Kriter > Dış Politika |

Avrupa’nın En Hasta Adamı Fransa


2024 AP seçimlerinin "AB’nin sonunun başlangıcı" olup olmadığı tartışmaları sürerken, AB’yi ulusal çıkarları budayarak Brüksel’de toplanmış Avrupa oligarklarına hizmet eden bir avuç finans teknokratı olarak gören bu aşırı sağ dalganın birliğin geleceğine ne yönde etki edeceğini hep beraber göreceğiz. Kesin olan ise Rusya ve Çin’e karşı verdiği savaşta AB’yi kalkan olarak kullanan ABD’ye karşı öfkenin oyların aşırı sağa kaymasında başat etken oluşudur.

Avrupa nın En Hasta Adamı Fransa

2017 cumhurbaşkanlığı seçimleriyle Fransa siyasetinde 100 yıllık taşlar yerinden oynadı. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti ile 2002’de gerçekleştirdiği siyasi değişimin ve dönüşümün bir benzeri Fransa’da Emmanuel Macron tarafından 2017’de gerçekleştirildi. 3 Kasım 2002’de Erdoğan, Türk siyasi hayatının en uzun soluklu ve etkili 3 partisini, hem de hükümeti oluşturan ANAP-DSP-MHP koalisyonunun üyelerini meclis dışı bırakarak iktidara gelmişti. Macron ise benzer bir şekilde 2017’de Fransız siyasetinin asırlık partileri Sosyalist Parti (PS) ve merkez sağda adı zaman zaman değişen ama çizgisi aynı kalan De Gaulle’cü Halk Hareketi Birliği-Cumhuriyetçiler (UMP-LR) partilerini meclis dışı bıraktı. İki liderin 5 Ocak 2018’de ilk kez bir araya geldiği Elysee Sarayı’nda düzenledikleri basın toplantısında bu benzerliğe dikkati çekerek bu durumu nasıl yorumladıklarını sormak istedim fakat "soru kotasına" takıldım.

 

Değişime Direnen Bir Siyasi Yapı

Macron -Erdoğan’ın aksine- içinden çıktığı Sosyalist Parti’nin seçmeni ile birlikte diğer seçmen yelpazesini de etkileyerek, birkaç ay gibi kısa bir sürede Fransız siyasi geleneklerini yerle bir etmişti. Klasik solun aşırı sola, geleneksel sağın ise aşırı sağa evrildiği bir dönüşümün başlangıcıydı bu.

2017’de tek başına iktidara gelen Fransa’nın en genç cumhurbaşkanı Macron, 2022’de ise ikinci kez seçilmeyi başardı. Fransa seçim sisteminin kendisine tanıdığı avantajla -2. turda Le Pen’i karşına al ve kazan stratejisi- kendisi cumhurbaşkanı seçildi fakat bu kez meclis çoğunluğunu kaybetti.

Ülkede sürekli artan sosyal, siyasi, idari ve en önemlisi ekonomik sorunlarla baş etmek kolay değildi ve gittikçe radikalleşen merkez sağ ve sol dışında etkili bir muhalefet de yoktu.

2012’de Ulusal Meclis’te 2 milletvekiline sahip olan Marine Le Pen’in Ulusal Cephe’si (FN); 2017’de bu sayıyı 8’e çıkardı. 2018’de parti adını Ulusal Birlik (RN) olarak değiştiren Le Pen, yeni partiyle girdiği ilk seçimlerde 2022’de Ulusal Meclis’e 89 vekil göndererek büyük sıçrayış gerçekleştirdi. 2024 seçimlerinde ise zaten çok parçalı olan meclis yapısı, kurulan ittifaklar nedeniyle içinden çıkılamaz şekilde dağınık ve karmaşık bir hale geldi.

9 Haziran 2024 tarihinde düzenlenen Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, Fransa hatta Avrupa tarihinde bir dönüm noktası olarak anılacak öneme sahip olabilir. Avrupa’da son dönemde yükseliş gösteren aşırı sağ hareketler, Fransız aşırı sağının AP seçimlerinde en yakın rahibi olan iktidar partisinden iki kat fazla oy almasıyla yeni bir süreci tetikledi. Ulusal Birlik Partisi ile Le Pen, hem ilk defa Fransa adına AP’ye 30 üye göndermeyi garantiledi hem de Avrupa genelinde en fazla üye çıkaran siyasi parti olmayı başardı.

2024 AP seçimlerinin "AB’nin sonunun başlangıcı" olup olmadığı tartışmaları sürerken, AB karşıtı üyeler, sayı bakımından AP’de 2. sıraya yükseldi. AB’yi ulusal çıkarları budayarak Brüksel’de toplanmış Avrupa oligarklarına hizmet eden bir avuç finans teknokratı olarak gören bu dalganın, birliğin geleceğine ne yönde etki edeceğini hep beraber göreceğiz. Kesin olan şey, Rusya ve Çin’e karşı verdiği savaşta AB’yi kalkan olarak kullanan ABD’ye karşı öfkenin Avrupa ülkelerinde gittikçe yükseldiği ve bu durumun oyların aşırı sağa kaymasında başat etken oluşudur.

AP seçimlerinin ilk sonuçlarının açıklanmasından yaklaşık 1 saat sonra, en yakın rakibi Macron’un partisini ikiye katlayan RN lideri Jordan Bardella, Cumhurbaşkanı Macron’a meclisi feshederek erken seçime gitme çağrısı yaptı. Çağrıdan 1 saat sonra Macron ulusa sesleniş konuşmasında denileni yaptı ve Fransa’yı krize götüren ilk adımı atmış oldu.

 

Fransa ve AB’de Aşırı Sağın Yükselişi

Fransa siyasetinin yeni yön vericileri Le Pen ve Bardella, Macron’un yeni AB yönetimine dair tasarruflarına karşı çıkıyor, cumhurbaşkanının anayasal haklarını tartışmaya açarak, AB Komiseri ataması veya Ukrayna’ya asker gönderme gibi yetkilerini tanımayacaklarını belirtiyordu.

Yarı başkanlık sistemiyle yönetilen Fransa’da cumhurbaşkanı 5 yıllığına ve ayrı bir seçimle belirleniyor. Milletvekilleri ise yine 5 yıllığına ve cumhurbaşkanı seçiminden gelenek olarak 1 ay sonra yapılan genel seçimlerde belirleniyor. Cumhurbaşkanı, meclisi feshedip erken seçime gittikten sonra yeni bir fesih kararı için 1 yıl beklemek zorunda. Bu durum, milletvekili seçimi sonrası cumhurbaşkanının farklı bir partinin kazanması sonrası hükümeti kurma yetkisini rakip partiye verme mecburiyetini doğuruyor. Bu da cumhurbaşkanı ve başbakanın, kabinenin farklı partilerden oluşması anlamına gelen "cohabitation" tanımıyla ifade ediliyor.

Cohabitation, Fransa tarihinde 3 kere gündeme gelmiş; 1986-1988 arası solcu Cumhurbaşkanı François Mitterrand, sağcı Jacques Chirac’ı, 1993-1995’te yine Mitterrand, İzmir doğumlu Edouard Balladur’u, 1997-2002 arasında ise sağcı Cumhurbaşkanı Chirac, solcu Lionel Jospin’i başbakan atamak zorunda kalmıştı.

Aşırı sağın AP seçimlerinde yaptığı patlama sonrası düzenlenen genel seçimlere Fransa siyaseti ittifaklarla girdi. Solda 5 ayrı partinin oluşturduğu ve 1930’lardaki ittifaktan adını alan Yeni Halk Cephesi, liberal sağda Macron’un hareketi Ensemble’ın (Birlikte) başını çektiği 5 ayrı parti, aşırı sağa katılmak için merkez sağ Cumhuriyetçileri bölen Parti Başkanı Eric Ciotti ve irili ufaklı çok sayıda parti. Bağımsızlar, bölgesel aktörler hatta Yeni Kaledonya’nın bağımsızlığını savunan bir aday bile yarışta yer aldı ve seçildi.

Sol ittifakın destekçileri başkent Paris'te kutlama yaptı
Fransa'da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un kararı ile gidilen erken genel seçimlerde 2. tur oylamada sandıktan solcu Yeni Halk Cephesi ittifakı birinci çıktı. Sol ittifakın destekçileri başkent Paris'te kutlama yaptı. (Luc Auffret / AA, 8 Temmuz 2024)

 

11 Milyon Oy ile Fransa’nın En Büyük Partisi RN

Erken genel seçimlerin ilk turunda beklenildiği gibi RN yüzde 33,15 oy alarak birinci geldi. Aşırı sağdan Le Pen dahil 39 aday ilk turda meclise girmeyi başardı. Burada Fransa’daki seçim barajı tartışmalarına da girmek gerekiyor: İlk turda kullanılan oyun yüzde 50 ve fazlasını alan aday doğrudan seçiliyor. İlk turda eğer yüzde 50’yi aşan aday yoksa, o seçim bölgesinde kayıtlı seçmenin en az yüzde 12,5’ini alan adaylar 2. tura kalıyor. Genelde 2-3 ve nadir de olsa 4 aday 2. tura kalabiliyor. Yani Fransa’da gizli bir seçim barajı bulunuyor ve yüzde 12.5 oy alabilen adaylar seçilme pozisyonu olan 2. tura çıkabiliyor.

2. sırada yüzde 28 oy ile sol ittifak, 3. sırada ise Macron’un Ensemble ittifakı geldi. Bu sonuçlara göre sol ittifak ilk turda 32, Ensemble ittifakı ise 2 milletvekilini doğrudan meclise göndermeyi başardı. İlk turda ortaya çıkan bu tablo, Cumhurbaşkanı Macron’un ve merkez sağın hezimeti olarak kayıtlara geçti.

Ekonomi gazetesi Les Echos, ilk turun ertesi günü (1 Temmuz 2024) manşetinde, geriye doğru bakan bir Macron fotoğrafı ve "Bir devrin sonu" başlığını kullanmıştı. Le Monde gazetesi ise, iktidar partisi milletvekili adaylarının, seçim afişlerinden Macron’un fotoğrafını kaldırdığını yazıyordu.

Bir hafta arayla yapılan iki turlu seçimlerde artık ittifaklar, yerini, aşırı sağa karşı direnebilecek aday lehine çekilme stratejisine bıraktı. Le Pen ve Bardella ikilisinin Fransa’yı hatta Avrupa Birliği’ni derinden etkileyecek iktidar yürüyüşünün engellenmesi için her yol mübah sayılıyordu. Sol ve aşırı sol, Le Pen’in adaylarına karşı yaklaşık 150 bölgede adaylarını geri çekti. Macron, seçimlerden önce ülkede iç savaş tehlikesine dikkati çekmişti ama partisinden çok sayıda aday, aşırı sağa karşı 3. veya 4. pozisyonda olmalarına rağmen çekilmeyi reddettiler.

7 Temmuz Pazar günü yapılan 2. tur seçimlerde yazımızın başında zikrettiğimiz plan yine devreye girmiş, "Le Pen’i karşına al ve kazan" stratejisi başarılı olmuştu. Öyle ki, ilk tur sonuçlarından sonra artık kapandı denilen Macron devri, 2. turda aşırı sağa kalkan olma amacıyla verilen oylar sayesinde 163 milletvekiliyle yeniden hayata tutunmuştu.

Şok bir sonuçla aşırı sağ, mecliste mutlak çoğunluk olan 286 milletvekilini beklerken 143’te kalmış, 3. sıraya gerilemiş ve Bardella’nın başbakanlık, Le Pen’in de 2027’de cumhurbaşkanlığı hayalleri aniden suya düşmüştü.

 

Hükümet Krizi, Yönetilemeyen Fransa

Teamüller gereği cumhurbaşkanının, seçimden sonra hükümeti kurma görevini birinci gelen parti veya ittifaka vermesi gerekiyor. Oysa Macron, bu görevi Yeni Halk Cephesi’ne (NFP) vermeyerek, seçim akşamı istifasını açıklayan Başbakan Gabriel Attal’ın göreve bir süre daha devam edeceğini duyurdu. "Ülkenin istikrarı için" alınan bu kararın arkasında, Macron’un uzun süredir yürüttüğü soldan bir tutam, sağdan iki tutam milletvekili transferi ile yeni bir kabine kurma planı yatıyordu.

Sol ittifakın en büyük bileşeni Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) Partisi’nin Filistin’e destek veren açıklamaları, İsrail’in katliamlarına karşı taviz vermeyen duruşu ve hareketin lideri Jean-Luc Melenchon’un seçim akşamı "Filistin devletini tanımak, dış politikada atacağımız ilk adımlardan biri olacaktır" şeklindeki açıklamaları, Fransız "müesses nizamının" öfkesini çekmeye yetmişti.

Macron -ve Fransız basını-, Melenchon ve partisinin, olası bir koalisyonda sol ittifaktan ayrı tutulması, her türlü koalisyon görüşmelerinden dışlanması çağrıları yapıyordu. Le Figaro gazetesinin 9 Temmuz tarihli sayısında bahsedilen 5 koalisyon olasılığından hiçbirinde LFI yer almıyordu. Oysa seçim akşamı Paris Cumhuriyet Meydanı’nda zafer kutlamaları sırasında meydandaki en büyük pankartta "Gazze’deki soykırıma hayır" yazıyordu.

10 Temmuz’da Fransız halkına bir açık mektup yayınlayan Macron, "hiçbir parti seçimi kazanmadı" iddiasıyla, Fransız seçmenin yeni bir siyasi kültür talebinde bulunduğunun altını çizerek, mevcut krizi daha da alevlendiren bir karar aldı. Bunun anlamı şuydu: Ya benim etrafımda çok katılımlı bir koalisyon kurmaya razı olursunuz ya da mevcut hükümetle devam ederim!

Bu karar, zaten bir süredir ülkede devam eden siyasi ve idari krizleri iyice tetikledi. Sendikaların sokağa inmeleri, grevler, gösteriler ve şiddet olaylarının başlaması için tüm şartlar hazırdı… Macron’un seçimler sürecinde yaptığı "iç savaş" uyarısı, kendi aldığı kararlarla gerçekleşme yoluna girmişti!

 

Le Pen’leşen Macron

Le Pen’e ve aşırı sağa savaş açtığını söyleyen Macron, bir yandan centilmenlik anlaşmalarına uymayıp Le Pen karşıtı aday lehine çekilmeyerek, diğer yandan da kampanya boyunca aşırı sağ yayın organları haline gelen medyaları destekleyerek ülkedeki mevcut siyasi tablonun ortaya çıkmasına neden oldu.

Aslında Fransa’da aşırı sağ ve Le Pen değil, Macron değişti. 2017’den itibaren Fransa’da aşırı sağ politikaları uygulayan bir Macron hükümetiyle karşı karşıyayız. Özellikle Müslümanlara yönelik ayrımcı, ırkçı ve İslam karşıtı uygulamalar, Macron döneminde sistematik hale geldi. Eski ve tanıdık bir deyimle; Le Pen muhalefetteydi ama fikirleri iktidarda oldu.

Sonuç olarak, bu satırları yazdığımız saatte, Fransa kolonyal geçmişi, Afrika’da kaybettiği etkisi, gittikçe zayıflayan siyasi gücü, 3 trilyon avroluk psikolojik sınırını aşan kamu borcu, AB’deki hesaplarının gerçekleşmeyişi, Ortadoğu ve Akdeniz’deki gelişmelerden dışlanması gibi birçok sebepten dolayı bir yol ayrımına geldi. Macron ya halkın sesine kulak verip bu krizleri daha az hasarla atlatıp zaman kazanacak ya da yıllar sürecek siyasi, ekonomik ve sosyal kaoslarla baş başa kalacak.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası