Kriter > Dosya > Dosya / Deprem ve Afet Yönetimi |

Sivil Toplum ve Gönüllülük Temelinde Afet Yönetiminde İş Birliği


Günümüz dünyasında afet yönetimi, bütünleşik bir bakış açısıyla ele alınmakta ve afet öncesi, sırası ve sonrası için farklı planlamalara ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca bu bütünleşik yapı, aynı zamanda tüm kaynakların etkin bir organizasyonunu da gerektirmektedir. Burada sivil unsurların sistem içerisinde yer alması, kaynak etkinliğini sağlamak adına gereklidir.

Sivil Toplum ve Gönüllülük Temelinde Afet Yönetiminde İş Birliği
Kahramanmaraş merkezli depremin 128. saatinde, Hatay'ın Antakya ilçesindeki binanın enkazında mahsur kalan 13 yaşındaki Arda Can Övün, çeşitli STKların iş birliği sonucu yaralı kurtarıldı. (Sergen Sezgin/AA, 11 Şubat, 2023)

6 Şubat itibarıyla tüm Türkiye’nin canı yanıyor. Hepimiz üzgün, hepimiz mahzunuz. Milletimizin başı sağ olsun, yaralılarımız acil şifa bulsun. Bir taraftan yaraları sarmak için millet ve devlet el ele mücadele ederken, diğer taraftan afet yönetimindeki meseleleri konuşmak ve varsa eksiklerimizi kapatmak adına çabalamak önceliğimiz olmalı. Bu açıdan afetlerle mücadelede ve afet yönetiminde önemli bir temas alanı olan sivil toplum, gönüllülük ve iş birliği meselesi iyi irdelenmeli.

Sivil toplum, üzerinde kesin olarak uzlaşılmış bir tanımı olmamakla beraber, bireylerin devletten bağımsız bir şekilde hak ve özgürlükler temelinde yürüttükleri, maddi çıkar arayışından uzak, toplum yararına yürütülen örgütlü faaliyetler veya bu faaliyetlerin yaşandığı alan olarak açıklanabilir. Peki afetlerde bu denli önemli olan, gündem olan sivil toplum ve gönüllülük tam olarak nedir ya da ne değildir?

1980’lerden itibaren tüm dünyada sivil toplum kuruluşlarının sayısında artışlar yaşanmıştır. Örneğin Fransa’da 2018 verilerine göre 1 milyon 270 bin STK bulunmaktayken, 2019’da yirmi milyondan fazla kişi gönüllülük faaliyetlerinde bulunmuştur. Bunların 13 milyonu STK’larda, dört milyon kadarı diğer kuruluşlarda, kalanı da “doğrudan gönüllülük” diye adlandırdıkları, spontane gelişen ve kuruluşlara üye olmadan yürütülen gönüllülük faaliyetlerinde bulunmaktadır.

Türk sivil toplum örgütlenmelerinin tarihi ise Osmanlı ve Selçuklu İmparatorluğu dönemindeki vakıf ve lonca teşkilatlanmalarına dayandırılabilir. Buna karşın 1980’lere kadar Türkiye’de profesyonel STK’lara rastlanamadığı gibi 12 Eylül darbesi ile var olan sivil toplum unsurları da baskılanmıştır. Ancak kısa süre sonra sivil toplum örgütlerinin sayısında artış ve kurumsal yapılarında değişimler başlamıştır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye açısından da sivil toplum alanı 1980’ler sonrası genişlemeye başlamıştır. Özellikle son yirmi yılda sivil alanın daha özerk bir hareket alanına kavuştuğu söylenebilir.

 

Sivil Toplum Kuruluşları ve Gönüllülük

Sivil toplumun tanımında, genellikle sivil toplum kuruluşları ilk akla gelen yapılanmalar olur. Sivil toplum kuruluşları ya da sivil toplum örgütleri ne devlete ne de özel sektöre ait yapılardır. Tabii ki sivil toplum alanı içerisinde STK’lar bulunur ama “birey” unsuru da ayrı bir aktör olarak sivilin parçasıdır. Burada ana fikir sivil toplumun bireylerinin organize biçimde birlikte hareket etmesidir. Gönüllü kuruluşların hepsi birer sivil toplum yapılanmasıdır, ancak her STK bir gönüllü kuruluşu değildir. Gönüllü faaliyetleri bu kapsamda sivil eylemler olarak ele alınabilecek bir başlıktır. Çünkü sivil toplum alanındaki emeğin çoğu gönüllü faaliyetlere dayanmaktadır ve gönüllü emeğinin aynı süre zarfı için normalde ödenecek olan maaş ile hesaplanması durumunda ulaşılan ekonomik değer sivil toplum kuruluşlarına aktarılan maddi bağışlardan daha büyük bir meblağa ulaşmaktadır.

Gönüllülük, özellikle son yirmi yıldır pek çok ülkenin gündeminde üst sıralarda yer alan, sivil toplumun güçlendirilmesi açısından önemli bir politika başlığı olarak takip edilen bir konudur. Gönüllülük rızaya ve onaya dayanan bir ev sahibi kurum bünyesinde gerçekleştirilen ücret karşılığı olmayan, planlanmış ve belirli bir programa bağlanmış düzenli faaliyetler bütünüdür. Bu kapsamda farklı örneklerde; sosyal, kültürel, sportif, eğitim, çevre odaklı, turistik, hak odaklı, afet ve acil duruma yönelik faaliyetler gibi başlıklar örnek olarak verilebilir.

Birleşmiş Milletler, 1985’te gönüllülük çalışmalarını teşvik etmek adına 5 Aralık gününü Dünya Gönüllüler Günü ilan etmiştir. Yine bu bağlamda 1997’de BMGK’da alınan kararla 2001, "Uluslararası Gönüllülük Yılı" ilan edilmiştir. Bu kararla amaçlanan gönüllülerin topluma katkılarının ödüllendirilmesi, gönüllü faaliyetlerin devletlerce kolaylaştırılması ve desteklenmesi, gönüllülük bilincinin artırılması ve toplumlarda gönüllülüğe yönelik algıların iyileştirilmesi, bu sayede de gönüllülük faaliyetlerine daha fazla katılımcı çekilmesidir.

Gönüllü yapılan faaliyetler kişilerin topluma bağlılığını, birey olma hislerini ve özgüvenini artırmakta, yaşlanmayla toplumsal yaşamdan uzaklaşabilen bireylerin toplumla bağlarını korumaktadır. Ayrıca toplumsal bilinci güçlenen bireylerin demokratik kültürü benimseme düzeylerinin de yükseldiği iddia edilmektedir. Öte yandan sosyal devlet uygulamalarını destekleyen bir faaliyetler bütünü olarak gönüllülük, yüksek yaşam standartlarını sunmak ve dezavantajlı grupları ayakta tutmak için gittikçe daha önemli hale gelmektedir.

STK'ların deprem seferberliği, İNFO

Afet Yönetiminde Sivil Toplum ve Gönüllülük

Afet yönetimi, afet öncesi stratejilerin belirlenmesinden, kaynakların kullanımına ve acil durum yönetimine kadar pek çok farklı yaklaşımı içermektedir ve bu süreçlerin hepsinde hem yerel hem uluslararası düzeyde vatandaşların katılımı ve sivil inisiyatif önem arz etmektedir. AFAD tarafından hazırlanan "Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü'nde" yer alan sivil toplum örgütleri tanımı, afet yönetimi açısından sivil toplum örgütlerinin konumunu gösteren önemli bir bulgudur. Bu sözlüğe göre sivil toplum örgütleri; “oluşum ve faaliyetlerinde kamu yönetiminden bağımsız, kâr amacı gütmeyen ve kamu yararına faaliyet gösteren” şeklinde tanımlanmıştır. Tanımdaki "kamu yönetiminden bağımsız" ifadesi bir tür algıya işaret etmektedir. Türkiye mevzuatında ve yazınında sivil toplum örgütleri genellikle kamudan ayrı yapıları, maddi karşılık beklemeden faaliyet yürütülmesini ve kamu yararı çalışmalar yapılmasını odak noktası olarak almıştır.

1999 Gölcük ve Düzce depremleri öncesinde gönüllü kaynaklardan ya da sivil alandan yeteri kadar yararlanamayan Türk kamu yönetimi, bu tarihlerden sonra hızlı bir şekilde afet yönetiminde sivil iş birliğini sağlamaya yönelik çabalara girişmiştir. 1999 depremi sonrası İstanbul Büyükşehir Belediyesi koordinasyonunda kurulan Deprem Sivil Koordinasyon’un etkin bir şekilde çalıştığı, 2002’deki Japonya-Türkiye ortak araştırma raporunda da ifade edilmiştir. Benzer bir girişim, Sivil Toplum Afet Platformu (SİTAP) adıyla kurulmuş ve 2014’te 100 kurumun birlikte yer aldığı bir oluşum biçimini almıştır.

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerine kadar sistemin tamamen dışında kalan, yalnızca yarı kamusal bir oluşum sayılabilecek Kızılay ile özdeşleştirilen afetlerdeki sivil unsurlar, bu milattan sonra daha fazla ve bilinçli şekilde örgütlenmeye başlamışlardır. Depremlerden sonra Sivil Savunma Kanunu’nda yapılan değişiklikle önce sivil toplum katılımı ve gönüllülük ile ilgili düzenlemeler mevzuata yerleştirilmiş, ardından çıkarılan bir yönerge ile pek çok sivil toplum örgütü ile protokoller yapılarak, sisteme dahil olmaları sağlanmıştır. 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile sivil toplum örgütlerine yönelik gelişmeler kamu tarafından da daha net olarak benimsenmiş, sivil toplum ve kamu örgütleri arasındaki iş birliği ve koordinasyon için adımlar atılması, politikaların belirlenmesinde sivil toplum unsurlarının da desteğinin sağlanması hedeflenmiştir.

4 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile AFAD, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve uluslararası kuruluşlar ile iş birliği ve koordinasyonu sağlamakla yetkilendirilmiştir. Bu kapsamda Van ve Elazığ depremleri başta olmak üzere bu alanda koordinasyon görevi üstlenilmiştir. Öte yandan başlatılan AFAD Gönüllülük Projesi ile “afet yönetiminin herhangi bir evresinde gönüllü olarak rol almak isteyen gerçek ve tüzel kişilerin sürece dahil edilmesi amacıyla; görev alanlarının belirlenmesi, eğitimlerle kapasitelerinin artırılması ve gönüllülük sistemi içerisindeki performanslarının takip edilmesi” amaçlanmıştır. Gönüllülerin; “afet öncesinde, afet esnasında ve afet sonrasında ihtiyaç duyulan alanlarda (sağlık, beslenme, psikososyal destek, barınma, arama kurtarma, vb.) yetiştirilerek afetin her evresinde etkin şekilde çalışması” için çalışmalar yürütülmesi de hedefler olarak sayılmıştır.

16 Şubat 2023 tarihli AFAD duyurusuna göre Kahramanmaraş Depremleri sonrasında sahada toplam 264 bin 389 kişi görev yapmıştır. Bunların arasında Emniyet, Jandarma, MSB, UMKE, Ambulans ekipleri, Yerel Güvenlik, Yerel Destek ekipleri olduğu gibi 9 bin 908 AFAD gönüllüsü yer almıştır. STK’ların profesyonel ekiplerinin ise 35 bin 495 arama kurtarma personeli arasında sayıldığı görülmektedir. Profesyonel bazda 108 STK’nın bölgedeki destek faaliyetlerine katıldığı belirtilmiştir. Bunun dışında irili ufaklı yüzlerce STK da bölgede farklı faaliyetlere destek vermiştir. Sivil toplum kuruluşları bünyesinde gönüllü faaliyet yürütenlerin sayısı ise on binlerle ifade edilmektedir. Dolayısıyla sahada ciddi bir sivil toplum üyesi ve gönüllü olduğu söylenebilir. Öte yandan AFAD gönüllüsü sayısının yaklaşık on bin civarında kalması bu alanda daha fazla duyuruya ve katılımı teşvik eden mekanizmalara ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

Günümüz dünyasında afet yönetimi, bütünleşik bir bakış açısıyla ele alınmakta ve afet öncesi, sırası ve sonrası için farklı planlamalara ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca bu bütünleşik yapı, aynı zamanda tüm kaynakların etkin bir organizasyonunu da gerektirmektedir. Burada sivil unsurların sistem içerisinde yer alması, kaynak etkinliğini sağlamak adına gereklidir. Hem merkezi düzeyde örneğin Afet ve Acil Durum Kurulu içerisinde hem İl Afet ve Acil Durum Müdürlüklerinde sivil toplum unsurlarının da süreçlere dahil edilmesi olası afet senaryolarında riski minimize edecek bir yaklaşımdır. Türk Kızılay muhakkak ki tarihsel kökenleri, kurumsal geçmişi ve kapasitesiyle öncelikli bir sivil yapıdır, ancak tekil olarak tüm sivil alanı temsil etmesi günümüz dünyasında mümkün değildir. Dolayısıyla afet yönetiminde önemli bir gereklilik; resmi, sivil tüm kaynakların etkin bir şekilde hazır tutulduğu ve hızlı müdahale için kaynakların etkin kullanıldığı bir yapıdır. Kahramanmaraş Depremlerinde de devletin müdahaleleri yanında sivil toplum unsurlarının destekleri de önemli katkılar sunmuştur. AFAD’ın koordinatör rolünün bu anlamda tanındığı gözlenmiştir. Öte yandan geniş mücadele alanı içerisinde sivil unsurların esnek yapılarından daha fazla fayda sağlanacak organizasyonların daha etkin bir müdahaleyi sağlayabileceği unutulmamalıdır. Bu alanda sivil alanı sivil niteliklerinden uzaklaştırmayacak, öte yandan sivil alanı koordinasyon çemberinden çıkarmayacak tanımlamalar, gelecekteki ihtiyaç durumlarında müdahale kapasitesini artıracaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası