Kriter > Siyaset |

CHP’ye Feda Edilen Partiler


Millet İttifakı içindeki partiler, “seçim ittifakına zarar gelir, bir yol kazasına uğrarız” diyerek eylem ve söylem birliği endişesiyle hareket ediyor ve Türkiye’nin meselelerine odaklanamıyor. Soyut siyasetle günü kurtarmaya çalışıyorlar. Bu da parti içi krizleri beraberinde getiriyor. Kısacası, seçim ittifakı için partiler feda ediliyor.

CHP ye Feda Edilen Partiler

Yerel seçimlerden bu yana Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) öncülüğündeki muhalefetin tümünün ortaklaşabildiği tek bir konu var: “Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin”. Muhalefet partileri, tüm enerjilerini ve önceliklerini sadece bu meseleye hasretmiş durumda. Ne Millet İttifakı’nın eski paydaşları ne de bunlara eklemlenen AK Parti’den ayrılanlar tarafından kurulan partilerin, Türkiye’nin meseleleri ile ilgili başkaca ortak bir perspektifleri yok. Sadece Erdoğan karşıtlığında seçim ittifakı üzerinden bir araya geldikleri için ortak bir programları da mevcut değil. Hitap ettikleri tabanların öncelikleri zaten farklı. Yani, Cumhur İttifakı gibi ülkenin temel sorunları ve geleceği ile ilgili ortak hassasiyetlerle stratejik bir ittifaka dönüşmüş değil. Taktiklerle günü kurtarmaya çalışıyorlar. Böyle olunca da her yeni güne, “iktidar ittifakımızı çatlatmaya, dağıtmaya ve zayıflatmaya çalışıyor” endişesi ile başlıyorlar. Dolayısıyla, ittifakın geleceğini düşünmekten Türkiye’nin geleceği ile ilgili alternatif bir politika üretecek çabalara zaman ayıramıyorlar.

Millet İttifakı içinde CHP, muhalefetin taşıyıcı kolonu olmaya çalışıyor. CHP’yi “yönetenler”, bütün siyasi sermayelerini, 2023’te sağ siyasetin içinden gelen tek bir çatı adaya yatırmış durumdalar. Böyle bir çatı aday için gerekirse CHP’yi bile feda edebilecek aşamaya çoktan geldiler. Partinin yeni yönetimi, siyasi söylemi ve siyaset üretme biçimi tamamen bu motivasyonla şekillendirildi. CHP’yi kendi siyasi duruşunun çok ötesine savuran, hatta CHP yönetimini kendi partilerinden daha çok Millet İttifakı’nın geleceğine odaklayan motivasyon, yerel seçimlerde elde edilen başarıydı. Yerel seçimlerde büyükşehirleri kazanmasını sağlayan ittifak siyasetinin, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine de taşınabileceğini varsayan erken bir özgüven oluşmuştu.

 

Kağıt Üzerinde İyi Duran Yol Haritası

Dolayısıyla CHP’yi “yönetenler”, 2023 seçimlerine yönelik yerel seçimlerin hemen ardından kağıt üzerinde iyi duran bir yol haritası belirlediklerini zannediyorlardı. Buna göre, muhalif siyasi alan genişletilerek ve her türlü siyasal ve toplumsal mühendislikle dizayn edilecekti. Yol haritasında ilk olarak; Halkların Demokratik Partisi (HDP), İYİ Parti’nin kendi tabanı açısından rıza gösterebileceği bir pozisyona çekilecekti. HDP eş başkanlığına görünürde daha ılımlı bir siyasi söylemi sürdürebilecek Mithat Sancar getirildi. Bu seçim ile PKK terör örgütünün siyasi taşıyıcılığı, en azından kamuoyu önünde daha sofistike bir söylemle yapılacaktı. Bunun karşılığında da HDP, Millet İttifakı’nın açıktan bir parçası olarak konumlandırılacaktı. İYİ Parti de HDP’yi doğrudan hedef almaktan mümkün olduğunca kaçınacak ve genişletilmiş Millet İttifakı’nın geleceğine zarar verecek siyasal davranışlarda bulunmayacaktı.

İkinci olarak, AK Parti’den ayrılanların kurduğu Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ve Gelecek Partisi, Millet İttifakı’na dahil edilecekti. CHP için bu kolay adım olarak görüldü. Birlikteliğin sağlanabilmesi için yeni kurulan partiler sahiplenildi. Akşener ve Kılıçdaroğlu bu partileri ziyaret etti. Karşılıklı övgüler kamuoyu önünde dile getirildi. Babacan ve Davutoğlu’na yönelik eskiden yapılan eleştiriler rafa kaldırıldı. CHP ile Deva ve Gelecek partilerinin benzerliklerinin yüzde 90’dan fazla olduğu bizzat Kemal Kılıçdaroğlu tarafından açıklandı. CHP’ye yakın medya mecraları bu partilere açıldı.

Üçüncü olarak, Millet İttifakı’nın kazandığı belediyelerde koalisyon yönetimine benzer bir model geliştirilerek, karşılıklı bağımlılık oluşturulma yoluna gidildi. Şehir rantının yönetimi başta olmak üzere, ittifakın her partisine belediye yönetimlerinde ve iştiraklerinde kontenjan verildi. Belediyenin rant getirebilecek birimleri, ittifak partilerinin ağırlığına göre pay edildi. Bu koalisyona, AK Parti’den ayrılanların kurduğu partiler de hızla dahil edildi. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin üst düzey yönetimine bu iki partinin kontenjanlarından olan bürokratlar atandı.

Dördüncü olarak, yerelde oluşturulan bu koalisyon sistemi, başarılı bir örnek olarak 2023 seçimlerinde Türkiye’nin yönetimi için model olarak sunulmak üzere zemin olarak kullanılacaktı. Bu modelle, Millet İttifakı’nın ülkeyi yönetebileceği algısı oluşturularak, seçimlere gidildiği dönemde bunun üzerinden bir başarı hikayesi sunulacaktı.

Son olarak, muhalefet cephesinde 2023 seçimlerine ne olursa olsun tek çatı adayla gidilecekti. Çatı adaylık için yerel seçimlerde denenen modele benzer bir süreç işletilecek ve sağ siyasetin içinden bir aday çıkarılacaktı. Bu modele şimdiden itiraz edebilecek siyasetçiler itibarsızlaştırılacak ve kenara konulacaktı. Bu bağlamda örneğin, CHP dışından herhangi birinin çatı aday olarak gösterilme ihtimaline itiraz eden ilk isim olan Muharrem İnce, “Saraya giden CHP’li” operasyonuna maruz kaldı.

Millet İttifakı

Evdeki Hesap Çarşıya Uymadı

Genişletilmiş Millet İttifakı için bu kadar çok çaba harcanırken, evdeki hesap çarşıya uymadı. Zorlama ve yapay bir siyaset tarzıyla partilerin çekirdek yönetimleri tarafından yürütülen bu çabalar, dönüp yine kendi partilerinin iç bütünlüğüne zarar verdi. Parti başkanları ve yönetimlerinin kendi partilerinden daha çok, Millet İttifakı’nın geleceğine odaklanmaları, partilerinin içinde büyük sorunların yaşanmasına neden oldu, olmaya devam ediyor. Ayrıca bugün için ne çatı adaylıkta bir ilerleme sağlanmış ne de yerel yönetimlerde bir başarı hikayesi oluşturulmuş durumda.

Tek tek partilere baktığımızda karşımızda bugün için şöyle bir tablo var. CHP, geleneksel siyasetinin ötesinde ilk kez tüm illerde tek adayla kongre yaptı. Kurultayda Muharrem İnce, arka sıralarda oturtularak, bu siyaset tarzı üzerinden muhaliflere mesaj verildi. “Yeni CHP” olarak adlandırılan bu yeni dönemde, Atatürkçüler ve Kemalistler partinin yönetiminde ağırlıklarını tamamen kaybetti. İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun bazı isimlerin parti yönetimine girmesini engellemek için kurultayda özel çalıştığını açıktan ilan etmesi ve ardından katıldığı bir toplantıda üç kez “Mustafa Kemal” ismini kullanırken “Atatürk” soyadını hiç kullanmaması parti içinde tartışmaları beraberinde getirdi. “Atatürk ifadesine kendisini ait hissetmeyen birisinin bırakın parti kademelerinde yönetici olmayı CHP’ye üye bile olmaması gerekir” açıklamaları ile derinleşen tartışma, CHP’de Atatürkçülerin tasfiyesinin sonucu partinin bu hallere düşmüş olduğuna delil olarak gösterildi.

CHP içinde yürüyen bu tartışmalar, son günlerde doğrudan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve yönetimini hedefe oturttu. Özellikle kamuoyu yoklamalarında CHP’nin oylarının yükselmesi bir yana düşme eğiliminde olduğunu gösteren sonuçların ortaya çıkması, partiyi destekleyen çevrelerde yeni rahatsızlıkların dile getirilmesini doğurdu. Kılıçdaroğlu’nun sadece Millet İttifakı’nın geleceğine odaklandığı ve toplumu ikna edecek siyaset üretemediği, şimdiki haliyle CHP’nin ve diğer ittifak partilerinin başarı kazanmasının ufukta görünmediği yönünde eleştirileri yükselmeye başladı. CHP Genel Merkezi’nin “kendi partilerinin inşası, gelişmesi ve halk desteğini alması için yeterince çaba harcamadığı” için bir türlü çıkış yapamadığı ve durumun “ciddi” olduğu açıktan dile getiriliyor.

Tüm bu tartışma ve memnuniyetsizlikler, CHP içinden yeni oluşumların ya da partilerin çıkmasını beraberinde getiriyor. Muharrem İnce, Memleket Hareketi isimli bir oluşum başlattı. Uzun süredir Anadolu’yu dolaşıyor. Hareketinin programını ve hareketine katılan isimleri açıkladı. “Her hafta yeni bir skandal olan partide siyaset yapmaya mecbur muyum ben?” diyerek başlattığı hareketin bir siyasi partiye dönüşeceğinin sinyallerini çoktan verdi. Yine benzer eleştirilerle, uzun süre CHP’nin Şişli Belediye Başkanlığı’nı yapan ve bir önceki yerel seçimlerde CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olan Mustafa Sarıgül Türkiye Değişim Hareketi’ni tekrar canlandırarak yeni bir parti kuracağını açıkladı. Muhalefetin “yorgun” olduğunu söyleyen Sarıgül, şimdiden birçok il başkanının belli olduğunu duyurdu. CHP’den ayrılanlar tarafından kurulan bu partiler, geniş bir seçmen desteğine sahip olmasalar bile, CHP öncülüğündeki Millet İttifakı’nın çatı aday belirlemesine etki etmesi kaçınılmazdır. Şimdiden Abdullah Gül’ü tartıştırıp, seçime az bir süre kala Ali Babacan’ı çatı aday göstererek tabanı oldubittiye getirme planı, CHP’den ayrılanların kurduğu partilerin etkisiyle suya düşebilir.

 

Tekrar Eden Aynı İçerikte Tartışmalar

İYİ Parti’deki tartışmalar ve yarışmalar CHP’den hiç de az değil. İYİ Parti sadece son dönemde değil, kuruluşundan bugüne hep çalkantılı bir sürecin içinde. Tartışmalar iki eksende yürüyor. Birincisi, İYİ Parti’nin daha kuruluş sürecinde başlayan ve sonrasında devam eden, “kimin partisi ve hangi çevrelerin tasarımı” olduğuna yönelik tartışmalar. Partiden istifa eden birçok isim bu tartışmayı gündemde tutacak açıklamalar yaparak istifa etti. Örneğin, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok, “Sorosçular başkanlık divanı gibi en hassas birimlerinde görev alıyorlar” açıklaması ile partisinden ayrıldı.

İkincisi ise, partiyi Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) desteklediği, partiye FETÖ’cülerin yerleştirildiği ve partinin bu konularla yüzleşmediği eleştirisi. Benzer içerikle yürütülen bu iddia ve tartışmaları başlatanlar bizzat yine İYİ Parti’nin kuruluşlunda yer almış ya da bugüne kadar parti içinde bulunmuş siyasetçiler. İYİ Parti’de FETÖ tartışmasını, en son kurultayda Akşener tarafından partinin divan kuruluna seçilen Koray Aydın başlatmıştı. Parti’nin kuruluş sürecinde, “Meral Akşener’in tüm faaliyetlerini FETÖ organize ediyor. Onların verdiği destek çok açıktır” demesi, “FETÖ ve siyasi ayak” tartışmasında referans gösterilen bir açıklama olarak bugüne kadar devam etti. İYİ Parti Kurucu Üyesi Umut Barış Erdoğan, İdris Naim Şahin’in Ordu’dan belediye başkanı adayı gösterilmesine “Adı terör örgütü FETÖ ile anılan bir şahsın ısrarla belediye başkan adayı yapılmak istenmesini kabul etmem mümkün değildir” itirazı ile istifa etmişti. En son Ümit Özdağ’ın partiden ihracını gündeme getirecek kadar partiyi etkileyen tartışma ise İYİ Parti İstanbul İl Başkanı’nın FETÖ’cü olduğu iddiaları. Bu iddialar mahkemeye yansımış durumda. İYİ Parti içindeki devam eden çalkantıların diğer önemli bir ayağını, CHP ile devam eden ittifak ve HDP’nin bu ittifaka destek vermesini, parti yönetiminin sorun etmemesi oluşturuyor. Partinin HDP’ye mesafesizliğinden dolayı, bugüne kadar birçok il ve ilçe teşkilatı istifa etti. Dolayısıyla İYİ Parti siyasi yönelim, kimlik ve iç bütünlüğün sağlanması konularında esaslı bir kriz yaşıyor.

Millet İttifakı’nın uzatmalı ama resmiyete bir türlü dökülmeyen diğer ortağı HDP’de de tartışmalar ve krizler hiç eksik olmuyor. HDP’nin PKK ile arasına mesafe koyamaması sadece Millet İttifakı içinde değil aynı zamanda parti içinde de yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Şu anda Kobani olayları nedeniyle tutuklu bulunan HDP’nin eski Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, partisinin “tersine Türkiyelileştiğini” iddia etti. Buna sebep olarak HDP yönetiminin, “Kandil ve İmralı için pozisyon belirleyerek” siyaset yapmasını gösterdi. Ayrıca, “kişisel hesaplarla siyasal mücadelenin kontrol edildiğini” söyledi. Bilgen’in tartışmasını HDP eski milletvekili Altan Tan devam ettirdi. PKK ile HDP arasındaki ilişkinin kamuoyu tarafından bilinen bir gerçeklik olduğunu belirten Tan, “Deve kuşu gibi kafayı kuma gömerek bu durumu gizlemeye gerek yok” açıklaması yaptı. Yakın döneme kadar içinde bulunduğu eski partisini, PKK ile arasına net çizgi koymamakla suçladı.

Sonuç olarak, muhalefet bir siyasi blok değil. Stratejik bir ittifak yönelimi yok. Parti yönetimleri, sürekli güncellenen taktiklerle, seçim ittifakı için varlarını yoklarını harcıyorlar. Seçim ittifakına zarar gelir, bir yol kazasına uğrarız endişesi, Türkiye’nin meselelerine yönelik alternatif siyaset üretmeyi zaten baştan engelliyor. Çünkü, partilerin tabanlarının siyasi konumlanma olarak farklı olması, muhalefetin herhangi bir konuda somut bir siyasi öneri getirmesini önlüyor. Yani, eylem ve söylem birliği endişesi, partilerin elini kolunu bağlıyor. Soyut siyasetle gün kurtarılmaya çalışılıyor. Ayrıca bütün siyasi sermayenin sadece seçim ittifakına hasredilerek partilerin buna göre dizayn edilmesi, parti içi krizleri beraberinde getiriyor. 2023 için dikensiz gül bahçesi arayışı da, potansiyel ittifak partilerinin içini karıştırıyor. Kısaca seçim ittifakı için partiler feda ediliyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası