Kriter > Dosya > Dosya / Türk Dünyası |

Ortak Kültür ve Değerler Bağlamında Türk Dünyası Entegrasyonu


Türk dünyasının bütünleşmesine yönelik fikirler yeni değil, bilakis kökleri on dokuzuncu yüzyıla kadar uzanan bir düşünce akımıdır. Kültürel anlamda ortak değerlere sahip olan ve Türk dillerinde konuşan toplulukların bir araya gelerek bir bütünleşme sürecine girmesi, bu fikri özetlemektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlıklarını kazanan Türk devletlerinin entegrasyonu hususunda ilk olarak 90’ların başlarında somut adımlar atılmaya başlanmıştı.

Ortak Kültür ve Değerler Bağlamında Türk Dünyası Entegrasyonu
4. Etnospor Kültür Festivali (Ahmet Bolat/AA)

Bölgesel bütünleşme girişimleri, hızla küreselleşen dünyada ters bir akım olarak devam ediyor. Sovyetler Birliği’nin dağılması da ortak tarih, dil, kültür ve değerlere sahip olan Türk devletlerini bir araya getirme ideallerinin somut adımlara dönüşmesine ortam hazırlayan en önemli olaylardan biri. Geniş bir coğrafyaya yayılmış Türk dili konuşan toplulukları ifade eden Türk dünyasının entegrasyon süreçlerine yönelik atılan adımlarda ise Türkiye her zaman başat rol oynamıştır. Otuz yıllık bağımsızlık sürecinde eski Sovyet parçası Türk devletlerinin kendi iç sorunları ve çevresel faktörlere rağmen Türkiye’nin de girişimleriyle iletişim ve koordinasyon konusunda oldukça iyi bir yere geldikleri söylenebilir. Bu bağlamda Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı gibi kurumlar da önemli misyon yüklenmiş durumdalar. Özellikle son yıllarda etkinliği ve tanınırlığı artan Türk Konseyi de bu alanda önemli çalışmalar yürütüyor.

 

Entegrasyon İçin Somut Adım: Türk Konseyi

Türk dünyasının bütünleşmesine yönelik fikirler yeni değil, bilakis kökleri on dokuzuncu yüzyıla kadar uzanan bir düşünce akımıdır. Kültürel anlamda ortak değerlere sahip olan ve Türk dillerinde konuşan toplulukların bir araya gelerek bir bütünleşme sürecine girmesi, bu fikri özetlemektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlıklarını kazanan Türk devletlerinin entegrasyonu hususunda ilk olarak 90’ların başlarında somut adımlar atılmaya başlandı. Bu çerçevede Türkiye’nin üstlendiği misyon ve girişimler yadsınamaz düzeydedir. Bu ilişkiler ağında Türkiye’nin diğer devletlere karşı hakimiyet kurma, liderlik rolüne bürünme veya üstünlük sağlama düşüncesinde olmaması, aynı zamanda devletlerarası eşitliğe dayanan bir ilke doğrultusunda hareket etmesi, şüphesiz bu sürecin daha olumlu seyretmesini sağladı. Türkiye’nin Türk dünyası ülkeleri ile ilişkileri ilk zamanlarda ekonomik, ticari ve kültürel, son dönemlerde ise siyasi, askeri ve eğitim boyutlarında ivme kazandı.

Bağımsız Türk Cumhuriyetleri arasında devlet başkanları düzeyinde ilki 1992’de olmak üzere belirli aralıklarla gerçekleştirilen “Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi” entegrasyonun ilk aşamasını oluşturdu ve bu kapsamda uluslararası bir kültür örgütü olan “TÜRKSOY” da kuruldu. 3 Ekim 2009’da Nahçıvan’da imzalanan anlaşma ile bu ülkeler arasındaki çok boyutlu ilişkilerin güçlendirilmesi, derinleştirilmesi ve çeşitlendirilmesi amacıyla Türk Konseyi (Türk Keneşi) kuruldu. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkiye oluşumun üyelerini teşkil ederken, Türkmenistan’ın da ilerleyen dönemlerde bu örgüte üye olması öngörülüyor. 2011’de gerçekleşen Türk Konseyi’nin birinci zirvesinde ekonomik ve ticari ilişkiler ele alınarak bu anlamda atılacak adımlar görüşüldü. Zira fonksiyonalist perspektif doğrultusunda bir oluşumun siyasi entegrasyona dönüşebilmesi için ilk aşamada ekonomik bütünleşmenin sağlanması gerekir. Bu çerçevede söz konusu ülkeler arasındaki ticaret hacmi her yıl artış gösteriyor. Bununla birlikte üye ülkelerin ortaklaşa düzenledikleri sosyal ve kültürel faaliyetler de toplumlar arasındaki iletişimi ve etkileşimi güçlendiriyor.

Dünya Göçebe Oyunları
Türk Keneşi kararıyla, Orta Asya'daki geleneksel sporların ve Türk kültürünün yaşatılması amacıyla organize edilen “Dünya Göçebe Oyunlarının” dördüncüsüne bu yıl Bursa ev sahipliği yapacak. (Nezir Aliyev/AA)

 

Entegrasyonun İlk Şartı: Kültürel Etkileşim

Farklı coğrafyalarda yaşayan Türk topluluklarının bulundukları çevrelerden etkilendiklerinden dolayı kültürel çeşitlilik ortaya çıkmıştır. Çin’den Avrupa’ya, Sibirya’dan Hindistan’a uzanan geniş bir coğrafyada çeşitli etnik ve dini kültürle temas edildiği düşünüldüğünde bu farklılaşmanın nedenleri daha iyi anlaşılacaktır. Bu toplumlar arasındaki etkileşimin arttırılması için de tanıtım faaliyetleri önem arz etmektedir. Bu kapsamda her Türk ülkesinin önemli saydığı günlerde ortaklaşa programların düzenlenmesi gerekir. Zira kültür ve kimlik inşasında ortak sevinç ve hüzünlerin temele oturtulması bu süreci daha da sağlamlaştıracaktır. Zaten önemli olan farklılaşmış kültürleri ortak bir değere dönüştürmektir. Devletler arasındaki sınırları ortadan kaldıran “jeokültür” olgusu, ortak değerler etrafında kümeleşen toplumları aynı zamanda siyasi ve ekonomik açıdan da yakınlaştırarak entegrasyona imkan hazırlayacaktır.

Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) 1993’te bağımsız ve özerk Türk Cumhuriyetlerin katılımıyla bu toplumların gönül birlikteliğini sağlamak adına kurulmuştur. Türk dünyasının ortak bayramlarından biri olan Nevruz, bu kuruluşun da katkılarıyla yeniden canlandırılmış ve yeniden ortak bir değere dönüştürülmüştür. Bununla birlikte bu ülkelerde düzenlenen ortak anma ve kutlama etkinlikleri söz konusu halkların gönlüne hitap ederken aradaki kaynaşmayı da güçlendirmektedir. Bununla birlikte Türk dünyası kültür başkenti uygulamasıyla her yıl farklı bir Türk dünyası ülkesinin güzide bir şehri ön plana çıkarılarak o ülkenin diğer halklar nezdinde tanınırlığı sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda sırasıyla Nur-Sultan, Eskişehir, Kazan, Merv, Şeki, Türkistan, Kastamonu, Oş ve Hiva kentleri Türk dünyası kültür başkenti seçilmiş, yıl boyunca bu şehirlerde çeşitli kültürel etkinlikler düzenlenmişti. 2022 Türk dünyası başkenti ise Bursa olarak belirlendi. Bu kapsamda Türk Konseyi’nin himayesinde ilk ikisi Isık-Göl’de (Kırgızistan) gerçekleşen, üçüncüsü de Bursa’da gerçekleşecek olan “Dünya Göçebe Oyunları” halklar arasındaki etkileşimin örneklerinden biridir. Bunlarla birlikte ortaklaşa düzenlenen sanat gösterileri, edebi etkinlikler, spor müsabakaları gibi faaliyetler, ortak değerlerin oluşumunda faydalı olmaktadır.

 

Türk Dünyasında Ortak Alfabe Çalışmaları

Türk düşünce dünyasının önemli şahsiyetlerinden İsmail Gaspıralı’nın “dilde, fikirde, işte birlik” şiarı entegrasyon adına önemli ipucu sunmaktadır. İsmail Bey’e göre Türk toplumlarını bir araya getirmenin ilk şartı ortak bir dil etrafında toplanmaktı. Ortak bir dil ise ortak bir alfabeyi zorunlu kılmaktadır. Latin alfabesine dayalı ortak bir alfabe oluşturma konusu ilk olarak 1991’de İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Modern Türk Alfabeleri Sempozyumu’nda gündeme gelmişti. Ardından 1992’de Bişkek’te, 1993’te Ankara’da düzenlenen konferans ve kurultaylar sonucunda 34 harfli “Ortak Türk Alfabesi” üzerinde mutabakat sağlanmıştı. Bu doğrultuda Türkçe alfabeye eklenen Ä, X, Q, Ñ, W harfleri ile 34 harfli yeni bir ortak alfabe tasarlandı. Fakat bağımsızlıklarını yenikazanan Türk devletlerindeki iç ve dış dinamikler nedeniyle bu konu üzerinde sağlıklı bir koordinasyon mekanizması oluşturulamadı. Bu döneme kadar SSCB bünyesindeki Türk devletlerinde Kiril alfabesi kullanılmış olsa da her birinde diğerlerinde olmayan 5-10 farklı harf bulunmasından dolayı yine ortak bir alfabeden söz etmek mümkün değildi. Zira özellikle Stalin döneminde yapılan toplum mühendisliğinin temel amaçlarından biri de bu topluluklar arasında kültürel ayrışmayı sağlamaktı.

Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu sonuç bildirisi
Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu sonuç bildirisinde Türk Milletlerinin ortak kullanabileceği Latin asıllı bir alfabe sunuldu. (Kaynak: Marmara Üniversitesi Yayınları No.59, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü No.1 / Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu, 18-20 Kasım 1991)

 

Post-Sovyet dönemde bağımsızlığını kazanan Türk devletleri arasında Latin alfabesini kullanmaya başlayan ilk ülke Azerbaycan olmuş, bu süreç ile birlikte Türkiye ile yakından kültürel etkileşime girmişti. Azerbaycan’ın ardından Türkmenistan Latin alfabesini benimseyen diğer bir Türk devleti olmuştur. Fakat ilk etapta bu geçiş sürecine basın-yayın dahil edilmediğinden dolayı 2000’lere kadar tam anlamıyla alfabe değişikliği yaşanmamış, geniş kitlelerce bu alfabe benimsenememişti. Fakat buna rağmen ilk devlet başkanı Saparmurat Niyazov’un katı dil politikalarının Türkmence’yi kurumsallaştırabildiği söylenebilir. Bu süre içinde Moldova’daki Gagavuz yeri ve Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan gibi bazı özerk cumhuriyetler Latin alfabesine geçmişti. Fakat daha sonra çıkarılan bir karar doğrultusunda federasyon içinde yalnızca Kiril alfabesi kullanılmaya devam edilmiştir.

Özbekistan ise 2 Eylül 1993’te Devlet Meclisi’nin aldığı “Latin Harfi Temelli Özbek Alfabesine Geçiş Hakkında Kanun” doğrultusunda bu süreci başlatmıştır. Fakat bu geçiş sürecinde yeterli finansal kaynak temin edilemediği için gecikmelere uğramıştı. Özbekistan’da Türkmenistan’ın aksine Rusçayı devlet dili olarak da resmi yazışmalarda kullanması, Özbekçenin istenilen düzeye gelmesini yavaşlatmıştır. Günümüzde dahi halk arasında Özbekçe yazımında Kiril alfabesinin kullanımı yaygınlığını koruyor. 2019’da alfabenin yeniden güncellenmesi adına bir çalışma ekibi oluşturuldu ve alfabenin güncellenmesi için faaliyetlerine başladı ve Ağustos itibarıyla Özbekistan’da Latin alfabesine tamamen geçildi.

Kazakistan’ın eski Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ilk kez 2006’da Latin alfabesine geçiş yapılacağını bildirse de ancak 2017’de hükümete yeni alfabenin tasarımı konusunda bir talimat vermişti. Planlamalara göre ülkede Latin alfabesine tamamen geçişin 2023-2031 arasında olacağı, o döneme kadar Kiril alfabesinin kullanılmaya devam edileceği bildirildi. Kazakistan’ın bu süreçte diğer Türk devletlerinin deneyimlerinden yararlanmak suretiyle Türk Konseyi üyesi ülkelerden dil bilimcilerinin davet edilmesi ortak alfabe konusunda olumlu bir adım olarak görülebilir. Son olarak Kırgızistan’da dönem dönem gündeme gelen Latin alfabesi kullanımı konusunda, henüz somut bir adım atılamamıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri finansal kaynak sorunu diğeri de Rusya faktörüdür.

Türk dünyasında Oğuz, Kıpçak, Karluk gibi farklı lehçeler bulunmasına rağmen ortak bir alfabe ile bu dillerin karşılıklı olarak öğrenilmesi daha da kolaylaşacaktır. Zira konuşulduğunda anlaşılması zor olan Türk lehçeleri, Latin alfabesinde yazıldığında daha kolay anlaşılabilmektedir. Popüler kültürün de etkisiyle Türk film ve dizilerinin Türk dünyası coğrafyasında büyük ölçüde izlenme oranlarına ulaşması bu ülkelerde Türkçe’nin konumunu önemli yerlere taşımaktadır. Buna ek olarak Türk Konseyi’nin ortak yayınlar konusunda çalışmalar yapması elzemdir. Ayrıca Türk devletlerinin kullandıkları alfabelerde aynı sesleri veren harflerin de benzerlik göstermesi gerekir. Zira Latin alfabesine geçen Türk devletlerinin İstanbul’da kabul edilen ortak alfabenin dışındaki harfleri de benimsediği görülüyor. Özellikle Türkmenistan ve Özbekistan alfabelerinde metin okumaları yapmanın zor olduğu bir gerçektir. Bu kapsamda bu ülkelerin Türkiye’nin tecrübelerinden yararlanmaları gerekir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası