ABD İstanbul Başkonsolosluk çalışanı Metin Topuz’un FETÖ’den tutuklanmasının ardından ABD Türkiye’den yapılacak vize başvurularını askıya aldı. Kararın sebepleri arasında “son zamanlarda yaşanan olaylar” ve “ABD misyonunun tesis ve personel güvenliği” gösterildi. Kuşkusuz bunlar göstermelik gerekçelerdi. Türkiye, ABD’nin bu kararına hızlı bir şekilde yanıt verdi.
Olması gereken de buydu. Fakat Türkiye’nin kendi menfaatlerine uygun davranma kararlılığını bir türlü kabul etmek istemeyenler “asimetrik güç” perspektifine sıkışıp kaldıkları için Türkiye’nin ABD’nin vize kararına “mütekabiliyet prensibi” ile karşılık vermesini de sindiremediler.
Halbuki durum oldukça net. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının kararı doğrultusunda Metin Topuz’un;
- FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçu nedeniyle hakkında soruşturma yürütülen 121 kişi ile yoğun irtibatı,
- FETÖ/PDY terör örgütünün ByLock kriptografik iletişim sistemini kullanan çok sayıda kişi ile teması,
- 17/25 Aralık girişiminin emniyet ve yargı ayağını yürüten şüphelilerle görüştüğü,
- 17/25 Aralık’ın faili konumundaki dış istihbarat ve ülkeler arasında aracılık yaptığı tespit edildi.
Bu kararların ardından ABD Büyükelçisi John Bass vize krizi konusunda açıklama yaptı ve yine esas meseleye değinmek yerine konuyu farklı alanlara çekerek dikkat dağıtmaya çalıştı.
Bass ABD konsolosluk çalışanlarının tutuklanması ile diplomatik misyonlarının zarar gördüğünü ve bundan rahatsızlık duyduklarını belirtti. Oysaki Metin Topuz 35 yıldır ABD başkonsolosluğunda çalışmasına rağmen ne diplomatik temsilci ne de konsüler olarak resmi makamlara bildirilmiş biri değil. Ayrıca Topuz yabancı misyona ait bir Amerikan çalışanı ve resmi olarak Amerikan ajanı da değil. Kısaca John Bass, Metin Topuz hakkındaki iddialara değinmeden, “Adamımız işini yapıyordu” dedi.
ABD Yanlısı Türk Medyası
Milli medya Türkiye’nin tezlerini destekleyen bir yayın yaptı. Fakat Türkiye’deki bazı medya organları Türkiye- ABD arasındaki vize anlaşmazlığını manipüle etmeye çalıştı. Sözcü gazetesi “Çok Sert: Ambargonun İlk Adımı” başlıklı haberi “ABD hükümeti doğrudan Türk hükümetini suçlayan bir açıklama yaptı” yorumuyla verdi. “Dolar Vizesiz Uçuyor, EURO’da İnanılmaz Hareket” manşetli haberlerle de bir iç ekonomik kriz havası oluşturmaya çalıştı. Sözcü gazetesinin vize anlaşmazlığını Türkiye-ABD ilişkilerinin çıkmaza girdiği, Erdoğan ile Trump’ın arasının açıldığı ve ABD’nin Türkiye’ye karşı büyük yaptırımlar uygulayacağı şeklinde aktarma gayreti dikkat çekiciydi.
Hürriyet gazetesi de “Vize Krizi Sonrası Dolar ve EURO Fırladı”, “Borsa İstanbul Güne Yüzde 3,7 Düşüş ile Başladı!”, “Faizler Vize Gerilimi ile Yükseldi”, “TÜSİAD’dan Vize Kriziyle İlgili Açıklama: ABD ile Gerilim Endişe Verici” başlıklı haberler yayınladı. Hürriyet’in vize anlaşmazlığına ilişkin haberlerinde John Bass’ın Türkiye karşıtı söylemleri; “Sert Tepki Göstermişti” başlığıyla servis edildi. Hürriyet gazetesinin vize anlaşmazlığıyla ilgili haberleri “anlaşmazlığın Türkiye’ye maliyeti büyük olacak” algısıyla kurgulaması dikkat çekiciydi.
ABD Medyası Anlaşmazlığı Nasıl Gördü?
Amerikan medyası her olayda olduğu gibi konuyu öncelikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üzerinden aktarmayı tercih etti. Bloomberg’de yayınlanan “Trump Türkiye’ye Karşı Obama’nın Hatalarını Tekrar Ediyor” başlıklı haberde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortaklıkta aşmaması gereken çizgiyi aştığı yazıldı. Türk yargısının FETÖ irtibatlı ve Türk vatandaşı olan Amerikan konsolosluk çalışanlarını tutuklaması “Hizbullahvari bir davranış” olarak nitelendirildi. Washington Post “Türkiye Can Alıcı Bir Kararla Karşı Karşıya” başlıklı yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya, İran ve İslamcı radikaller hakkında NATO üyelerinden farklı düşündüğü ve artık NATO veya diğerleri arasında bir seçim yapması gerektiğini ifade etti. USA Today’de yayınlanan “Türkiye ve ABD: Kilit Askeri ve Ekonomik Müttefikler Yeniden Çarpışıyor, Aralarındaki Hayati İpleri Koparıyorlar” başlıklı haberde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın intikam arzusundan dolayı Türkiye’de tutuklanan Amerikalıların dışarı çıkamayacağını iddia etti. New York Daily News “Türkiye’de Trumplayan Özgürlük: Erdoğan’ın Suistimali Gittikçe Artıyor ve ABD Neredeyse Hiçbir Şey Yapmıyor” başlıklı yazıda Trump’a “Erdoğan’ın provokasyonları ve baskısı karşısındaki acizliğini bir an önce sonlandırma” çağrısında bulundu. New York Post’ta yayınlanan ve haddini fazlaca aşan “Trump Türk Tiran Erdoğan’a Kimin Patron Olduğunu Göstermeli” başlıklı yazıda ise, “Türkiye Cumhurbaşkanı diplomatik kaslarını gösterdikçe Trump bundan etkilenmediğini açıkça ortaya koymalı ve Erdoğan’a patronun kim olduğunu göstermeli” denildi. Söz konusu ifadelerden de anlaşılacağı üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuyla ilgili “mütekabiliyet” esasına dayalı net duruşu Amerikan medya organlarını rahatsız etti.
Haberlerin odağındaki bir diğer konu ise Türkiye ekonomisiydi. New York Times “Hisse Senetleri ve Türk Lirası Tepe Taklak Olunca Türkiye ABD’ye Vize Dondurma Kararını Gözden Geçirmesi için Bastırmaya Başladı” başlıklı haberinde Türkiye’nin Amerika’ya yaptığı “yanlıştan dönme” çağrısını yatırımcıların vize krizi sonrası ne yapacaklarını şaşırdıkları iddiasıyla servis etti. Washington Post’ta yayınlanan “Erdoğan Amerika ile Münakaşadan Nasıl Kazanıyor?” başlıklı yazıda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kısa vadede krizden kazanç elde ettiği ancak uzun vadede kötü giden Türkiye ekonomisini daha da sıkıntıya soktuğu ifade edildi. Bloomberg “Türkiye’nin Kalıcı Lira Acısı” başlıklı haberinde Türkiye’nin kolay kolay bitmeyecek ve gün geçtikçe büyüyecek bir ekonomik kriz içerisinde olduğu iddiasını öne sürdü. Bloomberg “Türkiye ve ABD Neden Bir Anda Büyük Bir Açmaza Girdiler?” başlıklı haberinde ise “Türkiye’yi Batı yörüngesinde tutma”nın formülünü “kötü giden ve yabancı yatırımcıya muhtaç (!) Türk ekonomisini desteklemek” şeklinde açıkladı. Tüm bu haberler yayınlanırken vize krizinin ikinci gününde IMF Türkiye’nin 2017 büyüme öngörüsünü 2,5’ten 5,1’e, 2018 büyüme öngörüsünü ise 3,3’ten 3,5’e çıkardı. IMF’nin raporundaki en büyük pozitif revizyon Türk ekonomisinde yapılmıştı. Ancak Amerikan medyası bu raporu dikkate almadı ve Türk ekonomisi hakkındaki manipülatif haberlerine devam etti.