Kriter > Siyaset |

Nafile Siyaset


Ne bir eser ortaya koyabiliyorlar ne de kitlelere umut verecek bir siyaset. Aralarından toplumu peşinden sürükleyecek bir lider de çıkaramıyorlar. Geriye tek seçenek kalıyor: karşı tarafın ürettiklerini kötülemek, küçümsemek ve değersizleştirmek.

Nafile Siyaset

Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) artık genel bir taktik haline gelen bir yaklaşım biçimi var. Hükümet ne zaman çok ses getiren, büyük çaplı bir başarıya imza atsa iki yoldan birini seçiyorlar. Ya konuyla tamamen alakasız bambaşka bir gündem yaratıp başarıyı gölgelemeye, unutturmaya çalışıyor ya da konunun içinden incir çekirdeğini doldurmaz birkaç noktayı cımbızlayıp onun etrafında fırtınalar koparıyorlar. Her iki durumda da amaç, hükümetin elde ettiği başarıyı olduğundan küçük gösterip gündemi belirlemesine engel olmak, ilginin CHP üzerinde odaklanmasını sağlamak.

Örneğin, dünyanın en büyük havaalanını inşa ediyor ve ödül alıyorsunuz, CHP’li gazeteciler çıkıp “Pistler eğimliymiş, uçaklar o yüzden çok fren yapıyor, balataları yanıyor” diyerek yüksek zeka seviyelerinden bizleri faydalandırıyor. Yahut bir ağaçlandırma seferberliği başlatıp tek seferde en fazla 11 milyon ağaç dikme rekorunu kırıyor ve Guinness Rekorlar Kitabı’na giriyorsunuz. CHP’liler çıkıp “Kasım’da fidan dikilmez, en az 9 milyonu kuruyacak” şeklinde uzmanlıklarını konuşturuyor! Gerçi Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan bir yetkili TV’ye bağlanıp tam tersine, Kasım’ın Türkiye için en uygun ağaç dikme zamanı olduğunu açıklıyor, ama ne gam… CHP’li gazeteci-vekil bu sözlere sadece pişkince gülüyor.

Geçtiğimiz ay da bunun en bariz örneklerine şahit olduk. Bunlardan biri Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibinin ABD’de Başkan Trump’ı ziyaretiyle ilgiliydi. Ziyaret tüm dünyada çok büyük yankı uyandırdı. Dünya basını ziyareti çoğunlukla “Erdoğan her istediğini aldı” şeklinde yorumladı. Erdoğan’ın nasıl olup da Trump’ı ikna ettiğine şaşırdığını yazan meşhur gazeteciler oldu.

Oval Ofis’te senatörlerle birlikte görüntü verilmesi de ABD siyasi tarihinde görülmemiş olaylardandı ve bu da çok ses getirdi. Ziyaretin hemen öncesinde Türkiye karşıtı zehir zemberek açıklamalar yapan senatör Lindsey Graham bile, daha Erdoğan ABD’den ayrılmadan, Kongre’ye sunulan iki tasarıdan biri olan sözde Ermeni soykırımı tasarısını bloke ederek önemli bir jeste imza attı.

 

Recep Tayyip Erdoğan ve Donald Trump

Başkan Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında Donald Trump ve senatörlerle gerçekleştirdiği görüşmede, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve mevkidaşı birlikte ayakta duruyor olmalarına rağmen CHP çevreleri fotoğrafı keserek kullanıp alenen manipülasyon peşinde koştu, 12 Kasım 2019

Ucuz Taktikler

Yurt dışında, “Türkiye lehine” demesek de Türkiye’nin başarısını teslim eden bu genel yaklaşım varken, yurt içinde ise CHP’nin başını çektiği gruplar ve ona müzahir gazeteciler ile basın organları, yine CHP’nin her zamanki taktiğini uygulamaya giriştiler. Yani dikkatleri başarıyı gölgeleyecek başka ve önemsiz detaylara çekerek konunun önemini azaltmaya çalıştılar.

Örneğin, Oval Ofis’te Erdoğan, Trump ve senatörlerin bir arada bulunduğu görüşme sırasında çekilen fotoğraf üzerinden büyük bir spekülasyon yapıldı. Fotoğrafta, arka planda tercümanların yanı sıra, iki ülkenin Dışişleri Bakanları Mevlüt Çavuşoğlu ve Mike Pompeo da ayakta bekliyorlardı. Fotoğrafın sadece Çavuşoğlu’nu ayakta dururken gösteren kısmını kullanıp diğer yarısını görmezden gelen Oda TV işaret fişeğini yaktı. Site haberi, “Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ayakta beklemesi tepki topladı” şeklinde verdi. Oysa fotoğrafın tamamında, mevkidaşı da aynı şekilde duruyordu. Haberde bu görüntünün kimlerden tepki topladığı ise belirtilmiyordu. Nitekim kısa süre sonra Pompeo’nun da ayakta olduğu bilgisini habere eklediler, ancak önceki haberde yer alan “tepki topladı” yalanını değiştirmediler.

Aynı fotoğraf üzerinden CHP milletvekili Haluk Pekşen de topa girdi. Pekşen Twitter’da şöyle yazdı:

“Bir dönemin özetidir. Erdoğan’ın ABD seyahati üzerine günlerce yazılıp çizilecek. Tıpkı atasözünde olduğu gibi ‘söz suya yazılır’ misali bir zaman sonra hepsi unutulacak. Ancak bu fotoğraf öyle bir fotoğraf ki, Türkiye-ABD ilişkileri asla bu fotoğrafın etkisinden kurtulamayacaktır.”

 

Can Dündar ve ODA Tv Kumpası

Bu tür konulara karışmazsa içi rahat etmeyen firari FETÖ destekçisi Can Dündar da kesilerek sunulan fotoğraf üzerinden konuya müdahil olup, “Lobici diye bakanı ayağa dikmek, hiç yakışık almamış günahtır” yazdı. Oysa fotoğrafın diğer yarısı, bu paylaşımların gerçeği yansıtmadığını ortaya koyuyordu, ancak fotoğrafın bütününe bakmak işlerine gelmiyordu. Peki, işin aslı hemen ortaya çıktığı halde bu açıklamaları yapanlar arasından özür dileyen çıktı mı? Tabi ki “Hayır”.

Bu tutum şaşırtıcı değil aslında. Aynı ekip sadece aylar önce de yine çarpıtılmış fotoğraf üzerinden Türk heyetin önünde dosya yok, not tutmuyorlar, ABD heyeti ise not tutuyor palavrasını paylaşmıştılar. Şimdikinde olduğu gibi o iddianın da masa başı gazeteciliğine dayalı bir kurgu olduğu dakikalar içinde ortaya çıkmıştı.

 

Fatih Portakal Tweet

Aynı fotoğrafı farklı yönden eleştirenlerden biri de Fox TV’nin haber sunucusu Fatih Portakal oldu.

Erdoğan’ın senatörlerle buluşmasını “diplomatik rezalet” olarak niteledi. Bunu “Kahrolsun bu emperyalist bağımlılık” diye bir sloganla da süsledi. Oysa Trump, senatörleri Erdoğan’la görüşmeleri için kendisinin çağırdığını açıklamıştı. Portakal’ın sloganı havada asılı kaldı. Peki Portakal Tweet’ini sildi mi? Hayır.

Aynı fotoğrafta Graham’in bacak bacak üstüne atarak oturuşundan “derin” anlamlar çıkaranlar da oldu. Bunlardan en eğlencelisi Kurdistan News adlı bir haber sitesinde yer alıyordu. Siteye göre Graham böyle oturarak “Kürtlere yapılan saldırılara tepki” göstermişti. Hayal dünyası oldukça geniş editörlerin çalıştığı anlaşılıyor.

Ve tabii başrol oyuncusu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da devredeydi. Tüm dünya basınının Erdoğan’ın başarısını vurguladığı sıralarda “Bay Kemal” ziyarete dair “Söylemiştim, gittiler elleri boş döndüler” veciz cümlesini kurdu. Trump’ın Erdoğan’a yolladığı gayrinizami mektup üzerinde tepinmeyi de ihmal etmedi tabii.

Bu fotoğrafın suyunun yeterince çıkarıldığını düşünenler de gazeteci Hilal Kaplan’ın Trump’a sorduğu okkalı sorulara taktılar kafayı. Şirin Payzin ve Cansu Çamlıbel bu isimler arasında en önde gelenleriydi.

Biri harcamaların “örtülü ödenekten” karşılandığı yalanını uyduruyor, diğeri de “yandaş” imasıyla Kaplan’ı karalama gayretinde. İkisi de “anlı şanlı” gazete ve televizyonlarda çok uzun süre görev yaptılar. Artık kıskançlık mı desek, çekememezlik mi desek, yorumu okuyucuya bırakalım.

Erdoğan’ın ziyaretteki başarısını küçümsemekle bir yere varamayacağını anlayan bir başka “eskiden meşhur” gazeteci, değişik bir yönden ele aldı olayı. Putin’in bu işe kızacağını ima ediyordu. Yani Erdoğan ne yaparsa yapsın “Putin Reis ona ayar verir” idi. Kendisini, Yunanistan’da Syriza Partisi seçimleri kazanınca, dünyaya sosyalizmin oradan yayılacağını sanan duruşuyla hatırlıyoruz. Syriza çoktan iktidardan düştü, sosyalizm de gelmedi ama kendisi ahkam kesmeyi itinayla sürdürüyor.

Kasım 2019’da iki başörtülü kadına yapılan nefret suçları kapsamındaki fiili saldırılarda da yine benzer çarpıtmalara tanık olduk. Her iki olayda da kendi halinde sokakta yürüyen başörtülü kadınlara durduk yere saldırıp yumruklayan, başını açmaya çalışan saldırganlar vardı. Doğal olarak seküler kesimden bazı insanların başörtüsü nefretiyle hareket etmeye devam ettiği tartışıldı. Çünkü Türkiye’nin yakın tarihi benzer örneklerle doluydu.

 

İsmail Saymaz Tweet

Yine İslamcı-Atatürkçü Oyunu

Ama saldırıların suçunu bile hükümete yüklemeye hazır cevvaller canhıraş biçimde kendilerini ortaya attılar. Önce saldırganların “şizofren” olduğu iddiasını dile getirdiler. Tıpkı Batı’da bir terör eylemini yapan kişi beyaz olduğunda “şizofren, yalnız kurt” vb. söylemlerin hemen devreye girmesi gibi. Bunu dile getirenlere göre hükümet, “bir şizofrenin yumruğunu bile Atatürkçülere ve laiklere yıkmak” istiyordu. Öyle olmadığı anlaşıldı. Bu kez de iktidarı “İslamcılarla Atatürkçü laikleri” karşı karşıya getirmek istemekle suçladılar. Bazıları da hükümeti, işsizliği unutturmak için “laikler dindarlara saldırıyor” söylemini sürekli üretmekle suçluyordu.

Halbuki ortada bariz nefret suçları vardı. Saldırıya uğrayanlar başörtülü, saldıranlar ise başı açık kadınlardı. Nitekim konu yargıya taşındı ve saldırganlar tutuklandı. Ancak bizim “eskiden meşhur” bu asparagas gazetecilerden ne bir özür geldi, ne de tweetlerini sildiler. Sorsanız yine aynı söylemi sürdüreceklerdir.

CHP ve çevresinin bu yaklaşım tarzını değiştireceğine dair en ufak bir emare bulunmuyor. Çünkü yıllardır sarıldıkları bu umutsuz yaklaşımın kaynağı bariz başarısızlıkları. Ne bir eser ortaya koyabiliyorlar ne de kitlelere umut verecek bir siyaset. Aralarından toplumu peşinden sürükleyecek bir lider de çıkaramıyorlar. Geriye tek seçenek kalıyor: Karşı tarafın ürettiklerini kötülemek, küçümsemek ve değersizleştirmek. Kabul edelim ki başarılı oldukları tek bir konu varsa, o da budur. Ancak bunun da toplumun geniş kesiminde bir karşılığı yok. CHP yine bildiğimiz CHP.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası