Kriter > Medya Kritik |

Küresel Medya: Türkiye’deki Dezenformasyon Makinesi


Başta BBC Türkçe olmak üzere Sputnik, Euronews ve Amerika’nın Sesi gibi küresel medya gruplarının Türkiye şubeleri dezenformasyon makinesine dönüşmüş durumda. Her gün yeni bir manipülasyonla kamuoyunun gündemine geliyorlar. Planlı bir algı üretimi çabasındalar.

Küresel Medya Türkiye deki Dezenformasyon Makinesi

Türkiye seçime giderken ülkemize yönelik algı operasyonları uluslararası basında yerini almaya başladı bile… Artık kendini tekrara düşüren bu algı yönetimine dayalı haberlerin konu başlıkları bile değişmiyor denilebilir. Türkiye yine laiklik, başörtüsü, ekonomi, kadına şiddet gibi toplumsal konular üzerinden eleştiri oklarının hedefine oturtulmuş durumda. Ancak son dönemde uluslararası ajansların Türkiye birimlerinde olağan dışı bir hareketlilik söz konusu… Başta BBC Türkçe olmak üzere Sputnik, Euronews, Amerika’nın Sesi gibi Türkiye uzantılı uluslararası mecralar spekülatif konular üzerine ayrıntılı dosyalar hazırlıyor hatta belgeseller çekiyor. Hissettikleri bir “muhalif basın” eksikliğini doldurmaya çalıştıkları gözlenen bu medya organlarının seçim sürecine doğru giderken çizmeye çalıştıkları Türkiye portresi ise beklendiği üzere alacakaranlık…

Türkiye’nin Yeni “Doğan” Medyası

Son günlerde BBC Türkçe’nin yaptığı haberler ve yayımladığı kısa belgesel tarzı videolar oldukça gündemde. “Başörtüsünü çıkaranlar: Neden bu kararı alıyorlar, neler yaşıyorlar?” başlıklı haber daha önce başörtüsü kullanan ancak sonra bırakan kadınlarla yapılan röportajları konu edinmiş. BBC Türkçe, kimliğini saklamayan kadınların “pembe” saçlarıyla nasıl özgürleştiklerini anlatırken kimliğini saklayan kadınların robotik sesleriyle de üzerlerindeki “mahalle baskısı”nı izleyiciye aktarmaya çalışmış adeta. Zaten haberin yayımlandığı “Yalnız Yürümeyeceksin” platformu kuruluş amacını “başörtüsü baskısını türlü şekillerde yaşamış ve bu yönde mücadele eden kadınların hikayelerini paylaşmak, dayanışmak ve haberdar olmak” olarak tanımlıyor. BBC Türkçe de hazırladığı bu içerikle hem platforma destek olmuş hem de tanıtımlarını yapmış. Verilmek istenen mesaj açık: “Türkiye başörtülü olmayan kadınların baskıya ve ayrımcılığa uğradığı bir ülke ve bu ülkede başörtüsünü çıkarmak cesaret ister!” Bu gösterişli haberin başörtülü kadınların senelerce eğitim, çalışma ve hatta “görünür” olma haklarının gasp edildiği bir ülke için ne kadar gerçekten uzak iddialar taşıdığı ise Türkiye’nin sosyopolitik yapısını az çok bilen herkesin anlayacağı düzeyde açık…

BBC Türkçe’nin sosyal medyada da ses getiren bir diğer video haberi de “Bağcılar’da Bir Gün: Ekonomi ve Muhafazakar Yaşam” başlıklı haber olmuştur. Bağcılarda ev hanımı ve konfeksiyon işçisi muhafazakar kadınlarla yapılan röportajlar halkın bozulan ekonomiden ve “yozlaşan” din anlayışından şikayetini konu ediniyor. Fonda oldukça eğlenceli bir müzik eşliğinde başlayan haber sıcak, samimi Anadolu insanının doğallığını haberin gerçekliğine bir kanıt gibi sunarken Türkiye ekonomisinin gerçeklerinden uzak yorumları da yine bastıra bastıra izleyiciye aktarmaya çalışıyor. Başörtülü kadınlarla gerçekleştirilen bu röportajlar iktidarın aslında halkın korumaya çalıştığı “muhafazakar” yaşamı da deforme ettiği ve bu nedenle Türkiye’de deizm ve ateizmin arttığı mesajını da vermek istiyor.

“Çamur At İzi Kalsın” Haberciliği

Son günlerde dikkat çeken bir diğer nokta ise Türkiye’nin yaşanılmaz bir ülke olduğu imajının –BBC Türkçe de dahil olmak üzere– farklı medya organları tarafından “beyin göçü” haberleriyle beslenmesi... BBC Türkçe önce Türkiye’den toplam bin yirmi akademisyen ve yüksek eğitimli kişinin “beyin göçü” için Hollanda’ya başvurduğunu haber yapıp daha sonra New York Times’ın (NYT) yayımladığı “Yetenekli ve Varlıklı Türkler Kitleler Halinde Ülkeyi Terk Ediyor” haberini kendi okuyucusuna iletti. BBC her zamanki gibi kendi haberini Türkiye’den göç eden bir vatandaşın söylemleriyle destekleme yoluna başvurmuş. Kendisi de akademisyen olan vatandaşın söylemi üzerinden “Türkiye’de bilim ve akademi baskı altında” mesajı iletilmiş. NYT’nin hazırladığı haber de BBC ile aynı çerçevede değerlendirilebilir. Haber “kayırmacılık ve artan otorite”yi Türkiye’den göçün ana sebebi olarak gösterirken “Ülkenin kuruluşundan bu yana ilk kez, kültür ve iş hayatına yön veren üst sınıf ailelerin başka ülkelerden mülk edindiği ve Türkiye’yi terk ettiği” iddia edilmiş. Erdoğan’ın ülkeyi daha “muhafazakar ve dindar” yapmayı amaçladığı ileri sürülmüş. Cumhurbaşkanlığı ise TÜİK verilerine dayandırılarak yayımlanan bu haberin yalan olduğunu kamuoyuna vakit kaybetmeden iletti ve gazeteyi objektif yayın yapmaya davet etti. NYT gelen tepkiler üzerine paylaştığı rakamların yanlış olduğunu bildiren bir düzeltme yayımladı. Fakat yalan haber alıcısına çoktan ulaşmıştı.

Euronews’ta ise zengin ailelerin Türkiye’yi terk ettiğine yönelik haberler yayımlandı. Euronews “Türkiye’nin zenginleri Malta vatandaşlığına geçiyor: Listede Sabancı ailesi de var” başlığıyla NYT ve BBC Türkçe’nin çizmeye çalıştığı resme yeni bir renk katmış… Sahte ekonomik kaygılar üzerine temellendirilmeye çalışılan bu haber Türkiye’nin güvenilir olmayan bir ekonomiye sahip olduğunu söylemek üzere dizayn edilmiş.

Voice of America’nın Türkiye birimi olan Amerika’nın Sesi internet üzerinden hazırladığı güncel haberlerin yanında zaten mültecilik ve Türkiye’den Amerika’ya göç gibi konuları dosya olarak işliyor. Ancak son dönemlerde Amerika’ya taşınmış tanınır simalarla yaptığı röportajlar ve haberler oldukça dikkat çekiyor. Amerika’nın Sesi gazetesi de ünlü kişilerin ağzından Türkiye’nin sanatçı, akademisyen, gazeteci gibi düşünürler için yaşanılamayacak bir ülke olduğunu söylüyor. Barbaros Şansal, Tolga Savacı ve Nermin Bezmen gibi kişilere “Amerika’ya yerleşen ünlü isimler” olarak yer verilirken hükümet karşıtı söylemleri ve Gezi Parkı Şiddet Eylemleri’ndeki tavrıyla kendinden söz ettiren Mehmet Ali Alabora gibi isimlerin reklamlarının yapıldığı da görülüyor. Halihazırda Savacı’nın verdiği röportajın “Aktör gibi olmaktansa giderim herhangi bir ülkede pompacılık bile yaparım” başlığıyla sunulması ise gazetenin üretmek istediği Türkiye algısını yeterince ortaya koyuyor.

Provokatif haber diline aşina olunan Deutche Welle (DW) Türkiye de bu süreçte toplumsal çatışmayı besleyecek haberler yapmaya devam ediyor. Ocak itibarıyla Türkiye ile ilgili hazırladığı haber dosyalarının ana konuları işçi ölümleri, silah kullanımının artması ve kadına şiddet oldu. DW Türkiye tarafından Türkiye’de bireysel silahlanmanın, kadına şiddetin ve işçi ölümlerinin arttığı iddia ediliyor. Türkiye demokrasi ve özgür düşünce ortamından uzak bir ülke olarak anlatılırken bu başlıklar altındaki veriler de iddialarına kanıt olarak sunuluyor.

Ocak 2019 itibarıyla gündeme getirilen bir diğer malzeme “laiklik ve Atatürkçülük” oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Başkanı İbrahim Emiroğlu’na yönelik suçlamalar Rus haber ajansı Sputnik Türkiye tarafından “Laiklik en büyük tehlikedir” iddiaları parlatılarak okuyucuya sunuldu. “Atatürkçü, Cumhuriyetçi İlahiyatçılar” adıyla kurulan kuruluşun görevlilerinden olan ilahiyatçı yazar Cemil Kılıç’ın “Bugün ateistler, Müslümanlara göre Kuran’a daha uygun ve daha ahlaklı yaşıyor” açıklaması üzerine görevden alınması da yine Sputnik’in işlediği konulardan biri. Sputnik, Türkiye’nin hassas noktalarından olan laiklik ve Atatürkçülük konularını toplumda kutuplaşmaya neden olabilecek bir dille okuyucuya aktarmış.

Batı medyasının Türkiye kanallarının ülke seçim sürecine doğru yol alırken gündemdeki olayları provokatif bir dille işlemesi ve toplumun temel değerleri ve kritik noktaları üzerine eğilmesi elbette iyi bir zamanlamadan fazlasıyla açıklanabilir. Toplumda infial ve ayrışmaya sebep olacağı çok açık olan bu haber dilinin bir an önce son bulması Türkiye’nin öznel faydasından ziyade etik ve doğru haberciliğe hizmet edeceği için küresel bir önem taşıyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası