Kriter > Dosya > Dosya / Türkiye'de ve Dünyada İstihbarat |

Afrika’da Fransız İstihbarat Düzeni veya Françafrique


Fransa’nın Afrika toplulukları ve bağımsızlığını kazanmış eski sömürgelerle son 60 yıldaki ilişkilerini istihbarat açısından değerlendirdiğimizde, karşımıza tamamen bir ülkenin eski sömürgelerine hükmetme siyaseti çıkıyor. Fransa’da yaygın bir görüş, “Paris’in Afrika siyasetini politikacılar değil istihbaratçılar belirler.” şeklindedir. Bu genel kanı tarihi gerçeklere dayanır ve doğrudur.

Afrika da Fransız İstihbarat Düzeni veya Françafrique
Cezayir’de bir Fransız jandarması (Reza/Getty Images)

“Fransa’nın Afrika’da kurduğu sömürge düzeni ve insanlığa karşı suç teşkil eden faaliyetleri hakkında ne yazarsak ne söylersek eksik kalır.” Afrikalı bir arkadaşımın bu sözleri, 4,5 asır süren işgal, sömürü, yağma, katliam ve esaretin boyutlarını en net şekilde anlatan tarihi bir tespit. Afrikalı maruz kaldığı kıyımları anlatmaya çaba gösterdiğinde cümleler yetersiz kalıyor; Fransız sömürü düzenini neden-sonuç ilişki zincirine sokmak istediğinde…

2015 ve 2018 arasında Fransız-Alman ortak kanalı ARTE’de “Au service de la France (Fransa’nın Hizmetinde)” isimli ilginç bir dizi yayınlandı. 1960’larda Fransız istihbaratının daha çok Afrika’daki faaliyetlerinin anlatıldığı dizi, komedi sosu ile Fransız istihbaratının ve Fransa’nın Afrika’ya, Afrika insanına bakış açısını ortaya koyuyordu. Bugün Netflix platformu üzerinden izlenebilen dizide Afrika, Fransız insanının hayatına hareket katabilmek için aksiyon denemesi yapılan yer, Afrikalı ise her türlü Fransa kurumunun kapısında bekletilen ama bir türlü içeri alınmayan ziyaretçi olarak yansıtılıyor. Bu makalede ise Fransa’nın Afrika ile ilişkisinden çok, Fransız istihbaratının Afrika ile ilişkisini ele almaya çalışacağız.

1700’lerden itibaren Fransa yönetimi için sömürge bölgelerinde düzenli ve sistematik bir istihbarat örgütünden bahsedemeyiz. Bu dönemde istihbarat faaliyetleri daha çok askeri varlığı güçlendirmek ve yerelde sosyo-ekonomik dengeleri gözetmek amaçlıydı.

Fransa için düzenli bir istihbarat teşkilatına sahip olmak, 1940’lardan sonra mümkün olmuştur. Nazi işgali sırasında Charles De Gaulle ve arkadaşları tarafından kurulan BCRA (İstihbarat ve Eylem Merkez Bürosu), daha sonra DGSS (Özel Servisler Genel Yönetimi) olarak etkinlik alanını genişletmiş, 1946 başında ise SDECE (Belgeleme ve Kontrespiyonaj Servisi) adını almıştır. 1950’lerde Fransız istihbaratının buradaki çalışan sayısı bin 500 civarındadır.

 

Cezayir Bağımsızlık Savaşı: Bir Dönüm Noktası

1955’te Cezayir’de bağımsızlık hareketlerinin başlaması ile birlikte De Gaulle, eski bir iş adamı ve BCRA yöneticisi olan Jacques Foccart’ı devreye soktu. Fransız istihbaratı için Cezayir’de durumu kontrol altına almak, diğer Afrika sömürgeleri için bir gözdağı olacaktır ve hayati öneme sahipti.

Foccart’ın devreye girişi, Fransa’nın sadece istihbarat açısından değil, tüm yönleriyle devlet politikası olarak Afrika’ya yönelik strateji, faaliyet ve siyasetinde yarım asır sürecek bir dönemin başlangıcıdır. Fransa’da Afrika denilince akla gelen tek isim olur Foccart. Elysee Sarayı’nda kurulan “Afrika Masası’nın” başına geçen Foccart, artık Fransa devletinin “Afrika İşleri ve Toplulukları Genel Sekreteri’dir.”

 

Françafrique/Afrika’daki Fransa/Fransız Afrika

Jacques Foccart, 1974’e kadar yani de Gaulle ve Georges Pompidou dönemlerinde Fransa’nın Afrika siyasetinden sorumlu tek kişi olarak görevini sürdürür. Charles de Gaulle’ün işgal sonrası yeniden kurduğu Fransa ve Afrika’da bağımsızlıkların ardından şekillenen yeni sömürgecilik faaliyetlerinde derin izler bırakan istihbaratçıdır. De Gaulle’ün kurdurduğu Sivil Eylem Servisi’nin (SAC) de kurucuları arasındadır.

Foccart’ın Afrika’da kurduğu etki ağı, de Gaulle ve Pompidou sonrasında da Fransa’nın Afrika politikasını belirlemiştir. Bu ağ ile Foccart, hem Afrikalı “devşirme” devlet başkanı ve yönetici sınıfını kontrol ediyor hem de Fransa’nın Afrika siyasetinde söz sahibi siyasi-ekonomik eliti yönetiyordu. Afrika ile yaptığı ticaretten kazandığı yüklü miktarda parayla da de Gaulle başta olmak üzere çok sayıda liderin ve partinin seçim kampanyalarını finanse ettiği biliniyor. Benzer bir seçim kampanyası finansmanı en son Nicolas Sarkozy’nin devrik Libya Lideri Kaddafi’den aldığı bavullar dolusu paralarla gündeme gelmişti.

François-Xavier Verschave 1998’de yazdığı La Françafrique: Le plus long scandale de la République (Fransa’nın en uzun süreli skandalı) isimli kitabında bu terimi ilk kez kullanmıştır. Ekim 2021’de yayınlanan L’Empire qui ne veut pas mourir: isimli bin 500 sayfalık kitapta, Françafrique’in tarihi etraflıca anlatılmaktadır.

Fransa ve Afrika arasında yüzyıllardır süren, geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise yeni bir boyut kazanan sömürgecilik faaliyetlerini siyasete, ekonomiye, tarihe ve kültüre her alanda müdahaleleri adlandırmak için seçilmiş bir sembol aslında. Afrika ve Fransa’nın ne kadar iç içe olduğunu, birbirinden ayrılmalarının gittikçe karışık hale gelen bir yumak gibi imkansızlaştığını belirtiyor.

Gabon’u 1967’den 2009’a kadar 42 yıl yöneten Omar Bongo, Liberation gazetesine yazdığı bir makalede bu ilişkiyi şu sözlerle anlatıyordu: Fransasız bir Afrika, şoförü olmayan bir otomobil gibidir. Afrikasız bir Fransa ise yakıtı olmayan bir otomobil.

Jacques Foccart Paris’te
Fransa’da Afrika’dan sorumlu en önemli isim olan Jacques Foccart Paris’te, Yukarı Volta’nın (günümüzdeki adıyla Burkina Faso) devlet başkanı Sangoulé Lamizana’yı ağırlıyor.

 

İstihbaratın Kimlik Silme Politikası

Fransa’nın Afrika toplulukları ve bağımsızlığını kazanmış eski sömürgelerle son 60 yıldaki ilişkilerini istihbarat açısından değerlendirdiğimizde, karşımıza tamamen bir ülkenin eski sömürgelerine hükmetme siyaseti çıkıyor.

Fransa’da yaygın bir görüş, “Paris’in Afrika siyasetini politikacılar değil istihbaratçılar belirler.” şeklindedir. Bu genel kanı tarihi gerçeklere dayanır ve doğrudur. Fransız medeniyeti, devlet teşkilatı, kültürel ve siyasi yönetim kurgusu, hükümetlerin siyasi yönlerinden, duruşlarından bağımsız bir şekilde kurulu bir saat gibi işler. En sağından en soluna, liberalinden muhafazakarına yönetime gelen tüm partiler, muhalefetteki siyasi yelpaze, ülkenin Afrika politikası konusunda birbirinin kopyası duruşa sahiptir. Afrika’yı elinde tutmak, Afrikalıya kimliğini unutturmak, Fransa’da devlet politikasıdır ve bu politika seçilmişler eliyle değil, istihbarat imkanları ile yürütülegelmiştir.

Orta Afrika Cumhuriyeti’nde 1981-1993 arasında iktidardaki André Kolingba rejiminin 2 numarası, Jean-Claude Mantion isimli Fransız istihbaratçıdan başkası değildir. 1990’da François Mitterrand Çad lideri Hissene Habre’yi devirip yerine İdris Deby’i “atamaya” karar verdiğinde, baskını yöneten ve yıllarca ülkeye gizli liderlik yapan Paul Fontbonne isimli Fransız istihbaratçıdır. Nijer Devlet Başkanı Hamani Diori, uranyumu Fransa’dan başka ülkelere de satma planları yapmaya başladığında derhal bir askeri darbe ile indirilmiş uzun yıllar hapiste kalmıştır.

Benzer örnekleri Afrika’da son 60 yılda meydana gelen, başarılı veya başarısız yaklaşık 100 askeri darbenin aktörleri için verebiliriz. Yazar Antoine Glaser, Afrika’da görev yapan Fransız büyükelçilerin büyük çoğunluğunun eski istihbarat elemanı olduğunu, istihbarat geçmişi olmayanların da askeri eğitimli kişilerden seçildiğini söylüyor.

 

Yeniden Yapılanma

Afrika’da sömürge sonrası süreç tamamlandığında Fransa için bölgeyi yeniden dizayn etmek gerekmekteydi. Bu amaçla hem siyasi söylemde hem de organizasyon yapısında değişikliğe gidildi.

İstihbarat alanında yapılan değişikliklerle DGSS, SDECE, BCRA ve SAC tarihe karışırken yerlerine iç ve dış istihbarat olarak ayrılmış DGSE ve DGSI kuruluyordu. Bunun yanında Fransa’da orduya bağlı 3, içişleri bakanlığına bağlı 4, adalet bakanlığına bağlı 1 ve kamu maliyesi bakanlığına bağlı 2 istihbarat servisi bulunuyor. Tüm bu servisler Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayı Elysee’de bulunan “Ulusal Terörle Mücadele Merkezi’nden” koordine ediliyor.

Fransız gizli servisinin Afrika ile ilişkilerinde önemli kırılma noktaları da bulunuyor. Afrika ülkelerinin bağımsızlığına kavuşmasını saymazsak, Berlin Duvarı’nın yıkılışı Fransa’nın bölgedeki “yalnızlığına” son vermiştir diyebiliriz. Demir Perde ve Soğuk Savaş döneminin sona ermesi Fransa için olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Fransızların “pré-carré” olarak gördükleri Afrika’da artık farklı aktörler ve ciddi rakipler oyuna dahil olmuştur.

Devrik Libya lideri Muammer Kaddafi ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy
Devrik Libya lideri Muammer Kaddafi ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy (Gamma-Rapho/Getty Images)

 

ELF Olayı

Fransa’nın Afrika sömürü düzenini tek örnekle anlatmak istesek, karşımızda ELF şirketinden daha mükemmel bir örnek olamazdı. 1967’de kurulan ELF, doğrudan cumhurbaşkanına bağlı, ayrıcalıkları olan bir petrol ve maden şirketi olarak Afrika’yı hedef alıyordu. Cezayir’in bağımsızlığına kavuşması sonrası buradan boşalan petrol gelirini ikame etmek için yeni kaynaklar bulmak gerekliydi. Başlıca Gabon, Kongo ve Angola olmak üzere ELF şirketi tüm Afrika’yı işletilecek, keşfedilecek ve Fransa’ya taşınacak bir kaynak olarak gördü. Bunu sağlamak için de Foccart’ın Afrika’da uzun yıllar boyunca ördüğü ağı kullandı. Daha doğrusu Foccart faaliyet alanını genişletti!

ELF şirketinin Afrika ülkelerinde yerleşmesi için Fransız istihbaratının elemanları, özel görevlendirilmiş memurlar, aklınıza gelebilecek her türlü kabiliyete sahip çalışanlar Paris’ten seferber edildi. De Gaulle, ELF’in başına Savunma Bakanı Pierre Guillaumat’yı getirdi.

Rüşvet, yolsuzluk, hükümetlerin finansmanı, yüksek memurların atanmasına müdahale, devlet organlarına sızma, şiddet, siyasi manipülasyon gibi çok sayıda “gizli servis” faaliyetini ELF şirketi Afrika ülkelerinde sınır tanımaksızın uygulamaya geçirdi. 1981’de solcu lider François Mitterrand’ın cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında da herhangi bir değişime gidilmedi. 1980’lerde iç savaşın kıyısındaki Angola’da faaliyetlerini artırmak isteyen ELF yönetimi hem iktidardaki Dos Santos’u hem de muhalif Unita’yı destekleyerek uzun yıllar süren katliamları maddi ve teknik/materyal açıdan körükledi. Kongo’da ve diğer ülkelerde de benzer yasadışı faaliyetler uygulandı.

Fransa’nın Afrika’da ELF üzerinden kurduğu çarpık siyasi-ekonomik sistem 1990’ların ilk yarısında şirket üst yönetiminin “paylaşım kavgası” nedeniyle açığa çıktı. 37 üst yönetici yargılandı. 30’u göstermelik hapis ve para cezalarına çarptırıldı. Hüküm giyenlerden biri de dönemin Dışişleri Bakanı Roland Dumas’ydı.

Şirketin Genel Müdürü Loik Le Floch-Prigent, ELF’in kurduğu yolsuzluk, rüşvet ve etki ağıyla ilgili o dönem yaptığı açıklamada, “Olan bitenden herkesin haberi vardı. Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar… Mitterrand da her şeyin farkındaydı, Chirac da. Paraların nereye, kime ve ne zaman ödendiğini anlık takip edebiliyorduk. Bu sistem, Paris tarafından bağımsızlık sonrası Afrika ülkelerini sosyo-ekonomik anlamda Fransa’ya bağımlı tutmak için kurulmuş neo-kolonial bir uygulamaydı.” ifadelerini kullanmıştı. ELF şirketi 2000’de bir başka Fransız enerji şirketi olan Total’e dahil edilerek petrol arama ve işleme faaliyetlerine son verildi.

 

Sömürgecilik Zihniyeti

Afrika’daki tüm Fransız şirketleri faaliyet alanları açısından istihbarat ile içli-dışlı olmuştur. Son dönemde Total, Bouygues, Bolloré gibi şirketler, Afrika operasyonlarını sürdürebilmek için eski istihbaratçıları veya emekli gizli servis çalışanlarını istihdam ediyor, bu kişileri şirketlerde kilit görevlere getiriyorlar. Aynı şekilde Suriye’de faaliyetlerine devam edebilmek için DEAŞ’a haraç ödeyen Lafarge şirketinin de bölgedeki operasyonlarında eski istihbaratçılar önemli görevler üstlenmişti.

Afrika’daki Kıymetli Casuslarımız kitabının yazarı Antoine Glaser, son yıllarda Fransız Dışişleri Bakanlığı Quai d’Orsay’de diplomatlar, istihbarat ve özel sektör temsilcileri ile sık sık toplantılar yapıldığını belirterek, bunun geleneksel istihbarat tavrının dışında yeni bir fenomen olduğunun altını çiziyor. Glaser, “Afrika artık globalleşti ve Fransa’nın monopolünde değil. Fransa gücünü kaybetti, sadece Batı Afrika’da tutunmaya çalışıyor. Afrikalılar farklı ülkelerin teknik ve teknolojilerini kullanmaya başladılar. Aynı zamanda çok sayıda ülke istihbarat ağı anlamında bölgede etkinliğini artırmaya başladı.” diyor.

Afrika ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmasından sonra 60 yıllık bir post-kolonyal ve yeni sömürge sistemini şiddet, yolsuzluk, kirli ilişkiler ve siyasi-askeri müdahalelerle sürdürmeyi başaran Fransa artık “Kara Kıtada” yalnız değil. Tek söz sahibi de değil. Afrika’nın yükselişi, Afrika’ya yeni aktörlerin ilgi gösterişi ve ulaşım/iletişimdeki baş döndüren gelişmeler, de Gaulle’ün hayal ettiği, Foccart’ın kurduğu ve tüm hükümetlerin tereddütsüz uyguladığı bu sistemin zayıflamasını sağladı.

Paris’in sembolü olan Latin yelkenlisinin üzerinde “Fluctuat Nec Mergitur” yazar. “Dalgalara direnir, sallanır ama batmaz” anlamındaki bu söz sömürgeci anlayışın hala Françafrique’e inancını da ifade ediyor denebilir.

Yazıyı eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın, 2001’de sarf ettiği ve artık herkesin bildiği sözleriyle bitirelim: “Afrika’yı 4,5 yüzyıl boyunca kana buladık, sonra kaynaklarını yağmaladık ve daha sonra Afrikalılar işe yaramaz dedik. Din adına Afrikalının kültürleri yok edildi ve şimdilerde ise -işleri nezaketle yapma zamanı olduğundan- burs vererek Afrikalı parlak beyinler ellerinden alınıyor. Tüm bunlardan sonra da Afrika’dan yakınmaya başladık. Afrika sayesinde zenginleştik ama ders vermeye devam ediyoruz. Sadece bir şeyi unutuyoruz. Cüzdanlarımızdaki paranın büyük bir kısmı tam olarak, yüzyıllar süren Afrika’daki sömürge faaliyetlerinden gelmektedir.”

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası