Kriter > Dış Politika |

ABD’nin Gazze’ye İnsani Yardım İkilemi


ABD’nin Gazze Şeridi açıklarına, açık deniz olmayan ve esasen Gazze’nin kara sularına bir liman inşa etme yetkisine sahip olup olmadığı, sorulması gereken ilk sorudur. Ayrıca, insani yardım maksatlı olması, bu eylemi ve limanı hukuki kılar mı, sorusu da takip etmesi gereken ikinci soru olmak durumundadır.

ABD nin Gazze ye İnsani Yardım İkilemi

ABD, 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana Gazze’ye gerçekleştirdiği saldırılarda 32 binden fazla sivil Filistinliyi öldüren İsrail’e 100’ün üzeninde silah satış paketi gerçekleştirdi. İsrail Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) soykırım suçlaması ile yargılanırken, ABD bu devlete silah sevkiyatını hızlandırmak için iki defa Kongre’den onay almadan silah satışında bulundu.

İsrail; öldürme, yaralama, aç, tıbbı yardımsız ve barınaksız bırakma, sivil altyapıyı tümden yerle bir etme ve milyonlarca sivili yaşadıkları evlerinden ve kasabalarından zorla göç ettirme gibi insanlık dışı eylemleri sistematik bir şekilde devam ettiriyor. Zira, Gazze'de açlık çeken yüzbinlerce Filistinliye hayati önem taşıyan gıda yardımının ulaştırılmasını kolaylaştırmayı halen reddediyor, hatta yardım almaya çalışan sivilleri öldürmeye dönük saldırılar gerçekleştiriyor. Bağımsız bir BM uzmanı, geçtiğimiz günlerde İsrail'i “Gazze'deki Filistin halkına karşı bir “açlık kampanyası” başlatmakla dahi suçlamıştı.

İsrail’in eylemleri ve ABD’nin, neredeyse sorgusuz ve sınırsız askeri ve mali yardımları devam ederken, aynı ABD yönetimi, yakın zamanlarda Gazze Şeridi’nin sivillerin sığındığı bölgelerine havadan yardım paketleri bırakmaya başladı. ABD ordusu, ABD ve Ürdün'ün geçtiğimiz pazar günü pirinç, un, makarna ve konserve yiyeceklerinin de aralarında bulunduğu 11 bin 500'den fazla yiyecek paketinin havadan atıldığını söyledi. Hem yetersiz hem de tehlikeli (düştüğü noktalarda sivil ölümlere de yol açıyor) olduğu ifade edilen uçaktan yardım paketleri yöntemine ek olarak, ABD yine yakın zamanda sivillere yardımların ulaştırılması için Gazze açıklarında geçici bir askeri liman kuracağını da açıkladı.

Bu girişim, bir yandan siyasi-stratejik gerekçelerle eleştirilirken diğer yandan ABD’nin Gazze açıklarında liman kurma yetkisinin hukuken bulunup bulunmadığı da değerlendirilmesi gereken bir başka husustur.

 

ABD’nin Liman Kurma Girişiminin Detayları

ABD’nin Gazze açıklarından yardım maksatlı askeri bir liman kurma planını açıklanmasının ardından attığı ilk somut adım, liman inşa etmek için gerekli malzemeleri taşıyan yardım gemisi “General Frank S Besson”ın, 9 Mart günü Virginia eyaletinden yola çıkarılması oldu. Geçici limanın kurulması için bin kişiden oluşan bir birliğe ihtiyaç olduğu ve limanın yaklaşık 60 gün içinde kurulacağı ifade edildi. Yapılan açıklamalarda birlikteki askerlerin hiçbirinin Gazze sahillerine ayak basmayacağı vurgulandı.

Biden'ın açıkladığı plana göre, ABD ordusu yüzer bir iskele inşa edecek ve bunu Gazze açıklarına yerleştirecek. İskele geçici bir bağlantı ile karaya uzanacak. Kıbrıs adasından buraya gönderilecek yardımların İsrailli yetkililer tarafından denetlenerek içeri alınacağı belirtiliyor. Bölgede abluka uygulayan İsrail’in de liman projesini onayladığı ifade ediliyor. İsrailli yetkililerin belirttiklerine göre Gazze’ye, Kıbrıs (muhtemelen Güney Kıbrıs’taki Larnaka limanı) üzerinden ulaştırılacak yardımlar, İsrail’in kontrolünde gerçekleştirilecek. Hatta İsrail, yardımın Kıbrıs'ta “İsrail standartlarına uygun” güvenlik kontrolleri yapıldıktan sonra teslim edileceğini kaydediyor.

Yüzen bir iskele, kıyıya bağlı yaklaşık bin 800 metre uzunluğunda bir geçit ve iskeleden yardımları geçit yoluna taşıyacak bir grup lojistik destek gemisi ve mavna bulunacağı belirtiliyor. Yardımlar, iki şeritli geçide ulaştıktan sonra karaya taşınarak Gazze’ye aktarılmış olacak.

Limanın tam olarak nerede kurulacağı resmi olarak belirtilmiş değil. Ancak bazı ipuçları üzerinden gidildiğinde, limanın Han Yunus açıklarında kurulma ihtimali bulunduğu söylenebilir. Gazze’nin işleyen bir limanı bulunmuyor ve çevresindeki suların büyük gemiler için fazlaca sığ olduğu ifade ediliyor. Gazze'nin kuzeyinde de sadece balıkçı teknelerinin yanaşmasına uygun küçük bir liman bulunurken, güneyde Han Yunus yakınlarında denize inşa edilmiş, normalde balıkçı tekneleri için kullanılan ama uzunca bir iskele bulunuyor. Kurulacak geçici limanın muhtemelen Gazze’nin kara suları içerisinde olacağı öngörülebilir.

 

Liman Kurma Girişimine Yönelik Bazı Eleştiriler

ABD’nin açıklanan liman projesi doğal olarak ciddi eleştirilerle de karşılaşıyor. Eleştirilerden ilki yaklaşık iki ay süreceği ifade edilen limanın inşaatına bağlanacak insani yardım, esasen çok geç kalınmasına da yol açabileceği yönünde. Şu aşamada Gazze'ye girmesine izin verilen oldukça kısıtlı yardımların çoğu, karayoluyla Refah sınır kapısından ve İsrail'le olan Kerem Şalom sınır kapısından ulaştırılıyor. Oysa BM, Gazze Şeridi'ndeki kıtlığın "neredeyse kaçınılmaz" olduğu ve çocukların açlıktan öldüğü konusunda uyarılarda bulunmayı sürdürüyor.

ABD’nin 7 Ekim’den bu yana İsrail’e verdiği siyasi, askeri ve ekonomik destek ortadayken ABD kaynaklı herhangi bir yardım hamlesi insanları rahatlatmaktan ziyade endişeye sevk edebiliyor. Bu nedenle çok sayıda stratejik temelli eleştirinin doğması da kaçınılmaz oluyor.

Bu bağlamda, limanın inşa edilmesi, UNRWA'nın yardım işlevini ortadan kaldırmaya ve HAMAS'ın ve Filistin yönetiminin Gazze'deki egemenliğini aşmaya yönelik ilk adım da olabilir. Durum böyle devam ederse liman, Katar'ın mevcudiyeti nedeniyle bölgeyi terk eden Suudi Arabistan gibi ülkelerin Gazze'ye dönüşünün habercisi hatta Türkiye’nin dahlini de engelleme girişimi olabilir. Zira proje, Katar tarafından değil Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından finanse edilerek Katar’ın dahil olmasına dönük bir karşı duruş izlenimi de doğurmaktadır. Böylelikle Türkiye’nin insani maksatla da olsa Gazze’ye müdahalesinin önü kesilmiş olabilecektir.

Stratejik temelli bir başka eleştiri, liman inşaatı ile belki de ilerde kalıcı bir etki alanı oluşturulması ve Katar ile Türkiye’nin hatta nihayetinde HAMAS’ın bundan hariç tutularak, liman inşaatı oluşumu ile Gazze açıklarında gaz arama ve işletme faaliyetlerinin başlamasının önünün açılması ihtimalidir. Bir başka deyişle, esas maksat insani olmaktan ziyade bazı güçlerin etkisizleştirilmesi ile etkinlik oluşturma amaçlanıyor olabilir.

Bu bağlamda Mısır’ın da etkisinin azaltılmaya çalışılıyor olması, muhtemeldir. Genel anlamda, Gazze'de bir liman, Mısır'ın, Süveyş Kanalı’nın belli oranda baypas edilerek, Hindistan'dan Körfez, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail üzerinden Akdeniz'e uzanan bir ekonomik kanal oluşturulmasına da yol açabilecektir.

Gazze'nin güneyindeki Han Yunus
Gazze'ye insani yardım girişinin sağlanması amacıyla yaptırıldığı ileri sürülen geçici liman için Gazze'nin güneyindeki Han Yunus'tan alınan taş bloklar ve iş makinesi görüntülendi. (Yasser Qudaih / AA, 14 Mart 2024)

 

Uluslararası Hukuk ve Bazı Değerlendirmeler

ABD’nin Gazze Şeridi açıklarına, açık deniz olmayan ve esasen Gazze’nin kara sularına bir liman inşa etme yetkisine sahip olup olmadığı sorulması gereken ilk sorudur. Ayrıca, insani yardım maksatlı olması, bu eylemi ve limanı hukuki kılar mı, sorusu da takip etmesi gereken ikinci soru olmak durumundadır.

ABD’nin, Gazze’nin kara sularına geçici de olsa bir liman inşa etme yetkisine sahip olup olmadığı sorusunun cevabı, bölgede işgalci güç olan ve abluka uygulayan İsrail’in muvafakatine-onayına referansta bulunularak yanıtlanmaya çalışılabilir. Bir başka deyişle ABD’nin bu eylemini, İsrail’in onayı olmasına dayandırma eğilimi göze çarpmaktadır.

Bu soruların cevabına dair kısa bir hukuki çerçeve çizilmesi fayda sağlayacaktır. 1907 Lahey Nizamnamesi’nin 42. maddesi “Bir bölge, fiilen düşman ordusunun otoritesi altına verildiğinde işgal edilmiş sayılır. İşgal, yalnızca bu yetkinin kurulduğu ve kullanılabildiği bölgeyi kapsar." şeklinde bir işgal tanımı yapmaktadır. Bu tanıma uygun bir işgal durumu ortaya çıktığında, işgal yasal kabul edilse de edilmese de işgal hukuku uygulanacaktır.

İşgal hukukunun ne olduğu da daha detaylı bir şekilde 1949 Cenevre Sözleşmeleri tarafından ortaya konmaktadır. Dört ayrı sözleşmeden oluşan Cenevre Sözleşmeleri’nin ortak 2. maddesine göre, bu sözleşmelerinin her biri, uluslararası çatışmalar sırasında işgal edilen tüm topraklara uygulanırlar. Böylelikle işgal durumunda, işgal edilmiş topraklarda işgalci olan devlet ya da otorite, Cenevre Sözleşmeleri’ndeki ilgili ilkelere göre hareket etmek durumundadır. Ayrıca işgal hukukunun uygulanabilmesi için, bir işgalin Güvenlik Konseyi onayı almış olmasının, amacının ne olduğunun, “ilhak”, “bağımsızlık savaşı”, “yönetsel eylem” ya da “işgal” gibi kavramlarla ifade edilmesinin hiçbir önemi yoktur.

İşgal altındaki topraklarla ilgili uluslararası insancıl hukuk kuralları, işgal herhangi bir silahlı direnişle karşılaşmasa ve herhangi bir çatışma olmasa bile, bölge düşman yabancı silahlı kuvvetlerin etkin kontrolü altına girdiğinde uygulanabilir hale gelir. "Kontrol" ya da “etkin kontrol” durumunun, çatışmanın taraflarından birinin yabancı topraklarda belli düzeyde yetki veya kontrol uyguladığı durumlarda oluştuğu varsayılabilir.

İşgalci gücün görevleri öncelikle 1907 Lahey Nizamnamesi'nde (madde 42-56) ve Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nde (madde27-34 ve 47-78), Ek Protokol'ün belirli hükümlerinde ve ayrıca uluslararası yapılageliş hukukunda düzenlenmiştir.

İşgalci gücün konumuzla ilgili olan görevleri arasında; “İşgalci, bölge üzerinde egemenlik kazanamaz”, “işgal geçici bir durumdur ve işgalcinin hakları o sürenin kapsamıyla sınırlıdır”, “işgalci güç, güvenliğine tehdit oluşturmadığı veya uluslararası işgal hukukunun uygulanmasına engel oluşturmadığı sürece, işgal ettiği topraklarda yürürlükte olan yasalara saygı duymalıdır”, “işgalci güç, kamu düzenini ve güvenliğini mümkün olduğunca yeniden tesis etmek ve sağlamak için önlemler almalıdır,” “işgalci güç, elindeki imkanların azamisi ölçüsünde, yeterli hijyen ve halk sağlığı standartlarının yanı sıra işgal altındaki nüfusa gıda ve tıbbi bakım da sağlamalıdır”, “işgal altındaki topraklardan ve bu topraklar içerisinde toplu veya bireysel olarak zorla nüfus nakli yasaktır”, “işgalci gücün sivil nüfusunun işgal altındaki topraklara zorla veya gönüllü olarak nakledilmesi yasaktır” ve “Uluslararası Kızılhaç/Kızılay Hareketi personelinin insani faaliyetlerini yürütmesine izin verilmelidir” gibi ilkeler bulunmaktadır.

 

İsrail Gazze'de İşgalci Güçtür

İşgal kavramına ilişkin yukarıda ortaya konan genel ilkeler, İsrail’in Gazze’de işgalci güç olduğunu göstermeye yeterlidir. Kaldı ki UAD’nin 2004’te verdiği danışma görüşünde ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) I Nolu Yargılama Öncesi Dairesi’nin verdiği karar, bu toprakların İsrail’in işgal altında tutuğu Filistin toprakları olduğunu teyit eden yargısal kararlar olmuşlardır. Bu durumda İsrail’in işgalci güç olarak, yukarıda genel hatları ile özetlenen ilkelere uygun davranıp davranmadığını ve yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini sorgulamak gerekir.

İsrail işgalci güç olarak; “kamu düzenini ve güvenliğini mümkün olduğunca yeniden tesis etmek ve sağlamak için önlemler almak, “elindeki imkanların azamisi ölçüsünde, yeterli hijyen ve halk sağlığı standartlarının yanı sıra işgal altındaki nüfusa gıda ve tıbbi bakım sağlamak”, “işgal altındaki topraklardan ve bu topraklar içerisinde toplu veya bireysel olarak zorla nüfus nakli yapmamak”, “işgalci gücün sivil nüfusunun işgal altındaki topraklara zorla veya gönüllü olarak nakletmemek” ve “Uluslararası Kızılhaç/Kızılay Hareketi personelinin insani faaliyetlerini yürütmesine izin verilmek” yükümlülüklerini sistematik bir şekilde ihlal etmekte, bu yükümlülüklerini yerine getirmemektedir.

ABD’nin bölgeye insani yardım maksatlı geçici liman kurmasına rıza göstermesi, İsrail’in yükümlülüğünü yerine getirmek için yaptığı bir eylem olarak değerlendirilebilir. Ancak, İsrail işgalci güç olarak kendi yükümlülüklerini yerine getirebilecekken yerine getirmeyip başka bir devlete havale etmesinin, hukukun genel ilkelerine aykırı olduğunu zira iyi niyetten yoksun olduğunu söyleyebiliriz. ABD’nin insani yardım için gelmesine gerek olmadığı, İsrail’in kendi yükümlülükleri gereği uluslararası insani yardıma izin vermesinin yeterli olacağı açıktır. Dolayısı ile insani yardım için bir başka devletin bir nevi yeni bir işgalci güç gibi, askeri bir liman vasıtası ile bölgeye konuşlanmasına müsaade etmesinin hukuki gerekçelerinin bulunmadığı açıktır. Böyle bir limanı İsrail kendisi kurma yükümlülüğü altındadır ya da uluslararası yardımların etkili bir şekilde ulaşabileceği kara sınır kapılarını (Refah ve Kerem Şalom gibi) açmasının yeterli olacağı açıktır. Dolayısı ile İsrail’in söz konusu rızasının hukuki bir meşruiyet yaratmadığı vurgulanmalıdır.

Kaldı ki ABD’nin liman kurma projesinin yalnızca insani yardım ile sınırlı olup olmayacağının garantisi de bulunmamaktadır. Bu “geçici” liman vasıtası ile kalıcı bazı planlamalarının yapılmadığından emin olunamaz.

İsrail’in işgalci statüsünün hukukiliğinin esasen bulunmadığı yani otoritesinin tamamen sona ermiş olması gerektiğini de söyleyebiliriz. İsrail, 1967 Savaşı’nda Gazze Şeridi'ni işgal etmiş ve kısa süre sonra toprakları kamulaştırıp yerleşim yerleri kurmaya başlamıştır. 1997’ye gelindiğinde 23 bin dönüm arazi üzerinde 19 yerleşim birimi kurulmuş ve yaklaşık 5 bin yerleşimciye ev sahipliği yapmıştır. Her ne kadar İsrail, 2005’te Gazze'den çekilmiş olsa da Bağımsız Uluslararası Komisyon raporu, Gazze'nin hava sahası ve kara sularının yanı sıra sınırlardaki kara geçişleri, su ve elektrik de dahil olmak üzere sivil altyapının temini ve yönetim gibi temel hükümet işlevleri üzerinde uyguladığı kontrol nedeniyle İsrail'in Gazze'yi işgale devam ettiğini belirtmektedir.

Bir işgal durumunun yanı sıra bir işgal yönetiminin yasallığına dair uluslararası hukukta bazı ilkelerin oluştuğu da ifade edilmektedir. Bu bağlamda işgal yönetiminin hukuki olacak şekilde sürdürülmesi için iki temel ilke bulunduğu ifade edilmektedir. Bunlardan ilki “işgalci, işgal altındaki toprakların hiçbirini ilhak edemez” ve ikincisi de “işgal geçici olmalı ve kalıcı ya da süresiz olmamalıdır”. Bu ikinci prensibe göre işgalci, makul olan en kısa sürede işgali sona erdirmeye ve bölgeyi işgale uğrayan devlete iade etmeye çalışmalıdır.[1]

İsrail’in 1967'den bu yana işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında; ilhak, kalıcı işgal durumu oluşturmak, işgal edilen halkın çıkarlarına uygun şekilde hareket etmemek ve bölgeyi iyi niyetle yönetmemek ihlallerini gerçekleştirdiği ifade edilmektedir.[2] Bu durumların aslında İsrail’in işgal yönetiminin hukuki zemininin bulunmadığı anlamına da gelmektedir. Bu da İsrail’in ABD dahil herhangi bir ülkeye izin vererek Filistin ülkesinde tesis kurma dahil diğer imkanları sağlama yetkisine sahip olmadığı anlamına gelmektedir.

 

[1] Report of the Independent International Commission of Inquiry on the Occupied Palestinian Territory, including East Jerusalem, and Israel, General Assembly, A/77/328, 14 September 2022.par. 10.

[2] “Situation of human rights in the Palestinian territories occupied since 1967”, “Report of the Special Rapporteur on the situation of human rights in the Palestinian territories occupied since 1967”, General Assembly, A/72/556, pars: 28-38.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası