Mağrip bölgesinin kadim iki aktörü olan Fas ve Cezayir arasındaki gergin ilişkiler, geçtiğimiz aylarda yaşanan bir dizi olayın ardından ciddi bir krize dönüştü. Bir süredir taraflar arasında devam eden söylem düzeyindeki gerilim, Ağustos’ta Cezayir’in Fas’la diplomatik ilişkilerini kestiğini duyurmasıyla geri dönüşü zor bir aşamaya girdi. Taraflar arasındaki tansiyonun arttığı bir ortamda Kasım’ın başında, Fas’a ait insansız hava araçları tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen bir saldırıda, Batı Sahra bölgesinde üç Cezayirli kamyon şoförünün öldürülmesi, Cezayir-Rabat hattındaki gerilimin sıcak çatışmaya dönüşmesi ihtimalini yükseltti. Her ne kadar saldırının hemen sonrasında Cezayir’den yapılan açıklamalarda, saldırıya askeri bir karşılık verilebileceği belirtilse de bu yönde bir adım yerine diplomatik tepkiler gösterilmesi, tansiyonu geçici olarak düşürdü. Buna karşın Fas tarafı da Batı Sahra’daki haklarından vazgeçmeyeceğini duyururken, konunun barışçıl şekilde çözümünü öncelediğini belirtti. Yaşanan gelişmeler, iki ülke arasında uzun yıllardır devam eden sorunların hatırlanmasına ve gelişmelerin ne yönde cereyan edeceğine dair soru işaretlerini de beraberinde getirdi.
Gerginliğin Temelinde Sömürgeciler Var
Fas ve Cezayir arasındaki rekabetin yakın tarihteki arka planı, Cezayir’in bağımsızlık savaşı (1954-1962) dönemine kadar uzanıyor. Sömürgeci güçlerin bölgeden çekilişi ile sınır anlaşmazlığı yaşayan iki ülke, Cezayir’in bağımsızlığının (1962) hemen akabinde 1963’te Kum Savaşı diye bilinen bir çatışma yaşadı. Fas’ın tarihsel olarak kendi egemenliğinde olduğunu iddia ettiği Cezayir’in Beşar ve Tinduf eyaletleri için başlayan savaş, Afrika Birliği’nin arabuluculuğunda sona ererken Cezayir, eyaletlerini Mısır’ın desteğiyle elinde tutmayı başardı. 1972’de Fas Kralı II. Hasan’ın, Cezayir toprakları üzerindeki egemenlik iddiasından vazgeçtiklerini duyurmasının ardından da iki ülke arasında sınır anlaşması imzalandı. Kral II. Hasan’ın, Beşar ve Tinduf eyaletlerinden vazgeçmesinin arka planında İspanya’nın çekilme arifesinde olduğu Batı Sahra bölgesi için Cezayir’in desteğini alma planı vardı. Ancak İspanyolların Batı Sahra’dan çekilmesinden sonra Cezayir, Fas Kralının beklentisinin aksine bağımsızlık yanlısı Polisario Cephesi’ni askeri, siyasi ve ekonomik olarak himaye ederek, Fas’a karşı kullandı. Cezayir’in, Batı Sahra’da self-determinasyon hakkını savunduğunu ifade etmesine rağmen, temel motivasyonunun Fas’ın bölgesel gücünü artırmasını engellemek ve kendi desteğiyle kurulacak bağımsız bir devlet üzerinden Atlas Okyanusuna açılmak olduğu söylenebilir. Bu dönemde Fas, Cezayir’in Polisario Cephesini desteklemesini gerekçe göstererek diplomatik ilişkileri kestiğini duyurmuştu.
İki ülke arasında 1988’de Suudi Arabistan arabuluculuğunda yeniden diplomatik ilişkiler tesis edildi. Cezayir ve Fas arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin akabinde 1989’da beş ülke (Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Moritanya) Arap Mağrip Birliği’ni kurdu. Ancak 1994’te Marakeş kentinde düzenlenen terör saldırısında, Fas’ın Cezayir istihbaratını suçlaması ve Cezayirlilere vizesiz giriş hakkını kaldırması yeni bir krize sebep oldu. Cezayir, bu karara iki ülke arasındaki kara sınırını kapatarak tepki gösterdi ve 24 Ağustos 2021’e kadar, 1988’den beri devam eden diplomatik ilişkilere rağmen iki komşu ülkenin kara sınırları kapalı kaldı. Bu süreçte, terör örgütlerini destekleme ve uyuşturucu kaçakçılığına izin verme suçlamaları karşılıklı olarak devam etti.
Son yıllarda Cezayir ile Fas ilişkilerinde tırmanan krizlerin temel olarak Batı Sahra ve Kabiliye sorunları özelindeki anlaşmazlıklarla ortaya çıktığı görülüyor. Ancak krizin kökenleri sömürgecilik dönemine kadar gidiyor sonrasında İsrail gibi yabancı aktörler tarafından yürütülen politikalarla derinleşiyor. Dolayısıyla iki ülke arasındaki krizde Batı Sahra ve Kabiliye temelli sorunlar kadar, sömürgecilik mirası ve yabancı aktörlerin bu krizleri sorunsallaştırması da etkili oluyor.
Sömürgecilik Mirası: Batı Sahra ve Kabiliye
Cezayir ve Fas arasındaki yıllardan beri süregelen gergin ilişkilerin arka planında Fransa ve İspanya’nın bölgedeki sömürgecilik mirasının ortaya çıkardığı sorunların olduğu belirtilebilir. Fransa ve İspanya’nın sömürgecilik döneminde bölgedeki toprak paylaşımı, idare sistemi ve sömürgecilik sonrasında etnik farklılıklar üzerinden ayrılıkçı siyaseti beslemeleri, aslında iki ülke arasındaki krizlerin temelini teşkil ediyor. Sömürgecilik döneminde Fransa ve İspanya’nın çizdiği sınırların, bağımsızlık sonrasında iki ülke arasında soruna sebep olduğu görülüyor. Örneğin, Cezayir bağımsızlığını kazandıktan sonra Fas’ın “Büyük Fas” ideali çerçevesinde tarihsel olarak kendisine ait olduğunu iddia ettiği, Cezayir’in güneybatısında bulunan Beşar ve Tinduf eyaletlerinden toprak talep etmesi üzerine iki ülke arasında “Kum Savaşı” diye bilinen bir sınır savaşı yaşandı. Bu savaşta, Fas sömürgecilik öncesi döneme göre, Cezayir ise Fransa-İspanya arasındaki sınır paylaşımına göre toprak iddiasında bulundu.
İki ülke arasındaki sınır anlaşmazlığı çözüldükten bir süre sonra İspanya’nın 1975’te Batı Sahra’da çekilmesiyle yeni bir sömürgecilik mirası krizi patlak verdi. Bölgenin bağımsızlığı için mücadele eden Polisario Cephesi, Cezayir tarafından desteklenirken, Fas ise Batı Sahra’nın kendi topraklarının bir parçası olduğunu savunuyordu. İspanya bölgeden çekileceği zaman Uluslararası Adalet Divanı’na başvuran Polisario Cephesi, bölgede halkın kendi kaderini tayin etme hakkı çerçevesinde referandum yapılmasını talep etmiş, bunun üzerine İspanya da bölgede referandum yapılmasına karar vermişti. Ancak Fas Kralı II. Hasan, bölgenin Fas’a ait olduğunu söyleyerek Batı Sahra bölgesine Faslılarla birlikte “Yeşil Yürüyüş” adı verilen bir hareket başlattı. Bu eylem üzerine referandumdan vazgeçen İspanya, Fas ve Moritanya ile bir araya gelip Batı Sahra meselesini birlikte halletmeye karar verdi ve taraflar bu çerçevede Madrid Anlaşmasını imzaladılar. Anlaşmayla Batı Sahra’nın kuzeyi ve güneyi Fas ile Moritanya arasında paylaştırılırken, anlaşmaya karşı çıkan Polisario Cephesi, 1976’da Sahra Arap Demokratik Cumhuriyeti’ni (SADC) ilan ederek bölgenin bağımsızlığı için mücadeleye başladı. Yaklaşık yarım asırdır çözüme kavuşmamış olan Batı Sahra sorunu, böylece Cezayir ve Fas arasındaki krizin ana gündem maddesi olmayı sürdürüyor.
Sömürgeci ülkelerin bölgedeki mirası, sadece çekilmeleriyle ortaya çıkan bir mesele değil; Fransa ve İspanya’nın Fas ve Cezayir’e yönelik halen süren politikaları da iki ülke arasındaki krizin derinleşmesine sebep oluyor. Örneğin Fransa, Cezayir’in terör örgütü olarak kabul ettiği Kabiliye bölgesinin bağımsızlığı için çalışan Kabiliye Özerklik Hareketi’nin (MAK) Fransa’da örgütlenmesine izin verirken, İspanya ise geçtiğimiz aylarda Fas’ın terör örgütü olarak kabul ettiği Polisario Cephesi lideri İbrahim Ğali’yi tedavi amacıyla gizlice Cezayir’den İspanya’ya getirerek, Fas ile arasında yeni bir krizin çıkmasına sebep oldu. Her iki ülke için de hassas konular olan, İspanyol sömürgeciliği mirası Batı Sahra ve Fransız sömürgeciliği mirası Kabiliye meselesi, geçmişteki sömürgeci ülkeler tarafından Cezayir ve Fas’a karşı bir enstrüman olarak kullanılıyor. Fransa’nın, Cezayir’de Buteflika döneminde yoğun nüfuza sahip olmasına rağmen, Fas ile askeri ve ekonomik ilişkileri güçlendirmesi, Cezayir’i rahatsız ederken, İspanya’nın Rabat ile yakın ilişkilerine rağmen, Cezayir ile enerji başta olmak üzere kurduğu yakın ekonomik ilişkiler ve Polisario Cephesi’ne yaklaşımı, Fas Krallığı’nı rahatsız ediyor. İki sömürgeci ülkenin iki ülkeye yönelik bu yaklaşımı bir anlamda, Cezayir-Fas gerginliğinin hem geçmiş miraslarıyla hem de günümüzdeki politikalarıyla artmasına sebep oluyor.
Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Kriz Hatları Üzerindeki Rolü
Cezayir ve Fas arasında son dönemde ilişkilerin gerilmesinin bir başka boyutu ise ABD’nin önceki başkanı Donald Trump yönetimi sırasında Washington’ın Batı Sahra’yı Fas’ın kontrol ettiğini tanıması ve Fas’ın İsrail ile normalleşmesidir. Cezayir toplumu, Arap halkları arasında İsrail karşıtlığı en güçlü toplumlardan birisi olmakla bilinirken, İsrail devleti, Cezayir için önemli bir tehdit algısıdır. Fas’ın İsrail ile normalleşmesi ve ardından gelişen olaylar, Cezayir’in bu tehdit algısını derinleştiriyor. İsrail ile normalleşme dalgasına sert bir şekilde tepki gösteren ve uluslararası alanda İsrail karşıtlığını sürdüreceğini her fırsatta belirten Cezayir, Fas’ın normalleşme anlaşmasını imzaladığı dönemde, sınırlarında Siyonist oluşumun kol gezmeye başladığı açıklamasını yaptı. Diğer taraftan uluslararası medya kuruluşları tarafından ifşa edilen İsrailli Pegasus Casus yazılımı üzerinden Fas’ın Fransız yetkilileri ve önemli Cezayirli bakan ve generalleri dinlediği iddiası, Cezayir yönetiminin güvenlik endişesini artırdı.
Diğer taraftan İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, ilişkilerin normalleşmesinden yaklaşık bir yıl sonra iki ülke arasındaki güvenlik iş birliğini geliştirme amacıyla Fas’a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretin öncesinde ise 11 Ağustos’ta İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in Fas ziyareti sırasında Cezayir’in bölgedeki rolünden ve İran ile yakınlaşmasından endişe duydukları yönündeki açıklaması, İsrail’in iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesindeki rolünün kanıtı niteliğinde. Buradan hareketle İsrail’in, bir Arap başkenti Rabat’ta diğer Arap ülkesi ve komşusu Cezayir’i hedef alan provokatif açıklamalarla gerginliği tırmandırdığı ve iki Arap ülkesini karşı karşıya getirme noktasında politika yürüttüğü anlaşılıyor. Ayrıca İsrail Dışişleri Bakanı Lapid’in açıklamalarında İran’la yakınlaşmaya atıfta bulunmasının arka planında, 2018’de İran’ın Cezayir’deki büyükelçiliği üzerinden ve Hizbullah üzerinden Polisario’yu desteklediğinin Fas tarafından iddia edilmesi ve akabinde İran ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi yer alıyor. Fas, Batı Sahra sorununda Polisario Cephesi’nin meşruiyet zeminini ortadan kaldırmak için illegal faaliyetler içerisinde olduğu ve Hizbullah üzerinden İran tarafından desteklendiği iddialarını zaman zaman gündeme getiriyor.
Sonuç olarak Cezayir, İsrail ile iş birliği yapan Rabat yönetiminin, ülkesinde iç karışıklık çıkarmayı hedefleyen gizli emelleri olduğunu iddia ediyor. Ayrıca Cezayir hükümeti, muhalif Reşad Hareketi ve etnik ayrılıkçı MAK’ın Fas ve “Siyonist” oluşum İsrail’den destek alarak orman yangınlarını çıkardığını da öne sürüyor. Buradan hareketle iki kadim İslam diyarı arasında var olan kriz hatlarının, bilhassa Fransız sömürgeciliğinin mirasıyla ortaya çıktığı ve günümüzde de yabancı güçler tarafından, çıkarları çerçevesinde kullanıldığı görülüyor.
Bu noktada farklı siyasi, askeri, ekonomik ve toplumsal dinamikleri ile birbirlerinin tamamlayıcısı ve destekçisi olabilecek bölgenin en önemli ülkelerinden Fas ve Cezayir’in gerilim siyasetini sonlandırarak, karşılıklı anlayış ve müzakere yoluyla sorunlarını çözmesi hayati önem taşıyor. Bölgede ciddi bir diplomatik ve ekonomik potansiyeli barındıran bu iki İslam ülkesinin gerek siyasi gerekse ekonomik konularda ortaklıklar geliştirmesi ve dış politikalarında farklılıkları ortadan kaldırarak ortak hareket etmeleri iki ülkenin de çıkarına olacak.