Kriter > Dosya > Dosya / ABD Başkanlık Seçimleri |

İran’ın Kaderini Amerikan Seçimleri mi Belirliyor?


Önümüzdeki süreçte ABD ve İran başkanlık seçimleri İran-ABD-İsrail üçgeninde neler yaşanacağını belirleyecek. ABD’de Trump kazanırsa, yeni başkanın göreve başlayacağı 2021’in başlarına kadar İran ile anlaşma seçeneğinin söz konusu olamayacağı ortada. Biden’ın kazanması durumunda ise anlaşma yapılması daha mümkün görünüyor.

İran ın Kaderini Amerikan Seçimleri mi Belirliyor

3 Kasım ABD Başkanlık seçimleri, ABD için olduğu kadar uluslararası aktörler için de yüksek önem arz ediyor. İki adayın dış politika tercih ve yönelimlerinin farklılığı, AB ülkeleri ile Ortadoğu’daki ülkeler başta olmak üzere çok sayıda aktörün, muhtelif alanlarda atacakları adımları ABD seçimlerine endekslemeleri sonucunu doğurmuş durumda. Seçimlerin en çok etkileyeceği alanlardan biri de İran-ABD ilişkileri olacak. İran’da bir süredir Trump’ın ya da Biden’ın kazanmasına göre ilişkilerin nasıl bir hal alacağı üzerine yorumlar yapılıyor. Baskın görüşe göre Biden’ın kazanması durumunda Washington nükleer anlaşmaya geri dönebilir ve ABD-İran ilişkileri yumuşama trendine girebilir. Trump’ın kazanması halinde ise mevcut gerilimli ilişki devam edecektir ve ABD’nin ayrılmasının ardından çıkmaza sürüklenen nükleer anlaşmanın uygulanması umudu tamamen sona erecektir. Ancak bu hakim yaklaşım, ABD seçimlerini tek değişken olarak ele alması ve yarışan adayların İran yaklaşımlarını son derece yüzeysel değerlendirmesi sebebiyle eleştirilmelidir.

 

İran’ın Kaderi

Önümüzdeki süreçte iki önemli olay İran-ABD-İsrail ilişki üçgeninde neler yaşanacağını belirleyecek: ABD ve İran başkanlık seçimleri. 3 Kasım’daki ABD başkanlık seçimleri için Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald J. Trump ve Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden mücadele edecekler. Sandıktan hangi sonucun çıkacağının kestirilmesi zor olsa da Trump’ın bir önceki seçim kampanyasında olduğu gibi bu kez de İran kartını masaya sürmesi, yeni başkanın göreve başlayacağı 2021’in başlarına kadar İran ile anlaşma seçeneğinin söz konusu olamayacağını gösteriyor. En az bir yıl sürecek olan anlaşmazlık durumundan en çok İsrail istifade edeceğe benziyor. Tahran’ın bu süreçte dayanma kapasitesi, rejimin varlığını da belirleyen temel parametre olacak. Trump’ın bu tercihinin, seçimlerde İsrail Lobisi’ne ihtiyaç duyması gibi somut bir gerekçesi bulunuyor. Seçimleri Trump’ın kazanması durumunda İran ile olan gerilimli ilişki biçiminin en azından İran’daki seçimler nihayete erene kadar devamı söz konusu olacaktır. Daha sonrası için ise düşük de olsa İran ile yeniden anlaşma şansı bulunmaktadır. Seçimleri Biden’ın kazanması durumunda ise İran ile anlaşmaya geri dönülmesi ya da yeni bir anlaşma yapılması durumu daha mümkün görünüyor. Ancak bu anlaşmanın da son şeklini İran’daki seçimlerden sonra alacağı vurgulanmalıdır. Bazı yorumcular, Biden’ın kazanması halinde Avrupa Birliği’nin (AB) arabulucu olarak devreye girebileceği ve İran seçimlerine kadar geçici bir anlaşmanın sağlanabileceğini öngörüyorlar.

Haziran 2021’de yapılması planlanan İran seçimleri, bu noktada iki ülke ilişkilerini tayin edici bir rol oynayacak. İran’da çok önemli bir gelişme olmadığı takdirde ibreler muhafazakar bir adayın kazanacağını işaret ediyor. Bazı çevrelerce dillendirilen, ABD’de sandıklardan Biden’ın çıkmasının İran’da değişim umutlarını tetikleyeceği ve 2021’deki İran seçimlerinde reformist ya da ılımlı bir adayın seçimi kazanacağı düşüncesi ise temelden yoksun. Zira ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi İran siyasi atmosferinin muhafazakar tonlara bürünmesinde önemli rol oynasa da bu süreçte başka faktörler de söz konusu. İran siyasetinde Devrim Muhafızları Ordusu’nun artan etkisi, reformcuların organizasyonel zayıflığı, ABD’ye olan itimadın halk nezdinde zayıf olması, Hamaney sonrası süreçte İslam Cumhuriyeti’nin devamlılığı için “devrimci değerlere bağlı” kadroların ipleri ellerine alması gibi faktörler, İran siyasetine önümüzdeki süreçte muhafazakarların hakim pozisyonları tutacağını işaret ediyor. Siyasete olan güvenin zayıflaması ve sonucunda seçimlerdeki düşük katılım oranları da bu süreci kolaylaştırıyor. Bu sebeple Biden ABD seçimlerini kazansa dahi İran ile anlaşma söz konusu olmayabilir.

Trump’ın ABD başkanlık koltuğuna oturmasından beri İran-ABD ilişkilerinin freni boşalan bir kamyonun yokuş aşağı sürüklenmesi gibi inişe geçmiş durumda olduğu bir gerçek. Bu süreçte en çok zarar gören tarafın İran olduğu ise apaçık ortada. Trump, İran’a yönelik siyasetini “maksimum baskı” kavramı ile formüle etmeyi seçmişti. Çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalardan anlaşılabildiği kadarıyla bu siyasetten muradı İran’da bir rejim değişikliği gerçekleştirmekten çok İran’ı kendi şartlarını dayatabileceği bir anlaşmaya razı etmekti. İran razı olana kadar ise yaptırımlar başta olmak üzere muhtelif baskı araçlarını devreye soktu. Bu noktada gözden kaçan bir husus, Trump’ın maksimum baskısının temel olarak yaptırımlar bazında ele alınması ve kendisinin ayrıksı siyasi tarzının ABD’nin İran siyasetinde radikal bir dönüşümü ortaya çıkardığının sanılmasıdır. Oysaki Trump, 1979’dan beri Washington’ın Tahran’a yönelik temel siyasi angajmanı olan “containment” (çevreleme) politikasını devreye sokmuştur. Bu yaklaşımda geniş bir yelpazede siyasi müdahale araçları devreye sokulmakta, yaptırımlar bu araçlar arasından yalnızca biri olmaktadır. ABD’li eski CIA analisti Kenneth M. Pollack, çevreleme stratejisinin beş temel bileşenini tespit etmiştir. Bunlar: Hedef ülkenin “diplomatik izolasyonu”; Yaptırımlar uygulamak; İran içerisindeki rejim karşıtı güçlerin “siyasal ve/veya askeri” olarak desteklenmesi; “Kırmızı çizgiler” çizerek Tahran’ın eylem kapasitesinin sınırlanması; Körfez’e savaş gemileri konuşlandırmak ya da komşu ülkelerdeki askeri varlığını kuvvetlendirmek yoluyla İran’ı askeri olarak çevrelemek şeklinde sıralanabilir. Söz konusu değerlendirme ışığında, yaptırımlarla beraber Süleymani suikastı, İran’da son zamanlarda yaşanan şüpheli patlama ve yangınlar, Irak’taki İran bağlantılı Şii milis gruplarına düzenlenen ABD saldırıları ve Suriye’deki İran güçlerine İsrail’in düzenlediği saldırıları, mezkur “çevreleme” mantığı çerçevesinde düşünmek yanlış olmayacaktır.

 

Biden Tercihi

Sandıktan Biden’ın çıkması halinde İran’ı çevreleme stratejisinin sona ereceğini düşünmek yanlıştır. ABD için İran 1979’dan beri bir problemdir. Başkanlık koltuğuna ister Demokratlar ister Cumhuriyetçiler otursun İran’ın ABD’nin gözündeki bu pozisyonu değişmeyecektir. Demokratlar döneminde de Cumhuriyetçiler döneminde de İran yaptırımlara maruz kalmıştır. İki cenah için de İran bir problemdir, farklılık ise bu problemle nasıl baş edilmesi gerektiğine dairdir. Cumhuriyetçiler daha sert metotları devreye sokmak isterlerken Demokratlar diplomasiyi öncelemektedir. Ancak bu tespitin de istisnaları ve sınırları bulunmaktadır. Örneğin, Cumhuriyetçi Başkan Trump, Bolton gibi şahinlerin tüm teşviklerine rağmen İran ile sıcak çatışmaya yanaşmamıştır. Üstelik sıklıkla İran ile anlaşmaya hazır olduğunu söyleyerek prensipte diplomasiyi de dışarıda bırakmamaktadır. Öngörülemeyen hamleleri müşahede edilen ayrıksı bir başkan olarak Trump’ın İran ile anlaşmaya esastan karşı olduğu iddia edilemez. Masaya oturmadan önce el yükseltmek amacıyla İran üzerindeki baskının artırılması, bilindik müzakere metotlarındadır.

Dolayısıyla ABD seçimlerinin tek başına olumlu ya da olumsuz şekilde İran’ın kaderini tayin edeceği saptaması bir tür basite indirgeme olur. ABD-İran ilişkileri pek çok faktörün rol oynadığı dinamikler tarafından belirlenmektedir. Seçim sonuçları bu doğrultuda önemli bir fikir verecek olsa da nihai belirleyici olmayacaktır. Trump’ın kazanmasının anlaşmazlık durumunu devam ettireceği ve Biden’ın kazanması halinde anlaşmaya geri dönüleceği öngörüsü ise güçlü yanları olmakla birlikte yukarıda da ifade edildiği gibi başka faktörlerce engellenebilir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası