Sivil toplum kavramının, günümüzde yaygın olarak kullanıldığı şekliyle ne anlam ifade ettiğine baktığımızda, devlet hâkimiyetinde olan kamu alanından ayrışma veya ayrıştırma kaygısının temel alındığı bir yaklaşımın karşımıza çıktığını görürüz. Bu yaklaşımın, aslında 15 Temmuz hain darbe girişimine cesurca karşı durmuş bu aziz millete ev sahipliği yapan Anadolu topraklarının değerleriyle çok da örtüşmediğini ifade etmek gerekir. Zira bizim milletimiz kendini devletinden ayrı görmez ve gerektiğinde de devleti için hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. 15 Temmuz gecesi yaşananlar, bu yaklaşımın en iyi örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir.
Sivil toplumun gelişimi ile toplumların demokratikleşmesi arasında doğru orantı olduğu ifade edilir. Zira sivil toplum, bünyesinde barındırdığı dernek ve vakıf gibi farklı statülere sahip kuruluşlar eliyle vatandaşlara yönetime katılım imkanı sunar. Demokratik toplumlar, katılımın sadece oy kullanmaktan ibaret olmadığı toplumlardır. Bu bağlamda özellikle batılı toplumlarda sıkça dile getirilen kavramlardan biri de gönüllülük ya da gönüllü katılımdır. Bu yönüyle de 15 Temmuz’un eşsiz bir örnek teşkil ettiğini görürüz.
Aslında o gece yaşananlar, 28 Şubat sürecini acı yönleriyle tecrübe etmiş sivil toplum kuruluşlarının AK Parti iktidarları ile birlikte sahip oldukları demokratikleşme alanında yakalanan zeminin ne kadar sağlam olduğunu bizlere göstermiştir. İktidarlar sivil topluma alan açarlar, sivil toplum da demokratikleşmeye sağladıkları katkı ile iktidarları besler ve güçlendirir. Sivil toplum alanında bu denli sağlam bir zeminin varlığı, darbe teşebbüsüyle iktidarı ele geçirmeyi amaçlayan hainlere karşı, demokratik seçimlerle göreve gelmiş iktidara sarsılmaz bir destek imkanı sunmuştur.
15 Temmuz ve Sivil Toplum
Sivil toplum yapısının gelişmişliğine gösterge arayanlar açısından 15 Temmuz bizlere önemli bir veri sağlamaktadır. 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan o gece, sivil demokrasi teriminin sahada canlı temsilini yaşadığımız ve bu anlamda dünyaya da örnek teşkil eden düzeyde vatandaşların başta kendi iradesine, sonra da seçilmiş iktidar ile devletine sahip çıktığı ve sivil inisiyatifi cesaretlendirici bir tecrübe olarak siyasi tarihe geçen olayların yaşandığı uzun bir gece olmuştur. 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşanan olaylara baktığımızda demokrasimizin bu kez FETÖ’nün başı çektiği hain bir darbe girişimiyle test edildiğini görürüz. İşte o gece hiçbir zorlama olmadan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla meydanlara akın eden vatandaşlar, milli iradeye canı pahasına sahip çıkmış ve bu yönüyle tüm dünyaya gönüllü katılımın bilinen anlamlarının ötesinde bir anlam kazandığı tarihe geçen bir örnek yaşatmıştır.
Gerek 15 Temmuz gecesi gerekse sonrasında 27 gün boyunca devam eden demokrasi nöbetleri günlerinde, sivil toplum kuruluşlarının güçlü desteği, seçilmiş iktidarın elini ciddi anlamda rahatlatmış ve darbe girişimi bertaraf edilerek devlet millet el ele tarihi bir başarı ortaya konmuştur. Bir yanda bu gelişmeler yaşanırken diğer yanda her fırsatta sivil toplum ve sivil dayanışma gibi kavramlara vurgu yapıp sivil demokrasi ifadesini dillerinden düşürmeyen bazı grupların, 15 Temmuz gecesi tankları alkışlamaları, kullanılan ifadelerle zihinlerdeki tasavvurun örtüşmediğini ve ortada izaha muhtaç bir çelişkinin olduğunu açıkça göstermiştir. Sonuç olarak bu süreçte yaşanan tüm sıkıntılara karşılık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde sivil siyaset güçlenmiş ve Yenikapı buluşması ile bu süreç zirveye taşınmıştır.
15 Temmuz sürecinde çeşitli alanlarda faaliyet yürüten birçok sivil toplum kuruluşu, Milli İrade Platformu gibi oluşumlar altında bir araya gelmek suretiyle demokrasiye sahip çıkma adına önemli vazifeler üstlenmiştir. Bu kuruluşların ortaya koyduğu irade, demokratik yönetime destek vermekle birlikte vatandaşlara cesaret olması ve demokratik bilinçlenme açısından da önem arz etmektedir. Zira 15 Temmuz gecesi darbecilere karşı ortaya konan direnişle birlikte görünür hale gelen sağlam irade ve sivil duruş, sonraki günler için de darbe teşebbüsünde bulunanların muhtemel bir yeniden kalkışmasının önünde en belirgin caydırıcı güç olmuştur. Demokrasi nöbetleri bu yönüyle eşsiz bir demokratik kazanım sağlamıştır. 2000’ler öncesinde darbelere mahkûm edilmiş bir toplumun AK Parti iktidarlarıyla birlikte demokratik gelişim açısından gelmiş olduğu bu nokta, önemli bir başarı göstergesi olarak ele alınmalı ve kayıtlara geçmelidir. 15 Temmuz sonrasında SETA tarafından yapılan araştırmalar, darbe girişiminin önlenmesinde orta sınıfın genişlemesi ile birlikte toplumsal ve siyasi özgüveninin yükselmesinin büyük role sahip olduğunu göstermiştir.
15 Temmuz’a giden süreçte Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarı tarafından yürütülen mücadelenin, toplum zemininde de bir farkındalık oluşturduğu, darbe girişiminin önlenmesiyle net bir şekilde görülmüştür. Darbe teşebbüsünde bulunanların önceki dönemlerde olduğu gibi cesaret alacağı odakları çevrelerinde görememiş olmaları, tam aksine iktidara destek veren sivil unsurların mevcudiyeti onların cesaretini kıran faktörler olmuştur. Sivil toplum alanının demokratikleşmiş olması bu anlamda önemli bir kazamın sağlamıştır.
Geçmişte çeşitli vesayet odakları eliyle topluma ya da iktidara yön vermeyi alışkanlık haline getirmiş batılı güçlerin, bu başarıyı demokrasi zaferi olarak adlandırması ihtimal dâhilinde olan bir durum değildi tabiki. Bir süredir alışageldiğimiz bu ikiyüzlü tutum, beklendiği gibi 15 Temmuz sonrasında da kendini göstermiştir. Milletimiz açısından üzücü olan ise Yenikapı buluşması ile ortaya çıkan birlik ve beraberlik tablosunun muhalefet tarafında sürdürülememiş olmasıdır. Oysaki 15 Temmuz süreci, farklı ideolojiye mensup insanların vatan ortak paydası üzerinde bir araya geldiği bir dönem olmuştur.
Türkiye Yüzyılı’nda Sivil Toplum
Bunca badireli süreçleri devlet millet dayanışması ile başarılı bir şekilde geride bırakmış bir toplumun bünyesinde faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarını, şüphesiz Türkiye Yüzyılı’nda da önemli vazifeler beklemektedir. Bu vazifelerden belki de en önemlisi, gerek siyaset gerekse siyaset dışı alanlarda elde edilen tecrübenin, yasal mevzuatın sivil toplum alanının yönetimine temas eden yönü açısından kültürel kodlarımıza ve günümüz şartlarına uygun bir şekilde yeniden ele alınması olacaktır.
Sivil toplum çalışmalarına gönüllü katılımın sosyal güvence altına alınarak özendirilmesi, kamu yararına yapılan faaliyetlere sağlanan vergi muafiyetinin yine günümüz koşullarına uygun bir şekilde sivil toplum kuruluşlarının gelişimine katkı sağlayacak mahiyette yeniden ele alınması gibi başlıklar, örnek olarak dile getirilebilir. Bu çalışmalar yapılırken farklı ülke uygulamaları şüphesiz incelenmelidir ancak nihai noktada toplumların kültürel yapılarının farklılık arz ettiği gerçeğini göz önünde bulundurarak Türkiye’ye özgü bir çalışma ortaya koymak en doğru yöntem olacaktır diye düşünüyorum.