7 Ekim’den bu yana devam eden Gazze Savaşı, yalnızca Ortadoğu’nun hassas bölgesel dinamiklerini ve dengelerini etkilemekle kalmamış, aynı zamanda ABD ve Çin arasında yıllardır süregelen küresel rekabeti de yeni bir boyuta taşımıştır. Bu savaş, sadece ekonomik, askeri ve ticari alanlarda değil, aynı zamanda söylem düzeyinde de iki süper güç arasında önemli bir rekabet sahası oluşturmuştur. Bu süreç özellikle, ABD’nin hem İsrail’e verdiği koşulsuz desteğin hem de Gazze Savaşına etkili bir çözüm üretememiş olmasının uluslararası toplumda oluşturduğu hoşnutsuzluk ve eleştiriler ışığında Çin’in kendi uluslararası konumunu güçlendiren söylemsel, diplomatik ve insani adımlarını beraberinde getirmiştir.
ABD’nin İmaj Erozyonu
ABD’nin İsrail’e verdiği destek, yalnızca Ortadoğu’da değil, dünya genelinde de ciddi bir eleştiri dalgasına yol açmıştır. Özellikle Batı Avrupa’da ve Latin Amerika, Karayipler, Asya, Afrika ve Ortadoğu’yu kapsayan ve Küresel Güney olarak bilinen coğrafyada, ABD’nin bu tavrı, liberal değerlere olan bağlılığını sorgulatan bir unsur olarak öne çıkmıştır. ABD, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde, küresel düzeyde liberal normlar ve uluslararası hukukun savunucusu olarak kendini konumlandırmıştı. Ancak, Gazze savaşı sırasında İsrail’in askeri operasyonları sonucunda ortaya çıkan sivil kayıplar, insani krizler ve altyapı yıkımları, ABD’nin bu süreçte İsrail’e verdiği destek dolayısıyla bu normlara ve uluslararası hukuka olan bağlılığını sorgulanır hale getirmiştir. Pek çok gözlemci, ABD’nin İsrail’e sağladığı bu destek nedeniyle uluslararası hukuk ve insan hakları normlarına olan bağlılığını yitirdiğini iddia etmektedir. Bu tartışmanın özellikle yoğun bir şekilde yapıldığı Küresel Güney ülkelerinde, ABD’nin imajı zedelenmiş ve bu coğrafyadaki müttefikleriyle olan ilişkileri zora girmiştir. Gazze’de yaşanan insani trajediler karşısında, ABD’nin henüz barışçıl bir çözüm sürecine yönelik etkili bir inisiyatif geliştirememesi, onun küresel liderlik iddiasını ayrıca zayıflatmakta ve uluslararası toplum nezdindeki imajının ciddi şekilde aşınmasına yol açmaktadır.
Çin’in Artan Prestiji: “Söylemsel Güç” ve Diplomatik Girişimler
Çin, ABD güvenirliliğinin sorgulandığı bu süreçte uluslararası arenada kendi prestijini artıran çeşitli söylemsel ve diplomatik adımlar atmıştır. Savaş başladığı andan itibaren Çin Başkanı Şi Cinping, Dışişleri Bakanı Wang Yi ve Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Zhang Jun gibi önemli Çinli yöneticiler; ateşkesin acil olarak sağlanması, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan bağımsız bir Filistin devleti kurulması ve barış müzakerelerine geri dönülmesi yönünde çağrılar yapmıştır. Başkan Şi, Gazze savaşından iki hafta sonra toplanan Kuşak ve Yol Forumu’nda yaptığı konuşmada, aynı talepleri yenilerken özellikle kalıcı bir ateşkesin gerekliliğine dair vurgu yaparak, Çin’in barış yanlısı bir politika izlediğini göstermiştir. Kasım 2023’te Çin, savaşa ilişkin beş maddelik kapsamlı bir tutum belgesi ilan ederek derhal ateşkes sağlanması, sivillerin korunması ve insani yardımın artırılması gibi konularda uluslararası topluma çağrıda bulunmuştur. Çin’in bu söylemsel çabaları, Batı’nın İsrail’e koşulsuz desteğiyle karşıtlık oluşturarak, Çin’i özellikle Küresel Güney’de bir denge unsuru ve barış arabulucusu olarak konumlandırmıştır. Çin’in ayrıca HAMAS'ı eleştirmekten kaçınarak, kendisini İsrail’e koşulsuz destek veren Batı güçlerinden farklılaştırması, Küresel Güney ülkelerinin desteğini daha fazla almıştır. Çin’in, İsrail’den çok Filistinlilere yakın durması nedeniyle “Filistin yanlısı tarafsızlık” olarak adlandırılan bu duruş, tarihsel olarak Filistin meselesine hassasiyet duyan Küresel Güney ülkelerine hitap etmekte ve Çin’in Küresel Güney ile angajmanını güçlendirmektedir.
Dışişleri Bakanı Yi’nin, 14 Ekim 2023’te yaptığı açıklamada, İsrail tarafından gerçekleştirilen saldırıların “meşru müdafaa sınırlarını aşarak toplu cezalandırma aşamasına geldiğini” belirtmesi, Çin’in küresel imajını daha fazla artırmıştır. Bunun yanı sıra Çin, ABD’nin İsrail’e silah tedarik etmesinin, çatışmayı uzattığını ve insani krizi derinleştirdiğini vurgulayarak eleştirmektedir. Pekin’e göre, ABD gerçekten arabuluculuk yapmayı hedefliyorsa, İsrail’in askeri gücünü artırmak yerine savaşın derhal son bulmasını sağlayacak olan diplomasiye öncelik vermelidir. Aksi takdirde, İsrail’in askeri operasyonları uzadıkça, ABD’nin bundaki sorumluluk payı daha fazla tartışma konusu olacak ve böylece küresel imajı daha fazla erozyona uğrayacaktır.
Çin’in söylemsel rekabeti, yalnızca yaptığı resmi açıklamalarda kalmamış aynı zamanda diplomatik alanda da somut adımlarla desteklenmiştir. Ekim 2023’te, Dışişleri Bakanı Yi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni Gazze’de barışı sağlamak amacıyla küresel bir konferans düzenlemeye davet etmiş ve bu girişim, Çin’in çok taraflı diplomasiyi savunduğunu ve ABD’nin tek taraflı politikalarına karşı bir alternatif sunduğunu simgelemiştir. Bununla birlikte Çin, Birleşmiş Milletler’de İsrail’i kınayan kararlara yapılan ABD vetolarına getirdiği eleştirilerle, uluslararası arenada ve Küresel Güney’de kendini daha güçlü bir pozisyona taşımıştır. Özellikle BM'de Çin Temsilcisi Zhang Jun'un, Gazze konusunda ABD tarafından desteklenen bir Güvenlik Konseyi kararını, "küresel yöndeki ateşkes taleplerine cevap vermediği" gerekçesiyle reddetmesi, Çin’in ABD’ye karşı uluslararası arenada nasıl söylemsel bir üstünlük kurduğunu göstermektedir. Çin’in AB Temsilcisi Fu Cong ise Ortadoğu, Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki ülkelerin değerler ve politikalarda Batı’dan büyük ölçüde farklılaştığını vurgulayarak Çin’in değerler güvenilirliğini daha fazla güçlendirmiştir. Aynı yetkililer ayrıca İsrail'e verilen Batı desteğini Rusya'nın Ukrayna'daki eylemlerine yönelik kınamalarla karşılaştırarak, Batı’nın çifte standartlarını vurgulamıştır. Bu söylem, Batı’nın politikalarını tutarsız gören Küresel Güney’deki birçok ülkenin desteğini kazanmıştır.
Çin Medyasının Gazze Savaşı Mesajları
Çin menşeli medya kanallarının Gazze savaşı konusunda yaptıkları yayınlar Çin’in, söylemsel rekabetini ayrıca güçlendirmiştir. Örneğin, Global Times gazetesinde yer alan “Gazze Şeridi’nde Batı’nın İkiyüzlülüğü Açığa Çıktı” başlıklı makale, ABD’nin Rusya-Ukrayna savaşındaki tutumu ile İsrail-Filistin çatışmasındaki tutumunu karşılaştırarak, Batı’nın çifte standartlarına dikkat çekmiştir. Aynı şekilde, “Çin Barış ve Kalkınma Arayışında, ABD Gerilim ve Çatışma Doğurucusu” başlıklı bir başka makale, Çin’in barış yanlısı duruşunu öne çıkararak, ABD’nin savaş yanlısı ve gerilim meydana getiren bir güç olduğunu vurgulamıştır. Diğer yayın içeriklerinde, ABD’nin İsrail’e sağladığı silahların çatışmayı uzattığını, Gazze’de insani krizlere yol açtığını, Filistin davasını marjinalleştirdiğini ve küresel düzeni koruma konusunda başarısız olduğu vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra diğer medya organları, barışın ancak Çin’in başkanlığında BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen son kararın ve Küresel Güney’in çözüm sürecine aktif dahil edilmesiyle ancak mümkün olduğunu belirtmiştir. Bu medya anlatıları, özellikle Küresel Güney ülkelerindeki halklar üzerinde güçlü bir etki doğurmuş ve Çin’in bu ülkelerdeki prestijini daha da artırmıştır. Ayrıca, Çin sosyal medya platformları, özellikle Weibo, İsrail karşıtı söylemlerin yayılmasında önemli bir rol oynamıştır.
Bunların yanı sıra Çin; İran, Türkiye, İsrail, Filistin yönetimi ve Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki muhataplarıyla telefon görüşmeleri, üst düzey ziyaretler ve barış konferansları dahil olmak üzere Küresel Güney ülkeleriyle olan diplomatik ilişkilerini yoğunlaştırmıştır. Wang Yi, bu süreçte özellikle İran, Türkiye, İsrail ve Filistin yönetimi gibi ülkelerdeki muhataplarıyla Gazze savaşının çözümü konusunda görüşmeler gerçekleştirmiştir. Ayrıca Çin'in Ortadoğu özel temsilcisi, bölgeye barışı teşvik etmek amacıyla birçok ziyaret gerçekleştirmiştir. Kasım 2023'te Yi, Pekin'de Arap ve İslam Bakanlar komitesine ev sahipliği yaparak Gazze'deki çatışmanın sona erdirilmesine yönelik diplomatik bir girişim başlatmıştır. Konferansta Yi, "Çin, Arap ve İslam ülkelerinin iyi bir dost olduğuna vurgu yaparak Gazze çatışmasının çözümünde koordinasyonun önemine vurgu yapmıştır. 30 Mayıs 2024’te yapılan Çin-Arap toplantısında Cinping, “adaletin sonsuza dek yok olmaması” gerektiğini vurgulayarak, Küresel Güney ülkelerini Gazze savaşının çözümü konusunda tek sesli olmaya davet etmiştir. Bunun yanı sıra Kasım 2023'te Çin, İsrail-HAMAS çatışmasının ve G7 gibi Batı'nın öncülüğünde yürütülen kurumların sınırlılıklarını Küresel Güney perspektifinden ele alındığı özel bir BRICS zirvesine de ev sahipliği yaptı. Mısır, İran ve Suudi Arabistan'ın BRICS zirvesine katılması, Çin’in tarihsel Batılı kurumların karar verme mekanizmasına dahil edilmeyen ülkelere alternatif yönetim ve karar verme mekanizması sunduğunu simgelemektedir. Bu çaba, “adil bir küresel yönetişim savunucusu” olarak Çin’in çekim gücünü artırdı.
Çin’in Arabuluculuk Girişimleri ve İnsani Yardımlar
Çin, söylemsel ve diplomatik adımlarının yanı sıra, insani yardım ve arabuluculuk faaliyetleriyle de uluslararası arenadaki konumunu güçlendirmektedir. Çin, Gazze’ye insani yardım sağlama konusunda öncü ülkelerden biri olmuş ve bu yardımlar, Çin’in barış yanlısı ve insancıl bir aktör olarak kendini konumlandırmasını sağlamıştır. Üçüncü Kuşak ve Yol Forumu’nda Şi Cinping, Gazze için insani yardım koridoru açılması çağrısında bulunmuş ve 10. Çin-Arap Devletleri İşbirliği Forumu Bakanlar Konferansı’nda Gazze’ye 500 milyon yuan (69 milyon dolar) yardım sözü vermiştir. Şi, ayrıca savaş sonrası yeniden yapılanma sürecinde Filistinli liderlerle iş birliği yapma ve “sıcak nokta sorunlarının” çözümüne katkıda bulunma taahhüdünde bulunmuştur. Ek olarak, Çin Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı’na (UNRWA) 3 milyon dolar bağış yapmıştır. Bu çabalar, UNRWA’ya yaptığı yardımları HAMAS ile bağlantılı olduğu iddiasıyla kesmekle eleştirilen ABD ve Batı ile keskin bir tezat oluşturarak, Çin’in küresel adalet ve adil yönetim savunuculuğu mesajını pekiştirmektedir. Bu girişimlerle, kendini insani yardım aktörü olarak konumlandıran Çin, ABD’nin küresel yardım sağlayıcı olarak statüsüne meydan okumakta ve Küresel Güney’deki etkisini daha da muhkem hale getirmektedir.
Çin’in arabuluculuk girişimleri, bu yönünü daha fazla güçlendirdi. Çin, 23 Temmuz 2024’te HAMAS ve el-Fetih arasında kendi ülkesinde ilk görüşmelere ev sahipliği yaptı. Görüşmeler, savaş sonrası Gazze'yi yönetmek üzere geçici uzlaşı hükümetinin kurulmasını ve Gazze’nin yeniden yapılandırılmasını öngören “ulusal birlik” anlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlandı. HAMAS ile doğrudan ilişki kuramayan ABD’nin aksine, Çin’in yaptığı arabuluculuk rolü, bölgenin geleceğini şekillendirmedeki diplomatik etkisini ve gücünü artırdı. Bu girişim, Çin’i Filistin’in birliği için sorumluluk alan bir küresel aktör olarak konumlandırırken, İsrail’in bölücü politikalarını desteklemekle suçlanan ABD ile keskin bir zıtlık oluşturdu. Böylece, Çin ayrıca İsrail-Filistin çatışmasının uzun vadeli bir çözümünde merkezi bir oyuncu olarak kendisini konumlandırabileceğini ve bölgedeki diplomatik etkisini derinleştirebileceğini göstermiş oldu.
Sonuç olarak, Gazze savaşı; Çin ve ABD arasında yaşanan ticaret savaşlarının, askeri rekabet ve teknoloji yarışının, kendisini söylem düzeyinde de gösterdiğini ortaya koymaktadır. Gazze savaşının bu iki büyük güç arasındaki söylemsel rekabete etkisi, aslında daha geniş bir rekabet alanına işaret etmektedir. Çin, kendini uluslararası hukukun savunucusu ve insani değerlerin koruyucusu olarak konumlandırırken, ABD, liberal değerlere olan bağlılığını sorgulatan bir pozisyonda kalmıştır. Bu durum, ABD’nin küresel liderlik iddiasını zayıflatmış ve Çin’in bu süreçte attığı diplomatik adımlar, küresel düzeyde daha geniş bir kabul görmüştür. Tüm bunlar ABD’nin mevcut İsrail politikasında revizyona gitmemesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.