Kriter > Dış Politika |

Ankara’nın BRICS ve ŞİÖ İlgisi


Ankara için bölgeci kurumsal iş birliği mekanizmaları daima önemli olmuştur. Bölgesel ilişkiler ve bölgesel iş birliği dinamikleri ve bu arada Ankara’nın da temas içerisinde olduğu ulusötesi ağlar, geçici konjonktürün ötesine taşınmaya çalışılmıştır. Kısaca Soğuk Savaş sonrası risk ve tehditlerin sınır aşan doğası ortaya çıktıkça Ankara bu riskleri maliyetsiz dengelemek için bölgeselleşme ve bölgeselciliği bir şans olarak görmüştür.

Ankara nın BRICS ve ŞİÖ İlgisi
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya'nın Nijniy Novgorod kentinde BRICS Dışişleri Bakanları Toplantısı marjında düzenlenen BRICS+ oturumuna katıldı. (Sefa Karacan / AA, 11 Haziran 2024)

Türk dış politikasının genel yönelimi, her zaman üzerinde çokça konuşulan bir konu olmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Ankara, çok yönlü dış politikayı ve çeşitlendirme stratejisini, Batı güvenliğine çapalı olma durumu ile yan yana götürmeye çalışmıştır. Türk dış politikasında karar vericiler, bu dengeyi oluştururken yürünen yolun, Özal’ın meşhur deyimi ile bir zigzag olmaması gerektiğinin ve Ankara’nın ilişkilerini çeşitlendirme stratejisinin basit bir eksenler arası gidip gelmeye dayalı fırsatçı bir yaklaşım olmadığının altını çizmişlerdir. Bu nedenle de Ankara çeşitlendirme stratejisini, bölgeselciliğe verdiği önemle birleştiren bir anlayışa sahiptir.

 

Ankara İçin Bölgesel İş Birliği Neden Önemli?

Ankara için bölgeci kurumsal iş birliği mekanizmaları, ister bölgeselleşme ister bölgeselcilik çerçevesinde olsun daima önemli olmuştur. Bölgesel ilişkiler ve bölgesel iş birliği dinamikleri ve bu arada Ankara’nın da temas içerisinde olduğu ulusötesi ağlar, böylece geçici konjonktürün ötesine taşınmaya çalışılmıştır. Kısaca Soğuk Savaş sonrası risk ve tehditlerin sınır aşan doğası ortaya çıktıkça Ankara, bu riskleri maliyetsiz dengelemek için, bölgeselleşme ve bölgeselciliği bir şans olarak görmüştür. Ekonomik politikalarında yücelttiği karşılıklı bağımlılık, işlevselcilik, ticaret barışı ve sınır ötesi ağları etkileyebilme becerisi gibi unsurlar, ayrıca bölgesel bir deneyimi gerektirmektedir. Ankara, bu çerçevede çok yönlü yani sadece bir konu üzerine yoğunlaşmayan, güvenliği ekonomi ve diplomasi geleneğine dayalı bölgesel bir uluslararası toplum oluşturma çabalarıyla ilişkilendiren çok taraflı (multilateral) ve mini çok taraflı (mini-lateral) inisiyatiflerin parçası olmaya ehemmiyet vermiştir. Türkiye’nin bu yönelimden beklentileri arasında elbette bölgesel istikrar ve diplomasinin kurumsallaşması kadar kapasite inşası için alternatiflere ulaşma ve güvenlik sağlayıcısı rolü üzerinden bir stratejik derinlik tesis etmek de vardır. Ankara; içinde bulunduğu, temasta olduğu ve ilgilendiği tüm bölgesel inisiyatifleri böylece -bu inisiyatifler öyle olsun, olmasın- Ankara merkezli stratejik otonomi fikrini güçlendiren iç içe geçen halkalar olarak görme eğilimindedir. Bu yüzden Türkiye, bu inisiyatifleri birbirlerine rakip olarak da değerlendirmez, bir tür barış/istikrar/ticaret arayışında tamamlayıcı olarak görür.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ŞİÖ toplantısında
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şanghay İşbirliği Örgütü 24'üncü Devlet Başkanları Zirvesi'ne katıldı. (TCCB / Murat Kula / AA, 4 Temmuz 2024)

 

Yeni Soğuk Savaş İçerisinde BRICS ve ŞİÖ

Bu zeminde Ankara’nın son yıllarda sıkça ve ciddi bir tonda dillendirdiği Genişletilmiş BRICS (BRICS Plus/ BRİCS+) ve Şanghay İşbirliği Örgütüne (ŞİÖ) tam üyelik arzusu hiç de şaşırtıcı değil. Ama bu arzuyu, Ankara’nın bölgesel çok taraflı stratejisinin bir parçası olarak görmektense (ki ŞİÖ hem Türk Devletleri Teşkilatı hem de Yeniden Asya inisiyatifleri üzerinden ilişki kurulabilecek bir bölgesel mekanizma) eski eksen kayması tartışmalarının ya da riskten korunma stratejisinin (hedging) yani fırsatçılığın parçası olarak değerlendirme eğiliminin ağır bastığını görüyoruz. Bunu, kimi zaman kasıtlı kimi zaman ön yargılı okumaya imkan veren bir uluslararası iklim olduğu da malum; zira Yeni Soğuk Savaş diye adlandırılan bir geçiş dönemindeyiz. Yukarıda anılan iki uluslararası kurum yani BRICS+ ve ŞİÖ, Batı’nın rakipleri olarak ortaya çıkan Rusya ve Çin’in hem koordinasyon sağladığı hem de kendi ulusal gündemlerini teşvik ettikleri mekanizmalar olarak biliniyor. Gerçekten de her iki kurumun da kuruluşunda Pekin ve Moskova’nın (ŞİÖ için Çin, BRICS için Rusya) özel çaba harcadığını biliyoruz. Her iki aktör de ŞİÖ’yü kendi ulusal bölgesel projelerinin (Rusya için Avrasya Ekonomik Topluluğu, Çin için Bir Yol Bir Kuşak İnisiyatifi ve bu inisiyatifin yatırım araçlarının) tamamlayıcısı, BRICS+’yı ise “hadi alternatif küresel bir düzenimiz olsun” çağrılarının devamı olarak görüyorlar. Ayrıca, başlangıçtan itibaren iki kurumun da farklı işlevlerinin (üyeler arasında ŞİÖ için güvenlik iş birliğinin terörizm, ayrılıkçılık ve aşırıcılığa karşı koordinasyonu, BRICS için küresel ekonomik ve mali iş birliğinin koordinasyonu) yanında yumuşak dengeleme mekanizması olduğu söyleniliyordu.

Yumuşak dengeleme, askeri sert dengelemenin maliyetinin yüksek olduğu, caydırıcılığın mükemmel olarak çalışmadığı ortamlarda rakibin tek taraflı politikalarını yalnızlaştırmak demek. Çin ve Rusya, özellikle ABD’nin küresel ve bölgesel düzeni tek taraflı olarak dönüştürmek istediğini iddia ettikleri dönemde -ki bu Irak ve Afganistan’ın işgali sonrası döneme denk geliyor- ABD’nin bazı müttefik ve ortaklarından da başlayarak genişlemeye başladılar, giderek Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesiyle temaslı hale geldiler. Bu dönemden itibaren sadece iki yapı kurumsallaşmaya ağırlık vermedi, başat aktörleri “çok kutupluluğa” dayalı bir ortak kimlikten (ŞİÖ ruhu, BRICS ailesi) bahsetmeye başladılar. Böylece tam bir güvenlik topluluğu olmadan, olmasına gerek kalmadan ortak bir kimlikten bahsetme imkanı doğdu. Aslında iki örgüt de ama özellikle ŞİÖ, güvenlik topluluğu fikrinin temel ayaklarından olan sorunların barışçıl çözümü ilkesine sahip. Ama ortak bir güvenlik topluluğu olmak için gerekli ortak dış tehdide karşı güçlü ortak savunma, bu zeminde kurulmamış örgütler için, üyeler için çok zor. Ayrıca her iki örgüt de iki “büyük güç” statüsüne sahip aktör için önemli, finansmanına katkı sağlanan örgütler. Her ne kadar Moskova ve Pekin, aralarındaki “sınır tanımayan ortaklığı” güçlendirseler de her konuda aynı düşünmüyorlar, sistem içeresindeki statüleri de birbirlerinden farklı. Çin, alan kapatma stratejisini Rusya gibi revizyonizm boyutuna taşımamaya (şimdilik) özen gösteriyor. Küresel ekonomi içerisinde ABD ve Çin arasında tam bir kopma Washington’da da dillendirilmiyor. Dolayısıyla Washington hem Pekin hem de Moskova’yı ekonomik olarak sınırlandırmak ve cezalandırmak istiyor ama aynı derecede canlarını yakamayacağını biliyor. O nedenle, bir yandan Çin’in meydan okumasının sınırlandırılmasından bahsediliyor, diğer yandan Çin ile barış içerisinde bir arada yaşama retoriği resmi dokümanlarda korunuyor. İki büyük gücün rekabetinden farklı bir rekabet ortamı olduğu için, kutuplaşmayı ŞİÖ ve BRICS bünyesinde ortak tehdit tanımı ile ciddileştirmek şu anda kimsenin işine gelmiyor, ya da şu an için mümkün görünmüyor.

 

Çok Kutupluluk, Esneklik ve Genişleme

Bu yüzden her iki örgütte de ön plana çıkan çok taraflılık, eşitlik, egemenlik gibi katı prensiplerin yanında söylemde bir esnekliğin hakim olduğunu görüyoruz. Hem Çin hem de Rusya bu örgütler çerçevesinde kurmak istedikleri kimliği, kimi zaman oldukça makul renkte savunmacı (çok kutuplu dünya bir gerçek), kimi zaman daha iddialı savunmacı (çok kutupluluk ABD/Batı hegemonyasına karşıdır) bir tonda kullanıyorlar. Sert tondan yumuşak tona söylemde geçiş esnekliği ise diğer üyelere nefes alma alanı sunuyor. Buna rağmen sonuçta kurumsallaşma demek; yeni üyelerin, diyalog ortaklarının kabulü demek, örgüt çerçevesinde normların ve kimliğin yayılması demek. Her iki örgüt de son yıllarda istikrarlı biçimde genişliyor. Dolayısıyla, bu yayılmanın yeni üye ve ortaklar için faydalı ve kazançlı olacağı konusunda Pekin ve Moskova’nın diğer aktörleri, yani bugün Küresel Güney olarak bilinen alanı, ikna etmesi gerek.

Çin ve Rusya küresel sistem konusunda farklı düşünseler de kendi ulusal alan kapatma stratejileri birbirlerine kimi zaman rakip olsa da yeni büyük güç rekabeti ortamında yukarıda zikrettiğimiz yumuşak dengelemenin ötesinde bu iki örgütün neredeyse savunmacı bir işleve sahip olabileceğini gördüler. Bilindiği üzere ABD, iki rakibine karşı da sınırlandırma stratejisini yalnızlaştırma üzerinden uyguluyor. Ekonomik yaptırımlar, ticari engeller ve diplomatik kınama, ilgili bölgelerde savunma ve güvenlik anlaşmalarına dayalı bölge ülkeleriyle temas, iki devlete küresel sistemde konumunuz sınırlarda olacak mesajı vermek adına çok önemli. Oysa görüyoruz ki Ortadoğu, Güneydoğu Asya, Kuzey Afrika gibi Küresel Batı’nın burnunun dibindeki alanların dahil olduğu Küresel Güney ve Büyük Güçler dışında uluslararası politikaya orta güç ve küçük güç stratejileriyle katılanlar, bu yalnızlaştırma stratejisinin parçası olmaktan imtina ediyorlar; zira küresel sistemi, kutuplaştırıcı stratejiler üzerinden sınamanın iyi bir fikir olmadığını düşünüyorlar. Bu noktada, Rusya ve Çin başta olmak üzere ŞİÖ ve BRICS+ üyelerinin çok kutupluluğu, kutuplaşmanın karşıtı olarak ifade etmeleri akıllıca bir strateji. Bu stratejiyi, kabiliyet ve ortak hareket edebilme becerileri için kaynak oluşturma, geleneksel ve alternatif enerji, finans ve yatırım kaynak ve pazarı olma gibi -özellikle orta büyüklükteki bölgesel ülkelere cazip gelecek- krema ile süslüyorlar. Ekonomik kırılganlıkla mücadele ve rejim güvenliği gibi büyük güç rekabetinin orta güç ve küçük güçleri zorlayacağı iki alanda büyük/mega projeler ve yerli para birimi ile ticaret gibi çok cazip gelebilecek planları ortaya koyuyorlar. Böylece yumuşak dengelemenin ötesinde kutuplaşmanın istenmeyen etkilerine karşı bir zarar kontrol mekanizması haline geliyorlar.

 

Eksen Değil, Çok Kutupluluk Kutuplaşmaya Tercih Ediliyor Ama…

Bu noktada bu iki örgütün neden Türkiye dahil pek çok bölgesel ülke için temas kurulan bir zemin olduğu ortaya çıkıyor. Bu örgütler, her ne kadar iki büyük gücün büyük güç stratejileri için bir araç olarak gelişseler de Küresel Güney’in ilgisi, güvenlik ve ekonomiyi ilişkili hale getirip yaptırım ve finansal cezalandırmaya karşı alternatif sunması, çok kutupluluk üzerinden kimliğini tanımlaması, bu örgütleri büyük güç siyasetinin ötesine taşıma şansını hatırlatıyor. Bu noktada örgütler ve bu örgütlerin lokomotif ülkeleri olarak Rusya ve Çin, örgütlerin esnekliği konusunda karar vermeli. Bilindiği üzere başka savunma paktlarına, örneğin NATO’ya taraf olma hâlâ bu örgütlerde tam üyelik için bir engel olarak görülüyor. Böylece Pekin ve Moskova, ŞİÖ ve BRICS’i Küresel Batı’yı ve onun kutuplaştırıcı siyasetini eleştirmenin ötesinde kendi adlarına kutuplaşma aracı haline getirmeye çalışıyorlar. Oysa bu yolda ısrar ederlerse Küresel Güney’i kaybedebilirler. Güney ve büyük güç rekabeti dışında kalanlar esnekliklerini korumak için uğraşırken ve rakipler de bu örgütlerin çapını daraltmaya çalışırken (örneğin Riyad BRICS Plus üyeliğini henüz tamamlayamadı zira ABD ile özel pazarlığı hâlâ sürüyor) bu örgütleri sert ideolojik kutuplaşmanın mekanizmaları haline getirmek verimli bir yaklaşım olmaz. Bu noktada Batı güvenliğinin bir parçası, güçlü bir parçası olmasına rağmen BRICS ve ŞİÖ’ye ilgisini açıklayan Türkiye üzerinden verilecek mesaj, aslında bu örgütlerin geleceğiyle ilgili uluslararası topluma mesaj verecektir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası