Kriter > Dış Politika |

Müslümanlar İçin Otoriter Devlet Fransa’nın “Aydınlanma” Planı


Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “Fransa İslam’ı” kavramını kullanmayıp onun yerine daha retorik bir kavramı tercih etti: “Aydınlanma İslam’ı”! “Fransa için İslam’ı kim aydınlatacak, nasıl aydınlatacak” sorusunun yanıtına gelince Fransa İslam Vakfı’nın Başkanı Ghaleb Bencheikh öncü olacak gibi görünüyor.

Müslümanlar İçin Otoriter Devlet Fransa nın Aydınlanma Planı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2 Ekim’de Mureaux’da yaptığı “Ayrılıkçılıkla Mücadele” konulu konuşmasının en başında “Fransa’nın bugünkü problemlerinin gerçeğini tabusuz bir yaklaşımla tespit etmek gerekiyor” dedi. Yaklaşık 70 dakika süren konuşmasında işte bu “tabusuz” yaklaşımla problemi tespit de etti: “Bugün bizim toplumumuzu, birlikte yaşama kapasitemizi, cumhuriyetimizi tehlikeye sokan, ilk etapta cumhuriyete paralel, ona düşman bir toplum kurma ve sonra onun yönetimini ele geçirmeye çalışan bir İslamcı ayrılıkçılık var!” Macron terörden, teröristlerden bir veya birkaç çeşit terör örgütünden bahsetmediğine göre ve hatta bunları onlardan ayırdığını söylediğine göre, o halde kimdi bu “Ayrılıkçılığın” failleri? Daha da önemlisi, devletin gözünde, Fransa’nın barış içinde beraber yaşamak istediği Müslümanlarla, onların arasında nasıl bir fark var ya da özetle bir Müslüman’ın “Ayrılıkçılık Faili” olup olmadığı nasıl anlaşılıyordu?

 

Macron’un Konuşması ve Diğerleri

Cumhurbaşkanı Macron konuşmasında, “Onlar cumhuriyetin değerlerini alt-üst eden, kadın-erkek eşitliğini hiçe sayan hatta insan onuruna aykırı fikirler öne sürüyorlar” diyor. Fransa’da neredeyse 30 yıldan bu yana Macron’un bununla neyi kast ettiğini, neyin ve nelerin bu retorikle etiketlendiğini en üst ağızdan açıklayan sayısız örnek oldu. Halefi Sarkozy’ye nispetle Müslümanlara daha saygılı, daha ağırbaşlı yaklaşan bir siyasetçi izlenimi veren François Hollande söylemişti: “Başörtülü kadının kendisini geliştirmesine imkan tanınırsa, esaretten kurtulur, nihayetinde başındaki örtüyü atar ve Fransız olur!”

Hollande’ın Aile, Kadın ve Çocuk Haklarından Sorumlu Bakanı Laurance Rossignol de kadın onurunun nasıl hiçe sayıldığını şöyle izah etmişti: “Bir zamanlar ABD’de köleliği isteyen siyahlar vardı, başörtülü kadınlar işte aynı onlar gibiler.”

Eski geveze Başbakan Manuel Valls ise esaret isteyen kadın tasvirine karşılık, “Dini simgelerin sokakları kuşattığını, bunun Cumhuriyete başkaldırı manasına geldiği”ni söylemişti. Ayrıca başbakanlık sıfatıyla din adamlığına da soyunmuş, “Haşema Kur’an’da yok, demek ki radikal İslam’ın simgesi” demişti.

Eski sosyalist Cumhurbaşkanı’nın ve kabinesinin bu görüşleri elbette onlara mahsus değil, Macron’un bakanları, hakim entelektüel sınıfın beyanlarına medyadaki aralıksız yorumlara göre kadın-erkek eşitliğine ve kadının onuruna aykırı durumlar bitmek tükenmek bilmiyor. Geçen yıl bir spor giyim markası Decathlon, Müslüman kadınlar için kapüşonlu bir jogging kıyafeti pazarladığında siyasi sınıfın en üst temsilcileri “Bizim medeniyetimizde böyle bir şeye izin verilemez” diye başlayan cümlelerle saldırıya geçip adeta histeri krizi geçirdiler! Macron'un parti sözcüsü LREM Aurore Berge markanın boykot edilmesi çağrısında bulundu, “Bizim değerlerimize karşı gelen bir markaya ne kadın ne de bir vatandaş olarak güvenmem imkansız artık” dedi. Macron’un, Kadın-Erkek Eşitliliğinden Sorumlu Devlet Bakanı Marlène Schiappa, “Bu sportif ürün açıkçası siyasal İslam’ın bir promosyonu, dinin her şeyi elinde tuttuğunun bir delili” diye bağırırken, Cumhuriyetçilerin sözcüsü Lydia Guirous’a göre markanın yaptığı “Kadınların boyun eğmesine eşlik etmekten başka bir şey değil”di. Bazı milletvekillerine için ise, “Bu basbayağı cinsel apartheid süreci başlatmak”tı. Şirket birkaç gün içinde olup bitenler karşısında, "Görülmemiş tehditlere ve hakaret dalgasına maruz kaldık, satış noktalarındaki çalışanlarımız hakaret ve hatta fiziki tehditle karşılaştı” diye açıklama yaptı ve korkudan ürünü piyasadan geri çekti.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında dikkat çeken bir başka ifadeler de vardı: “Bazı belediyelerde, havuzların kullanımı konusunda kadın-erkek ayrı saatlerde yüzme talepleri oluyor. Bazı okullarda da, bazı öğrenciler kantinlerde dini inançlarına göre öğün verilmesini istiyorlar!” Ülkenin İçişleri Bakanı Gérald Darmanin de bir televizyon programında şöyle dedi: “Süpermarketlerde dini inanca uygun gıda satışı reyonlarını görünce şoke oluyorum!” Macron, uzun konuşmasında meselenin kökenine gittiklerini vurgularken, İçişleri Bakanı Darmanin’e göre, nitekim "Cemaatçilik böyle başlıyor”du, bunun bir suçlusu ve sorumlusu da kapitalizmdi!

Fransa'da Müslümanlar Üzerindeki Baskı Devlet Eliyle Şiddete Dönüştü

Sömürge Dönemi Hatırlatması

Cumhurbaşkanı Macron, konuşmasının bir yerinde yine Müslümanlarla ayrılıkçıların farkını izah ederken, ayrılıkçı İslamcıların Fransa’nın sömürge döneminden de çok bahsettiklerini vurguladı. Anlaşılan paralel toplum inşacısı bu ayrılıkçılar, Fransa’nın eski kolonilerinde birinci sınıf Fransız vatandaşlarına karşılık işkenceden, katliamdan arta kalan Müslümanlara yarım vatandaş statüsü vererek icat ettiği paralel toplumdan da bahsediyorlardı. Cezayir’de kendi topraklarında plajların Müslümanlara kapalı olması yahut kışladaki odalarda Müslümanların 25 kişi, Fransızların 5 kişi kalması, pasaport sahibi olmak için din değiştirmek zorunda kalmak gibi şeyler! Ki kışla duvarlarında yazılı açıklamalara göre o dönemde de, bugün olduğu gibi Fransızların daha fazla oksijene ihtiyacı vardı. Gerçi Macron, bu sömürgeler mevzusunda Fransa’nın da “hataları” ve “mesuliyeti” olduğunu kabul ediyor ama şahsen ayrılıkçıların niyetinin bozuk olduğu kanaatinde olduğunu göstererek, “Yoksa neden bu konudan söz etsinler” diyor. Madem ki diye başlayıp izah ediyor: “Büyükanne ve babaları uzun yıllardır artık bizim toprağımızda yaşıyorlar, anne babaları ve kendileri hiç sömürge dönemini yaşamamış çocuklar, bu ayrılıkçılar onları tuzağa düşüyorlar.”

Cumhurbaşkanı Macron’un formülü basit; bunu her fırsatta dile getiriyor aslında. Ocak 2020’de Fildişi Sahili Cumhuriyeti’nin eski başkenti Abidjan’da şunları söyledi: “Sömürgecilik Fransa Cumhuriyeti’nin büyük ve ciddi bir hatasıydı!” Ama bu geçmişte kalmıştı. Nitekim bütün Afrika’ya bir çağrıda da bulundu: “Artık bu sayfayı çevirelim. Üstelik Afrika Kıtası’nın nüfusu genç ve mesela Fildişi Sahili’nde nüfusun dörtte üçü hiç sömürge dönemini yaşamadı. Ayrıca ben de sömürge dönemi kuşağından değilim.”

 

Fransız Olma Şartları

Konuşmada müşteki olduğu mevzulara bakılırsa sömürge geçmişi hariç şayet Müslüman çocukların okul kantinlerinde çok basit bir şekilde halledilebilecek helal yemek mevzusu dahi devlet katında mesele addediliyorsa doğrudan Müslümanların inanç ve dini pratikleri sorunun ta kendisiydi. Bu durumda Macron’un Müslümanların karşısına Fransa’nın katı laiklik prensibiyle çıkması beklenebilirdi. Ve o zaman da, Fransa’nın Katoliklikle travmatik geçmişi, bugünkü Müslüman azınlığa saldırmasına haklılık getirmez” diyebilirdik ama o da değil. Cumhurbaşkanı Macron eskiden olduğu gibi “Şu laikliğe, bu laikliğe aykırı” demiyor hatta bizzat “Mesele laiklik değil” diyor ve pozitif bir laiklik tarifi yapıyor: “Laiklik inanma ya da inanmama özgürlüğüdür, kamu düzenini bozmadığı sürece dini pratik etme özgürlüğü cumhuriyetin garantisi altındadır. Ve bu birleşik Fransa’nın çimentosudur.” Tekrar tekrar vurguluyor: “Mesele ve tehlike ayrılıkçı İslamcılık.” Ancak “Müslümanları polemikçilerin, aşırıcıların stigmatize etmesine kurban vermemeliyiz” derken aslında baklayı ağzından kaçırıyor! Fransa’da aşırı sağcılar laiklik neferi olmadığına ve yaptıkları kültürel ırkçılık olduğuna göre ve Cumhurbaşkanı’nın diskuruna bakılırsa mesele tam da “Bir kimlik meselesi, sırasıyla Fransız olma şartları.”

Bu Fransızlık nasıl bir şey ise Fransa’nın sömürge yönetiminde Cezayir’de yarım vatandaş statüsünden kurtulmak için başörtüsünü atıp Katolikliğe geçen yahut “Fransız ordusunun altında kendi halkına karşı savaşanlar” dahi hiçbir zaman gerçek Fransız olamadılar! Ama devlet yine de deniyor! İlk müracaat edilecek yol Müslüman olmaya dair pratiklere olabildiğince yasak ve yaptırım getirmek. Bunları, Cumhurbaşkanı Macron’un ifadesiyle “1905 yasasından 115 yıl sonra” 9 Aralık’taki yasa tasarısında görebileceğiz. Bir maddesi duyuldu bile, İçişleri Bakanı Darmanin’in yasa tasarısına göre, kadın ya da erkek karşı cinsten doktor tarafından tedaviyi kabul etmezse tasarı 5 yıla kadar hapis ve 75 bin avro para cezasına çarptırılmasını öngörüyor. Oysaki Fransa dini inançları nedeniyle Katolik doktorların kürtaj yapmama hakkını dahi tanıyor. Ama bir devlet Fransa’nın bugün Müslümanları hedef alan otoriterliğindeki gibi ne kadar sert ve katı olursa olsun yasaklayarak veya ceza vererek hedefine ne kadar ulaşabilir!

 

Aydınlanma İslam’ı

Macron’un köküne inmekten bahsettiği de belli ki bu, o zaman Müslümanların inanç ve pratiklerine ilişkin ve cumhuriyetle uyuşmadığı vehm edilen ne varsa bunları kökünden kurutmak lazım. Nasıl olacak bu? Bir Fransa İslam’ı icat edilecek, cumhuriyetle uyuşmadığı vehm edilen her şey yabancı addedilecek. Nitekim Macron “İslam yabancı etkilerden kurtarılacak, başka ülkeden imam gelmeyecek” ve “Fransa’da cumhuriyetin değerleriyle tam uyum gösteren imamlar yetiştirilecek” derken bunu kastediyor. Tıpkı Hollande gibi Macron da laikliğin temeli sayılan 1905 yasası çıktığında Fransa’da Müslümanlar yok zannediyor! Halbuki o zaman Madagaskar ve Cezayir Fransa’nın sömürge toprağıydı ama orada Fransa’nın nihayetinde Katoliklerle yapılan anlaşmaya benzer bir protokole ihtiyacı yoktu. Zira karşısındakiler muhatap, zira vatandaş değillerdi! Bugün Macron, Müslümanların 60-70’li yıllarda geldiğini söylerken ve ikide bir “Bizim toprağımızda” ifadesini kullanırken, onların da aslında vatandaşı olmadıklarını bir kez daha izhar ediyor.

Farkında mı tartışılır, ama bir de anlaşılan Katoliklik yahut Şiilik benzeri hiyerarşik bir İslam yapısı istiyor. Müslümanların tepesinde bir İmam olacak ve herkes onun dediğine uyacak. Üstelik devlet muhatap alacağı yapıyı da kendi eliyle teşkil edecek. Bunun için eski Cumhurbaşkanı Sarkozy henüz 2003’te İçişleri Bakanı’yken Fransız Müslüman Konseyi kurulmuştu. (Bu meselede sağcı, sosyalist ve Macron’un ne öyle, ne böyle partisinin icraatları fark etmiyor. Zira bu devletin Müslümanlara soluk aldırmayacağı uzun soluklu bir çalışma) Yine de Fransız Müslüman Konseyi’nin nispeten çoğulcu bir yapısı vardı ve anlaşılan devletin beklentisini karşılamadı. Şimdi artık muhatap büyük ölçüde icat edilmiş sayılır, bu muhatap 2005’te Villepin’in başbakanlığında kurulan Fransa İslam Eserleri Vakfı’nın halefi olan ve 2016’da kurulan Fransa İslam Vakfı. Zaten Sarkozy cumhurbaşkanlığı sırasında artık “Fransız Müslüman Konseyi”nden değil “Fransa İslam’ı” diye bir kavramdan söz eder olmuştu. Macron ise, “Fransa İslam’ı” kavramını da kullanmadı onun yerine daha retorik bir kavramı tercih etti: “Aydınlanma İslam’ı”! “Fransa için İslam’ı kim aydınlatacak, nasıl aydınlatacak” sorusunun yanıtına gelince Fransa İslam Vakfı’nın Başkanı Ghaleb Bencheikh öncü olacak gibi görünüyor.

Cezayir asıllı bir fizikçi ama en önemlisi Fransa’nın aradığı o “ideal” imam. Bencheikh, geçen yıl Marianne dergisine verdiği mülakatta “Başörtüsü kadının insanlık onuruna kast ediyor” demişti. Aynı vakfın üyelerinden Bordeaux imamı Tareq Oubrou ise Fransız medyasına verdiği muhtelif röportajlarında Müslümanların görünür olmaması gerektiği görüşünü savunmuştu: “Fransız kültürü başörtüsü görmeyi istemiyor. O halde Müslümanlar bir bukalemun nasıl kendini tabiatın rengine büründürüyorsa öyle yapmalıdır.” Oubrou, İslam’da alçak gönüllüğün ne kadar önemli olduğuna vurgu yaparak “görünür olmamanın” başka izahlarını da yapmıştı! “İslam’a göre dikkat çekmemek lazım. Nasıl ki Allah gözükmüyor, melekler gözükmüyor” demiş ve hala tereddüdü olan varsa diye ihtimal ilave etmişti: “Ayrıca Fransa’da yaşıyorsak, İslam’a uygun olmasa da bulunduğumuz toplumun kural ve etiğini kabul etmeliyiz, gerçek İslam budur.”

Vakfın bir diğer Müslüman üyesi ise liberal görüşlü Montaigne Enstitüsü’nden, Tunus asıllı Hakim El Karoui. Fransa’da “islamofobi fabrikası” başlıklı bir çalışma yerine 617 sayfalık “İslamcılık Fabrikası” başlıklı bir rapor yayımlandı geçen yıl. Macron’un Rothschilds’deki yıllarından çalışma arkadaşı olan El Karoui, Cumhurbaşkanı’nın talebiyle “Fransa İslam’ı”nın nasıl oluşturulacağına dair bir çalışma yaptı. Karoui’nin meseleye nasıl baktığına gelince, hem muhtelif röportajlarındaki beyanları hem de raporda yayınlanan saha çalışmasının başlıca soruları, bu sorunun cevabını veriyor; “Başörtüsü, helal et, bekaret ve erkeğe itaat konuları ve camiye kaç kez gittikleri” meselesi.

Kısacası, Fransa bugün çok dinli ve kültürlü bir ülkede Müslümanların “mesele” diye addedilemeyecek farklılıklarını kabul ederek barış ve huzur içinde yaşamalarını ve onların cumhuriyet içinde aidiyet hissini pekiştirecek bir entegrasyon modeli yerine; aradaki bazı kesintilere rağmen (30’lardan itibaren bir dönem Yahudileri hedef almıştı) bir asırdan fazladır sömürge yahut değil kendi sınırları içinde farz ettiği topraklarda Müslümanlara yönelik tutumunu güncelleyerek 21. yüzyıla taşıyor. Ki bunun da adı “Ayrılıkçı İslamcılıkla mücadele” eylem planı değil, olsa olsa “Daha fazla bölücülük için mücadele” olur.

 

Kutu...

Cumhurbaşkanı Macron’un konuşmasının ardından Fransa’da peş peşe iki terör hadisesi yaşandı. Fransa, bugün yeri gelince terör kurbanlarının kadavralarını bu siyasete alet ederek meşruiyet aramaya girişse de devletin Müslüman Fransız karşıtlığıyla korkunç terör hadiselerinin zerre kadar alakası yoktur. Tıpkı karikatürlerin sadece ifade ve blaspheme özgürlüğü dahilinde değerlendirilmesinin mümkün olmaması gibi. Bugün bunu her zaman olduğu gibi dile getirmeye çalışan aklı-selim Fransızlar dahi farklı etiketlerle, mesela faşistlikle itham ediliyor, bazen de bu konularda yazdıkları makaleler doğrudan sansür edilip, yayınlandıkları internet sitelerinden kaldırılıyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası