2022, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde gergin bir yıl oldu. Bu gerginlik, bir anlamda şaşırtıcıydı, zira iki ülke, 2002’de başlayan ve 2016’da kesilen istikşafi görüşmeleri, 25 Ocak 2021’de yeniden başlatmışlar, 16 Mart 2021’de İstanbul’da, 6 Ekim 2021’de de Atina’da bir araya gelmişlerdi. “İstişari görüşmeler” adını alan görüşme sürecinin devam etmesi beklenirken, 2022’nin hemen başlarında, özellikle Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırısının akabinde Yunanistan, Türkiye’ye yönelik sert söylemlerde bulunmaya başladı.
Türkiye’nin Yunanistan’a yönelik tavırlarında özel herhangi bir değişim bulunmazken, Yunanistan’ın Türkiye ile ilgili “saldırgan”, “genişlemeci”, “hukuk dışı davranan saldırgan” bir ülke algısı oluşturma ve başta ABD olmak üzere bazı devletlerin Türkiye üzerinde baskı kurmasını sağlama çabalarına giriştiği görüldü. Bu durum, kaçınılmaz olarak iki ülke arasında bir gerginlik döneminin başlamasına yol açtı.
2022 boyunca Yunanistan, bu nevi söylemlerinin ötesinde gerilim doğuran bazı eylemlere de girişerek, silahsız ve askersiz kalması gereken Doğu Ege Adaları’nı silahlandırma faaliyetlerini hızlandırmış, ülkesine yeni ABD askeri üslerinin açılmasına izin vermiş, Ege Denizi’nde kaçak göçmenler üzerinden Türkiye’yi rahatsız edici geri itme eylemleri gerçekleştirmeye devam etmiş ve Girit merkezli bazı eylemler planlayarak Türkiye’yi rahatsız etmeye gayret göstermiştir.
Yunanistan’ın Doğu Ege Adalarını Askerleştirme ve Silahlandırma Faaliyetleri
Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 13. maddesinde, Midilli (Lesvos), Sakız (Chios), Sisam (Samos) ve Ahikerya (Ikaria) adalarında “hiçbir deniz üssü kurulmayacak, hiçbir istihkam yapılmayacak” ve hatta söz konusu “adalarda Yunan askeri kuvvetleri, askerlik hizmetine çağrılmış ve bulundukları yerde eğitilebilecek normal asker sayısından çok olmayacağı gibi, jandarma ve polis kuvvetleri de bütün Yunan ülkesindeki jandarma ve polis kuvvetlerine orantılı bir sayıda kalacaktır” hükümleri getirilmişti.
Doğu Ege Adaları’nın geriye kalanlarını oluşturan On İki Adalar ise 1947 Paris Antlaşması’nın 14. maddesi ile Yunanistan’a devredilirken “askerden arındırılacak ve öyle kalacaktır” şartı getirilmişti.
Yunanistan’ın Doğu Ege adalarından Rodos ve İstanköy’ü silahlandırmaya başlaması üzerine Türkiye, ilk kez 29 Haziran 1964’te, daha sonra da Limni adasındaki faaliyetlerinden dolayı 2 Nisan 1969’da Yunanistan’a resmi notalar iletmiş, söz konusu eylemlerin bu adaların antlaşmalarla belirlenmiş olan askersizleştirilmiş-silahsızlandırılmış statülülerine aykırı olduğunu ve bu eylemlere son vermesi gerektiğini açıkça bildirmişti. Ancak Yunanistan 1974’ten sonra adaları silahlandırmaya açıkça devam etmiştir.
Yunanistan 2022 içerisinde özellikle Limni, Midilli, Sisam gibi Doğu Ege Adaları’nı silahlandırma faaliyetlerine ivme kazandırmış, bazı adalara zırhlı araçlar yerleştirmiş bazı adalara da askeri uçaklar konuşlandırmış, Yunanistan'a ait savaş gemileri de adaları daha fazla ziyaret etmeye başlamıştır.
Kimi adalarda tümen kimi adalarda ise tugay seviyesinde birlik bulunduran Yunanistan’ın, adalardaki toplam asker mevcudunun 50 ila 100 bin arasında olduğu değerlendiriliyor.
Yunanistan’ın Doğu Ege Adaları’nı askerleştirmeye ve silahlandırmaya hız vermesinin gerisinde, seçime doğru giden Yunanistan iç politikasında siyasi puan elde etme niyetinin yanı sıra ABD’nin aşağıda ifade edilecek askeri destek ve yönlendirmelerinin de rol oynadığı söylenebilir. Yunan iç siyasetinin 2023’ün ilk yarısında da seçim havasında olacağı düşünüldüğünden yılın en azından ortasına kadar bu konuda makul bir yaklaşım göstermeyeceği ifade edilebilir. Öte yandan ABD’nin Türkiye’ye yönelik olası tavır değişiklikleri de adaların silahlandırılması eylemlerinin ivme kaybetmesine sebep olabilir.
Yunanistan’ın Silahlanması ve ABD Üsleri
Yunanistan'ın özellikle son iki yıldır, silahlanma faaliyetlerine belirgin bir yükseliş görülüyor. NATO raporlarına göre, Yunanistan'da muhafazakar Nea Dimokratia’nın (ND) solcu SYRIZA-PS'den hükümeti devraldığı 2019’da yüzde 2,45 olan savunma harcamalarının gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı, 2022 itibarıyla yüzde 3,76'ya çıkmıştır. Yunanistan, 2019'da 5 milyar dolar olan savunma harcamalarını 2022'de 8,4 milyar dolara çıkartmıştır.
2021’de Fransa’dan 3.3 milyar dolar değerinde 24 adet Rafale savaş uçağı ve 3 milyar dolar değerinde 3 adet fırkateyn sipariş etmiş, ABD ile 89 adet F-16 savaş uçağının modernizasyonu antlaşması imzalamış ve İsrail'den füze sistemleri almıştır. 2023 içerisinde ise Almanya ile tankların ve 4 fırkateynin modernizasyonu için 4 milyar avroluk anlaşma yapmaya hazırlanıyor.
ABD yönetiminin Başbakan Kiryakos Miçotakis’in Mayıs’taki Washington ziyareti sırasında “yeşil ışık” yakması sonrası, Yunan Hava Kuvvetleri Haziran’da “niyet mektubu” göndererek 20 adet F-35 satın alımı için süreci de başlatmıştır. Öte yandan Yunanistan, ABD’nin ülkede 4 yeni askeri üs kurmasına da izin vermiştir. İskiri, Salamis, Litohoro ve Dedeğaç’ta askeri nitelikte üsler kurulurken, Girit Adası’nda bulunan Suda üssünün de genişletileceği duyurulmuştur.
Görüldüğü gibi, 2023’te Yunanistan’ın silahlanma faaliyetlerinin artarak devam edeceğine dair beyanlar yapılmakta ve somut adımlar atılmaktadır. Yunanistan’da güçlendirilmiş olan “Türkiye tehdidi” algısı, Yunanistan’a askeri ekipman satmak isteyen bazı ülkeleri motive ederken Yunan hükümetleri de bunu hem iç hem de dış siyasi faydaya dönüştürmüş durumdadırlar.
Öte yandan, geleneksel olarak Türkiye karşısında Batılı devletlere dayanmayı seçen Yunanistan, ABD’ye verdiği askeri avantajları sürdürerek geleneksel politikasını devam ettirecek gibi gözükmektedir. Süren Rusya tehdidi ve oluşturulmuş “Türkiye tehdidi” algısı, 2023’te de ABD ve Yunanistan’ın askeri iş birliğini artırmasının karşılıklı gerekçesi olabilecektir.
Düzensiz Göçmenlerin Geri İtilmesi
Yunanistan 2022’de hem karada hem de denizde, AB’nin sınır güvenlik birimi FRONTEX’in desteği ile yasa dışı göçmenleri ülkeye sokmamak için çok sert tedbirler almaya devam etti. Kamuoyunda daha çok “geri itme” olarak ifade edilen önlemler, yasa dışı göçmenlerin temel haklarının ağır ihlaline yol açmaktadır. Birçok sığınmacı kara sınır bölgelerinde insanlık dışı sayılacak koşullarda yaşamaya mahkum edilirken, denizde çok sayıda göçmen kullandıkları botların engellenmesine dönük aşırı sert ve kötü muamelelere maruz kalmakta hatta hayatlarını kaybetmektedirler. Yunanistan’ın ayrıca, bazı yasadışı göçmenleri, oturma izni karşılığında diğerlerini geri itmek için kullandığı tespit edilmiştir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yayınladığı raporda Yunanistan’ın “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan toplu sınır dışı yasağı, Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde yer alan adil yargılanma hakkı, AB sığınma yasasında ve AB Temel Haklar Şartı'nda yer alan sığınma başvurusunda bulunma hakkı, 1951 Mülteci Sözleşmesi'nin geri gönderme yasağı hükümleri de dahil olmak üzere birçok insan hakları kuralını ihlal ettiğini ilan etmiştir.
Bu bağlamda bir yandan AB Yolsuzlukla Mücadele Ofisi Frontex’i ve Yunanistan’ı bu tedbirlerden dolayı suçlayan raporlar yayınlarken diğer yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Yunan güvenlik güçlerinin göçmenleri taşıyan bir botu geri itmesi sonucu aralarında çocuk ve bebeklerin de olduğu 11 kişinin Ege Denizi'nde boğulduğu olaya ilişkin davada, Yunanistan'ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. ve 3. maddelerini ihlal ettiğine karar vermiştir.
Girit’in Karasularının Genişletilmesi Girişimi ve Ada’nın Güneyinde Doğal Kaynak Arama Faaliyetleri
Yunanistan’ın Girit’in karasularını genişletme girişimleri, esasen İyon Denizi’nde karasularının genişletilmesine ilişkin 19 Ocak 2021 tarihli kararı ile konuşulmaya başlanmıştır. Başbakan Miçotakis Yunan Parlamentosu’nda aynı gün yaptığı konuşmada, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak, “Yunanistan’ın karasularını genişletme hakkını kalan diğer deniz alanlarında da kullanma hakkını saklı tuttuğunu” ve bu hakkın “Girit çevresinde” de uygulanabileceğini ifade etmişti. Dışişleri Bakanı Nikos Dendias da Parlamento’nun aynı oturumunda açıkça Girit’in Anadolu Yarımadası’na bakan kısmını kastederek genişletmenin “doğu kıyılarını içerir” ifadesini kullanmıştı.
Diğer taraftan Dendias farklı zamanlardaki açıklamalarında, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nden doğan karasularının genişletilmesi hakkının “devredilmez bir hak olduğu” ve “adaların da ana kara ile aynı haklara sahip olması” hasebiyle “Girit’in de bu hakkının saklı tutulduğunun” altını çizmektedir.
Atina yönetimi, Girit’in karasularının genişletilmesine ilişkin beyanlarının yanı sıra Girit açıklarında doğal kaynak arama ve işletme faaliyetlerine de fiilen başlamıştır. Halihazırda Girit açıklarında ABD merkezli ExxonMobil ortaklığı ile başlattığı doğal gaz arama çalışmaları devam etmektedir. Bu hususta Başbakan Miçotakis tarafından yapılan açıklamada, söz konusu doğal kaynak arama çalışmalarının Girit Adası’nın güneyi ve güneybatısında gerçekleştirildiğine vurgu yapılmaktadır.
Gelinen noktada, Yunanistan’ın iki ülke arasında esasen Ege Denizi’nde yaşanan gerginlikleri 2023’te Doğu Akdeniz’e taşımaya çalışacağı öngörülebilir. 2019’da Türkiye ile Libya arasında imzalanan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”nın Yunanistan’da doğurduğu tepki çok derin olmuştur. Buradan hareketle Atina yönetimini, Girit Adası’nın karasularını genişletmeye odaklandığını görmekteyiz.
Söz konu girişimlerin iki ülke arasındaki deniz alanlarına dair halihazırdaki uyuşmazlığı tırmandırma niyeti ile mi yoksa Türkiye’nin tepkisinin nispeten yumuşak olacağına dair bir öngörü ile mi planlandığını tespit etmek güç gözüküyor. Ancak dikkat çeken husus, muhtemel genişletme eyleminin Girit’in Doğu Akdeniz tarafında kalan güney ve doğu kıyıları ile sınırlı kalarak Ege Denizi’ne uzanmayacağıdır. Girit’in doğu kıyıları Doğu Akdeniz’de kalsa da Türkiye’nin talep ettiği kıta sahanlığı alanlarına tecavüz edeceğinden Türkiye’nin sert tepkisine yol açabilecek niteliktedir.
Girit Adası’nın güneyinde doğal kaynak arama faaliyetleri ile de Yunanistan, aynı zamanda iki ülke arasındaki gerilimi, bu kez de kıta sahanlığı alanına taşıyacak girişimlerde bulunuyor. Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de doğal kaynak arama çabası, kıta sahanlığı sorununu yeniden gündeme taşımakla birlikte bölgedeki güç mücadelesini aralarında Türkiye’nin de yer aldığı çok taraflı bir hale getirebilir. Miçotakis yönetiminin Girit üzerinden gerçekleştirmeyi planladığı Doğu Akdeniz politikasının esas gerekçesinin, bölgedeki deniz yetki alanlarının paylaşılmasındaki güç mücadelesinde mesafe alma çabasının bulunduğunu söylemek de mümkündür. Bu bağlamda Yunanistan doğal kaynak arama faaliyetlerini Girit Adası’nın doğusuna taşıyarak Türkiye-Yunanistan arasında sahada somut bir krizin doğmasına yol açabilir.
Türkiye ile Yunanistan arasında Doğu Akdeniz’de yaşanan uyuşmazlıkların önemli taraflarından birisi de Mısır’dır. Türkiye ile Mısır arasında uzun süredir devam eden siyasi diyalog kopukluğunu gidermek mümkün olmadığı sürece, 2023’te de Mısır’ın Türkiye karşısında Yunanistan lehinde bazı tavırlar sergilemeye devam edeceği kestirilebilir. Mısır, yakın zamanda yayınladığı 595 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile batıda Libya ile deniz sınırı çizilmesi gereken bölgede, Mısır’ın karasuları ve MEB alanlarının nerelere kadar uzandığını belirleyen koordinatlar yayınlamıştır ve bu koordinatlar Yunanistan’ın lehine olabilecek yeni eylemlere zemin hazırlayacak nitelikler göstermektedir. Zira söz konusu kararname, bir yandan Türkiye-Libya Deniz Sınırı Antlaşması’nı dikkate almazken, diğer yandan Yunanistan’ın Girit adasına eşit miktarda kıta sahanlığı/MEB öngörüyor gözükerek, Türkiye’nin beklentilerine aykırı bir nitelik göstermektedir.
Sonuç Olarak…
Yunanistan, sıkça tekrarladığı resmi beyanlarında Türkiye’yi “Yunanistan ulusal hava sahasını ihlal eden”, “Yunanistan’ı tehdit eden”, “hukuk dışı davranan”, “revizyonist”, “yayılmacı” ve “AB ve NATO hedeflerine aykırı davranan” bir devlet olduğu iddialarını tekrar ederek, ilişkileri ciddi oranda gerilime sürüklemiştir. Bütün bunların sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Haziran’da yaptığı açıklamada Yüksek Düzeyli İstişare Konseyi dahil ikili görüşmelerin sonlandırıldığını, Yunanistan’ın “samimi ve ciddi” görüşme niyeti göstermeden görüşmelerin tekrar başlatılmayacağını ifade etmiştir. Bütün mesele, Yunanistan’ın sorunlarını doğrudan ve samimi bir şekilde Türkiye ile görüşmeyi seçmesidir. 2023’te ilişkilerin düzelmesinin anahtarının da bu adım olacağı söylenebilir.