Geçtiğimiz pazar günü İsrail ve HAMAS, kalıcı ateşkesi sağlayacak anlaşmanın birinci aşamasını başlattı. ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın Netanyahu’yu tam da uyardığı gibi Trump’ın yemin ederek Beyaz Saray’a geçmesinden önce 7 Ekim 2023’ten beri süregelen çatışma hali yerini ateşkes anlaşmasına bıraktı. Eski Başkan Biden için görevden ayrılmadan son bir başarı hamlesi olarak hanesine yazılması beklenen ateşkesin mimarı Trump addedilirken, Biden’ın basın toplantısında bu minvalde sorulan soruya “Bu bir şaka mı?” diyerek cevap vermesi de akıllara kazındı.
Çatışma halinin durmasını sağlayan anlaşmaya göre İsrail hapishanelerinde tutulan yüzlerce Filistinlinin salıverilmesi karşılığında 7 Ekim günü Filistinli militanlar tarafından Gazze’ye kaçırılanlardan 98 İsrailli rehinenin bırakılmasına karar verildi. Ayrıca anlaşmaya göre Gazze’nin kuzeyinde zorla yerinden edilen Filistinlilerin buraya dönmesine izin verilecek ve İsrail’in kuşatması yüzünden açlıkla sınanan Filistinlilere insani yardım gönderilecek. Filistinli sivillerin İsrail bombaları altında hayatını kaybetmesini önleyecek olan bu ateşkes, yüreklere bir nebze su serpmiş olsa da Gazze’deki büyük yıkım, İsrailli radikal sağ siyasetçilerin ve yerleşimci grupların bölgenin kuzeyine yönelik planlarının akıbeti gibi hususlar, rahat bir nefes almayı halen engelliyor.
Varılan ateşkes anlaşması üç aşamadan oluşacak; birinci aşamada 33 İsrailli rehinenin salıverilmesi beklenen altı haftalık bir süreç olacak. İsrail hükümeti anlaşmaya varılan pazar günü bırakılacak 33 rehinenin isimlerini açıkladı; aralarında 2014 ve 2015’ten beri tutulan iki kişi de olacaktı. İsrail’in ise karşılığında 2 bin Filistinli mahkumu salması bekleniyor. İsrail ve Filistinli taraflardan farklı rakamlar verilse de rehine ve esir değiş-tokuşu birinci aşamada öngörüldüğü gibi başladı. Savaşı sona erdirecek ikinci ve üçüncü aşamalara dair müzakereler ise İsrailli bir yetkiliye göre birinci aşamanın yürürlüğe girmesini takip eden on altıncı günde başlayacak.
Bu noktada İsrail’in henüz savaşı bitirmeye yönelik bir taahhütte bulunmadığını da belirtmek gerekir. Bununla beraber ateşkesin sağlanmasında Trump’ın etkisini neredeyse konuyla ilgilenen tüm uzmanlar kabul ederken, İsrail’in 15 ay sonra Gazze’yi bombalamayı durdurmayı neden kabul ettiğini anlamak için ülke içinde neler olup bittiğine de bakmak elzemdir.

Ateşkes Kararının Ardından İsrail’de Siyasi Çalkantı
Anlaşmanın onaylanmasının duyurulmasının akabinde İsrail’in 37. hükümetindeki üç aşırı sağcı bakan istifa etti. Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) partisi mensupları Milli Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir başta olmak üzere; Amichai Eliyahu ve Yitzhak Wasserlauf istifa ederek kabineden ayrıldı. Netanyahu’nun koalisyonundaki diğer aşırı sağcı bakan Bezalel Smotrich ise anlaşmaya karşı olmasına rağmen Ben-Gvir gibi istifa etmedi. Finanstan sorumlu bakan, ateşkesin birinci aşaması bittikten sonra İsrail, Gazze’de savaşa kaldığı yerden devam etmezse istifa edeceği tehdidinde bulundu. İstifasını açıkladığı konuşmasında Ben-Gvir, Smotrich ile beraber geçen yıl ateşkes anlaşmasını “siyasi gücünü kullanarak” defaten engellediğini bir nevi itiraf etmiş oldu. Ben-Gvir’in bu tahmin edilen “itirafı”, rehine ailelerinden ve muhalefetteki milletvekillerinden eleştiri aldı ve Netanyahu’nun iktidarda kalmayı sürdürmek adına ateşkes yapmakta ayak dirediği hususunda onları haklı çıkarmış oldu. Nitekim muhalefet lideri Yair Lapid, “ben bir yıldır rehine anlaşmasına varılamamasının sebebinin siyasi olduğunu söylüyordum ve bugün Ben-Gvir bu korkunç gerçeği gözünü kırpmadan dile getirdi” şeklinde bir paylaşım yaptı.
Gelgelelim bu defa Ben-Gvir, ateşkes anlaşmasını önlemek için siyasi gücünü kullanamadı. Yılların kurt siyasetçisi Netanyahu, geçtiğimiz Eylül’de koalisyonunu genişletme adımı atarak tabiri caizse “güce denge getirmişti”. Netanyahu’nun, kavgalı olduğu ve asla bir araya gelmezler denilen Gideon Sa’ar ile anlaşarak onu koalisyona dahil etmesi ve dışişleri bakanı yapmasının muhtemel istifalara karşı yapılmış bir hamle olduğu daha açık bir şekilde anlaşılır hale geldi. Daha önceden 64 sandalyeli koalisyonda Ben-Gvir veya Smotrich’ten birisi ayrılırsa hükümetin düşmesi söz konusuydu ama artık Sa’ar’ın Yeni Umut Partisi’nin de katıldığı 68 sandalyeli koalisyonda hükümet ancak iki aşırı sağ parti, aynı anda istifa ederse düşecek. Nitekim Ben-Gvir’in açıklamasında Smotrcih’e istifa çağrısında bulunmasının altında yatan neden de bu. Öte yandan Smotrich gibi Gazze’nin kuzeyinde yerleşim inşası planları yapan, buralarda hangi yerleşimci ailelerin ikamet edeceğine kadar afaki hazırlıklar içinde bulunan bir siyasi figürün istifa etmemesi de kafaları kurcalamıyor değil. Nitekim Sa’ar’ın CNN’e yaptığı açıklamada, İsrail’in HAMAS’ı mağlup etme hedefini henüz gerçekleştirmediğini söylemesi, ateşkesin geçici olduğunu ve birinci aşamadan bir sonraki aşamaya otomatik olarak geçilmeyeceğini ifade etmesi, İsrail’in Gazze’ye hava saldırılarını durdurduğunun bir garantisi olmadığını da düşündürüyor. Aynı şekilde, Netanyahu’nun geçtiğimiz günlerde hem Biden’ın hem de Trump’ın HAMAS anlaşmaya uymadığı takdirde İsrail’in savaşı sürdürmesini destekleyeceğine dair açıklamaları da ateşkese dair belirsizliğin fazla olduğunun sinyalini verirken; Smotrich’in neden istifa etmediğine dair de bir içgörü sağlıyor.
Bununla beraber, Smotrich açısından Batı Şeria’nın Gazze’den daha öncelikli olduğunu hatırlamakta da fayda var. Bu da Smotrich’in neden Ben-Gvir ile hareket etmediğini açıklayan bir olgu. Smotrich, Savunma Bakanlığı altındaki Yerleşimler İdaresi vasıtasıyla yerleşim projeleri üzerinde büyük bir güce sahipti ve bu gücü de en geniş anlamıyla kullandı; illegal yerleşimleri yasal hale getirdi, Oslo ile öngörülen bölgelerden sadece C’de değil, B bölgesinde de yasa dışı inşaatları sürdürdü ve neredeyse her hafta Planlama ve İnşa Komitesinde yeni yerleşim birimleri inşa edilmesine dair karar aldı. Filistin-İsrail çatışmasının çözümünde en büyük engellerden biri olan yerleşimlerin bu hızla ve yasa dışı bir şekilde genişlemesine Netanyahu göz yumarken Smotrich’in bu imtiyazlı güçten Gazze’deki ateşkesi engelleme pahasına vazgeçmesi düşünülemez.
Bunun yanında bir de daha zorlayıcı bir sebep var. Smotrich ve partisi, son anketlere göre seçim barajının altında kalarak Knesset’e giremeyecek. Popülerliğin altının oyulmasındaki en büyük etkense ultra-Ortodoks Yahudilerin (Haredim) zorunlu askerlik yapması konusundaki düzenlemede onlara ihanet ettiği algısı. Son tahlilde Smotrich, ideolojik çıkarlarını elde etmede ödün vermek zorunda kalıyor. Halihazırdaki tabloda iktidarda kalıp Batı Şeria’da yerleşimlere devam etmek, Gazze’de yerleşim inşa etme hayalinden de Haredim’i askerlikten muaf tutma çabasından da üstün gelmiş görünüyor.
Bir Adım Sonrası: Trump Dönemi, Ateşkes, Normalleşme
İsrail iç siyasetinin dayatmaları kadar Netanyahu’yu ateşkes kararı almaya iten kuvvetli bir sebep de Trump’ın başkan seçilmesi olabilir. Trump geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yaptığı bir paylaşımda rehine anlaşması yapılmazsa kıyamet kopacağını ifade etmişti. Bu mesajın muhatabının sadece HAMAS olmadığını düşünmek gerekir. Zira Trump seçildiğinde Netanyahu’ya 20 Ocak’ta göreve başlayana kadar ateşkes anlaşmasını yap uyarısında bulunmuştu. Trump’ın Ortadoğu temsilcisi Steve Witkoff ile yaptığı görüşmeden Netanyahu ateşkes kararıyla çıktı. İkili arasında ne konuşulduğu bilinmese de Netanyahu, kendi hesabını yapmış olabilir. Koalisyon üyelerine kendisindeki değişimin sebebi olarak Trump’dan gelen baskıyı işaret edebilir; ki bu Netanyahu’nun daha önce de başvurduğu bir hamledir. Ayrıca siyasi kariyeri açısından rehineleri geri getirmedeki başarısızlığına dair tartışmalara bir nokta koymak istemiş olabilir; böylece yapılacak bir soruşturmadan kaçınmayı hesaplamış olabilir. Tablonun bütününe bakıldığında Netanyahu’nun etrafındaki siyasi çerçevenin değiştiğini ve kendisinin de buna ayak uydurmak suretiyle ateşkes anlaşmasını onayladığını söylemek yerinde olacaktır.
Trump yönetiminin Ortadoğu’daki dış politika öncelikleri arasında Gazze ve Lübnan’da ateşkes anlaşmalarının sürdürülmesi var. Bununla beraber, rehinelerin eve dönmesi ve ateşkesin sürmesinin yanında Suudi Arabistan ile normalleşme de yeni yönetimin gündeminde olacak gibi görünüyor. Nitekim Witkoff’un Suudi Prens Muhammed bin Salman ile görüşmek üzere Suudi Arabistan’a seyahat edeceğine dair haberlerin çıkması, bu hedefin bir işareti olarak okunabilir. Witkoff’un Suudi Arabistan ziyaretinin hemen ardından İsrail’i ateşkes ve rehine anlaşmasının birinci aşamasını görüşmek üzere ziyaret edecek olması da söz konusu düşünceyi güçlendiriyor.
Trump’ın Gazze’deki Filistinlilerin Mısır ve Ürdün’e gönderilmesine dair son çıkışı, İsrail’e koşulsuz desteğinin göstergesi olarak görülebilirse de göreve başladıktan sonra Gazze hakkında sorulan soruya “bu bizim savaşımız değil, onların savaşı” şeklinde verdiği cevap, tutumunun daha karmaşık olabileceğine dair bir intiba da uyandırıyor. Trump bir gün aşırı sağcı siyasayı desteklerken ertesi gün Netanyahu’yu köşeye sıkıştırabilir.
Son olarak Trump’ın başarısı olarak atfedilen ateşkes anlaşmasının sürmesini sağlayacak kalıcı bir planın hâlâ ortaya konmadığını belirtmek gerekir. İsrail açısından bu HAMAS’ın Gazze’de kalacağı şeklinde yorumlanabilir. HAMAS’ın Gazze’de kontrolü sürdürmesi, İsrail’in bu savaştan “galibiyetle” çıkmadığının bir göstergesi olacağından İsrail’in birinci aşamadan sonra Gazze’de savaşı sürdürmesi söz konusu olabilir. Dolayısıyla anlaşmanın bir sonraki aşamasına geçmek son derece zor olacaktır ve bunun elde edilmesi büyük ölçüde Trump'ın tercihlerine, hem İsrail hem de HAMAS üzerinde baskı kurma isteğine ve halihazırdaki anlaşmaya kimin uyduğuna ve onu kimin baltaladığına dair “objektif” değerlendirmesine bağlı olacaktır.