Sahel’de Batı’nın en önemli müttefiklerinden biri olan Nijer Devlet Başkanı Muhammed Bazum’a karşı gerçekleşen darbe, bölgede Rusya başta olmak üzere bölge devletleri tarafından alternatif olarak görülen diğer küresel aktörlerin nüfuzunu konsolide etmesine zemin hazırlamaktadır. Nitekim Nijer’deki cunta yönetiminin müdahalesinin ardından destek mitingleri düzenleyen halkın meydanlarda, Rusya başta olmak üzere diğer yabancı aktörlerin bayraklarını açması, Batı’ya karşı artan tepkinin ve güven duyulan alternatif partner arayışlarının bir sonucudur. Sahel’de 2020’den bu yana yaşanan darbeler, pan-Afrikanist fikirlerle beslenen Afrika toplumunun Fransız karşıtlığı nezdinde ordu güçlerini yönetimlere müdahale noktasında konsolide etmesinden kaynaklanmaktadır.
Nijer’deki askeri müdahalenin ardından Sahel ülkelerinin yönetimleri, cunta ve Bazum destekçisi olmak üzere iki ayrı tarafa ayrılmış durumdalar. Sahel bölgesinde demokratikleşme süreçlerini diğerlerine nazaran istikrarlı bir şekilde sürdüren ve Fransa özelinde Batılı aktörlerle ilişkilerini derinleştiren Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ülkelerine karşılık; Rusya özelinde desteklenen Mali, Gine ve Burkina Faso bulunuyor. Dolayısıyla, bölgede oluşan kutuplaşma ve ECOWAS’ın Nijer’deki cunta yönetimine askeri müdahale planı, uluslararası toplumun temel gündem maddelerinden biridir. Buradan hareketle çalışmanın temel iddiası, Fransa özelinde Batılı ülkelerin desteklediği ECOWAS’ın Nijer’e düzenlenmesi planlanan askeri müdahalenin gerçekleşmesi durumunda, cunta yönetimlerini zayıflatmaktan ziyade bölgesel kalkınmayı engelleyeceği ve genel anlamda Batı Afrika devletlerini zayıflatacağıdır.
Nijer’de Yaşananların Arka Planı: Batı Karşıtlığından Doğan “Darbe Ekosistemi”
1960’ta Fransız sömürge yönetiminden bağımsızlığını kazanan Nijer, günümüze kadar dört darbeye maruz kalmıştır. 26 Temmuz’da ise Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı General Ömer Ticani liderliğindeki askerler, Şubat 2021’de seçimle göreve gelen Bazum yönetimine müdahalede bulunmuştur. Mevcut durumda Nijer’de Ticani liderliğinde bir cunta yönetimi bulunmaktadır ve küresel aktörlerin desteği nezdinde bölge ülkeleri kutuplaşmaktadır. Buradan hareketle askeri müdahalenin nedenleri iç ve dış politika bağlamında açıklanabilir.
Müdahalenin iç politikadaki nedenleri arasında Bazum yönetiminin terörle mücadele bağlamında ülke güvenliği ve ekonomideki sorunları çözüme kavuşturma noktasında başarısız olduğuna işaret edilse de temel sorun, Ticani’nin iktidar talebi ve Bazum’un selefi Mahmud İsafu’nun Ticani’yle yakın ilişkide bulunmasıdır. Nitekim Bazum’un müdahaleden önce Ticani’yi görevden almak istediği iddia edilmektedir. Dolayısıyla, iç siyaset bağlamında askeri müdahalenin temel nedeninin, aktörler arası güç anlaşmazlığı olduğu anlaşılmaktadır.
İç politikada yaşanan siyasi ve askeri liderler arası anlaşmazlıkların zeminini hazırlayan bir diğer konu da bölgesel ve küresel etkileşimlerdir. Senegal Yeşil Burun’dan Somali Burnu’na kadar uzanan kurak iklimi ifade eden Sahel coğrafyasının Mali, Burkina Faso ve Nijer sınırlarını (üç sınır hattı) ifade eden Sahel krizinde, son on yılda el-Kaide ve DEAŞ bağlantılı terör örgütlerinin bölgede yayılmasına tanık olunmaktadır. Bu kapsamda Fransa özelinde Batılı aktörlerin bölgede yürüttüğü barışı koruma ve sürdürme operasyonlarının kayda değer bir sonuç vermemesinden dolayı bölge toplumları nezdinde tepki oluşmuştur. Bu tepkinin oluşturduğu rüzgardan beslenen askeri liderler ise 2020’den bu yana ilk olarak Mali’de, daha sonra Gine ve Burkina Faso’da gerçekleşen darbelerle bölgede toplumların Fransız karşıtlığıyla etkileşim içine giren bir “darbe ekosistemi” oluşturmuştur. Dolayısıyla, Nijer’de Bazum yönetimine karşı gerçekleşen müdahale de bölgede Batı karşıtlığından kaynaklanan darbe ekosisteminin parçasıdır.
Batılı Aktörlerin Sahel’deki Nüfuzu ve Nijer’e Muhtemel ECOWAS Müdahalesi
Sahel’de teröre karşı mücadele noktasında Batılı aktörler bölge ülkelerine güvenlik alanında ekipman ve eğitim desteği sunmaktadır. Bu kapsamda Fransa 2013’ten bu yana ilk olarak Serval daha sonra Barkhane operasyonları kapsamında bölgede bulundurduğu 5 bin 100 askerini 2022’den itibaren geri çekeceğini açıklasa da Mali ve Burkina Faso’daki personelini Nijer’e kaydırmıştır. ABD ise Nijer’de bin güvenlik personeli ve Agadez bölgesinde İnsansız Hava Aracı üssüyle bölgedeki teröre karşı mücadele operasyonlarına destek sunmaktadır. Diğer taraftan BM Güvenlik Konseyi kararıyla 2014’te kurulan Mali’deki BM Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu’na (United Nations Multidimensional Integrated Stabilization Mission in Mali – MINUSMA) Türkiye’nin de yer aldığı 53 ülke yaklaşık 11 bin personelle destek sunmaktadır.
Fransa özelinde Batılı aktörlerin Nijer’deki cunta yönetimiyle ilgili ortak çıkarlar çerçevesinde hareket ettiklerine dair bir profil çizilmesi eksik bir okumadır. Nitekim uluslararası siyasette aktörler aynı kimliğe sahip olsa da ortak çıkarlara sahip olmayabilirler. Örneğin, ABD’nin Nijer’le ilgili yaptığı açıklamalarda “darbe” kelimesini kullanmamasına karşılık Fransa’nın cunta yönetimine askeri operasyona destek hazırlığı bu iddianın göstergesidir. Diğer taraftan ABD’nin “darbe” ifadesini kullandığı takdirde Nijer’e yaptırım uygulamak zorunda kalacağını da unutmamak gerekir. Dolayısıyla, ABD’nin diplomatik çabaları ön plana çıkardığı ve Fransa’nın katı tavrından ayrıştığına dikkat çekilebilir.
Diğer taraftan Nijerya öncülüğünde Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (ECOWAS) cunta yönetimine görevi Bazum’a devretmesi için diplomatik baskı kurmasının yanı sıra Burkina Faso ve Mali’nin, Nijer’e karşı ECOWAS tarafından Batı destekli olası bir askeri müdahaleye karşı savaş ilan edeceğini duyurması, Sahel’deki jeopolitik kırılmaların derinleşebileceğine işaret etmektedir. Bu anlamda Cezayir de Nijer’e karşı bir ECOWAS müdahalesinin bölgesel istikrarsızlığı tırmandıracağını ve komşu ülkelere karşı güç kullanmayacaklarını belirtmiştir. Cezayir’in bu çıkışı Nijerya özelinde ECOWAS ülkelerinin Nijer’e askeri müdahale kararını kayda değer anlamda etkileyecek niteliktedir. Nitekim Cezayir hem bölge ülkeleri arasındaki güçlü ekonomisi hem de Nijerya’nın Nijer üzerinden Cezayir’deki Avrupa’ya bağlanan mevcut doğal gaz boru hattına eklemlenecek Trans-Sahara boru hattı projesinde kilit ülkedir. Dolayısıyla, ECOWAS’ın Nijer’e askeri müdahale gerçekleştirdiği takdirde tam anlamıyla bölgesel bir destek bulamayacağı açıktır ki bu durum Mali ve Burkina Faso’nun Nijer’deki cunta yönetimine desteği özelinde değerlendirildiğinde, bölgesel istikrarsızlığı derinleştirecektir. Diğer taraftan ECOWAS’ın müdahale senaryosu, Sahel’de doğu-batı karşılaşmasının terör hareketleri nezdindeki vekil güçlerin çatışmasını hızlandırabilecek ve bölge ülkelerinin demokratik kazanımlarını kaybetmesinin yanı sıra doğal kaynaklarından fayda sağlamasını da kayda değer oranda olumsuz etkileyecektir.
Nijer’de Bazum yönetimine karşı gerçekleşen askeri müdahale, son on yıldır Sahel’de artan terör tehdidi ve 2020’den bu yana yaşanan darbelerden dolayı bölgesel güvenlik noktasında endişe vericidir. Bu durum, Nijer’deki askeri müdahalenin Libya, Sudan, Mali ve Burkina Faso’nun ardından Çad’ı da darbeyle sonuçlanan ekosisteminin içerisine dahil etmesi muhtemeldir. Nitekim Çad toplumu nezdinde de mevcut yönetime karşı güçlenen ve bastırılan bir muhalif kesim bulunmaktadır ki Sudan, Mali, Burkina Faso ve Nijer örneklerindeki gibi toplum nezdinde tecrübe edilen fikirler dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak, Fransa özelinde Batılı aktörlerin öncülüğünde, Nijer’deki cunta yönetimine yönelik ECOWAS tarafından gerçekleştirilmesi planlanan askeri müdahale, cunta yönetimlerini zayıflatmaktan ziyade bölgesel istikrarsızlığı derinleştirecektir. Nitekim böyle bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda terör hareketlerinin yayıldığı ve toplumsal temelde Batı karşıtlığından doğan boşluğu Rusya başta olmak üzere doğulu aktörlerin doldurduğu bir ortamda, vekalet savaşları ortaya çıkacaktır. Bunun sonucunda Sahel’de cunta yönetimleri güç kaybetse de bölgede istikrarsızlık derinleşecek ve çatışan tarafların ekonomik kalkınmaları olumsuz etkilenecektir. Dolayısıyla, Sahel’deki makul çözüm, Batılı aktörlerin de destekleyeceği cunta yönetimlerinin demokratik bir yönetime geçiş ve kaynakların topluma adaletli dağıtımı temelinde kalkınmanın sağlanması için diplomatik süreçlerin hızlandırılmasıdır.