile birlikte yeniden ayağa kaldıracağız.
Depremin toplumumuzda bıraktığı hasarların acısını unutamadığımız gerçeğini hatırda tutarak devletimizin ve aziz milletimizin bir daha böylesi büyük bir acıyla karşı karşıya kalmaması, birlik ve beraberliğimizin daim olması dileğiyle bir kez daha depremde vefat eden bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.