Julian Assange, 2006’da kurduğu Wikileaks web sitesi aracılığıyla ABD’ye ait bir dizi gizli belgenin ve verinin yasa dışı şekilde elde edilerek ifşa edilmesinden sorumlu tutulmuştu. Bu ifşalar, ABD tarihindeki en büyük gizli bilgi sızıntılarından biri olarak tanımlanırken, Assange’a yönelik suçlamalar temelinde 2019’da ABD Adalet Bakanlığı tarafından da ele alındı. Beş yıllık mahkumiyetin ardından Assange, Haziran’da İngiltere yargı makamlarınca serbest bırakıldı. Assange’ın geleceğine dair belirsizlik sürerken, Wikileaks olayları, dünya genelinde veri güvenliğinin ne kadar hassas ve önemli bir mesele olduğunu vurgulayan bir örnek olarak akıllarda kalacak.
Geniş Kapsamları Etkilerde Riskler ve Fırsatlar
Günümüzde yapay zekâ alanındaki gelişmeler ve dijital platformlar göz önünde bulundurulduğunda, kişisel verilerin güvenliği ne derece sağlanmaktadır? Bu noktada, veri güvenliği meselesini daha detaylı incelemek adına bazı ayrımlara gitmek gerekiyor. Veri güvenliği, daha doğru bir ifadeyle veri mahremiyeti, kişisel verilerin sızdırılmasıyla mücadele etmenin ötesinde, Google’da yapılan aramalardan ChatGPT gibi yapay zekâ tabanlı sistemlere verilen yanıtlara, marketlerde, tren istasyonlarında, hava limanlarında, sinemalardaki güvenlik kameralarına, bankacılık işlemlerinden akıllı saatlerde kaydedilen sağlık verilerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Bu durum, veri güvenliğinin ne kadar geniş bir alanı ihtiva ettiğini ve çeşitli tehditlere açık olduğunu gösterirken, bu bağlamda da devletlerin siber güvenliğine tehdit oluşturmaktadır.
Yapay zekâ teknolojilerinin uluslararası ilişkilerdeki etkisi geniş kapsamlıdır. Yapay zekâ, veri analitiği, karar destek sistemleri ve öngörü yetenekleri ile devletlerin dış politika yapım süreçlerini optimize etmektedir. Özellikle, yapay zekâ tabanlı analizler, devletlerin stratejik öngörü kapasitesini artırarak, risklerin ve fırsatların daha etkili bir şekilde yönetilmesine olanak tanımaktadır. Yapay zekânın dış politika yapım süreçlerine entegrasyonu, devletlerin daha etkin ve veriye dayalı kararlar almasını sağlayarak uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemin kapılarını aralamaktadır.
Yapay zekâ, veri güvenliği alanında önemli fırsatlar sunmaktadır. Yapay zekâ algoritmaları, büyük veri setlerini hızlı ve etkili bir şekilde analiz edebilme kapasitesi sayesinde, veri ihlallerini ve anomali tespitini otomatikleştirerek güvenlik süreçlerini iyileştirebilir. Makine öğrenmesi teknikleri, kullanıcı davranışlarını öğrenerek normal ve anormal aktiviteleri ayırt edebilir, böylece veri ihlallerine karşı erken uyarı sistemleri oluşturulabilir. Bu durum, veri güvenliği uzmanlarının potansiyel tehditleri daha hızlı ve etkili bir şekilde tespit etmelerini sağlar. Ayrıca, yapay zekâ tabanlı sistemler, büyük veri havuzlarından anlamlı desenler ve eğilimler çıkararak gelecekteki tehditleri öngörebilir ve önleyici tedbirler alınmasına olanak tanır. Yapay zekânın sağladığı bu tür avantajlar, veri güvenliği alanında proaktif ve dinamik bir savunma mekanizması oluşturarak veri koruma stratejilerini güçlendirebilir.
Ancak, yapay zekânın veri güvenliği alanındaki kullanımı, beraberinde çeşitli tehditler de getirmektedir. Yapay zekâ sistemlerinin kendileri de siber saldırıların hedefi haline gelebilir ve bu sistemlerin manipüle edilmesi durumunda ciddi güvenlik açıkları ortaya çıkabilir. Karşıt (Adversarial) saldırılar, yapay zekâ modellerine zarar vererek bu modellerin yanlış kararlar almasına neden olabilir ve veri güvenliği süreçlerini zayıflatabilir. Ayrıca, art niyetli taraflar, yapay zekâ teknolojilerini kullanarak daha sofistike ve hedefli veri ihlalleri gerçekleştirebilir. Yapay zekâ destekli zararlı yazılımlar ve otomatik saldırı araçları, geleneksel güvenlik önlemlerini aşarak veri güvenliğine ciddi zararlar verebilir. Bu nedenle, yapay zekâ tabanlı veri güvenlik sistemlerinin geliştirilmesi sürecinde, bu teknolojilerin potansiyel risklerini ve zayıf noktalarını göz önünde bulundurarak, güvenlik önlemlerinin de eş zamanlı olarak güçlendirilmesi gerekmektedir.
Geçtiğimiz günlerde Apple, yeni çıkaracağı işletim sistemi IOS18 ile birlikte Apple Intelligence adıyla yapay zekâyı entegre edeceğini duyurmuş ve bu bağlamda OpenAI firmasından destek alacağını açıklamıştır. Apple yetkilileri, bu entegrasyonun herhangi bir veri sızıntısına yol açmayacağını belirtirken, Elon Musk, böyle bir birliktelik gerçekleşirse tüm şirket çalışanlarına Apple ürünlerini kullanmayı yasaklayacağını ifade etmiştir. Musk, bu durumun ciddi veri sızıntılarına yol açabileceğini ve mahrem bilgilerin üçüncü taraf kişilerin eline geçmesine sebep olabileceğini iddia etmiştir. Bu tartışma, dijital platformlarda veri güvenliği ve mahremiyetin ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Siber güvenlik, devletlerin dijital egemenliğini koruma ve kritik altyapılarını güvence altına alma çabalarının merkezinde yer almaktadır. Siber saldırılar, devletlerin ulusal güvenliğini tehdit eden en büyük unsurlardan biridir ve bu nedenle siber savunma kapasitelerinin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Uluslararası arenada, siber güvenlik iş birliği ve normların oluşturulması, barış ve istikrarın sağlanmasında kritik rol oynamaktadır. Örneğin, geçtiğimiz günlerde bir teknoloji haber sitesinin (Donanım Haber) yayınladığı habere göre, 4 Temmuz 2024 tarihinde bir bilgisayar korsanı, 10 milyar şifrenin bulunduğu bir dosyayı internette paylaşmıştır. Bu durum, ciddi bir güvenlik zafiyetini gözler önüne sermekte ve siber güvenliğin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.
Potansiyel Riskler Göz Önünde Bulundurulmalı
Sonuç olarak, yapay zekâ veri güvenliği için hem büyük fırsatlar hem de önemli tehditler barındırmaktadır. Yapay zekânın sağladığı avantajlardan tam anlamıyla yararlanabilmek için, bu teknolojinin getirdiği risklerin de dikkate alınması ve uygun güvenlik tedbirlerinin uygulanması şarttır. Yapay zekânın veri güvenliği alanındaki rolü, fırsatların etkili bir şekilde değerlendirilmesi ve tehditlerin minimize edilmesiyle dengelenmelidir. Yapay zekâ ve siber güvenlik arasındaki etkileşim, hem fırsatlar hem de zorluklar sunmaktadır. Yapay zekâ, siber tehditleri tespit etme ve yanıt verme süreçlerinde etkin bir araç olarak kullanılabilirken, aynı zamanda yeni tür siber tehditlerin ortaya çıkmasına da neden olabilir.
Bu nedenle, devletler yapay zekâ tabanlı siber savunma stratejilerini geliştirirken, bu teknolojilerin potansiyel risklerini de göz önünde bulundurmalıdır. Yapay zekânın siber güvenlik alanında sunduğu fırsatlar ve beraberinde getirdiği zorluklar, kapsamlı bir stratejik yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Yapay zekâ ve siber güvenlik, uluslararası ilişkilerde giderek daha önemli hale gelen iki alandır. Wikileaks olaylarının da gösterdiği gibi, veri güvenliği ve mahremiyet, ulusal güvenlik politikalarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Devletler, bu alanlarda stratejik avantaj elde edebilmek için yenilikçi politikalar geliştirmeli ve uluslararası iş birliğini güçlendirmelidir. Yapay zekâ ve siber güvenliğin entegrasyonu, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında önemli bir rol oynayacaktır. Bu bağlamda, yapay zekâ ve siber güvenliğin kesişim noktalarını incelemek, uluslararası ilişkilerde yeni stratejik yaklaşımlar geliştirmek için kritik öneme sahiptir.