Her şey küçük bir aksaklıkla başlamıştı. Birkaç ATM çalışmayı durdurmuş, sosyal medya platformları çökmüş ve resmi devlet siteleri aniden erişilemez hale gelmişti. Saatler içinde kaos yayılmış; bankacılık işlemleri başarısız olmuş, iletişim ağları tamamen erişime kapanmıştı. Elektrik şebekeleri dalgalanırken hastaneler hasta kayıtlarına ulaşamaz haldedir ve uçuşlar iptal edilmiştir. Şirketler ve vatandaşlar, yaşananları anlamaya çalışırken, kafa karışıklığı paniğe dönüşmüştür. Yetkililer durumu kavrayana kadar da iş işten geçmiştir: Büyük bir siber saldırı altındayız. Kargaşa sebebiyle oluşan ekonomik ve sosyal etkilerin tam anlamıyla toparlanmasının aylar hatta yıllar süreceği öngörülmektedir.
Maalesef bu, bir bilim kurgu senaryosu değil günümüzün dijital savaş gerçekliği. Ulusal güvenliği bir kenara bırakın; dijital altyapının çökmesi, bir ülkenin tüm damarlarını kesmekle eş değerdir. Siber saldırılar, artık sadece kurumları değil, ülkelerin ekonomilerini, kritik altyapılarını ve ulusal güvenliklerini hedef almaktadır. Tehditler hızla evrim geçirirken hiçbir ülke tam anlamıyla güvende değildir. Tam da bu yüzden Türkiye, siber savaş çağında güçlü bir duruş sergilemektedir. Cumhurbaşkanlığı'na doğrudan bağlı Siber Güvenlik Başkanlığı kurulması, ulusal güvenliği dijital dünyada da sağlamlaştırma hamlesi olarak okunmalıdır.
Bahsi geçen adım, siber güvenliğin artık yalnızca bir BT sorunu olmadığını, ulusal güvenliğin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini göstermektedir ve Türkiye konu özelinde farkındalığını artırmaktadır.
Dijital Çağın Kırılganlıkları
Türkiye, hızla dijitalleşmesi ile birlikte daha büyük ve cazip bir hedef haline gelmiştir. Siber saldırılar artık daha büyük ölçekli, daha sofistike ve daha yıkıcı bir hal almaktadır. Devlet destekli hacker grupları ve organize siber suç örgütleri, kamu kurumlarından finansal kuruluşlara, enerji şebekelerinden savunma sanayisine kadar kritik altyapıları hedef almaktadır. Saldırganlar, güncellenmemiş sistemlerdeki güvenlik açıklarını, insan hatalarını ve zayıf güvenlik protokollerini kullanarak sistemlere sızmakta bu da proaktif siber savunma önlemlerini her zamankinden daha kritik hale getirmektedir.
Dünyanın en güçlü devletleri bile yıkıcı siber saldırılara karşı savunmasız kalmışlardır. 2015 ve 2022’de Ukrayna’nın enerji şebekeleri, Rusya destekli hacker grupları tarafından devre dışı bırakılmış ve yüz binlerce insan karanlığa gömülmüştür. 2022’de -yine aynı tarihte- Ukrayna işgalinden hemen önce düzenlenen geniş çaplı siber saldırılar ile devlet kurumlarını ve askeri ağları hedef alarak, fiziksel saldırılar başlamadan önce bu yolla kritik altyapının felç edilmesi amaçlanmıştır.
İran, 2010’da ABD ve İsrail’e atfedilen Stuxnet saldırısına maruz kalmıştır. Stuxnet virüsü, İran’ın nükleer tesislerindeki santrifüjleri sabote ederek ülkenin nükleer programını sekteye uğratmıştır. 2021’de ABD’deki Colonial Pipeline’a düzenlenen fidye yazılımı saldırısı, ülkenin doğu yakasında yakıt kıtlığına yol açarak kritik altyapıların ne kadar savunmasız olduğunu gözler önüne sermiştir. 2007’de Estonya’ya gerçekleştirilen büyük çaplı siber saldırı ise bankacılık sisteminden medya kuruluşlarına, devlet hizmetlerinden kritik altyapılara kadar geniş bir alanı felç ederek uluslararası bir kriz ortaya çıkarmış ve küresel siber güvenlik politikalarını kökten değiştirmiştir.
Eylül 2024’te, İsrail’in istihbarat servisi Mossad, Hizbullah’a karşı sofistike bir siber operasyon gerçekleştirmiştir. Örgütün iletişim altyapısını hedef alan bu saldırı sonucunda, örgüt içerisinde ağır kayıplar yaşanmış ve ciddi bir iletişim kesintisi meydana gelmiştir. Bu olay, siber savaşın artık yalnızca dijital sabotajla sınırlı kalmadığını, doğrudan fiziksel etkiler oluşturarak askeri stratejilere entegre edildiğini gözler önüne seren en belirgin örnektir. Son gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda siber savaş, günümüzde bir ulusun kaderini belirleyebilecek kadar güçlü bir silaha dönüşmüş durumdadır.
Günümüzün giderek karmaşıklaşan dijital ekosisteminde ve teknolojik dönüşümün zirve yaptığı bir çağda, Türkiye de siber tehditlerden muaf değildir. 2023’te Türkiye, küresel ölçekte en fazla siber saldırıya maruz kalan ülkeler arasındadır. 2024 boyunca ise İran destekli MuddyWater, Rusya bağlantılı Cozy Bear, MurenShark ve StrongPity gibi gruplar, Türkiye’yi sürekli hedef almıştır.
Dijital sistemlerin giderek daha fazla birbirine entegre olması, en küçük güvenlik açığının bile büyük çaplı sonuçlar doğurabileceği anlamına gelmektedir. Artan jeopolitik gerilimler ise siber saldırıları soyut bir tehdit olmaktan çıkarıp, doğrudan kapımıza dayanan bir güvenlik riski haline getirmiştir. Türkiye’nin Siber Güvenlik Başkanlığı’nı kurması bu nedenle, sadece stratejik bir hamle değil, aynı zamanda acil bir gereklilik haline gelmiştir.
Siber Güvenlik Başkanlığı’nın kuruluş sürecini incelemeden önce, dünya genelinde birçok ülkenin siber güvenliğin kritik önemini çoktan kavradığını ve dijital altyapılarını korumak için özel kurumlar oluşturduğunu vurgulamak gerekmektedir.
Örneğin, ABD’de faaliyet gösteren Siber Güvenlik ve Altyapı Güvenliği Ajansı (CISA), ulusal çapta hem siber hem de fiziksel altyapı risklerini yöneterek tehditleri bertaraf etmeyi amaçlamaktadır. Birleşik Krallık, Ulusal Siber Güvenlik Merkezi’ni (NCSC) kurmakla benzer şekilde kamu ve özel sektöre yönelik kapsamlı güvenlik rehberliği ve desteği sağlamaktadır. Hollanda’da Adalet ve Güvenlik Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren Ulusal Siber Güvenlik Merkezi (NCSC) ise ülkenin siber tehditlere karşı dayanıklılığını artırmayı hedeflemektedir. Ek olarak, Suudi Arabistan da 2017’de doğrudan kraliyet makamına bağlı olarak Ulusal Siber Güvenlik Otoritesi’ni (NCA) kurulmuş, ülkenin siber güvenlik kapasitesi güçlendirilmiştir.
Söz konusu tekamüller, siber tehditlerin giderek daha sofistike hale geldiğini ve devletlerin bu dinamik ortamda proaktif bir yaklaşım benimsemek zorunda olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye’nin Siber Güvenlik Başkanlığı da benzer bir vizyonla hareket ederek küresel siber güvenlik stratejilerine uyum sağlamayı ve ulusal çıkarlarını korumayı amaçlamaktadır.

Türkiye’nin Siber Güvenlik Başkanlığı: Stratejik Sorumluluklar ve Misyon
Ocak 2025’te Türkiye, dijital güvenliğini güçlendirmek adına kritik bir adım atmış ve Siber Güvenlik Başkanlığı'nın kurulduğunu duyurmuştur. Bu yeni yapı, Türkiye’nin dijital altyapısını koruma, siber tehditlere karşı önleyici tedbirler geliştirme ve ulusal güvenliği güçlendirme misyonunu üstlenmektedir. Siber Güvenlik Başkanlığı’nın en temel sorumluluklarından biri, ulusal siber güvenlik politikalarını, stratejilerini ve hedeflerini belirlemek ve Türkiye’nin siber tehditlere karşı hukuki altyapısını güçlendirme amacıyla mevzuat önerileri ve eylem planları geliştirmektir. Böylece, ülkenin siber güvenlik politikaları değişen tehditlere ve teknolojik ilerlemelere uyum sağlayacak şekilde sürekli güncelliğini koruyacaktır.
Politika belirleme sürecinin ötesinde, Siber Güvenlik Başkanlığı’nın; kamu kurumları, özel sektör ve akademik kuruluşlar arasında siber güvenlik alanında merkezi bir koordinasyon görevi üstlenmesi öngörülmektedir. Bu koordinasyon sayesinde, siber tehditlere karşı bütüncül bir mücadele yürütülecek ve riskler etkin bir şekilde azaltılmış olacaktır. Siber Güvenlik Başkanlığı’nın, emniyet ve istihbarat birimleriyle yakın iş birliği içinde çalışması aynı zamanda, siber suçları tespit etme, önleme ve etkisiz hale getirme sorumluluğunu üstlenmesi anlamına da gelmektedir.
Kurumun kritik görevi ise Türkiye’nin siber dayanıklılığını artırmak ve yerli siber güvenlik ekosistemini güçlendirmektir. Bu kapsamda: (i) Yerli siber güvenlik çözümlerinin geliştirilmesi teşvik edilecek; (ii) Dışa bağımlılık azaltılarak Türkiye’nin kendi kendine yetebilen bir siber savunma altyapısı oluşturulacak; (iii) Üniversiteler, araştırma merkezleri ve özel sektör ile iş birliği içinde inovatif güvenlik çözümleri desteklenecektir.
İşaret edilen stratejik adımlar, Türkiye’nin kritik altyapılarının korunmasını güçlendirmeyi ve yabancı güvenlik sistemlerine olan bağımlılığı azaltarak potansiyel güvenlik risklerini en aza indirmeyi hedeflemektedir. Siber Güvenlik Başkanlığı, tüm bu sorumlulukları yerine getirerek Türkiye’nin ulusal çıkarlarını gelişen siber tehditlerden koruyacak, küresel siber güvenlik sahnesindeki konumunu güçlendirecek ve güvenli, dirençli bir dijital ekosistemin oluşturulmasına öncülük edecektir.
Türkiye’nin Bölgesel Siber Güvenlik İş Birliğindeki Stratejik Rolü
Bağımsız bir Siber Güvenlik Başkanlığı’nın kurulması, yalnızca bir politika tercihi değil, Türkiye’nin ulusal güvenliği ve dijital geleceği açısından kaçınılmaz bir gereklilik olarak görülmektedir. Günümüzde siber tehditler giderek daha karmaşık hale gelirken, güçlü bir siber savunma altyapısına sahip olmayan ülkeler; casusluk, siber suçlar ve dijital sabotaj gibi tehditlere karşı ciddi bir risk altında kalmaktadırlar. Üstelik artık yalnızca devletler değil, şirketler ve bireyler de güvenli dijital sistemlere bağımlı hale gelmişlerdir. Bu nedenle, ulusal güvenlik kurumlarının siber tehditlere karşı proaktif önlemler geliştirmesi hayati önem taşımaktadır.
İyi yapılandırılmış bir Siber Güvenlik Başkanlığı, siber güvenliğin yalnızca kriz anlarında gündeme gelen bir konu olmasını aşarak, ulusal savunmanın ve ekonomik istikrarın ayrılmaz bir parçası haline gelmesini sağlamaktadır. Türkiye’nin bu alandaki girişimi, bölgesinde siber güvenlik politikalarının henüz gelişmekte olduğu ülkeler için önemli bir model teşkil etmekte ve Türkiye’nin dijital egemenliğe verdiği önemi vurgulamaktadır.
Türkiye; Avrupa, Ortadoğu ve Orta Asya arasında stratejik bir köprü konumunda bulunarak bölgesel siber güvenlik iş birliğinde kritik bir rol üstlenme potansiyeline sahiptir. Birçok komşu ülke, sofistike siber tehditlere karşı yeterli altyapıya ve uzmanlığa sahip değildir. Türkiye, süreç içerisinde Türk Devletleri, Balkanlar, Afrika ve Ortadoğu gibi bölgelerde bilgi paylaşımı, kaynak sağlama ve eğitim programları düzenleyerek bir bölgesel siber güvenlik merkezi haline gelebilir. Bu minvalde Siber Güvenlik Başkanlığı, bölgesel ortaklıklar kurarak istihbarat paylaşımı yapabilir, müttefik ülkelere yönelik siber güvenlik eğitim programları düzenleyebilir ve ortak savunma mekanizmaları geliştirebilir.
Uluslararası siber güvenlik konferanslarına ev sahipliği yapmak, bölgesel siber güvenlik görev güçleri oluşturmak ve sınır ötesi iş birliklerini teşvik etmek, süreç içerisinde atılabilecek stratejik adımlardan bazılarıdır. Özellikle devlet destekli siber casusluk faaliyetlerine karşı ortak mücadele yürütmek, koordineli saldırıların önlenmesi açısından kritik bir gereklilik haline gelmiştir.
Türkiye, bölgesel siber güvenlik iş birliğini güçlendirerek kendi sınırlarının ötesinde de dijital tehditlere karşı dayanıklılığını artırabilir ve kendi güvenliğini riske atabilecek zayıf halkaları güçlendirebilir. Bölgesel bir siber güvenlik çerçevesinin oluşturulması, Türkiye’nin jeopolitik konumunu pekiştirecek ve onu dijital güvenlik ile teknolojik inovasyon alanında öncü ülkelerden biri haline getirecektir.
Bugün siber güvenlikte liderlik eden ülkeler, yarının dijital politikalarını belirleyeceklerdir. Türkiye, bölgesel iş birliği ve siber savunma alanındaki stratejik hamleleriyle bu dönüşümün merkezinde yer alma fırsatına sahiptir.
Türkiye’nin Yeni Ulusal Güvenlik Cephesi: Siber Güvenlik
Siber savaş artık bir gelecek senaryosu değil; bugünün gerçekliğini oluşturmaktadır. Türkiye’nin stratejik konumu, hızla büyüyen dijital ekonomisi ve jeopolitik önemi, ülkeyi küresel siber tehditlerin en kritik hedeflerinden biri haline getirmektedir. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olarak kurulan Siber Güvenlik Başkanlığı, ulusal güvenliği koruma adına kararlı ve stratejik bir adım olarak görülmelidir. Girişimin başarısı ise hızlı uygulama, güçlü yönetişim ve kapsamlı yatırımlara bağlı olacaktır.
Asıl mesele, Türkiye’nin büyük bir siber tehditle karşı karşıya kalıp kalmayacağı değildir. Temel soru; bu tehdit gerçekleştiğinde Türkiye’nin buna hazır olup olmayacağıdır. Bu sorunun cevabı, bugün siber güvenliği ne kadar ciddiye aldığımıza ve alınan önlemleri ne kadar etkin uyguladığımıza bağlıdır.