Kriter > Dış Politika |

Çin’in Afrika ile İlişkilerindeki Dinamikler


Çin’in Afrika kıtasındaki varlığı, çok boyutlu bir strateji kapsamında şekillenmekte ve bu strateji hem ekonomik hem de jeopolitik çıkarları içermektedir. Çin’in Afrika’ya yaptığı yatırımlar, kıtanın altyapısal kalkınmasına ve ekonomik büyümesine katkı sağlarken, aynı zamanda Pekin’in küresel ticaret ağındaki etkinliğini pekiştirmektedir.

Çin in Afrika ile İlişkilerindeki Dinamikler
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Güney Afrika'da. (Presidency of South Africa / AA, 22 Ağustos 2023)

Afrika kıtası, tarih boyunca sahip olduğu doğal kaynaklarıyla hem zenginliğin hem de bu kaynakların sömürülme hikayelerinin baş aktörü olmuştur. "Dünyanın kara elması" olarak nitelendirilen bu kıta, sahip olduğu potansiyellerle bir yandan gelecekteki olası krizlerin çözüm kaynağı olarak görülürken, diğer yandan jeoekonomik ve jeopolitik stratejilerin ana odağına yerleşmiştir. Özellikle genç nüfusu, doğal kaynakları, yenilenebilir enerji potansiyeli ve stratejik konumuyla Afrika kıtası günümüzde küresel liderliğe dönük stratejiler yürüten pek çok aktörün öncelikli politikalarını yönelttiği bir pozisyondadır. Bu aktörlerden biri olan Çin Halk Cumhuriyeti, mevcut konjonktürde kıtaya yönelik en etkili ve uzun soluklu stratejileri yürüten ülke pozisyonunu uzun zamandır korumaktadır. Kıtanın sorunlarına getirdiği çözüm önerileri, burada yaşayan toplulukların sömürgecilik tarzı acı deneyimlerini hatırlatmaktan uzak yaklaşımı ve ekonomik gücünü kıtanın altyapı kalkınmasına yönlendiren stratejileriyle günümüzde Çin, kendi yönetişim dilinde ifade ettiği “kazan-kazan” odaklı ilişkiyi Afrika kıtasında bir vitrin alanı olarak kullanmaktadır.

 

Afrika Kıtası ve Çin’in Stratejik Çıkarı

Elbette toz pembe bir portreyi andıran bu ilişkiler ağına realist bir perspektiften yaklaşıldığı zaman pragmatist önceliklerin Çin ve Afrika kıtasındaki ülkeler arasındaki ilişkileri şekillendirdiğini görmek mümkündür. Günümüzde Çin’in Afrika stratejisi, her ne kadar mutualist bir eksende ilerliyor olsa da bu ilerleyişin ana vagonlarında Çin’in ekonomik öncelikleri, güvenlik odaklı stratejileri ve jeopolitik çıkarlarının yanı sıra küresel rekabette elde etmeyi amaçladığı nihai bir konum yer almaktadır. Bu açıdan yaklaşıldığında Afrika kıtası, öncelikli olarak Çin ekonomisinin istikrarı ve geleceği için kritik önem taşımaktadır. Öyle ki son 15 yıldır, kıtanın en büyük ticaret ortağı ve doğrudan yabancı yatırımcısı olan Çin’in büyüme hedeflerinin ana kollarından biri olan yenilenebilir enerji sektörünün kalbi, Afrika kıtasının sahip olduğu nadir toprak elementleri, kritik ham maddeler ve temel rezervlerde atmaktadır. Eğer günümüzde tedarik zincirlerindeki rolüyle Çin, dünyayı döndüren çarklardan birine benzetilirse, bu çarkın dişlilerini döndürmek için en önemli husus enerjidir. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in ifadesiyle kendi enerji kasesini elinde tutmak zorunda olan Çin için Afrika kıtasının sahip olduğu doğal kaynaklar ve madenler, Pekin’in geleceği için büyük anlamlar ifade etmektedir. Bu noktada her ne kadar Çin’in sahip olduğu rezervler hatırı sayılır oranda büyük olsa da her geçen gün daha da büyüyen bu devasa çarkı döndürmeye yeterli değildir ve bu nedenle de güvenilebilir enerji arzı noktasında ve bunların tedarik zincirlerine iletimi noktasında Çin’in proaktif bir duruş sergilediği görülmektedir. Tüm bu stratejiler için gerek az gelişmişliğiyle gerek Batı karşıtı refleksleriyle gerekse yabancı yatırımlara olan ihtiyacıyla Afrika kıtası aranılan kan durumundadır.

 

Afrika’nın Borçları: Çemberin İçinde ve Dışında Olanlar

Özellikle Afrika ülkelerinde kritik altyapı projelerine duyulan ihtiyaç, kıtanın imkanlarından yararlanmak isteyen ülkelere altyapı yatırımları yaparak buradaki ülkelerle bir bağlantı kurma fırsatı sunmaktadır. Bu durum, esasında zorunlu bir gerekliliği de gün yüzüne çıkarmaktadır; çünkü söz konusu enerji kaynaklarının çıkarılması, iletimi, işlenmesi süreçlerinin tamamı devasa yatırımları gerektiren bir projeler bütünüdür. Bu projelerin yürütülebilmesi için Çin tarafından sunulan denizaşırı kalkınma finansmanı (ODF) ve doğrudan yabancı yatırım (FDI) akışları, Afrika ülkelerinin kalkınmasına katkıda bulunmuş ve altyapı yoluyla ekonomik büyüme stratejileri çeşitli fayda ve riskleri beraberinde getirmiştir. Aynı zamanda Kuşak Yol Girişimi ile entegre edilen bu süreçler, kıtadaki ülkelere büyük altyapı projeleri için krediler verilmesinin önünü açmıştır. Pekin Ticaret Bakanlığı'na göre, Çinli şirketlerin 2013-2023 arasında 700 milyar doların üzerinde anlaşmalar imzalamasıyla Afrika, Kuşak ve Yol Girişimi'nde kilit bir bölge olarak ortaya çıkmıştır.

Her ne kadar Çin’in dünyaya açıldığı amiral projesi olarak dikkatleri çekse de sürece eleştirel perspektiften yaklaşan uzmanların ilk odaklandığı nokta, Afrika’daki Kuşak-Yol yatırımları olmuştur. Özellikle son on yılda Çin tarafından Kuşak Yol kapsamında yapılan yatırımların 120 milyar doları aşan hacmi, birçok Afrika ülkesinin bu borcun ağırlığı altında ezildiği gerçeğiyle neticelenmiştir. Bilinen örnekler olarak 2020'de 3,5 milyar dolarlık bir krediyi ödeyemeyen Zambiya ve 2022'de 30 milyar dolarlık dış borcunun çoğunu ödeyemeyen Gana vakaları, Çin finansmanına aşırı bağımlılığın tehlikelerine dair ibretlik örnekler listesinin başında yer almaktadır. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin içinde bulunduğumuz hafta BM kürsüsünden ilettiği bilgilere göre, 130 ülkenin birinci ticaret partneri olan Çin’in aynı zamanda bu ülkelerin büyük kısmının en büyük alacaklısı olduğu gerçeği bir kenarda dururken, bu ülkelerin çoğunluğunun Afrika ülkelerini kapsıyor olması, kıtanın geleceğine dair trajik bir sahneyi ortaya koymaktadır.

Ülkelerin borçlanma durumunu analiz eden 2023 tarihli rapora bakıldığı zaman küresel sistemdeki ülkelerin büyük kısmında, kamu borcunda artış yaşandığı gözler önüne serilmektedir. Küresel Güney olarak etiketlenen Afrika gibi az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde ise bu oran daha kritik seviyelere ulaşmıştır. Öyle ki raporda Etiyopya, Gana, Malavi ve Zambiya dahil olmak üzere ülkelerin yüzde 64'ünün kritik veya çok kritik derecede borçlu olduğu ifade edilmiştir. Bu durumun Çin-Afrika ilişkilerine yansımasına bakıldığında iki farklı sahne ortaya çıkmaktadır. İlki çemberin dışında olanlarla alakalıdır. Bu sınıftakiler, Çin’in Afrika’ya yüksek oranda krediler vererek onu borçlandırma tuzağına sürüklediğini ve başta karar alma mekanizması ve uluslararası organizasyonlarda Çin lehine duruş sergilemesi olmak üzere pek çok alanda bu ülkeleri kıskaca aldığını ve hatta demir yolu, liman gibi kritik altyapıları üzerinde uzun süreli kullanım hakları elde ederek bu durumu jeopolitik çıkarları için kullandığını iddia etmektedir.

Çemberin içine bakıldığında ise daha farklı bir atmosferle karşılaşılmaktadır. Bu perspektifte çoğu Afrikalı ülke için borçlandırma tuzağı veya “Çin sorunu” tarzı bir şeyin varlığı kabul edilmemekte aksine Çin ile iş birliği yapmak ülkelerin ekonomik sorunlarını çözmeleri için bir çıkış yolu olarak görülmektedir. Özellikle Batı kredilerinin çeşitli ön koşullar ve düzenlemelere bağlı olması, içişlerine karışmama ilkesi paralelinde diplomatik ve ekonomik ilişkilerini yürüten Çin ve Afrika ülkeleri için bir konfor alanı konumundadır. Ek olarak sürece çemberin içindeki diğer aktör olan Çin perspektifinden yaklaşıldığında Pekin tarafından verilen kredilerin sınırsız bir akışa sahip olduğu yönündeki yanlış kanıya dikkat çekilmek istenmektedir. Yapılan analizlerde özellikle 2000’lerden itibaren ivmelenerek artan Çin’in Afrika’ya yönelik kredilerinin 2016’tan itibaren bir düşüşe geçtiği ve bunun sadece oransal olarak değil kredi verilen altyapı yatırımlarında da bir değişikliğe gidilmeye çalışıldığı gerçeğiyle kanıtlanmaya çalışmaktadır. Buna istinaden her ne kadar Çin başta Afrika olmak üzere gelişmekte olan ülkelere en fazla kamu kredisi veren ülke pozisyonunda olsa da son yıllarda kredi taahhütlerindeki düşüşe ek olarak daha temkinli ve riskten uzak yatırımlara krediler veren seçici bir pozisyona geçtiği görülmektedir.

İlk kez 2021’de Şi Cinping tarafından ifade edilen “küçük ve güzel projeler” kavramı, Çin’in Afrika yatırımlarındaki yeni yönelimi açıklayan bir ipucu niteliğindedir. Bu doğrultuda, Çin son yıllarda borç odaklı altyapı yatırımlarından ziyade ticaret ilişkilerine odaklanan daha kısıtlı ve pragmatik bir kredi politikasına doğru bir yönelim göstermiştir. Afrika ülkelerinin ulusal borçlarına ciddi yük getiren devasa altyapı projelerine yatırım yapmak yerine daha küçük ölçekli ancak çıktısının kolay alınabileceği, örneğin ücretli otoyollar gibi özel finansmanlı projelere yatırım yaptığı görülmektedir. Bu durum özellikle kendi ekonomisinde yaşanan düşük tüketim, emlak balonu, genç işsizlik ve yaşlanan nüfus gibi iç ekonomik baskılar nedeniyle Çin’in risk azaltmaya gittiği ve Afrika’daki kredilerin yükünü kamu kredilerindense özel kredilere yönlendirdiği şeklindeki yaygın inanışı doğurmuştur.

Çin-Afrika İşbirliği Forumu'nun (FOCAC) 9'uncu zirvesi
Çin-Afrika İşbirliği Forumu'nun (FOCAC) 9'uncu zirvesi, Çin'in başkenti Pekin'de düzenlenen açılış töreniyle başladı. Foruma, Çin ile Afrika Birliği üyesi 53 ülkenin liderleri ve temsilcileri katıldı. (Emre Aytekin / AA, 5 Eylül 2024)

 

Küresel Güvenlik Girişimi ve Çin’in Afrika Politikası

Çin ve Afrika ülkeleri arasında yaklaşık otuz yıldır örülen ilişkiler, iki taraf arasında benzerine zor rastlanan bir denklemi meydana getirmiştir. Bu denklemde Çin’in Afrika ülkelerinde yatırımlar yaparken bu ülkeleri aynı zamanda değişen küresel sisteme ve yeni nesil uluslararası ilişkilere adapte eden bir rol takındığı görülmektedir. Özellikle geçmişteki emperyal Çin refleksleriyle ilgili tarihi deneyimleri olan Çin'in çevresindeki ülkelerin aksine, Afrika ülkeleri genellikle Çin'i toprak egemenliğine ve müdahale etmeme ilkesine katı bir bağlılıkla ilişkilendirmekte; ek olarak Pekin'i uzun süredir ekonomik yardım ve kalkınma desteği veren güvenilir bir sağlayıcı olarak görmektedir.

İki taraf arasında sağlaması yapılan bu denklem, kıtanın çözümleyemediği sorunlarda, Çin’in aktif rol oynamasının da önünü açmaktadır. Özellikle çeşitli altyapı yatırımlarını gerçekleştiren Çin, bu süreçlerin sorunsuz yürütülmesi için istikrarlı ve güvenlikli bir Afrika kıtasına ihtiyaç duymaktadır. İç isyanlar, darbeler, devlet içi çatışmalar vb. istikrarsızlıklarla sık gündeme gelen Afrika karşısında Çin’in gerek enerji arz güvenliğini gerekse finansman sağladığı ve yürütücüsü olduğu kritik altyapı yatırımlarını korumak için en önemli enstrümanı 2022’de ilan edilen Küresel Güvenlik Girişimi’dir (GSI). 2000’den beri her üç yılda bir toplanan ve son oturumu 4-6 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen FOCAC (Çin-Afrika İşbirliği Forumu) Afrika kıtasıyla GSI’nin entegre edilmesi noktasında en önemli ve güncel adımın atıldığı bir mekanizma özelliği göstermiştir. 53 ülkenin katıldığı (51 ülkenin bizzat liderinin katıldığı bilinmektedir ve bu sayı geçtiğimiz gün toplanan BM kuruluna konuşma yapması planlanan Afrikalı ülke lideri sayısından çok daha fazladır) dokuzuncu FOCAC forumunda Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından dile getirilen güvenlik odaklı uygulamaların çoğu, GSI kavramıyla ilişkilendirilirken bu kavram da “Pekin Eylem Planı 2025-2027” başlıklı belgenin içeriğinde yer alan “Ortak Güvenlik” maddesiyle ilişkilendirilmiştir. Bu girişim ekseninde bir sonraki FOCAC etkinliğinin gerçekleştirileceği önümüzdeki üç yıl boyunca GSI bayrağı altında;

  • 6 bin askeri personele ve bin polis ve kolluk kuvveti mensubuna eğitim sağlanması
  • 500 genç Afrikalı askeri subayın Çin'e davet edilmesi
  • Afrika ülkeleriyle ortak askeri eğitim, tatbikat ve devriye faaliyetleri yürütme
  • Afrika genelinde mayın temizleme çalışmalarına yardımcı olma
  • Ortak projelerin personeli ve mülkleri için güvenlik sağlamak amacıyla Afrika ülkeleriyle birlikte çalışılması
  • 1 milyon RMB (140 bin ABD doları) tutarında askeri yardım hibesi verilmesi

süreçlerinin yürütüleceğinin sözü verilmiştir. Bu noktada, Çin’in güvenlik odaklı vaatlerinin ilk kez dile getirilmediği bilinen bir gerçektir; ancak bu girişimlerin Küresel Güvenlik İnisiyatifi (Global Security Initiative - GSI) çatısı altında yürütülmek istenmesi, bu inisiyatifin gelecekte daha da ön plana çıkarılmasının hedeflendiğini göstermektedir. Bazı çalışmalarda, GSI’nin Afrika kıtasında küresel güvenlik sorunlarının çözümü için bir prova işlevi gördüğü olasılığı da dile getirilmektedir.

Her ne olursa olsun, Afrika kıtası sahip olduğu doğal kaynaklar, maden rezervleri, nadir toprak elementleri ve stratejik öneme sahip limanlarıyla, düşük nakliye ticaret payına ve büyük ölçüde bakir doğal kaynaklara sahip olması nedeniyle Çin yatırımları için öncelikli bir pazar konumundadır. Bu pazarın, özellikle emtia-mamul dengesi bağlamında Çin lehine sunduğu avantajların sürdürülebilirliğinin sağlanması, Çin açısından ekonomik, politik ve güvenlik boyutlarında büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda, Çin’in Afrika’ya yönelik yatırım stratejisi yalnızca ekonomik çıkarlarla sınırlı kalmayıp, jeopolitik nüfuzunu artırma hedefiyle de doğrudan ilişkili biçimde okunmalıdır. Afrika'daki altyapı projelerine, liman inşaatlarına ve enerji yatırımlarına yapılan yoğun sermaye akışı, Çin’in bölgedeki uzun vadeli stratejik hedeflerinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Aynı zamanda, bu yatırımlar Çin'in küresel ticaret ağındaki etkinliğini güçlendirmekle kalmayıp, Afrika’daki devletler nezdinde güvenlik iş birliği alanında da derinleşen ilişkiler kurulmasına zemin hazırlamaktadır. Dolayısıyla, Afrika kıtasındaki Çin varlığı, hem ekonomik kalkınmayı teşvik eden hem de güvenlik alanındaki iş birliğini genişleten çok katmanlı bir strateji olarak ortaya çıkmaktadır.

 

İlişkinin Akıbeti

Çin’in Afrika kıtasındaki varlığı, çok boyutlu bir strateji kapsamında şekillenmekte ve bu strateji hem ekonomik hem de jeopolitik çıkarları içermektedir. Çin’in Afrika’ya yaptığı yatırımlar, kıtanın altyapısal kalkınmasına ve ekonomik büyümesine katkı sağlarken, aynı zamanda Pekin’in küresel ticaret ağındaki etkinliğini pekiştirmektedir. Kuşak ve Yol Girişimi ile entegre edilen bu süreç, Afrika ülkeleri ile Çin arasında derinleşen bir bağımlılık oluşturmuştur. Ancak bu bağlamda, Afrika ülkelerinin Çin’e olan borçluluk durumu ve borçlandırma tuzağına düşme riski, ilişkilerin uzun vadede ne yönde evrileceğine dair kritik bir soru işareti oluşturmaktadır. Çin'in Afrika'daki yatırımları, sadece ekonomik değil, aynı zamanda güvenlik iş birliği açısından da bölgedeki istikrarı sağlamaya yönelik çabaları içermektedir. Küresel Güvenlik İnisiyatifi gibi projeler, Çin’in Afrika’da sadece ekonomik çıkarlar peşinde olmadığını, aynı zamanda güvenlik ve istikrarı sağlamayı hedefleyen bir aktör olarak konumlandığını göstermektedir. Çin’in bu çok yönlü stratejik yaklaşımı, Afrika kıtasında gelecekteki jeopolitik ve jeoekonomik dinamikleri derinden etkileyebilecek niteliktedir. Sonuç itibariyle, Afrika’nın doğal kaynaklarına olan bağımlılık ve altyapı projelerine yapılan yoğun sermaye akışı, Çin’in kıtadaki varlığını sürdürülebilir kılarken, küresel güç dengesinde önemli bir rol oynamaya devam edecektir. Bu durum, Afrika ülkelerinin ekonomik kalkınmasında kısa vadeli avantajlar sunsa da, uzun vadede Çin’in stratejik çıkarlarının ağırlık kazanacağı ve kıtanın gelecekteki uluslararası ilişkilerinde belirleyici bir rol oynayacağı öngörülmektedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası