İklim değişikliğinin neden olduğu sıcaklık artışları, yağış farklılıkları ve aşırı hava olaylarının sıklığı ile yoğunluğu, tarım ve gıda sistemleri üzerinde olumsuz etkilere neden oluyor. Bu olumsuz etkiler ise iklim değişikliği-gıda enflasyonu ilişkisini gündemimize taşıyor. Genel enflasyona sebep olan mal ve hizmet arzının toplam talepten yavaş artması ve para arzının toplam üretim değerinden daha hızlı artması gıda enflasyonunun da nedenleridir. Tarım ve gıda ürünlerinin üretim, işleme ve nakliye maliyetlerindeki artışlar, mısır başta olmak üzere bazı bitkisel ürünlerin biyoyakıt üretiminde kullanımının yaygınlaşması, gelir artışına paralel olarak bitkisel ürünlerden hayvansal ürünlerin tüketimine kayışın yanı sıra uzun vadeli ve kalıcı etkileriyle iklim değişikliği de gıda enflasyonunun oluşmasında önemli bir rol oynuyor. Dolayısıyla iklim değişikliğinin etkilerini öne çıkararak gıda enflasyonunu tanımlamak, anlamaya çalışmak ve değerlendirmek yararlı olacaktır.
İklim Değişikliği ve Küresel Isınma
Küresel ısınma ve iklim değişikliği terimleri bazen birbirinin yerine kullanılır. Ancak küresel ısınma, iklim değişikliğinin yalnızca bir yönüdür. Küresel ısınma, dünya gezegenine yakın atmosferin çok uzun yıllar içinde ısınmasını ifade eder. Küresel sıcaklık, 20. yüzyılın başından bu yana ve daha belirgin olarak 1970'lerin sonlarından beri kanıtlara dayalı olarak bir artış gösteriyor. 1750 ile 1880 yılları arasında sadece 0,15 °C'lik bir ısınma artışı gerçekleşirken, 1880'den 20. yüzyılın ortalarına (1951-1980) kadar yaklaşık 1 °C, son çeyrek asırda ise yaklaşık 0,5 °C artış olduğu belirtilmektedir.
İklim değişikliği küresel ısınmayı kapsar, ancak dünyada meydana gelen daha geniş çaplı değişiklikleri de ifade eder. Bunlar arasında yükselen deniz seviyeleri, küçülen dağ buzulları, Grönland, Antarktika ve Kuzey Kutbunda hızlanan buz erimesi, nehir, göl ve yeraltı sularının azalması, çekilmesi ve kuruması, mevsimlerin kayması ve bitki çiçeklenme zamanlarındaki değişimler sayılabilir. Esas olarak bunlar, insanların fosil yakıtları yakması ve ısıyı hapseden gazları havaya salmasından kaynaklanan ısınmanın sonuçlarıdır.
Sera etkisi, ısının atmosferde bulunan sera gazları tarafından dünya yüzeyine yakın tutulmasıyla oluşur. Bu ısı tutucu gazlar, dünyanın etrafını saran ve gezegenimizi onlarsız olacağından daha çok ısınmış tutan bir battaniye gibi rol oynarlar. Sera gazları arasında karbondioksit, metan ve azot oksitler bulunur. Bilim insanları, karbondioksitin ısınma etkisinin dünya atmosferini dengelemeğe yardımcı olduğunu belirlemişlerdir. Karbondioksiti ortadan kaldırırsanız, karasal sera etkisi çöker ve dünyanın yüzeyi 33 °C daha soğuk olurdu.
Sera gazları doğal oluşur ve atmosfer yapısının bir parçasıdır. Bu gazlar sayesinde iklim şartları ne çok sıcak ne de çok soğuk olur. Dünya sıcaklığı, insanlar dahil canlı yaşamına izin verecek olan ortalama 15 °C seviyesindedir. Ancak son yüzyılda havaya karbondioksit ekleyen fosil yakıtların yakılmasıyla, gezegenimizin enerji dengesine müdahale edilmektedir. Dünya atmosferindeki karbondioksit seviyesi, onlarca yıldır sürekli olarak yükseliyor ve dünya yüzeyinin yakınında fazladan ısıyı hapsederek sıcaklıkların yükselmesine neden oluyor.
Önümüzdeki birkaç on yılda daha devam etmesi beklenen iklim değişikliğinin büyüklüğü, küresel olarak salınan ısı tutucu gazların miktarına ve dünya ikliminin bu emisyonlara vereceği tepkiye bağlıdır. İnsan kaynaklı ısınma, doğal seyrinde değişen iklime ek olarak yüklendiği için sıcaklık artışları, dünya genelinde ve zaman içinde tek tip olmamıştır ve olmayacaktır. Bulgular, iklim değişikliği maliyetinin toplamda önemli olacağını ve zamanla artacağını göstermektedir.
İklim Değişikliği ve Tarım
İklim değişiklileri tarımı zorlayan şartlar oluşturdu ve oluşturmaya da devam edecek gibi görünüyor. Sıcaklık artışları, yağış farklılıkları ve aşırı hava olayları formunda ortaya çıkan iklim değişikliğinin dünyanın çoğu bölgesinde bitkisel ve hayvansal üretim sistemlerini, değişen koşullardan yararlanan bazı bölgeler hariç olumsuz etkilemesi bekleniyor. Değişen iklim, su kıtlığı ve toprak bozulması gibi kaynak sorunlarına da katkı yapmaktadır. Bir taraftan iklim değişikliğinden etkilenen tarım, diğer taraftan da bu değişikliğe sebep olmaktadır.
Tarım, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının önemli bir kısmının oluşmasına katkıda bulunmaktadır. Yapılan tahminlere göre bu katkı, doğrudan tarımsal faaliyetler aracılığıyla yüzde 17 iken arazi kullanımındaki değişiklikler yoluyla ek olarak yüzde 7-14’tür. Dolayısıyla tarım, potansiyel olarak hem sorunun hem de çözümün önemli bir parçasıdır. Tarımsal sera gazları; otlayan hayvanlar, toprak işleme, gübre kullanımı ve idrardan kaynaklanan nitröz oksit ve geviş getiren hayvanlar ve çeltik ekimi yoluyla üretilen metan gazlarıdır. Bu gazlar, küresel ısınmaya karbondioksitten daha yüksek oranda katkı verme potansiyeline sahiptir.
İklim değişikliği; yağış düzenlerindeki farklılaşmalar, yüksek sıcaklık ve kuraklık dahil daha sık meydana gelen iklim aşırılıkları, değişen haşere baskısı modelleri ve mevsimlik ve günlük sıcaklık düzenlerindeki değişiklikler yoluyla yerel ve bölgesel ölçeklerde tarımsal üretkenliği olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. İklim değişikliği, verimliliği düşürerek gıda üretimini azaltabilir, gıdaya erişimi sınırlayabilir ve gıda kalitesini olumsuz etkileyebilir. Aşırı hava olaylarının sıklığı ve şiddetindeki artışlar gıda dağıtımını da kesintiye uğratabilir. Tüm bunların sonucu olarak gıda fiyatlarında ortaya çıkan artışlar gelecekte daha sık yaşanabilir.
Gıda Enflasyonu
Gıda enflasyonu, tarım ve gıda ürünleri Tüketici Fiyat Endeksinin (TÜFE) genel TÜFE’nin üzerine çıkması durumunda oluşur. Örneğin Türkiye’de Temmuz 2021 itibariyle son bir yılda TÜFE’deki artış yüzde 18,95 iken, gıda TÜFE’deki artış yüzde 24,91 olarak hesap edilmiştir. Bu rakamlar gıda enflasyonunun varlığını net olarak göstermektedir. Tüketici sepetinde gıda maddelerinin payı çok gelişmiş ülkelerde daha az olduğundan gıda enflasyonu pek gündeme gelmez. Örneğin; Türkiye’de bu pay yüzde 25,9 iken Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) sadece yüzde 12,6 olduğundan gıda enflasyonu, ABD’den çok Türkiye’de ekonomik bir problem olarak gündeme gelmektedir. Fiyatlardaki dalgalanmaların piyasanın işleyişinde kaynakların etkin kullanımı için yararlılığı yanında, yüksek enflasyon gibi piyasaya olumsuz etkileri de olabilmektedir.
Dünya gıda fiyatlarındaki artış, FAO Gıda Fiyatı Endeksini (FFPI) 2003-2006 ortalamasında 65 iken (2014-2016=100) sert düşüş ve çıkış şeklinde yaşanan oynaklıklarla beraber artan bir eğilimle Mayıs 2021’de 127’ye yükseltmiştir. Türkiye’de ise 2005-2008’de gıda TÜFE genel TÜFE’nin (2003=100) üzerine çıkmaya başlamış, 2009’dan sonra aradaki fark büyüyerek devam etmiş ve Temmuz 2021’de genel TÜFE 557 iken gıda TÜFE 686 olmuştur. Dünyada ve Türkiye’de görülen bu uzun dönemli gıda fiyatları artış eğiliminin, önemli ölçüde son yarım asırda oluşan iklim değişikliklerinin tarıma olumsuz etkilerinden kaynaklandığı ifade edilebilir.
Ayrıca tarım ve gıda ürünleri üretim ve işleme maliyetleri, biyoyakıt üretimleri, hayvansal ürünlere olan talepteki yükselmeler, ekonomik krizler ve salgınlar gıda fiyatlarının yükselme nedenleri olarak sayılır. Bu genel nedenler yanında Türkiye’deki gıda enflasyonuna; üretim/arz yetersizliği ve düşüşleri, ani ve dönemsel iç ve dış talep artışları, gıda tedarik zincirindeki problemler, artan dünya fiyatları, döviz kurlarındaki yükselişler ve spekülatif faaliyetler gibi ilave sebeplerin katkı verdiğini söyleyebiliriz.
Gıda TÜFE ile genel TÜFE arasında 2009’dan sonra ortaya çıkan farklılaşma 2015’den sonra giderek artan pazarlama marjının da nedeni ve/veya sonucu olmuştur. Pazarlama marjının büyüklüğü yanında 2008-2020 arasında artan eğilimi, fiyat enflasyonun tanımlanması açısından önem arz etmektedir. ABD’de tarım ve gıda ürünlerine tüketicinin ödediği fiyattan çiftçinin aldığı pay ortalama yüzde 18, yaş meyve sebze ve baklagiller gibi pazarlama ameliyesi az ürünlerde ise yüzde 41 olduğu dikkate alınırsa, Türkiye’de pazarlama marjı büyüklüğünün işleme ameliyesi seviyesine bağlı olarak yaklaşık yüzde 60 ile yüzde 80 arasında olması normal kabul edilebilir. Ancak bu dönemde tarım ve gıda ürünlerinin çoğunda gıda enflasyonuna bağlı olarak hızla artan pazarlama marjının, çiftçinin aldığı payı azalttığı söylenebilir. Dolayısıyla iklim değişikliğinin bu yönüyle çiftçiyi olumsuz etkilediği çıkarımı da yapılabilir.
İklim Değişikliği ve Gıda Enflasyonu
İklim değişikliğinden kaynaklanan gıda enflasyonuna ilişkin tahmin modelleri, üretilen değişik senaryolar nedeniyle önemli ölçüde farklı sonuçlar verse de tümü, gelecekte gıda fiyatlarında önemli artışlar olacağını gösteriyor. Bu fiyat artışları, yüksek gıda talebi oluşturan nüfus ve gelir artışlarıyla yönlendirilmekte ise de iklim değişikliğinden kaynaklanan olumsuz arz etkileri tarafından da bir o kadar tetiklenmektedir.
Nüfus ve gelir artışı senaryolarını iklim değişikliği senaryolarıyla birleştiren bir çalışma, 15 farklı kombinasyon altında potansiyel etkilere bakmış ve 2010’dan 2050’ye kadar öngörülen ortalama fiyat artışlarını mısır için yüzde 87, pirinç için yüzde 31 ve buğday için yüzde 44 bulmuştur. İklim değişikliği seviyesi ne kadar düşük olursa, gıda arzı üzerindeki olumsuz etkilerinin azalması nedeniyle fiyat artışlarının da o kadar düşük olacağı öngörülmüştür.
İklim değişikliğinin diğer potansiyel etkisi ise gıda fiyatlarındaki oynaklıklardır. Son yıllardaki gıda fiyat dalgalanmaları, üretici ülkelerdeki iklim aşırılıklarının peşinden ortaya çıktı ve iklim değişimlerinin bir sonucu olarak daha çok olası hale geldi. Deneyimler, iklim değişikliğinin gıda fiyatları oynaklığı üzerindeki etkilerinin büyük ölçüde iç politikalardan da etkilendiğini ve dış ticaret engellerinin hızlı fiyat dalgalanmalarına katkı yaptığını göstermektedir.
Gıda fiyatlarının istikrarına yönelik bir diğer tehdit de fiyatların giderek daha fazla enerji fiyatlarıyla ilişkilendirilmesidir. Bunun nedeni bir tarafta biyoyakıt politikalarının gıda, toprak ve su için yeni bir talep kaynağı oluşturması, diğer tarafta modern tarım ve gıda sistemlerinin doğrudan veya dolaylı olarak fosil yakıt enerjisine büyük ölçüde bağlı olmasıdır. Dolayısıyla enerji piyasalarındaki oynaklığın gıda piyasalarında oynaklığa neden olması muhtemeldir.
Sonuç ve Öneriler
Gıda enflasyonunun önde gelen nedenlerinden biri olan iklim değişikliği, aynı zamanda gıda arzını artırma çabalarının da bir sonucudur. Dolayısıyla bir taraftan iklim değişikliğinin gıda arzını düşüren ve dolayısıyla fiyatları yükselten etkilerini hafifletmek için sürdürülebilir verimliliği artıran, diğer taraftan da tarımsal faaliyetler yoluyla iklim değişikliğine neden olan girdi yoğun uygulamaları azaltan politika reformları gerçekleştirilmelidir. Bu çerçevede doğal kaynakları ve çevreyi önemseyen sürdürülebilir, iklim dostu ve üretken tarımı desteklemeye, yanlış yönlendirici teşvikleri düzeltmeye ve her düzeyde bilinçli aksiyonlara ihtiyaç vardır.
Kyoto Protokolünün (1997) ardından yapılan 2015 Birleşmiş Milletler Paris Anlaşmasını ve 2019’da ilan edilen Avrupa Yeşil Mutabakatını (Green Deal) dikkate alarak politikaları şekillendirmek ve uygulamak yararlı olacaktır. Paris anlaşmasında yer alan emisyonları azaltma stratejileri, tarım ve gıda zincirinin iklim değişikliğine yönelik çözümün aktif bir parçası olması için değerli fırsatlar sunmaktadır. Avrupa Yeşil Mutakabatı ise bir yandan 2050’ye kadar net sera gazı emisyonunu Avrupa’da bitirmeyi amaçlarken diğer yandan çevreyi, doğal kaynakları, biyolojik çeşitliliği ve sürdürülebilir tarımla sağlıklı ve uygun fiyatlı gıda üretimini vurgulamaktadır.
Ticaret, yatırım, altyapı ve eğitim gibi geniş tabanlı sosyal, ekonomik ve çevresel politikalar, iklim değişikliğine uyum ve etkilerini azaltma çabalarıyla birlikte sürdürülebilir üretkenlik artışını sürekli olarak desteklemelidir. Genel politika tutarlılığı, mevcut tarım politikalarının ince ayarlarından daha etkili olacaktır. Aksi halde tarımsal desteklerin bir kısmı potansiyel olarak çevreye zarar verirken, sürdürülebilir üretkenliği teşvik önlemleri etkisiz kalmaktadır.
Tarımda sürdürülebilir üretkenlik artışı sağlayan yeni teknik ve uygulamalara yönelik AR-GE sürekli teşvik edilmelidir. İklim değişikliğini önemseyen politikalar; sonuca dayalı çiftçi teşviklerini, kaynak kullanım verimliliği ve risk yönetimine yönelik bilgi transfer sistemlerini ve mevcut uygulamaların aksine sürdürülebilirlik performansını öne çıkarmalıdır.
Hem iklim değişikliğinin sonucu olan hem de tarımsal üretkenliği düşüren ve dolayısıyla gıda enflasyonunu tetikleyen kuraklıkla/su kıtlığıyla mücadele hayati öneme sahiptir. Bu öneme binaen suyun korunması, sınırlı-döngüsel-etkin kullanımı ve hasadına yönelik hükümet, sektör, çiftçi ve fert düzeyinde bilinçli çabalar; yeterli, sağlıklı ve uygun fiyatlı gıdaya ulaşmamıza önemli katkılar sağlayacaktır.