Kriter > Dış Politika |

İsrail’in Artan Saldırganlığı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Adalet Divanı Bünyesinde Son Gelişmeler


Siyonist yönetim, 7 Ekim sonrasında yapısal bir krizle yüzleşmeye başladı. Antisemitizm söylemi üzerinden kendisine meşruiyet alanı oluşturan ve “minareyi çalan kılıfını hazırlar” babınca gerçekleştirdiği tüm saldırılarda uluslararası kamuoyunu bir şekilde ikna etmeyi başaran işgal devleti, Gazze’deki soykırımı nedeniyle yeni bir gerçeklikle yüzleşiyor ve her gün küresel çapta çığ gibi büyüyen tepkiyi derinden hissediyor.

İsrail in Artan Saldırganlığı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Adalet
Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Güney Afrika Cumhuriyeti'nin İsrail aleyhine açtığı

İşgal devleti, son günlerde Refah’ta gerçekleştirdiği katliamlar yoluyla Gazze’deki soykırımı sürdürürken bir taraftan da uluslararası alanda İsrail aleyhinde alınan kararlar, tarihi bir anlama sahiptir. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han’ın (Kerim Han) Binyamin Netanyahu ve Yoav Galant hakkındaki tutuklama talebi, bugüne kadar İsrailli yetkililerin ilk defa bu kadar büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya kalması bakımından dönüm noktası niteliğindedir. Benzer şekilde Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığını ortaya koyan yaklaşımın güçlenmesi, bugüne kadar Tel Aviv’in küresel sistemdeki istisnai pozisyonunun ilk defa bu kadar güçlü şekilde sarsılmasını beraberinde getirdi.

ABD ve önde gelen Avrupalı güçlerin desteğiyle uzun yıllardır agresif işgal siyasetini sürdüren ve Filistin topraklarının tamamında yaptığı sayısız uluslararası hukuk ve insancıl hukuk ihlalleriyle durumu sıradanlaştıran Siyonist yönetim, 7 Ekim sonrasında ise yapısal bir krizle yüzleşmeye başladı. Antisemitizm söylemi üzerinden kendisine meşruiyet alanı oluşturan ve “minareyi çalan kılıfını hazırlar” babınca gerçekleştirdiği tüm saldırılarda uluslararası kamuoyunu bir şekilde ikna etmeyi başaran işgal devleti, Gazze’deki soykırımı nedeniyle yeni bir gerçeklikle yüzleşiyor ve her gün küresel çapta çığ gibi büyüyen tepkiyi derinden hissediyor.

Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından İsrail’in soykırım suçuyla yargılanması gerekçesiyle UAD’ye yapılan başvuru, işgal devletine dair algıların değişmesinde tetikleyici bir rol oynamıştır. Bu hamlenin akabinde meydana gelen gelişmeler de her ne kadar Netanyahu hükümetinin saldırgan tutumunu sonlandırmaya yetmese de Tel Aviv yönetimini, tarihinde görmediği bir baskı mekanizmasıyla baş başa bırakmıştır. Özellikle UCM Başsavcısı Kerim Han’ın birçok tehdit ve dayatmaya maruz kaldıklarını belirtmesine rağmen, mahkemeye tutuklama talebini sunması, sadece İsrail’i sınırlandırma bakımından değil aynı zamanda küresel siyasetin İsrail destekçisi aktörlerinin uluslararası hukuka yönelik samimiyetinin sınanması yönünde de önemli bir kırılmanın meydana geldiğini göstermektedir.

 

UCM ve Tutuklama Talebinin Siyasal Bağlamı

Başsavcı Kerim Han, bugüne değin örneği görülmemiş bir cesaret sergileyerek hukuki ve ahlaki normlara bağlılıkla mesleki ve vicdani sorumluluğunu yerine getirmeye çalışmaktadır. 1948’den beri süregelen işgal ve katliam siyasetine karşı bir hukuk insanın, uluslararası sistemin pervasız ve dokunulmaz aktörü İsrail’e karşı takındığı tavır ve üstlendiği misyon, gelecek yıllara dair umutları yeşertmesi bakımından hayati önemi haizdir. Bu çerçevede gerek UCM gerekse UAD bünyesinde atılan adımları tahfif edici girişimlerden uzak durmak gerekmektedir. Lakin, işgal devletinin ilk defa bu kadar derinlemesine sorgulandığı bir süreçte atılan tüm adımların mümkün mertebe siyasi bağlam ve müdahaleden ari olması ve hazırlanan dosyalar, sunulan talepler ve alınacak kararların tamamının hukukun üstünlüğü ilkesine dayanması bir zorunluluktur.

İsrailli yetkililerin cezalandırılması istemi, bizatihi değerli ve uluslararası siyasette benzeri nadir görülecek ve etkileri yıllar sonra bile hissedilecek bir gelişmedir. Bununla birlikte UCM bünyesinde dikkat edilmesi gereken husus sadece suçlunun cezalandırılması değil aynı zamanda suçsuzun hakkının teslim edilmesidir. Kerim Han’ın Netanyahu ve Galant’ın yanı sıra HAMAS lideri İsmail Heniyye, HAMAS’ın Gazze sorumlusu Yahya Sinvar ve Kassam Tugayları Komutanı Muhammed Deyf hakkında da tutuklama talebinde bulunması, kabul edilemez ve Başsavcı’ın yargılama sürecini görece manipüle etmesi anlamına gelmektedir. İşgalci ile direnişçinin aynı kefeye konması, adalet terazisinin şaşmasına yol açacak ve sorunu bitirmeyeceği gibi, neden olacağı yeni krizlerle meselenin çözümünü imkansız hale getirecektir. Bu nedenle gerek Başsavcı’nın gerekse ilgili dosyayı inceleyecek mahkemenin bu konuda özel hassasiyet göstermesi hem ahlaki hem de mesleki bir vecibedir.

UCM Başsavcısı, Netenyahu ve Galant’ın tutuklama talebini HAMAS’lı yetkilileri de içerecek şekilde Ön Yargılama Dairesi’ne 20 Mayıs’ta iletti. İlgili dairenin süreci karara bağlama konusunda ne kadar hızlı hareket edeceği, ilerleyen dönemlerde görülecek. Daha önceki örneklerden yola çıkarak tutuklama taleplerinin karara bağlanmasında uluslararası konjonktürün etkili olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. Sudan eski devlet başkanı Ömer el-Beşir’in tutuklama davası, aylar sonra karara bağlanırken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yaklaşık bir ayda dosyasının incelenip karara bağlanması, UCM’nin dış baskılardan bağımsız kalamadığının delili niteliğindedir. Bir bakıma Kerim Han, HAMAS’lı yetkililere dair tutuklama talebiyle Netanyahu ve Galant için sunduğu dosyanın kabulü olasılığını artırmayı amaçlamaktadır. Bu adım, kendi içinde makul bir strateji gibi gözükse de sonuçları itibarıyla Filistin direnişinin haklılığına ve meşruiyetine gölge düşürecek bir düzeydedir. Bu yönüyle öncelikle Han’ın HAMAS’lı yetkilileri suçlayıcı tavrını ivedilikle değiştirmesi, talebini geri çekmesi ve dosyanın salahiyeti açısından davanın işgal devleti yöneticilerinin ihlallerine odaklanması, hakkı gözetmek ve masumu korumak bakımından elzem bir durumdur.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Khan
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Khan (Pedro Rances Mattey / AA, 23 Nisan 2024)

 

UCM, UAD ve İsrail Saldırganlığının Sürekliliği

UAD’de işgal devletinin soykırım suçuyla yargılanması ve UCM’de İsrailli yöneticilere yönelik tutuklama istemiyle bir adımın atılmasının öneminden yukarıda bahsedildi. Mezkûr gelişmeler elbette Tel Aviv yönetiminin uluslararası siyasetteki konumunu sarsacak ve meşruiyetini ortadan kaldıracak mahiyettedir. Bununla birlikte her iki kurumun da meseleyi ele alış biçiminde kompartımanlaştırıcı bir yanın bulunduğu da göz ardı edilmemelidir. UAD’nin geçtiğimiz hafta İsrail’e karşı Refah’a saldırmaması ve soykırım suçu işlememesi yönündeki uyarısı mühim olmakla birlikte işgal devletine bir çıkış yolu gösterme kaygısını da taşımaktadır. Bir bakıma UAD, Tel Aviv yönetimine yol göstermekte ve saldırganlığın sona erdirilmesi halinde soykırım bulgularının olduğuna dair “şüpheler” bulunabileceğinin sinyali verilmektedir.

UCM’de ise Netanyahu ve Galant’ın tutuklama talebi, insancıl hukuk ihlallerine atıfla gerekçelendirilmektedir. Netanyahu ve Galant’ın başını çektiği katliamlar için soykırım suçundan bahsetmeyen Başsavcı Kerim Han, böylece kendisine manevra alanı bırakmakta ve HAMAS’lı yöneticiler için bulunduğu tutuklama talebinde muadil bir zemin oluşturmaya çalışmaktadır. Bu noktada sürecin sağlıklı ilerlemesi ve davadan murat edilen amacın hasıl olması için Başsavcı’nın soykırım suçunu tutuklama gerekçelerine eklemesi ve kabine üyeleri ve katliamlardan sorumlu diğer kişilerin tutuklanması için talep listesini genişletmesi gerekmektedir. Aksi takdirde işgal devletinin saldırganlığının birkaç isme indirgendiği ve bu durumun arızi bir mesele şeklinde değerlendirildiği bir vasat oluşacaktır.

Bugün UCM ekseninde ortaya çıkacak en büyük risk, İsrail’in patolojik devlet aklı nedeniyle yöneticilerinin çoğunluğuna sirayet eden işgal ve katliam siyasetini, kişilerle sınırlandırma hususudur. Ömer el-Beşir ya da Vladimir Putin davalarında devlet saldırganlığından ziyade kişilerin bireysel stratejileri öne çıkmaktadır. Lakin İsrail’e bakıldığında saldırganlığın isimlerden ziyade devletin ana felsefesinde kaynaklandığı açıkça müşahede edilmektedir. Netanyahu öncesinde benzer katliamları yapan ve işgal stratejisini inkıta olmaksızın gerçekleştiren liderlerin bulunduğu dikkate alındığında, işgal devletinin başına Netanyahu sonrasında da aynı özellikleri haiz ve saldırganlığa meyyal liderlerin gelmesi ihtimali oldukça yüksek bir durumdur. UCM’de verilecek kararlarda, işgal devletinde yeni bir soykırıma ya da katliamlar zincirine imza atacak bir liderin gelmesini engelleyecek bir tutum benimsenmelidir. Uygulanacak her müeyyidenin caydırıcılığı, gelecek yıllarda işgal devletinin rahat adım atmasını engelleyecek ve Filistinlilerin hak ettiği muameleyi görmesine ve kendi topraklarında kendi devletlerini kurmasına kapı aralayacaktır. Bu nedenle UCM ve UAD’deki dava süreçlerinin herhangi bir siyasi kaygı gütmeksizin ve yalnızca adaletin tecellisini sağlamak niyetiyle sürdürülmesi, insanlık onuru ve vicdanı için yerine getirilmesi gereken en büyük sorumluluktur.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası