24 Haziran 2018 seçimleriyle göreve başlayan 27. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 1 Ekim’de altıncı yasama yılına giriyor. Haziran seçimlerinin ardından TBMM’nin toplanması Meclisin tatilde olduğu (1 Temmuz-30 Eylül arasındaki) yaz aylarına denk geldiği için ilk yasama 25 Temmuz 2018’de sona ermiş ve mutat olduğu üzere 1.10.2018’de ikinci yasama yılına geçilmişti. Bu başlangıç Meclisin 102 yıllık tarihinde ilk kez bir dönem içinde altıncı yasama yılına girmesini sağlayacak bir ilki de beraberinde getirdi.
Bunun daha önce hiç gerçekleşmemiş olmasının bir sebebi 1924 ve 1961 Anayasalarında milletvekilli seçimlerinin dört yılda bir yapılmasının öngörülmesiydi. Ancak beş yıllık seçim aralıklarının uygulanmaya başlandığı 1982 Anayasası döneminde altıncı yasama yılı daha önce tecrübe edilebilirdi. Ne var ki 1983’ten 2002’ye kadar parlamentolar görev sürelerini tamamlayamadı. Aslında bu durum, Türkiye’nin hükümet istikrarından yoksun siyasal sisteminin çarpıcı bir göstergesiydi. Anayasadaki kusurlu parlamenter rejim tasarımına siyasi partilerdeki giderek artan parçalanma ve seçmen davranışlarındaki oynaklık da eklenince hükümet istikrarını yakalamak mümkün olmadı. Hükümet bunalımına son veremeyen yasama organını bekleyen kaçınılmaz son ise erken seçimdir.
İstikrarsız Hükümetler ve Erken Seçim Hastalığı
Nitekim 1983’ten 2002’ye dek geçen 19 yılda 13 hükümet kurulmuştu. Hükümetlerin ortalama görev süresi bir buçuk yıl olmuştur. İstikrarsızlığın zirve yaptığı Turgut Özal sonrası dönemde ise bu süre bir yıla kadar düştü. Kurulan koalisyonlar peşi sıra bozulurken TBMM beş yılı doldurmadan seçimleri yenilemek durumunda kalıyordu.
Meclis bu fasit daireden 3 Kasım 2002 seçimleri sonucunda AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesiyle çıkabildi. 2007’de “27 Nisan e-muhtırası” ve “367 krizi” nedeniyle seçimler üç ay öne alınmasaydı, TBMM ilk kez beş yıllık görev süresini dolduracaktı. Aynı yıl yapılan Anayasaya değişikliği ile dört yıla indirilen TBMM’nin görev süresi 2017 değişikliği sonrası yeniden beş yıla çıkarıldı. Yeni hükümet sistemi doğrultusunda faaliyet gösteren 27. Dönem Meclisi de görev süresi olan beş yılı 2023’te tamamlayacak. Seçimlere ilişkin hukuki takvime bağlı kalınması, istikrarlı bir demokrasi ve öngörülebilirlik açısından önemli bir kazanımdır.
Cumhurbaşkanlığı Sisteminde TBMM
Türkiye’nin 150 yıllık parlamento tarihinde 27. Dönemi farklı kılan birinci husus ilk kez başkanlık sistemiyle çalışan bir Meclise sahne olmasıdır. 2017 Anayasa değişikliği ile Meclisin içinden çıkan Bakanlar Kurulu yerine yürütme erkinin Cumhurbaşkanı nezdinde tek elde toplanarak doğrudan halk tarafından seçimi usulü öngörülmüştü. Bu radikal değişiklik sadece normatif düzlemle sınırlı kalmayıp aynı zamanda bir zihniyet dönüşümünü de icbar ediyor.
Parlamenter sistemde hükümetin yasama organına karşı sorumlu olması, yasama-yürütme ilişkilerinin kuvvetler ayrılığından ziyade “iş birliği” ekseninde gelişmesine yol açar. Bakanların hemen tamamı milletvekilidir, hükümeti destekleyen bir meclis çoğunluğunun olması zorunludur ve bu çoğunluğa mensup vekiller yürütme üzerinde parti kimlikleriyle etkili olmaya gayret eder. Aslında bunun yasama fonksiyonuyla herhangi biri ilgisi yoktur. Hatta denebilir ki bu yürütmeye tesir etme çabası parlamenter sistemde yasama organlarının asli işlevlerini yitirmeleri neticesinde edindikleri yeni bir roldür.
Parlamenter rejimde hükümetin kurulabilmesi, Meclis çoğunluğunun onayına (güvenoyu) bağlandığı için siyasi parti gruplarının kararlı yekpare bir çoğunluk halinde hareket etmeleri gerekir. Partiler kendi organizasyonlarını ve aday seçimlerini bu disiplini gözetecek şekilde geliştirir ve bu sayede iktidara geldiklerinde meclis grubunun desteğini güvence altına alır. Mecliste kendi çoğunluğuna sahip hükümetler, parlamentonun hem yasama yetkisini by-pass eder hem de denetim fonksiyonunu etkisizleştir.
Buna karşılık çoğu milletvekilinin en büyük hedefi bakan olup hükümete girmek iken geri kalan pek çok parlamenterin üstlendikleri rol, siyasi nüfuzları vasıtasıyla yürütme kurumlarına etki etme gayretinden ibaret kalır. Parlamenter sistemin yapısal sorunlarına Türkiye’deki parti içi demokrasinin zayıflığı ve demokrasi kültürünün yeterli düzeyde toplumsallaşamaması gibi “yerel faktörler” de eklenince karşımıza adına parlamenter model denilen bir tür anomali çıkar.
Başkanlık sisteminin en büyük vaadi ise hükümet istikrarını ve hükümetten bağımsız asli fonksiyonlarına kavuşmuş meclis olgusunu birlikte hayata geçirebilmektir. İşte 27. Dönem TBMM’si de bu potansiyel ışığında faaliyete geçen ilk yasama grubu olmuştur. Yasaların Bakanlık tasarıları şeklinde hazırlanmasına alışmış Meclis, ilk kez kanun teklifi sunulmasında münhasıran yetkili organ olarak görev yapmaktadır. Fakat bu potansiyel gücün ya da diğer bir ifadeyle yeni hukuki imkanların, kuralların bir anda ete kemiğe bürünmesini beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Yüz yıllık alışkanlıkların ve yerleşik düşünme biçimlerinin bu denli köklü bir anayasal değişime direnmesi gayet tabiidir. Son dört yılı değerlendirirken bu hususu da göz ardı etmemek gerekir.
Eski sistemin alışılagelmiş kabullerine ve 24 Haziran seçimleri neticesinde cumhurbaşkanlığı ve yasama organının çoğunluğunun aynı siyasal eğilim (Cumhur İttifakı) tarafından kazanılmasına rağmen Meclisin asli fonksiyonlarını elde etme yönünde ipuçları verdiğini söyleyebiliriz. Pek çok yasal düzenlemenin o alanla ilgili milletvekillerinin aylar süren çalışmaları neticesinde hazırlandığı biliniyor.
Yeni sistem yasaların Bakanlar Kurulu tasarısı şeklinde Meclise gelmesine izin vermediği için milletvekillerinin kanunların hazırlanma sürecinden dışlanması mümkün değildir. Halihazırdaki yasa yapım uygulamasına baktığımızda ise milletvekillerinin giderek artan bir ağırlığa sahip olduğu görülüyor. Kuşkusuz Cumhurbaşkanını destekleyen TBMM çoğunluğunun yürütmenin yasal düzenleme ihtiyaçlarını gözetmesi ve bu çerçevede teklif sahibi milletvekillerinin ilgili bakanlıklarla iş birliğine gitmeleri doğaldır. Üstelik parlamentonun yasa yapma kapasitesini; insan kaynağı, hukuki ve kurumsal alt yapı itibarıyla güçlendirecek yeni İç Tüzüğün henüz yapılmadığı düşünüldüğünde bu aynı zamanda gereklidir de.
Ancak aynı siyasi oluşuma mensup olsalar da yürütmenin yasal düzenleme talepleri konusunda teklif aşamasından itibaren milletvekillerini ikna etmek zorunda kalması yeni ve yadsınamaz bir gerçekliktir. Bahse konu yeni İç Tüzük hayata geçirildiği takdirde bu olgu çok daha görünür olacaktır.
Yeni Yasama Yılında Meclis Gündemi
27. Dönemin sonuna gelen Meclisi önümüzdeki günlerde yoğun bir takvim bekliyor. Genel Kurul gündeminin ilk sırasında Haziran’da görüşülmesi ertelenen ve kamuoyunda “dezenformasyonla mücadele yasası” olarak bilinen “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” yer alıyor. 40 maddeden oluşan teklif, dijital mecralarda dezenformasyonu engelleme ve internet medyasını yasal altyapıya kavuşturma gerekçelerini temel alıyor. Ele alınacak bir diğer teklif “Endüstri Bölgeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” olacak. Ayrıca Yargı Reformu Strateji Belgesinde ve İnsan Hakları Eylem Planında yer alan hedeflerin hayata geçirilmesini amaçlayan 7. Yargı Paketinin de yasalaşması bekleniyor. Öte yandan Ekim’de başlayacak 2023 Bütçesinin müzakere süreci Plan ve Bütçe Komisyonu ve Genel Kurul görüşmeleriyle yıl sonuna kadar devam edecek.
Bu yoğun gündemi eşliğinde Meclisin 2023 seçimlerine giderken ciddi bir siyasi mücadeleye sahne olacağını tahmin etmek güç değil. AK Parti ve MHP’nin Meclis çoğunluğunu elde tutması; kamu maliyesi, iktisadi hayat, adalet ve dış politika alanlarında siyasi programlarını hayata geçirmek ve toplumsal beklentilere cevap oluşturmak bakımından Cumhur İttifakı’na önemli bir avantaj sağlıyor. Ortak cumhurbaşkanı adayı ve seçim sonrası izlenecek politikalar konusunda müphem bir görüntü veren muhalefet ise seçim sathı mailine girilirken bir türlü yapamadığı atılım için yeni fırsatlar arayacaktır.
Meclisin yukarıda zikrettiğim gündemine ek olarak Cumhurbaşkanlığı sisteminin kuvvetler ayrılığı ve denge-denetleme bakımından taşıdığı potansiyeli tahkim edecek yasal düzenlemeleri ve yeni İç Tüzüğü hazırlaması ise 27. Dönem Parlamentosunun en anlamlı eseri olacaktır. Bu bağlamda karar alma süreçleri ve organlarının oluşumu bakımından parti içi demokrasiyi teşvik edecek çerçeve nitelikli yeni bir Siyasi Partileri Kanunu 2023’ün ilk aylarında büyük bir uzlaşıyla yasalaşabilir.