Enerji arz güvenliği açısından potansiyeli yüksek olan Doğu Akdeniz son yıllarda keşfedilen doğal gaz rezervleriyle bölgedeki enerji ticareti ve transferine yeni bir yön vermeye hazırlanıyor. İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Lübnan ve Suriye sularını içerisine alan Levant havzası 3,4 trilyon metreküp doğal gaz rezerv kapasitesi ile başta AB pazarı olmak üzere enerji talep eden ülkelerin odak noktasına yerleşmiş durumda. Aynı şekilde rezerv sahibi ülkeler de sahip oldukları kaynakları ihraç edecekleri güvenli pazar arayışı içerisindeler. Bu durum bölge ülkelerini bir yandan enerjide iş birliğine sevk ederken zaman zaman da her ülkenin kendi dış politikası çerçevesinde farklı ortaklıklar kurmasına neden olabiliyor.
Doğu Akdeniz’de uzun yıllardır devam eden doğal gaz arama çalışmalarında ilk doğal gaz sahasının keşfi 1999 yılında İsrail sularında gerçekleşmişti. Sonraki yıllarda arama çalışmaları daha da hızlanmış ve keşfedilen doğal gaz sahaları giderek artmıştı. İsrail 509 milyar metreküp doğal gaz kapasitesine sahip Leviathan adlı en büyük doğal gaz sahasını 2010 yılında keşfetti. GKRY’nin tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgesinde (MEB) 2011 yılında 198 milyar metreküp kapasiteye sahip Afrodit sahası ortaya çıkarıldı. Doğu Akdeniz’deki en geniş doğal gaz rezervleri ise 2015 yılında Mısır sularında keşfedildi. Mısır MEB’inde bulunan Zohr sahasının doğal gaz kapasitesi yaklaşık 850 milyar metreküp.
İsrail, GKRY ve en çok rezerve sahip olan Mısır’ın kendi MEB’lerindeki doğal gaz rezervleri, hem bu ülkelerin hem de çevre ülkelerin enerji taleplerine cevap verebilecek miktardadır. Tabii bu ülkelerin önceliği ilk olarak kendi enerji arz güvenliklerini karşılamaya yönelik olacaktır. Ancak bulunduğu coğrafi konum itibarıyla enerji talep pazarına yakın olan Doğu Akdeniz ülkelerinin bu fırsatı mutlaka değerlendirip bölgede yeni stratejik ortaklıklara da adım atması beklenmektedir.
Bölgedeki Anlaşmazlıklar ve Enerji Kaynaklarının Geleceği
Bu keşifler bölgede yeni enerji arz noktalarını ortaya çıkarmış olsa da buradaki siyasi sorunların hala devam ettiğini unutmamak gerek. Hatta buradaki bazı sorunlar için uluslararası aktörler bile devreye girmiştir. Örneğin İsrail-Filistin meselesi ve KKTC-GKRY arasındaki anlaşmazlık en göze çarpan sorunlardandır. Günümüzde bölgedeki bu sorunlar varlığını sürdürürken keşfedilen enerji kaynaklarının geleceği konusunda da görüşmeler ayrıca devam ediyor.
Doğu Akdeniz’deki rezerv sahibi ülkeler ile doğal gaz talep eden ülkeler arasında yeni iş birliklerine yol açan doğal gaz ayrıca bölgedeki sorunları azaltabilecek potansiyele de sahiptir. Sonuçta bu ülkelerin elindeki kaynakları bir şekilde ihraç etmesi ve kazanç sağlaması gerekiyor.
Bu bağlamda bölge ülkelerinin verecekleri en doğru karar enerjide karşılıklı çıkarlarını önceliklerine almaları olacaktır. Bölgeyi doğal gaz ticaretinde ön plana çıkarmak yine bu uzlaşmacı kararların hangi koşullarda ve ne sürede alınacağına bağlı olacaktır.
Doğu Akdeniz gazının geleceği için bugüne kadar bölge ülkeleri arasında gerçekleştirilen müzakerelerde çeşitli transfer rotaları ortaya konuldu. Bunlardan biri İsrail ve GKRY’nin faaliyet gösterdiği sahalardan çıkarılacak gazın Akdeniz üzerinden Avrupa’ya transferini öngören İsrail-GKRY-Yunanistan rotası. Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı olarak adlandırılan bu proje Akdeniz üzerinden doğu-batı yönlü bir enerji transfer rotası oluşturuyor. Ancak özellikle deniz altından geçecek olan kısmının oldukça uzun ve maliyetli olması projenin hayata geçirilmesinin önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Boru hattının karadan geçirilmesi bile maliyetli iken denizin altından geçirilecek olması haliyle maliyeti birkaç kat daha artıracaktır.
Seçeneklerden bir diğerinde ise İsrail ve GKRY doğal gazının Mısır’ın LNG tesislerine taşınmasını öngören transfer rotası yer alıyor. Bu güzergah bölgedeki doğal gazı tek bir noktada toplayıp buradan pazara dağıtmayı hedefliyor. Ancak Zohr’un keşfinden sonra Mısır’ın doğal gaz ithal etmeye ihtiyaç duymaması gibi bir durum göz önünde bulundurulursa ve mevcut sıvılaştırma terminallerinin kapasitesi de İsrail ve GKRY’nin gazını alabilecek düzeyde değilse bu seçenek de geçerliliğini yitirmiş olacaktır.
Türkiye Stratejik Konumda
Doğu Akdeniz doğal gazının transferi için gündeme gelen seçeneklerden en somut ve makul olanı Türkiye güzergahıdır. Bu güzergahta İsrail ve GKRY MEB’lerindeki doğal gazın Türkiye’ye ihraç edilmesi ve buradan da Avrupa pazarına ulaştırılması öngörülüyor. İsrail’in Leviathan sahasındaki doğal gazı bir boru hattı ile Ceyhan Limanı’na aktarması buradan da TANAP ve TAP aracılığıyla Avrupa’ya iletmesi gayet olası bir ihtimaldir. İsrail sahalarından çıkarılan gazın Türkiye’ye ulaştırılmasını sağlayacak olan boru hattının Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesi kapsamında inşa edilmesi düşünülen boru hattından daha kısa ve daha az maliyetli olduğu açıkça ortadadır. Dolayısıyla maliyet açısından bir değerlendirme yapıldığında Leviathan gazının transferi için Türkiye güzergahının büyük bir avantaj sağladığı görülmektedir.
Proje hayata geçtiği takdirde İsrail’den Türkiye’ye yıllık 8-10 milyara yakın gaz akışının gerçekleşmesi beklenmektedir. Bu miktarın Türkiye’nin yıllık tüketiminin beşte birine tekabül ettiği göz önünde bulundurulursa Leviathan gazının Türkiye’nin doğal gaz talebinin önemli bir kısmını karşılayacağı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin doğal gaz ithal ettiği ülke sayısına çeşitlilik katacak olan Leviathan gazı enerji arz güvenliğini artıracak önemli fırsatlar sunmaktadır.
Öte yandan İsrail’den Türkiye’ye Akdeniz üzerinden uzanacak bu boru hattının güzergahının GKRY’nin tek taraflı ilan ettiği MEB’den geçecek olması GKRY ve Türkiye arasında yeni bir anlaşmazlığın çıkma olasılığını da akıllara getiriyor. Ancak Türkiye hem gelişmiş ekonomisi hem de sahip olduğu mevcut boru hatları ile Leviathan gazının en güçlü aktörü olarak bölgede yerini almaktadır.
Türkiye mevcut altyapısı ile Doğu Akdeniz gazının Avrupa pazarına ihracatı için bölgedeki rezerv sahibi ülkelere son derece elverişli bir ortam sunmaktadır. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yer almadığı bir denklem kurulması bölgenin geleceğini daha da istikrarsızlaştıracaktır. Yıllardır süren belirsizliklerin devamı halinde rezerv sahibi ülkelerin ellerine geçen bu fırsat zaman aşımına uğrayabilir. Bölgede çok hızlı bir şekilde değişen siyasi ve ekonomik koşullar söz konusu ülkeleri de etkileyebilir. Bu yüzden Doğu Akdeniz’de atılacak olumlu bir adımın bölgede domino etkisi yaratması beklenmektedir.
Türkiye sahip olduğu coğrafi konumu sayesinde mevcut rezervlerini değerlendirmek isteyen ve önündeki makul fırsatları görebilen her ülkeye enerji transfer rotası sunacaktır. GKRY açıklarında keşfedilen doğal gaz sahası üzerinde de uzlaşma sağlanabildiği takdirde Doğu Akdeniz doğal gazı için en somut seçenek yine Türkiye olacaktır.
Türkiye bir yandan Doğu Akdeniz’deki doğal gaz için güvenilirlik ve maliyet açısından bölge ülkelerine avantajlar sunarken diğer yandan ithal enerji bağımlılığını azaltmak ve kendi kaynaklarını keşfetmek amacıyla Doğu Akdeniz’de arama çalışmalarını sürdürmektedir. Gerek izlediği dış politika stratejileri gerekse “Milli Enerji ve Maden Politikası” kapsamında Türkiye’nin bölgedeki çalışmaları son zamanlarda oldukça aktif hale gelmiştir. Nisan 2017’de Barbaros Hayrettin Paşa gemisinin Akdeniz’de faaliyete geçmesiyle çalışmalar daha da hız kazanmıştır.
TANAP projesi ile doğu-batı yönlü yeni bir doğal gaz boru hattına ev sahipliği yapmaya hazırlanan Türkiye, Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı ile de kuzeyden gelen gazı Avrupa’ya iletmeyi planlıyor. Bunlara bir de güneyden Doğu Akdeniz gazının eklenmesiyle Türkiye hem bölgedeki konumunu güçlendirecek hem de üç tarafı enerji kaynaklarıyla çevrili olma fırsatını avantaja çevirmiş olacaktır.
Sonuç olarak bakıldığına doğu, kuzey ve güneyden gelen doğal gaz boru hatlarının Türkiye merkezinde birleşip batıya iletilmesi Türkiye’yi enerji ticaretinde merkez olma yolunda emin adımlarla ilerletecek gelişmelerdir.