Kriter > Dış Politika |

Irak’ta “Devlet İçinde Devlet” Olarak Haşdi el Şabi ve el-Nuceba Hareketi


Haşdi Şabi çatısı altındaki el Nuceba Hareketi, Gara Operasyonu’ndan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin muhtemel Sincar Harekatı’na karşı çıkarak tehditkar söylemlerini artırdı. Burada İran’ın, Haşdi Şabi milis güçleri üzerinden Türkiye’ye mesaj vermeye çalıştığı söylenebilir. İran’ın; Türkiye’ye dolaylı olarak mesajı ise Sincar’a olası bir operasyonda güç dengelerini paylaşmayı ve Suriye-Irak hattındaki koridoru kaybetmeyi istememesidir.

Irak ta Devlet İçinde Devlet Olarak Haşdi el Şabi ve

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin Mart 2003’te Irak’ı işgal etmesinin ardından ülkenin güvenlik güçleri ve istihbarat birimlerinin feshedilmesiyle, Irak kaotik bir ortama sürüklenmiş oldu. ABD’nin inisiyatifiyle oluşturulan Irak’taki güvenlik kurumlarındaki etnik ve mezhepsel aidiyete dayalı güç paylaşımı ise; ülkede güvenlik sorunlarına, çeşitli saldırılara ve terör örgütlerinin ortaya çıkmasına yol açtı. ABD’nin işgali sonrası Irak’ta oluşan güvenlik boşluğu da devlet dışı silahlı milis güçlerin ve Irak el Kaidesi/DEAŞ gibi terör örgütlerinin yeşermesine sebep olmuştur. Bu dönemde yine ABD, Şii milis gücü Bedir Tugayı, Kürtlerin Peşmerge gücü ve Sünnilere bağlı el Sahve gücü gibi milis güçlerini devletin güvenlik kurumlarına entegre ederek ülkedeki güvenlik boşluğunu doldurmaya çalıştı. Devletin güvenlik kurumları dışında kalan Şii din adamı Mukteda el Sadr’a bağlı işgale karşı direniş amacıyla kurulduğu iddia edilen “Mehdi Ordusu” ise 2007’de Irak güvenlik güçleri ve ABD tarafından düzenlenen operasyonlarla feshedildi. Daha sonra Sadr Hareketi, Bağdat’ta kurulan siyasi sürece katılarak direnişini sonlandırdı.

Bu gelişmeler ışığında; işgal sonrası Irak’ta gerek güvenlik güçleri gerek ABD’nin askerleri el Kaide terör örgütü ve radikal direniş unsurları dışındaki gruplarla mücadele edebilmiştir. Bunun temel nedeni ise; işgal sonrası Irak’taki devletin kontrolü dışındaki milis güçlerinin sayısının az olmasıydı. Tıpkı Mehdi ordusu örneğinde olduğu gibi daha kolay kontrol altına alınmış veya kendini feshetmek zorunda kalmıştır.

Irak güvenlik birimlerinin etnik ve mezhepsel (Şii, Sünni (Arap), Kürt, Türkmen vs.) paylaşılması, ülkedeki güvenlik kurumlarının kurumsallaşma sorununa olumsuz etki etmektedir. İşgal sonrası ülkede oluşan kaotik ortamın Irak’ta toplumsal yapıya da fazlasıyla zarar verdiği söylenebilir. Ülkedeki terör saldırıları ve terör örgütlerinin ortaya çıkması Iraklıları bireysel olarak önce devletinden ve toplumundan, sonrasında ise toprağından göç etmek zorunda bırakmıştır. Öte yandan, Irak’taki güvenlik sorunlarının/zafiyetinin temelinde mezhepçilik, hizipçilik ve kabilecilik gibi faktörlerin olduğu göz önünde tutulmalıdır. Bu durum bilhassa devletin etkisini ve güvenini kırarak birey-devlet ve devlet-toplum arasındaki ilişkilerde güvensizliğe yol açmaktadır.

Irak’ın yukarıda bahsedilen güvenlik sorunlarına ek olarak, DEAŞ terör örgütü 11 Haziran 2014’te Musul’u işgal ederek ülkenin yaklaşık yüzde 40’lık kısımda hakimiyet sağlamıştır. Bu analizde, Haşdi Şabi çatısı altında bulunan el Nuceba Hareketi’nin örgütsel yapısı, Irak’taki DEAŞ terör örgütü ve Şii milis güçlerinin birbiriyle etkileşim alanları ve tüm bu oluşumlara bölgesel ve küresel gelişmelerin etkisi tartışılacaktır.

 

Irak Nasıl Milis Devleti Olmaya Adım Attı?

DEAŞ terör örgütünün Irak’ın üçte birini işgal etmesi sonrası, Şii’lerin dini mercii Ali Sistani’nin Haziran 2014’teki fetvasıyla kurulan Haşdi el Şabi milis gücü, kuruluş amacı itibarıyla Şiiler için kutsal türbelerin korunmasını hedefleyen bir çatı örgüt idi. Daha sonra İran Devrim Muhafızları’na bağlı dönemin Kudüs Ordusu Komutanı General Kasım Süleymani tarafından organize edilerek askeri danışmanlık, silah, askeri lojistik ve mali destek verilerek Tahran rejiminin kontrolüne geçti. Haşdi Şabi çatısı altında irili-ufaklı 70 örgüt ve yaklaşık 150 bin milis gücü vardır.

Dolayısıyla, Haşdi Şabi içindeki el Nuceba Hareketi, Irak Hizbullah’ı ve Asaib el Hak gibi örgütlerin İran güdümüne geçmesi; ABD ve Bağdat hükümetinin müzakerelerini “Irak’ta DEAŞ ile mücadele eden devlet dışı silahlı güçlerin meşru şekilde Başbakana bağlanması” yönünde adımlara yöneltmesine sebep olmuştur. Kasım 2016’da Haşdi Şabi milis gücü, Başkomutan olarak Başbakana bağlanarak yasal olarak Irak güvenlik güçlerinin bir birimi haline dönüşmüştür. Böylelikle, Bağdat hükümeti ve ABD, Haşdi Şabi milis gücünü devletin kontrolüne alarak yasallaştırmayı ve İran’ın nüfuzu altından koparmayı amaçlıyordu. Ancak bu hedef başarılı olmaktan ziyade, ABD’nin Irak’ta İran’ın desteklediği Şii milis güçlerine karşı mücadelesini de zorlaştırmıştır. ABD, Haşdi Şabi milis gücünü bütünüyle terör örgütü listesine alamadığından, içindeki İran’a yakın ve Washington’ın bölgedeki çıkarlarına tehdit unsuru oluşturduğuna inandığı gurupları dahil etmiştir. 5 Mart 2019’da el Nuceba Hareketi’nin terör listesine alınması bu bağlamda örnek teşkil edebilir.

 

Haşdi Şabi ve El Nuceba Bağlantısının Anatomisi

Haşdi Şabi içinde yer alan el Nuceba Hareketi, lideri Ekrem el Kaubi’nin 2012’nin sonlarına doğru Asaib el Hak örgütünden ayrılarak 2013’te kendi örgütünü kurmasıyla ortaya çıkmıştır. El Kaubi, aynı zamanda Sadr’a bağlı Mehdi Ordusunun kurucularındandır. El Kaubi’nin İran desteğiyle kurduğu el Nuceba Hareketi’nin temel amacı; Suriye’ye giderek Esed rejimine destek vermek ve Lübnan Hizbullah’ı ile Suriyeli muhaliflere karşı birlikte savaşmaktır. Aslında el Nuceba Hareketi, İran’ın Irak’tan Şii milis güçlerini Suriye’ye devşirmesinin bir parçasıdır. Lideri olan Ekrem el Kaubi, Irak’ın güvenliğini ve istikrarını tehdit ettiği gerekçesiyle ABD Hazine Bakanlığınca 2008’de kara listeye alınmıştır. Ekrem el Kaubi Velayet-i Fakih’e yani İran’ın ruhani lideri Ali Hameney’e ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a bağlı olduğunu kabul etmektedir. Hatta verdiği demeçlerde, İsrail Lübnan’a saldırdığında Hizbullah ile birlikte savaşacağını açıklamıştır.

El Nuceba Hareketi, “Liva Ammar bin Yasir”, “Liva el Hasan el Mucteba”, “Ceyş’ül Tahrir Colan/Golanı Kurtarma Ordusu” ve “Liva el Hamd” olarak dört tugaydan oluşuyor. Hareketin, Irak ve Suriye’de yaklaşık 10 bin milisinin bulunduğu tahmin ediliyor. Yukarıda da belirtildiği gibi, el Nuceba Hareketi’ne bağlı tugaylar 2013’ten beri Suriye’nin Halep kuzeyindeki kırsalda bulunan Şii kasabaları Nubıl ve el Zehra’da konuşlandırılmaktadır. El Nuceba Hareketi, Irak meclisinde ve hükümetinde yer almasa da 12 Mayıs 2018’de ülkede yapılan seçimlerde Bedir Tugayı Örgütü lideri ve eski Ulaştırma Bakanı olan Hadi el Amıri’nin kurduğu el Fetih fraksiyonuna destek vermiştir. El Fetih fraksiyonu, Irak Parlamentosunda 48 milletvekiline sahiptir.

Washington yönetimi tarafından terör listesine alınan el Nuceba Hareketi’nin, Haşdi Şabi çatısı altında olması sebebiyle Bağdat hükümetinden maaşını temin ettiğini ve bu nedenle Irak hükümetinin ve parlamentosunun Kasım 2016’da onay verdiği Haşdi Şabi yasasının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini belirtmekte fayda vardır.

Nitekim Haşdi Şabi içerisindeki guruplar, Irak güvenlik güçlerinin bir parçası olmaları nedeniyle, ABD’nin ve DEAŞ terör örgütüyle mücadele eden uluslararası koalisyon güçlerinin silah ve askeri eğitim desteğinden de faydalanmaktadırlar. Dolayısıyla ABD’nin terör listesinde olan el Nuceba Hareketi’ne Bağdat’ın finans desteği vermesi ciddi bir çelişkidir. Buna ek olarak İran, el Nuceba Hareketi’ne Irak ve Suriye’de askeri danışmanlık, askeri lojistik ve silah desteği vererek bir nevi vekalet savaşı aracı olarak kullanmaktadır. Böylelikle de özellikle Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra; ABD’nin Bağdat büyükelçiliğine, askeri üslerine, Tahran karşıtı kişilere suikastlarda bulunarak ve diplomatik misyonlara saldırılar düzenleyerek adından daha sık söz ettirdiğini söylemek mümkündür.

 

Irak’ta Neden Şii Milis Güçleri Arttı?

ABD’nin işgali sonrasında İran’ın Irak’taki nüfuz alanının genişlemesine öncülük eden Şiilerin kurduğu veya kurulduktan sonra desteklediği Şii milis güçleri, stratejik ve taktiksel bakımdan ikiye ayırılabilir. Bunlardan birincisi; İran tarafından Bedir Tugayları, Mehdi Ordusu (Sadr Hareketi), Asaib el Hak ve Haşdi Şabi içerisindeki bazı gurupların siyasete katılarak parlamentoda ve hükümette yer almalarına teşvik edilmesidir. Diğerleri ise Sülaymani ile birlikte öldürülen Ebu Mehdi el Mühendis’in kurduğu Ketaib Hizbullah ve Kaubi’nin el Nuceba Hareketi gibi gurupların yalnızca askeri faaliyette bulunmalarının sağlanmasıdır.

Bu durumun iki önemli nedeni vardır. İlki; radikal olarak adlandırılan grup liderlerinin (Kaubi ve Abu Mehdi el Mühendis gibiler) ABD tarafından terör ve yaptırım listesinde bulunmalarıdır. İkinci neden ise; askeri ve güvenlik alanlarında organize edilip İran’ın sınırı ötesindeki tehdit, risk ve fırsatların değerlendirilmesi için vekalet savaşçıları olarak kalmalarının benimsenmesi olarak ifade edilebilir.

İran açısından bakıldığında son dönemde Haşdi Şabi çatısı altında olmasına rağmen el Nuceba Hareketi’nin Türkiye’nin 10-14 Şubat 2021’de düzenlediği Gara Operasyonu’ndan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin olası Sincar Harekatı’na karşı çıkarak tehditkar söylemlerini artırmaları örnek gösterilebilir. Burada İran’ın, Haşdi Şabi milis güçleri üzerinden Türkiye’ye mesaj vermeye çalıştığı söylenebilir. İran’ın Türkiye’ye dolaylı olarak mesajı ise Sincar’a olası bir operasyonda güç dengelerini paylaşmayı ve Suriye-Irak hattındaki koridoru kaybetmeyi istememesidir.

Sözü edilen faktörlerle birlikte değerlendirildiğinde; Irak’ta Şii milis güçlerinin sayı olarak artmasındaki tek nedenin DEAŞ terör örgütünün ülkedeki varlığı olmadığı ortaya çıkmaktadır. Ortadoğu’daki denge ve farklı denklemlerin, devlet dışı silahlı aktörlerin çeşitlenmesinde büyük rolü vardır. Bilhassa Arap Baharı ve Suriye’deki iç savaşın uzun sürmesinin neticesinde ortaya çıkan güç boşluğu, aynı zamanda bölgesel ve küresel vekalet savaşların oluşumunda büyük etken olmuştur. İran’ın 2011’de başlayan Suriye iç savaşından sonra Irak’ta organize ettiği Şii milislerine aylık 12 ila 15 milyon dolar mali destek verdiği hususu da Haşdi Şabi içerisindeki askeri yetkililer tarafından ifade edilmektedir.

Ancak Mayıs 2018’te dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesi ve Tahran rejimine ekonomik yaptırımlar uygulamasıyla birlikte İran’ın destek olarak sunduğu mali miktarın düşürüldüğü de söylenmektedir. Dolayısıyla Irak’ta İran’ın sağladığı maddi, silah, eğitim ve askeri lojistik desteğin, ülkede devlet dışı aktörlerin ve milis güçlerinin organize olmasında zemin hazırladığını vurgulamakta fayda vardır. Başka bir ifadeyle Irak’ta ve hatta bölgede İran tarafından desteklenen Şii milis örgütlerinden ayrılan gruplar olsa da daha radikal güçlere dönüştüklerini de unutmamak gerekir.

Bu çerçeveden Irak güvenlik yapısına dikkat edildiğinde; 2003-2011 arasında kurulan milis güçlerinin hem elinde bulunan silahların eski ve hafif silahlar olduğu hem de konjonktürel imkanların da kısıtlı olduğunu ifade etmek mümkündür. Bu sebeplerden dolayıdır ki, 2003-2011’de Irak’taki Şii milis güçlerinde radikal bir artış veya benzeri girişimlerin olmadığı gözlemleniyor. 2011’de Ortadoğu’da meydana gelen gelişmeler ve cereyan eden olaylar sarmalında bölgesel dengelerdeki değişim süreçleri, Irak’taki İran destekli Şii örgütlerinin (el Nuceba Hareketi, Ketaib Hizbullah, Seraya Selam vs.) radikalizme yönelmelerine ve devletin kontrolünden çıkmalarına yol açmıştır.

Son tahlilde Irak’taki güvenlik durumunu özetlemek gerekirse; devletin güvenlik ve istihbarat kurumları güçlendirilmeden ülkenin bir milis devletine dönüşmeye devam edeceğinin gözleneceğini söylemek mümkündür. Haşdi Şabi’nin, Irak Hükümetinin bünyesinde olmasına rağmen, devletin güvenlik güçleri için tehlikeli bir yapı haline geldiği görülmektedir. Irak’ın güvenlik kurumlarındaki kurumsallaşma sorununun devam etmesi sebebiyle Haşdi Şabi “devlet içinde devletmiş” gibi hareket etmekte ve Başbakan dahil pek çok yetkiliyi açıkça tehdit etmektedir. Öte yandan el Nuceba Hareketi ve benzeri Şii milis güçlerin vur-kaç taktiğiyle saldırılarına devam edeceği öngörülebilir. ABD Başkanı Joe Biden döneminde İran’ın, coğrafi ve jeo-strateji mücadele alanı olarak seçtiği Irak’ta ciddi güvenlik sorunlarının olacağı ve kaos ortamının artması beklenmelidir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası