FETÖ tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde gece saat 22.00 sıralarında başlatılan askeri darbe girişimi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi liderliğinde milli iradenin direnişi ile püskürtüldü.
O gece hem uzundu hem de kritik olayların gerçekleştiği bir geceydi. Kritik olayların bir kısmı da Aydın Doğan’ın sahip olduğu medya kuruluşlarında yaşandı. Doğan Grubu’nun Ankara ve İstanbul stüdyolarında gerçekleşenler arasında kuşkusuz en önemlisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hande Fırat ve Abdülkadir Selvi’nin Ankara stüdyolarında sunduğu programa telefonla katılarak canlı yayındaki ilk direniş çağrısını yapmasıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan saat 00.30 sıralarında yani darbe bildirisi TRT’de okunduktan yaklaşık yarım saat sonra FaceTime programı üzerinden görüntülü bir şekilde programa bağlanmış ve yaptığı davetle darbenin seyrini millet lehine değiştirmiştir. Bu çağrıyı yaptığında Cumhurbaşkanı Erdoğan henüz Marmaris’te kaldığı otelden Dalaman’daki havalimanına hareket etmemişti.
Aynı saatlerde darbecilerin WhatsApp grubundaki yazışmalarında sık sık özel televizyonların susturulması gerektiği yönünde ifadeler kullanılmaktaydı. Sonradan ortaya çıkan bu konuşmalarda özel televizyonlara baskın için helikopter hazırlanması ve Çamlıca Tepesi’ndeki antenlerin tankla vurulması gerektiği dahi belirtiliyordu.
Bu yazışmaların bir sonucu olarak darbeciler A Haber ve NTV binalarına yöneldiler. Fakat başarılı olamadılar. NTV önündeki alanın araçlarla kapatılması sebebiyle helikopter oraya da inemedi. A Haber ve Sabah gazetesinin bulunduğu binaların etrafına gelen vatandaşlar darbeci askerlerin geçişine izin vermedi. Fakat darbeciler Bağcılar’da bulunan Hürriyet gazetesi, CNN Türk ve Kanal D televizyonlarının bulunduğu Doğan Medya Center’a bir helikopterle iniş yaptılar. O gece o binada yaşananlar dar anlamda bir medya baskını olarak görünse de genel anlamda medya-toplum ilişkisi bağlamında bir medyanın kendi toplumuyla kurduğu ilişkiler hakkında alınması gereken dersleri de içermektedir.
İddianame…
Sonrasını konuyla ilgili hazırlanan iddianameden takip edelim. Çünkü Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Bağcılar’daki Doğan Medya Center binasında yaşananlar medyacunta, medya-siyaset ve medya-toplum ilişkisi bakımından kritik öneme sahip olaylar arasındadır.
Kanal D, CNN Türk ve Hürriyet’in içinde bulunduğu Doğan Medya Center’ın 15 Temmuz’da darbeci askerlerce basılmasıyla ilgili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Gökhan Yolasığmaz’ın hazırladığı iddianamede 19 asker için üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istenmiştir. İddianamede askerlere “vur” emri verildiği belirtilmiştir. Başsavcı vekili İsmail Uçar’ın onaylayıp İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği iddianame 269 sayfadan oluşmaktadır.
Şimdi iddianame üzerinden o geceye dönelim. 19 asker gece 03.10 sıralarında helikopterle Doğan Medya Center’ın önündeki açık otoparka indiler. Darbeci yüzbaşılar Süleyman Ahmet Kaya, Erdal Şeker, Mehmet Fatih Aslan ile 11 er 1. Ordu Komutanlığı Karargah Destek Garnizon Komutanlığı Karargah Bölüğünde helikoptere binerek Doğan Medya Center’a intikal ediyorlar. İddianameye göre emri darbeci Albay Ahmet Zeki Gerehan veriyor. Helikopterde bulundukları sırada üç yüzbaşı erlere şarjör takmaları, tüfeğin kayışını ellerine dolamaları, eğer tüfeklerini almak isteyen olursa “çekinmeden vurmaları” emrini veriyor.
İddianamede cuntacıların iniş yaptıktan sonra ellerinde bulunan uzun namlulu silahlar ile havaya ateş açarak “Genelkurmay yönetime el koydu, asker yönetime el koydu” şeklinde bağırdıkları belirtiliyor.
Darbeciler binaya girdikten sonra personeli lobide toplayarak silahlarını üzerlerine doğrultuyor. Medyaya yansıyan fotoğraflarda binadaki bazı güvenlik görevlilerinin ellerinin başının üstüne koydurulduğu görülüyor. Darbeciler görüntü almak isteyenlere silah doğrultuyor. Ahmet Akpolat isimli kameramanın görüntülerine el konuluyor.
Saat 04.00 sıralarında cuntacılara destek için bir başka helikopter daha geliyor. Topkule Kışlası’ndan darbeci Binbaşı Mehmet Türk’ün komutasında subay ve astsubay öğrencilerden oluşan 17 kişilik ekip helikopter ile Doğan Medya Center’a geliyor. Helikopter Doğan Medya Center üzerinde iniş için alçalmaya çalıştığı sırada bina etrafındaki polis ve vatandaşları yoğun ateş altına alıyor. Buna rağmen polislerin karşılık vermesi ve kahramanca direnişi sayesinde darbecilerin ikinci helikopteri iniş yapamadan geri püskürtülüyor. İddianamede darbeci asker Süleyman Ahmet Kaya’nın hem polis hem de vatandaşların üzerine ateş ettiği ve bu ateş sonucunda 28 yaşında, bir kız çocuğu babası Vedat Barceğci’nin şehit düştüğü belirtilmektedir.
İddianamenin devamında baskın sırasında binada yer alan Murat Yetkin, Erdoğan Aktaş ve Süleyman Sarılar’ın tanıklıklarına da yer verilmektedir. O gece darbecilerle yüzleşen bu isimlerin cevaplarındaki ortak nokta ise “darbecilerin silah doğrultmaları, ateş etmekle tehdit etmeleri, binanın boşaltılmasının istenmesi ve yayınların durdurulması” yönündedir.
Nitekim baskından sonra CNN Türk ve Kanal D’nin yayınları kesildi. Hürriyet gazetesinin yayına hazırlanması için devam eden çalışmalar durduruldu.
Millet Olaya El Koyuyor
Darbecilerin Doğan Medya Center’a baskın yapmasının haber alınmasından sonra yeni bir perde açılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla Türkiye genelinde meydanları dolduran yüz binlerce vatandaşın bir kısmı o saat itibarıyla Doğan Medya Center’a doğru yöneliyor. Amaç kamunun haber alma hakkını engelleyen darbecilerin püskürtülerek haber akışının yeniden sağlanması.
İddianamede ikinci helikopterin inişinin engellenmesi sırasında polisle birlikte vatandaşların da direndiği bilgisi var. Burada zikredilen 04.00 saati Doğan Medya Center’ın kurtarılması için vatandaşların oldukça hızlı bir şekilde yani baskından sadece yarım saat sonra binaya geldiğini gösteriyor.
Vatandaşlar hem bina içinde hem de dışında “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” ve “Ya Allah, Bismillah, Allahuekber” ifadelerini yüksek sesle arka arkaya tekrarlıyor. Cesurca bina içindeki eli silahlı darbecilerin üstüne yürüyorlar. Polis ve millet el ele vererek Doğan Medya Center’ı saat 05.15 sıralarında darbecilerden geri alıyor.
Böylece yayınları durdurulan CNN Türk ve Kanal D tekrar yayına başlıyor. Hürriyet gazetesi internet sitesi tekrar bina içinden güncellenmeye başlıyor ve birinci sayfası Posta gazetesinde hazırlanan Hürriyet gazetesi için de tekrar kendi binasında çalışmalar yapılmaya başlanıyor.
“Sizi Savunacağım Aklıma Gelmezdi”
Doğan Medya Center’ın merkezinde yer aldığı birkaç saatlik bu sürecin Türkiye’deki medya-toplum ilişkisi bakımından analiz edilmeyi gerektiren bir başka yönü daha var. Bu durum büyük ölçüde Hürriyet’in de içinde yer aldığı grubun genel yayın politikasıyla ilgilidir.
15 Temmuz’dan sonra kamuoyuna yansıyan “Bir gün Hürriyet gazetesini darbecilerden kurtaracağım hiç aklıma gelmezdi” ifadesi aslında bir ucu geçmişe giden diğer bir ucu da geleceğe uzanan yaygın bir anlam haritasına sahiptir.
Çünkü Hürriyet gazetesi milli iradeye karşı yapılan 27 Mayıs Darbesi, 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Darbesi, 28 Şubat postmodern darbesi ve 27 Nisan e-muhtırasını savunmuş ve toplumun sandıkta seçtiği siyasetçilerin asker postalı ile gönderilmesine taraf olmuş, alkışlamıştı. Birçoğunda Karargahın yankı odası işlevini görmüştü. Bunlarla sınırlı kalmayarak Gezi Parkı Şiddet Eylemleri dahil olmak üzere birçok önemli meselede milli iradeyi temsil eden AK Parti hükümetlerine karşı bir pozisyonda durmuştu. Yüzde 52 oy alarak 10 Ağustos 2014’te cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ı Mısır’da darbeye maruz kalan Mursi ile karşılaştıran yayınlar yapmış ve bunun sonucunda Hürriyet gazetesi Doğan Medya Center’ın önüne gelen vatandaşlar tarafından protesto edilmişti. Bu protestonun tarihi de Eylül 2015 gibi yakın bir tarihtir aslında.
Fakat sekiz ay önce Hürriyet binasının önüne protesto için gelen insanlar bu kez Doğan Medya grubunu darbecilerden “kurtarmak” için gelmişti. Bunun gerekçesi ise medya grubunun milli iradeye yapılan askeri darbe karşısında milletin tarafını seçmiş olmasıdır. Aslında medya sosyolojisi bakımından da olması gereken budur. Gazete, televizyon, dergi, radyo ve internet siteleri kendi içinden çıktıkları toplumun kurucu değerleri ile aynı yöne bakarak yayın yaparlar. Büyük resimde ortak ruh ve amaç birliği vardır. Detaylar konusunda bakış açısı farklılıklarının olması normaldir. Fakat milli iradeye ve dolayısıyla onun seçtiği siyasetçilere saygı duyulması, toplumun temel dini inancının önemsenmesi, değer verilmesi ve milletin ahlaki ilkelerini dikkate alan bir yayın politikasının üst dil olarak benimsenmesi medya organlarını kendi toplumuyla daha fazla yakınlaştırır.
Batılı toplumlarda özellikle ana akım medyalar büyük ölçüde ülkelerinin genel çıkarlarına aykırı yayın yapmamak konusunda hemfikirdir. 15 Temmuz’da Türkiye için de yakalanan bu şansın ana akım medyanın bir kanadını oluşturan Doğan Medya tarafından iyi tahlil edilmesi gerekir. Fakat Hürriyet gazetesi özelinde son dönem yayınlara bakıldığında siyasette kaos haberciliği, abartı, toplumsal kışkırtma ve ahlaki yozlaşmayı merkeze koyan yayıncılığın benimsendiği görülüyor. 25 Şubat 2017 tarihli Hürriyet’te “Karargah Rahatsız” manşeti ile yer verilen haber Hürriyet’in darbecilik kodlarından tümüyle arınamadığını göstermektedir. Bu tür yayınlar 15 Temmuz gecesi ortaya çıkan uzlaşıyla uyuşmamaktadır.
Son tahlilde belki de ilk kez millet 15 Temmuz gecesi “kendi” olarak Doğan Medya’nın içine gerçekten girmiş oldu. Ama bu fiziksel bir girişti. Ve cuntacıları kovup işini bitirince evine döndü millet. Yine vefasını göstermişti. Bundan sonra olması gereken ise Doğan Medya’nın ekran ve gazeteleri aracılığıyla milleti “kendi gerçeklerine saygı göstererek” her zaman “içinde” bulundurmasıdır.