Türkiye’nin, Etiyopya ve Somali arasında üstlendiği kolaylaştırıcılık rolü, bölgesel barışa katkı sağlamaya yönelik önemli bir adım. Bu süreç, hem Afrika Boynuzu’nda barış ve istikrarın sağlanması hem de Türkiye’nin bölgedeki diplomatik etkisinin ve yumuşak gücünün büyümesi açısından stratejik bir öneme sahip.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan görüşmelerin ertelenmesi, oldukça doğal bir durum. Nasıl ki 2 Eylül tarihinde yapılması planlanan görüşme, 12 Ağustos’ta yapılmak için öne çekildiyse 17 Eylül’de yapılması planlanan görüşme de ileri bir tarihe ertelendi. Bu durumun önemli sebeplerinden biri, muhtemelen New York’ta başlayan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu. Tabii tek sebebin bu olduğu düşünülmese de bu durum, önemli sebeplerden biri. Diğer olası sebeplerden biri de süreçte atılması beklenen adımların henüz atılmamış olması olarak düşünülebilir.
Hatırlamak gerekirse buna benzer olan arabuluculuk ya da kolaylaştırıcılık süreçlerinde daha önce de çeşitli ertelemelerin yaşandığı görülüyor. Her ne kadar birebir benzer süreçler olmasa da örneğin 2013’te Avrupa Birliği’nin arabuluculuğunda Sırbistan-Kosova Görüşmeleri de iç siyasi gelişmeler, teknik nedenler üzerinden anlaşmazlıklar, çeşitli gerginlik içeren başlıklar nedeniyle birkaç kez ertelenmişti. Yani Ankara Süreci’nde olduğu gibi bu tür barışa yönelik katkı sağlama amaçlı girişimlerde, ertelemelerin ya da tarih değişikliklerinin yaşanması son derece normal. Önemli olan sürecin devam ediyor olması.
Ara İstasyon: Türkevi
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, BM 79. Genel Kurulu kapsamında ABD’de bulunduğu günlerde “diplomasi merkezi” niteliğinde New York’ta faaliyet gösteren Türkevi’nde Somali Dışişleri Bakanı Ahmed Muallim Fiqi ve Etiyopya Dışişleri Bakanı Taye Atske Selassie’yi ağırlamıştı. Bu görüşme ile Ankara Süreci’nin devam ettiği ve bir nevi bakanlar düzeyinde ara görüşme niteliği atfedilebilecek bir görüntünün verildiği düşünülmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’nin Somali ve Etiyopya arasındaki gerilimde, Ankara Süreci temelinde dengeli, uygulanabilir ve karşılıklı fayda sağlamaya yönelik çözüm arayışlarının devam ettiği, iletişim ve diyalog kanallarının da açık olduğu görülüyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın BM Genel Kurulu kapsamında New York’ta Türkevi’nde Etiyopya ve Somali dışişleri bakanları ile bir araya gelmesi, özellikle son dönemde Afrika Boynuzu bölgesinde yaşanan gelişmeler ve çatışma çözüm süreçleri açısından önemli bir adım olarak nitelendirilmektedir. New York’ta BM Genel Merkezi’nin hemen karşısında yer alan Türkevi’nde gerçekleşen bu “ara görüşme”, Ankara Süreci’nde bir tür “ara istasyon” olarak görülmeli. Ayrıca sürecin tüm taraflar için diplomatik bir çözüm platformu olmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu tür üst düzey görüşmelerin devam etmesi, Ankara Süreci’ne ve Türkiye’ye olan güvenin korunmasına ve taraflar arasında iletişim kanallarının açık tutulmasına katkı sağlayacaktır.
Türkevi’nin bu görüşmede yer alması, Türkevi’ni ayrıca sembolik olarak da öne çıkarmaktadır. Nitekim BM Genel Merkezi’nin karşısında yer alan Türkevi’nde diplomatik görüşmelerin yapılması Türkiye’nin BM nezdinde uluslararası sorunlara yönelik katkısı bağlamında görünürlüğünü artırmaktadır. Dünyanın içinde bulunduğu bu yoğun kriz döneminde, Türk diplomasisinin aktif olarak çaba gösterdiği net şekilde görülebilmektedir. Dolayısıyla sembolik anlamının yanında bu noktanın diplomatik merkez olarak da önemli bir misyonu bulunmaktadır.
Görüşmelerin Türkevi’nde gerçekleşmesi bir anlamda “Türkiye” markasına da olumlu katkı sağlamaktadır. Nitekim imaja yönelik bir tanıtım aracı olarak Türkevi gibi mekanların kullanımı Türkiye’nin yumuşak gücüne ve kamu diplomasisi kapasitesine de katkı sağlamaktadır. Nitekim kolaylaştırıcılık ya da arabuluculuk gibi faaliyetlerin yanı sıra ikili ve çok taraflı görüşmelerin de Türkevi’nde gerçekleştirilmesi, kamu diplomasisi için önemli bir niteliğe sahiptir.
Öte yandan BM 79. Genel Kurulu kapsamında New York’ta bulunan devlet adamlarının güvenliği son derece önemlidir. Bu kapsamda Türkiye’nin “güvenilir aktör” imajı ile birlikte Türkevi’nde görüşme ve müzakerelerin güvenli bir ortamda gerçekleşmesi, uluslararası diplomaside Türkiye’ye duyulan güveni pekiştirmektedir. Türkevi’nin, taraflar arasında huzurlu ve güvenli bir müzakere zemini sağlaması, bu mekânın Türkiye’nin yumuşak güç kapasitesine yaptığı katkıyı göstermektedir.
Dolayısıyla Türkevi’nin varlığı bir anlamda resmi devlet binalarının atmosferinden ve katı protokollerden uzak, daha samimi ve sıcak görüşme ortamı oluşturabilmektedir. Kısacası Türkevi, BM Genel Merkezi’nin yer aldığı New York’ta Türkiye’nin diplomatik profilini güçlendirerek, uluslararası kamuoyu nezdinde olumlu bir imaj oluşmasına yardımcı olan stratejik bir araç olarak bulunmaktadır. Belirli bir vizyon çerçevesinde oldukça stratejik bir konumda bulunan Türkevi, Türkiye’nin uluslararası krizlerde ve müzakere süreçlerinde yapıcı bir rol üstlenme kapasitesini de artırırken, aynı zamanda Türkiye’nin diplomatik etki alanını genişletmesine katkı sağlamaktadır.
Ankara Sürecine Dair Beklentiler ve Bölgesel Zorluklar
Bilindiği üzere Ankara Süreci, Türkiye tarafından yönetiliyor olsa da sürecin içinde bazı bölgesel ve küresel aktörler de bulunmaktadır. Bu kapsamda Mısır, Cibuti ve Kenya ile doğrudan görüşmeler gerçekleştirilirken, ABD, Katar ve BAE gibi ülkeler de süreç hakkında bilgilendirilerek bölgesel barışa yönelik iş birliği durumu söz konusu. Kısacası Ankara Süreci’nin kapsamlı barış ve istikrar hedefleri doğrultusunda, Türkiye’nin Somali ve Etiyopya arasında üstlendiği kolaylaştırıcılık rolü, bölgesel barışın ötesine geçerek küresel düzeyde daha geniş katılımları teşvik edebilecek durumu da ortaya çıkarabilir. Bu kapsamda ABD’nin de son dönemde krize yönelik açıklamalarına bakıldığında Ankara Süreci’ne yönelik daha fazla katkı sağlaması ihtimali, dikkate değer bir senaryodur.
Nitekim ABD’nin Etiyopya-Somali arasında yaşanan krizde Etiyopya’ya uyarıda bulunması ve Somali’ye daha yakın bir görünüm sergilemesi, ABD’nin bölgede istikrarsızlık konusundaki hassasiyetini ortaya koyuyor. Ayrıca eş-Şebab ile mücadele devam ederken bölgede yeni bir çatışma riski, mevcut güvenlik risklerini daha fazla artıracaktır. Dolayısıyla ABD’nin Ankara Süreci’ne daha fazla angaje olabileceği ve Türkiye’nin kolaylaştırıcılık rolündeki liderliğine destek verebileceği ihtimali daha fazla öne çıkıyor. Bu çerçevede, Ankara Süreci’nin başarıya ulaşabilmesi için küresel aktörlerin daha aktif ve yapıcı bir tutum sergilemesi ayrıca önem taşıyor.
Tüm bunların yanı sıra bölgesel olarak gözden kaçırılmaması gereken, Etiyopya’nın kendi içinde önemli sorunlarla karşı karşıya olduğudur. Nitekim en dikkat çeken konu, Amhara bölgesinde FANO milis güçlerinin önemli ölçüde ilerleme katetmesidir. FANO milis güçleri, Amhara’da çeşitli bölgelerin, Etiyopya ordusu ile çatışmalardan sonra ele geçirildiğini açıklamıştı. Amhara bölgesindeki hadiselerin yanı sıra Etiyopya’nın içerde Gambella, Oromo, Afar, Tigray gibi ondan fazla farklı bölgede potansiyel karışıklık yaşaması durumu bulunuyor. Bu durum, Etiyopya’nın “kargaşa dönemi” yaşayabilme riskini ortaya çıkarıyor. Hatırlanacak olursa Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Etiyopya’da başbakan olarak göreve geldiğinde Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü. Ancak günümüzde Abiy Ahmed, ülke içindeki uygulamaları nedeniyle muhalefet ile karşı karşıya geliyor. Bu sebeple şu aşamada en rasyonel tercih, bölgede barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik adımların atılmasıdır. Bu adımların en başında ise Etiyopya ile Somaliland yönetimi arasında imzalanan illegal mutabakat zaptının iptal edilmesine yönelik beklenti öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, Etiyopya’nın iç istikrarını sağlamadan bölgesel barış ve güvenliğe katkıda bulunması oldukça zor görünüyor. Etiyopya’da iç siyasi ve etnik dinamikler, Abiy Ahmed’i zor durumda bırakma potansiyeline sahiptir.
Öte yandan Somali’de son haftalarda eş-Şebab’a yönelik başarılı operasyonların gerçekleştirilmesi, ülkede iç düzene olumlu etki oluştursa da, örgütün bu operasyonlara karşılık verebilme kapasitesinin bulunması, ülkede istikrarı olumsuz etkileyebilir. Ancak bu süreçte, Somali’de farklı federal üye devletlerdeki yerel milislerin hepsinin devlet ile yakın ilişkisi olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, önümüzdeki günlerde eş-Şebab’ın operasyonlara karşı saldırı olarak cevap vermesini de göz ardı etmemekte fayda bulunuyor. Ayrıca Etiyopya’nın son günlerde Puntland’a yönelik silah sevkiyatı, Somaliland sorunu ile düşünüldüğünde bölgesel gerilimin daha fazla artmasına yol açacaktır. Son olarak bölgesel olarak diplomatik krizlerin artması ile hem bölge ülkelerinin kendi içinde hem de bölge ülkeleri arasında kontrollü küçük çaplı çatışmaların/krizlerin yaşanması beklenmelidir.