DEAŞ’ın Afrika’da güç kazanmasının ardındaki itici faktörler, coğrafi, siyasi ve ekonomik ortamla ilişkilidir. Ortadoğu’daki hakimiyetini kaybettikten sonra örgüt, Afrika’yı yeni bir “sözde cihat ve göç” alanı olarak hedef belirlemiştir. Kıtanın bazı bölgelerindeki kırılgan devlet yapıları, istikrarsızlık, fakirlik, yerel yönetimlere duyulan güvensizlik ve sınır ötesi güvenlik açıkları, DEAŞ gibi “dini istismar eden” örgütlerin etkinliklerini genişletmelerine elverişli bir zemin hazırlamaktadır. Özellikle Sahel, Batı Afrika, Doğu Afrika ve Mozambik gibi bölgelerde, DEAŞ’a bağlılığını ilan eden örgütler, kendi “vilayet” yapılarını kurarak yerel halk üzerinde baskı uygulamakta ve saldırılar düzenlemektedir. Dini istismar eden her benzer örgüt gibi DEAŞ, yalnızca bölgesel bir tehdit değil, aynı zamanda kıtayı “küresel cihat” için stratejik bir üs olarak kullanmayı amaçlayan bir terör ağına dönüştürmektedir.
DEAŞ’ın Afrika’daki Operasyonel Stratejisi ve Etki Alanları
El-Kaide gibi hiyerarşik bir yapıdan ziyade yatay bir örgütlenmeye sahip DEAŞ’ın Afrika’daki operasyonel stratejisi, çeşitli “vilayetler” oluşturarak kıtadaki güvenlik boşluklarından faydalanmayı içermektedir. Bu durum DEAŞ’ın kıtada yayılmasına avantaj sağlayan temel parametrelerden biridir. Örneğin, DEAŞ’ın en güçlü kollarından biri olan Batı Afrika Vilayeti (ISWAP), Nijerya’nın kuzeyi ve Çad Gölü çevresinde kontrol ettiği alanlarda vergi toplama, güvenlik sağlama ve ideolojik dayatmalarla bir yarı-devlet yapısı (proto-state) geliştirmiştir. ISWAP’ın kurduğu bu yapı, meşru olmayan bir otorite altında faaliyet gösterdiği dikkate alındığında, şantaj yoluyla fayda elde etmeye (racketeering) bir örneklik teşkil etmektedir.
DEAŞ, Afrika’daki faaliyetlerini finanse etmek için geniş bir yasa dışı kaynak yelpazesi kullanmaktadır. Örgüt, doğal kaynakları sömürerek, özellikle Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde altın ve koltan gibi diğer değerli madenlerin yasa dışı ticaretinden gelir elde etmektedir. Ayrıca, Sahel bölgesinde silah ve insan kaçakçılığı gibi yasa dışı ticaret ağlarını kullanarak finansman sağlamakta ve yerel çatışmalardan faydalanmaktadır. Fidye talepleri de DEAŞ’a bağlı grupların sıklıkla başvurduğu yöntemlerden biridir; kaçırma olayları ve fidye talepleri özellikle Batı Afrika’da ISWAP gibi grupların gelir kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Uyuşturucu kaçakçılığı ise Sahel ve Orta Afrika’da DEAŞ’ın operasyonlarına destek sağlayan diğer önemli bir gelir kaynağıdır. Bu yasa dışı faaliyetler, DEAŞ’ın Afrika’daki varlığını korumasına ve kıta genelinde operasyonel etkinliğini artırmasına olanak tanımaktadır.
DEAŞ, Afrika’daki bu varlığıyla bölgesel çatışmaları körüklemenin yanı sıra genç nüfusu örgüte çekerek genişlemeyi sürdürmektedir. Örgütün stratejisi, yerel halkla daha uyumlu ilişkiler geliştirmek için ISWAP’ın bazı bölgelerdeki halkı koruması ve onların ihtiyaçlarına hitap eden bir güvenlik ağı sunması gibi yöntemlerle halk desteğini kazanmayı da kapsamaktadır. Bu yaklaşım, Afrika’da uzun vadeli bir varlık sağlama amacı taşıyan DEAŞ’ın kıtadaki devletlerin güvenlik yapısını zorlamaya devam edeceğine işaret etmektedir.
Afrika’daki etki alanı bağlamında DEAŞ, Somali’de özellikle Puntland bölgesinde etkisini artırarak stratejik bölgelerde konumlanmıştır. Eş-Şebab’tan ayrılarak kurulan 100 militanlık bu yapının sayısının büyüdüğü iddia edilmekte ve mevcut durumda yaklaşık 500 militanı bulunmaktadır. Bari bölgesinde eş-Şebab ile çatışmalarında üstünlük sağlayan DEAŞ, bu alandaki su ve lojistik kaynaklarına erişim sağlamış ve el-Miskaad Dağları gibi stratejik noktalarda varlığını güçlendirmiştir. Örgütün Somali’deki yapılanması, “al-Karrar” adı verilen bölgesel bir komuta merkezi aracılığıyla Doğu ve Orta Afrika’daki diğer DEAŞ gruplarını da koordine etmektedir. Al-Karrar, Somali’deki DEAŞ’a finansal destek, eleman ve taktik desteği sağlayarak Somali’yi kıtadaki DEAŞ ağı için bir merkez haline getirmektedir. Örgüt, yerel işletmelerden toplanan haraçlar ve tarım ticareti gibi gelir kaynaklarıyla yıllık milyonlarca dolarlık gelir elde etmekte ve bu finansmanı diğer DEAŞ gruplarına aktarmaktadır. DEAŞ’ın Somali üzerinden Avrupa ve Orta Doğu’ya yayılma ve Kızıldeniz’deki küresel ticareti tehdit etme potansiyeli bulunmakta ve Somali’nin stratejik konumu nedeniyle küresel güvenlik açısından da kaygı oluşturmaktadır. Dolayısıyla, örgütün bu stratejik konumda güçlü bir üs kurması, yabancı savaşçıların bölgeye erişimini kolaylaştırırken, aynı zamanda Hint Okyanusu ve Kızıldeniz’deki ticaret yollarını da tehdit etme kapasitesini artırmaktadır. Somali hükümeti ve uluslararası güçlerin DEAŞ’a karşı yürüttüğü mücadele sürerken, bölgedeki iç siyasi çatışmalar ve güvenlik eksiklikleri, DEAŞ’a karşı etkin mücadeleyi zorlaştırmaktadır.
Son olarak DEAŞ’ın Orta ve Güney Afrika’daki yayılması da güçlenmektedir. DEAŞ’ın Mozambik’teki grubu (ISCAP), doğal gaz sahaları ve diğer ekonomik hedeflere yönelik saldırılar düzenleyerek bu bölgede de stratejik bir varlık kurmayı hedeflemektedir. Mozambik’in Cabo Delgado bölgesinde giderek güçlenen ISCAP, yerel altyapıya zarar verirken, bölgedeki istikrarsızlık da terör faaliyetlerine elverişli bir ortam sağlamaktadır. Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Uganda’da ise DEAŞ bağlantılı Müttefik Demokratik Güçler (ADF) grubu, DEAŞ’ın finansman ağına katkı sağlayarak, insan kaçakçılığı ve fidye talepleri gibi yöntemlerle kendi finansman kaynaklarını genişletmiştir. Bu tür saldırılar, bölgesel istikrarsızlığı artırırken, küresel güvenlik risklerini de yükseltmektedir.
Bölgesel Kırılganlıklar ve Küresel Etki
DEAŞ’ın Afrika’daki etkisi, kıtada insani ve ekonomik krizlerin derinleşmesinin yanı sıra bölgesel ve küresel güvenliğin istikrarını bozmaya da neden olmaktadır. DEAŞ’ın Afrika’daki saldırıları, kıtada büyük göç hareketlerine ve mülteci krizlerine yol açarak bölgedeki insani durumu kötüleştirmektedir. Özellikle Sahel ve Batı Afrika’daki güvenlik açıklarından faydalanan DEAŞ, halkı yerinden eden saldırılar düzenlemekte ve insan hakları ihlallerini artırmaktadır. Bu durum, yerel ekonomileri etkileyerek kıtada ekonomik istikrarsızlığa yol açmakta; turizm, ticaret ve yatırım alanlarında olumsuz bir ortam oluşturmaktadır; özellikle Mozambik gibi kaynak açısından zengin bölgelerde yaşanan saldırılar, yatırımcıların güvenini sarsmaktadır. Ayrıca, DEAŞ’ın Afrika’daki varlığı, kıtayı Avrupa ve Ortadoğu’ya yönelik saldırılar için bir sıçrama noktası olarak kullanma potansiyelini taşımaktadır. Bu genişleme stratejisi, Afrika’dan diğer kıtalara terörist akışı riskini büyüterek küresel güvenliği tehdit etmektedir. Özellikle Doğu ve Kuzey Afrika bölgeleri, kıtadaki radikal grupların komşu bölgelere yayılmasını kolaylaştıran stratejik konumlarıyla dikkat çekmektedir.
DEAŞ’ın Afrika’daki faaliyetlerine karşı bölgesel ve uluslararası düzeyde alınan güvenlik önlemleri, askeri operasyonlar ve iş birlikleri önemli bir rol oynamaktadır. Sahel ve Batı Afrika ülkeleri, bölgesel güvenlik güçleri kurarak sınır güvenliğini artırmaya ve DEAŞ’a karşı etkili savunma mekanizmaları geliştirmeye çalışmaktadır. Ancak Nijer’de Temmuz 2023 darbesinin ardından ECOWAS ile Mali, Burkina Faso ve Nijer arasında anlaşmazlık yaşanmış ve bunun sonucunda kurulan Sahel Devletleri İttifakı (AES) bölgede DEAŞ’la mücadeleye yönelik diplomatik ve askeri kırılganlık oluşturmaktadır.
Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği (AfB) öncülüğünde kurulan barış güçleri ile bölgesel iş birlikleri, yerel güvenlik güçlerine destek sağlamaktadır. Özellikle 2013’ten 2023’e kadar Fransa’nın Barkhane Operasyonu ve ABD’nin Afrika Komutanlığı (AFRICOM) gibi inisiyatifler, DEAŞ’a karşı geniş çaplı operasyonlar düzenlese de AES’in ardından Fransa’nın Sahel’den çekilme kararı, bölgedeki güvenlik boşluğuna dair endişeler oluşturmaktadır. Bu boşluğu doldurmaya yönelik bilhassa AES ülkelerinin özellikle Rusya ve Çin’den askeri eğitim, Özel Askeri Şirketler ve güvenlik ekipmanları ithalatı gibi destekler alsa da Batılı ülkelerin varlığındaki sürece benzer şekilde teröre karşı mücadelede henüz ciddi bir ilerleme kaydedilememiştir.
Diğer taraftan Türkiye, bölgede özellikle insani diplomasi, hukuk ve güvenlik eğitimleri alanlarında bölge ülkelerine destek sağlayarak Afrika’daki istikrara katkıda bulunmakta ve kıtadaki DEAŞ tehdidinin zayıflatılmasına yönelik bilhassa yumuşak güç araçlarını öne çıkarmaktadır. Ayrıca 2014’te kurulan DEAŞ Karşıtı Uluslararası Koalisyona destek sunmakta ve bu koalisyonun 2019’dan itibaren gündeme alınan yeniden yapılanma sürecinde de aktif rol üstlenmektedir. Ancak, DEAŞ’a karşı mücadelede istikrarsızlık, zayıf devlet yapıları, ekonomik yetersizlikler ve yolsuzluk gibi yapısal sorunlar, etkili bir savunmayı zorlaştırmaktadır. Bu faktörler, DEAŞ’ın bölgedeki nüfuzunu büyütürken terörle mücadeleyi daha karmaşık hale getirmektedir. Özellikle sahada etkin istihbarat ve sürdürülebilir askeri destek eksiklikleri, uluslararası aktörlerin müdahalelerini sınırlandırmakta ve uzun vadeli başarıyı zorlaştırmaktadır.
Sonuç ve Öneriler
DEAŞ’ın Afrika’daki etkinliğine karşı sürdürülebilir ve kalıcı bir mücadele için daha geniş çaplı iş birlikleri ve sosyal programlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bölgesel iş birliğinin güçlendirilmesi, Afrika’da DEAŞ tehdidine karşı daha etkili savunma ve müdahale mekanizmalarının geliştirilmesine olanak tanıyacaktır. Özellikle Sahel ve Batı Afrika’da kurulacak ortak güvenlik güçleri ve bölgesel istihbarat paylaşımı, sınır güvenliğini artırarak DEAŞ’ın hareket kabiliyetini sınırlayabilir. Bu çerçevede, daha kapsayıcı sosyal programların oluşturulması da kritik bir ihtiyaçtır. Yerel halkın eğitim, sağlık ve ekonomik fırsatlara erişimini yukarıya çekecek projeler, DEAŞ gibi örgütlerin istismar ettiği yoksulluk ve umutsuzluk ortamını hafifletmeye yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, DEAŞ tehdidine karşı uluslararası toplumun Afrika’daki koordinasyonunu artırması hayati önem taşımaktadır. Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği’nin yanı sıra Türkiye gibi ülkelerle birlikte ABD, Fransa, Rusya ve Çin’in de aktif iş birliği, bölgedeki güvenlik boşluklarının doldurulmasını sağlayabilir. Bu koordinasyon, terörle mücadele kapsamında bölgesel ve küresel çabaların birleşmesiyle, DEAŞ’ın Afrika üzerinden diğer kıtalara yayılma riskini azaltmaya yardımcı olacaktır. Bu tür bütünleşik bir yaklaşım, DEAŞ’ın Afrika’daki nüfuzunu kırmada ve kıtada uzun vadeli istikrar sağlamada etkili bir adım olacaktır.