Kriter > Dosya > Dosya / Enerjide Dönüşüm |

Değişen Jeopolitik Dinamikler Işığında Doğu Akdeniz’de Enerji Mücadelesi


Doğu Akdeniz’de bugüne kadar dünya klasmanında birçok doğal gaz sahası keşfedildi. Bölgede keşfedilen doğal gaz miktarı Avrupa’nın en büyük ikinci gaz tedarikçisi olan Norveç’te bugüne kadar keşfedilmiş doğal gaz miktarına eş değer. Ancak, bölgeyi doğal gaz sektörü açısından önemli kılan unsur, keşfedilen gaz miktarından ziyade keşfedilmesi beklenen rezervin büyüklüğü.

Değişen Jeopolitik Dinamikler Işığında Doğu Akdeniz de Enerji Mücadelesi
Akdeniz'deki Leviathan doğal gaz sahasının platformu, İsrail'in kuzey kıyı kenti Caesarea'dan görüntülendi. (Jack Guez/AFP-Getty Images)

Dünya jeopolitiğinde yüzyıllardır önemli bir yer tutmuş olan Doğu Akdeniz havzası, enerji boyutuyla da küresel gündemde yer almaya başlamıştır. Doğu Akdeniz’deki enerji mücadelesinin temelinde doğal gaz yatmaktadır. Keşfedilen doğal gaz rezervleri, bölgede bazı ülkelerin enerji dengelerini değiştirip ekonomik gelişmelerine ve kalkınmalarına katkı sağlarken, keşfedilmesi beklenen rezervler de rekabet unsuru olmuştur. Bu rekabetin bir parçası haline gelen deniz yetki alanları konusundaki ihtilaf ve anlaşmazlıklar ve bölge ülkeleri arasında değişen siyasi ilişkilerin yol açtığı kutuplaşmalarda doğal gazın önemli bir rol oynadığı yadsınamaz. Oysa ki bölge içinde ve dışında değişen jeopolitik dinamikler, mevcut kaynakların geliştirilip bir refah aracı olarak kullanılması için fırsatlar sunmaktadır.

 

Doğu Akdeniz’in Gaz Potansiyeli

Doğu Akdeniz’de bugüne kadar dünya klasmanında birçok doğal gaz sahası keşfedilmiştir. Bölgede keşfedilen doğal gaz miktarı Avrupa’nın en büyük ikinci gaz tedarikçisi olan Norveç’te bugüne kadar keşfedilmiş doğal gaz miktarına eş değerdir. Ancak, bölgeyi doğal gaz sektörü açısından önemli kılan unsur, keşfedilen gaz miktarından ziyade keşfedilmesi beklenen rezervin büyüklüğü hakkında yapılan tahminlerdir: Bugüne kadar keşfedilen miktarın iki katından fazla.

Bu göz kamaştırıcı rakamlar yanında bölgenin çoğunun henüz aranmamış olduğu gerçeği, uluslararası şirketlerin Doğu Akdeniz’e olan ilgisini arttırmıştır. Suriye sularında bugüne kadar tek bir sondaj dahi yapılmamıştır. Lübnan sularında açılan ilk sondaj kuyusu ticari miktarda gaz bulamamıştır. Gazze açıklarında 1999’da British Gas (şimdi Shell) tarafından keşfedilen Gaza Marine sahası gerek İsrail’in ablukası gerekse Filistin’de politik uzlaşı olmaması nedeniyle geliştirilememiş ve dolayısıyla üretime sokulamamıştır. Türkiye’nin Akdeniz sularında açılan kuyularda bugüne kadar ticari manada bir keşif yapılamamıştır. Benzer şekilde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) 2011’de Türkiye Petrolleri’ne (TPAO) yedi parselde verdiği arama ruhsatları çerçevesinde yapılan faaliyetlerde de henüz somut bir başarı elde edilememiştir.

İsrail, Mısır ve GKRY’de ise durum farklıdır. GKRY’de bugüne kadar üç adet doğal gaz sahası keşfedilmiştir. Bunlardan yalnızca Aphrodite sahasında yatırım kararı aşamasına gelinmiş ancak saha geliştirme planları konusunda GKRY hükümetiyle olan görüşmelerin uzaması, üretilecek gazın iç ve dış pazarlara ulaştırılması için altyapının olmaması ve İsrail ile sınırda bulunan kaynakların kullanımı konularında henüz bir anlaşmaya varılamaması gibi birçok nedenle henüz devreye alınamamıştır. Afrodit sahasındaki gazın Mısır’a ulaştırılması için bir boru hattı yapma konusunda iki ülke arasında hükümetler arası anlaşma imzalanmasına karşın henüz somut bir adım atılmamıştır. Dolayısıyla hem üretimin hem de gaz ihracatının yapıldığı Mısır ve İsrail odak noktası olmuştur.

 

Doğu Akdeniz’in Artan Gaz Ticareti ve Kısıtlar

Şimdiye kadar düzinelerce gaz sahası keşfedilen Mısır’da gaz ihracatı iki yolla yapılmaktadır: Boru hattıyla Ürdün’e ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) yoluyla uluslararası piyasalara. Mısır’ın 2008 ile 2012 arasında İsrail’e gaz ihracı için kullandığı Eastern Mediterranean Gas (EMG) boru hattında gaz akış yönü tersine çevrilmiş olup bugün İsrail’den Mısır’a gaz ithal etmek için kullanılmaktadır.

Tamar sahasında gaz üretimine başlanılmasıyla İsrail önce kendi ihtiyacını karşılar hale gelmiş, 2017’de de Ürdün’e gaz ihracatına başlamıştır. Ayrıca, yukarıda bahsedilen EMG boru hattıyla da 2020’de Mısır’a gaz ihracatına başlamıştır.

İsrail’in bugünkü ihracat pazarları olan Ürdün ve Mısır’a mevcut kontratların dışında (yıllık 10 milyar metreküp) ek gaz satması pek olası değildir. Tamar ve Leviathan sahalarında yıllık üretimin ikiye katlanması (yani yıllık 20 milyar metreküp civarında) ancak ek üretim miktarının uzak piyasalara satılması ile mümkündür. İç piyasada bu miktarda gazın eritilmesi mümkün değildir çünkü yakında üretime başlayacak sahalar (mesela Karish) iç talebi rahatlıkla karşılayacaktır.

İsrail gazını uzak piyasalara ulaştırmada iki alternatif üzerinde durulmuştur: Boru hattı ve LNG. Leviathan sahasından başlayıp Güney Kıbrıs ve Girit üzerinden Yunanistan’a ve oradan İtalya’ya bağlanması planlanan Doğu Akdeniz Gaz Boru hattı projesi (EastMed) yıllarca tartışma konusu olmuş ancak ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bu yıl projeyi desteklemeyeceğini çeşitli vesilelerle açıklaması üzerine önemini yitirmiştir.

Bu projeden önce İsrail’in Leviathan sahasından Türkiye’ye denizin altından bir boru hattı çekilerek gaz ihracatı gündeme gelmiş ancak gerek ticari şartlarda anlaşmaya varılamaması gerekse iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulması nedeniyle arka plana itilmişti. Ancak ilişkilerin normalleşmesi yolunda son zamanlarda atılan adımlar nedeniyle proje tekrar gündeme gelmiştir. Ne var ki, oluşan iyimser havayı değerlendirirken bir boru hattı projesinin alıcı ile satıcı arasında yapılacak gaz alım-satım anlaşması olmaksızın hayata geçemeyeceği gerçeğini, yani ticari boyutunu göz ardı etmemek gerekir.

Ticari boyut söz konusu olduğunda dikkatleri Leviathan sahasının operatörü olan Chevron üzerinde toplamak gereklidir. Chevron ve Leviathan sahası ortakları, temelde iki alternatif üzerinde durmaktadır. Birincisi, deniz altından bir boru hattıyla Leviathan gazını Mısır’daki LNG ihracat tesislerine getirmek ve oradan LNG olarak dış piyasalara satmak. İkincisi ise İsrail’de bir yüzer LNG tesisi kurmak. Her iki alternatif konusunda müzakereler ve değerlendirmeler devam etmektedir. İsrail-Türkiye boru hattı projesinin bu opsiyonların önüne geçebilmesi için başka bir konunun daha aydınlatılması gereklidir: Kıbrıs sorununun sorun olmaktan çıkarılması.

Diğer yandan, Doğu Akdeniz’deki önemli sorunlardan biri de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda bölge ülkeleri arasında bir uzlaşı sağlanamamış olmasıdır. Tarafların maksimalist yaklaşımları, bölgede gaz arama faaliyetlerinden gazın ticarileştirilerek dış pazarlara sunulmasına kadar birçok aşamanın önünde büyük bir engel haline gelmiştir. Halbuki uluslararası hukuk bize, Doğu Akdeniz’deki tek taraflı münhasır ekonomik bölge iddialarının ve ikili deniz sınırı sınırlandırma anlaşmalarının, üçüncü tarafların çıkarlarını dikkate almıyorlarsa pek bir değeri olmadığını söylemektedir.

Sismik araştırma gemisi Oruç Reis
Sismik araştırma gemisi Oruç Reis Türk donanması eşliğinde Doğu Akdeniz açıklarında görülüyor. (Milli Savunma Bakanlığı/AA, 20 Ağustos 2020)

 

Doğu Akdeniz’de Değişen Jeopolitik Dinamikler

Doğu Akdeniz’de kapsayıcı diyalog ve iyi niyetli müzakereler inşa edilememiş olduğundan, siyaset değiştikçe ittifaklar değişmiş ve yeni gruplaşmalar oluşmuştur. Doğu Akdeniz’de jeopolitik dengenin değişmesinde doğal gaz bir bağlaç görevi görmüş ve bölgede yaşanan politik gelişmeler bu görevi pekiştirmiştir. Türkiye ile arası açılan İsrail, bölgede ittifak arayışlarına girmiş ve doğal gaz keşiflerini katalizör olarak kullanarak Yunanistan ve GKRY ile yakınlaşmaya başlamıştı. Benzer şekilde Mursi hükümetinin devrilmesiyle Türkiye ile ilişkileri bozulan Mısır, Yunanistan ve GKRY ile enerji, ekonomi, siyasi ve askeri ilişkilerini pekiştirmeye başlamıştı. Bu süreçte İsrail ve Mısır arasındaki ilişkiler altın çağına girdi. Ayrıca, İsrail ve Mısır’ın Ürdün ile iyi olan ilişkileri gaz ticareti ile pekişti.

Enerji eksenli gelişen bu ilişkiler, 2019 başında doğal gaz konusunda ortak vizyon ve amaçlar çerçevesinde yakın iş birliği sağlamaya yönelik bir uluslararası bir örgütün kurulmasını sağladı: Doğu Akdeniz Gaz Forumu (DAGF). Türkiye, Lübnan, Suriye ve KKTC gibi bölge ülkeleri bu oluşumda yer almadı. Halihazırda Forum’un sekiz üyesi (Mısır, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin, GKRY ve Fransa) ve üç gözlemcisi (ABD, AB ve Dünya Bankası) bulunmaktadır.

DAGF’nin kurulmasının ardından Doğu Akdeniz’de çok önemli iki gelişme daha yaşanmıştır. Bunlardan birincisi, İsrail’in bazı Arap ülkeleriyle olan diplomatik ilişkilerinin düzelmesidir. ABD, İsrail ve BAE devlet başkanları tarafından 13 Ağustos 2020’de imzalanan İbrahim Anlaşmaları, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de tarihi jeopolitik değişime neden olmuştur. İbrahim Anlaşmaları sonrasında BAE ve İsrail arasında enerji alanında somut gelişmeler yaşandı. Bunlardan belki de en önemlisi, Abu Dabi’nin devlete ait Mubadala Yatırım Şirketinin, İsrail açıklarındaki Tamar doğal gaz sahası ortaklarından Delek Drilling’in yüzde 22 hissesini alarak sahaya ortak olmasıdır. İkinci önemli politik gelişme, 5 Ocak 2021’de Katar, Mısır ve Körfez İşbirliği Konseyi’nin Al-Ula Deklarasyonu’nu imzalaması ile Körfez’deki anlaşmazlığa ve Katar’a uygulanan boykota son verilmesidir.

Her ne kadar BAE, Doğu Akdeniz Gaz Forumuna Filistin’in vetosu nedeniyle henüz dahil olamamış olsa da gelecekte bunun değişmesine ve diğer Körfez İşbirliği Örgütü üyesi ülkelerin de foruma üye veya gözlemci olarak dahil olmalarına şaşırmamak gerekir. Çünkü bir anlamda DAGF’nin gelecekteki başarısı buna bağlıdır. Böyle bir çıkarım ilk bakışta mantıklı gelmeyebilir. Ancak DAGF’nin yalnızca doğal gaz merkezli bir forum olarak yaşamasının mevcut küresel enerji konjonktürü göz önüne alındığında pek olası olmadığı aşikardır.

DAGF’nin doğal gaz ekseninden ayrılarak başta elektrik olmak üzere diğer enerji sektörlerini de içine alacak şekilde genişlemesini bekleyebiliriz. Zaman içerisinde DAGF üyeleri arasında elektrik sektöründeki iş birliği yenilenebilir enerji, ham petrol ve petrol ürünleri taşımacılığı ve hatta hidrojen üretimi ve ticareti de dahil olmak üzere genişletilebilecektir. Eğer gerçekleşirse, bu durum DAGF’yi bir gaz forumu olmaktan çıkarak Doğu Akdeniz Enerji Forumu’na dönüştürecektir.

 

Ukrayna’daki Savaş ve Doğu Akdeniz Gazının Avrupa İçin Artan Önemi

Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi ile birlikte Doğu Akdeniz gazının Avrupa’nın gaz arz güvenliğinde oynayabileceği rol hararetle tartışılmaya başlandı. Avrupa Birliği’nin Rus gazına olan bağımlılığını önümüzdeki beş yıl içinde sona erdirmesine ilişkin planında her ne kadar Doğu Akdeniz gazına ilişkin somut bir atıf yapılmasa da Rusya’dan ithal edilen yıllık 155 milyar metreküp gazın 60 milyar metreküpünün alternatif kaynaklardan tedarik edilmesinde Doğu Akdeniz gazı dolaylı olarak yer almaktadır. Fiyatların cazipliğinden dolayı geçtiğimiz aylarda Mısır’dan ihraç edilen sıvılaştırılmış doğal gazın tamamen Avrupa piyasalarına kayması dikkat çekmektedir. Mısır’daki LNG tesisleri tam kapasite çalışabilirse toplamda 19 milyar metreküpe ulaşabilir. Ancak bunun için İsrail gazı da gereklidir. Bu rakamın üstüne çıkmak yeni ihracat altyapı projelerine bağlıdır. Dikkatlerin İsrail-Türkiye doğal gaz boru hattı projesine çevrilmesinin bir nedeni de budur.

Sonuç olarak, geleceğin ne getireceğini bilemeyiz, ancak kısa vadeli siyasi kazanımlardan ziyade uzun vadeli kazanımlara odaklanarak bölgedeki tüm ülkeleri bir araya getiren pragmatik bir bölgesel enerji iş birliği modeli bölgenin karmaşık jeopolitik bulmacasını çözmek için bir zorunluluktur. Zor ancak imkansız olmayan çözüme varmak için tüm bölge ülkelerinin ortak çaba, istek ve irade göstermeleri gereklidir. Aksi takdirde, bölgenin belki de tek ortak paydası olan enerji konusu Doğu Akdeniz tarihinde kaçırılmış bir başka fırsat olarak hatırlanacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası