15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ikinci yıl dönümünde ortaya çıkan belgelere bakıldığında FETÖ’nün bu organizasyonun arkasında yer aldığı çok daha açık bir biçimde görülüyor. Darbe girişiminin hemen ardından örgütün Türkiye’deki gücünü kırmaya dönük başlatılan adli süreçlerin bugün nihayete ermek üzere olduğu biliniyor. Darbe girişiminde aktif olarak yer aldığı bilinen örgütün sözde askeri ve sivil imamlarına yönelik son dönemde yapılan operasyonlar örgütle mücadelede ne aşamada olunduğunu ortaya koyan önemli göstergelerdir. Örgütlenme yönünden kapalı olan bu şebekenin mahrem yapılanmasını deşifre etmeye dönük operasyonlardan sonuç alınması örgüte halihazırda sempati duyan tabanda da ciddi bir çözülmeyi beraberinde getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin FETÖ ile mücadelede ülke içerisinde belirli bir aşamaya geldiği ve konunun küresel boyutlarında da çeşitli aşamalar kaydedildiği görülüyor.
FETÖ ile Mücadele Ne Aşamada?
15 Temmuz’un hemen ardından başlatılan mücadele örgütün ülke içerisindeki operasyonel gücünü kırmıştır. Bu durumun farkında olan örgüt üyelerinin yurt dışında kendilerine korunaklı alanlar buldukları ve faaliyetlerini buradan yürüttükleri görülüyor. Bu nedenle diasporada edindiği güç ile Türkiye karşıtlığını sürdüren örgütle mücadelenin küresel ayağı Türkiye açısından büyük önem arz ediyor. Fakat örgütün diasporik bir tehdit olduğunun bilincinde olan Türkiye’nin son dönemde yürüttüğü diplomasiyle birlikte belirli sonuçlar alınması mümkün hale gelebilmiştir.
Türkiye’nin diplomatik çabalarıyla doğrudan orantılı biçimde başta Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna Hersek, Irak, Kırgızistan, Kosova, Pakistan ve Tacikistan’da FETÖ’ye müzahir kurum ve yapılar kapatılmış ve örgütün faaliyet alanları sınırlandırılmıştır. Küresel anlamda örgütün okul, vakıf ve sivil toplum kuruluşu görünümlü yapılarına yönelik operasyonların artması Türkiye’nin terörle mücadelesindeki kararlılığını ortaya koymaktadır. Türkiye’nin diplomatik girişimlerinin yanı sıra MİT aracılığıyla başta Kosova olmak üzere Gabon ve Somali gibi ülkelerde yapılan sınır ötesi operasyonlar da örgütle mücadelede izlenilen bütüncül politikayı göstermektedir. Son dönemde özellikle ABD ve Almanya’nın da FETÖ’ye yönelik tutumunda değişiklikler gözlemlendiği ve Türkiye lehine bazı girişimlerde bulunulduğu bilinmektedir. Türkiye’nin bölgesel ve küresel alandaki gücüne paralel olarak ilerleyen mücadele 24 Haziran seçimleri ile ortaya çıkan yeni sistemde çok daha etkili olacaktır.
Diasporadaki FETÖ Mücadelesinin Gerekliliği
FETÖ’nün Türkiye açısından dış bir tehdit olması özellikle 17-25 Aralık yargı darbesi girişimleri sonrasında daha belirgin bir hal almıştır. Türkiye’deki operasyonel gücünü yitiren örgütün küresel çapta ürettiği Türkiye karşıtlığı kendisini hemen her alanda göstermektedir. Türkiye’nin uluslararası imajını sarsmak amacıyla tedavüle sokulan “Türkiye’de basın özgürlüğü tehlikede”, “Türkiye seçilmiş bir diktatörlükle yönetiliyor”, “Erdoğan İslami bir otokrat olma yolunda ilerliyor”, “Türkiye DEAŞ’a yardım ediyor” ve “Türkiye İslamcılaşıyor ve bölgedeki gelişmeleri fırsat bilerek yayılmacı bir politika izliyor” gibi karşı söylemler örgütün benimsediği yıpratma siyasetinin ürünleridir. Bu süreçte Batı’daki Türkiye karşıtı görsel ve yazılı medyanın yanı sıra çeşitli lobi ve think tanklerle girişilen iş birlikleri FETÖ ve diğer Türkiye karşıtlarının senkronize düşmanlığını göstermesi açısından dikkat çekicidir.
FETÖ’nün diasporada Türkiye için bir tehdit olmasının ardından örgütün Türkiye karşıtlığı daha radikal bir hal almıştır. Söz konusu karşıtlıkta sınır tanımayan örgütün Türkiye düşmanları ile her düzeydeki teması stratejik bir ortaklık olarak kendini göstermektedir. Özellikle seçim dönemlerinde örgüt üyelerinin küresel çapta Türkiye karşıtı söylemlere destek verdikleri ve bu söylemleri yeniden ürettikleri görülmektedir. 24 Haziran seçimlerinin arifesinde ve seçim gününde Anadolu Ajansı üzerinden yürütülen kampanyada seçim güvenliğinin tartışmaya açılmasında FETÖ’nün önemli bir desteği vardır. Sosyal medyada #AnadoluAjansınaGüvenme etiketiyle seçim gecesi gündeme getirilen manipülasyon çabalarında ana muhalefet partisinin bazı isimlerinin desteği olduğu gibi FETÖ üyelerinin de ciddi bir katkısı söz konusudur.
Seçim gecesi (24 Haziran) saat 22.10’da ekranların karşısına geçen ve canlı yayında Anadolu Ajansı’nın manipülasyon yaparak seçim sonuçlarını iktidar partisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan lehinde ilan ettiği yönünde iddialarda bulunan CHP Milletvekili Bülent Tezcan’ın açıklamaları bu konudaki en önemli örnektir. Aynı saatlerde FETÖ üyelerinin de sosyal medya mecralarında bu etiket üzerinden ajansı yıpratma girişimleri olmuş ve buradan bir sokak muhalefeti devşirilmeye çalışılmıştır.
Basit bir mobil uygulama ile birlikte Türkiye’deki sonuçların partiler tarafından bile kısa sürede elde edildiğinin bilinmesine rağmen bu tip asılsız iddiaların ortaya atılması üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Türkiye’de demokratikleşmenin en önemli göstergelerinden biri olan ve Avrupa ülkelerini seçime katılım oranı açısından oldukça gerilerde bırakan Türkiye’nin bu tip iddialarla meşgul edilmesi bir talihsizliktir. Sandıkta istediği sonucu alamayanların tıpkı Gezi Parkı Şiddet Eylemleri dönemindeki gibi bir toplumsal hareketliliği amaçlaması Türkiye demokrasisini tehdit eden bir gelişme olarak karşımızda durmaktadır. Nitekim seçim sonuçlarında istediği miktarda oy alamayan bazı CHP seçmenlerinin seçimler ve Muharrem İnce ile ilgili asılsız kurgular üretmesi oluşan travmanın ne denli ağır olduğunu da gözler önüne sermektedir.